Y.T.Ü. “Kemençe Çevresi” Etkinliğinin Ardından… Veyis Yeğin
Toplam Okunma: 3629 | En Son Okunma: 22.11.2024 - 03:01
…Luthiyelerimiz sadece yaptıkları çalgılarla biliniyorlar, kendi yaptıklarını yazmıyorlar, çizmiyorlar, kendilerini ifade edebilecekleri platformlar oluşturmuyorlar, oluşturulan platformlara da pek katılmıyorlar. İşte bu bağlamda “kemençe çevresi” önemli idi. Kemençe çevresi, luthiyelerini, icracılarını ve kemençe sevenlerini bir araya getirdi. Toplantı, Ruhi Ayangil Hoca’nın açış konuşması ve Yrd.Doç. Dr. Gözde Çolakoğlu’nun hazırladığı Kamran Erdoğru Hoca’ya saygı sunumu ile başladı…
Kemençe Çevresi’nin Ardından… Veyis Yeğin
Dünya da 500 yıllık bir tarihçeye sahip luthiyelik (çalgı yapımcılığı) geleneği, kendi sanayi, teknoloji ve ekollerini 100 yılı aşkın süredir tesis etmiş, kendi yasal düzenlemeleri ile meslek örgütlenmelerini tamamlayarak, piyasadaki genel geçer kaidelerini oturtmuştur. Ülkemizdeki luthiyelik geleneğinin kökleri ise 19. yüz yılın son çeyreğine kadar uzanmaktadır. Diğer taraftan çalgı yapımcılığı işi geniş halk kitleleri arasında, yakın tarihimize kadar boş zaman uğraşı olarak yapılmaktaydı. Bu sebepledir ki meslek erbapları ve kuşaklar arasında büyük kopukluk ve başı bozukluk mevcut idi. Günümüzde hala çalgı yapım sanatımızın mesleki birim örgütleri oluşamadı ve yasal düzenlemeleri yapılamadı. Buna bağlı olarak da ne sanayisi, ne teknolojisi, ne de milli ekolleri oluşamadı.
Tüm bu ağır yakıcı sorunlarına rağmen, Türk luthiyeleri sanat düzeyi yüksek eserler yaratmaktadırlar. Hiçbir kural tanımayan, adeta güdüsel bir çalışma temposuyla son derece ucuz ve bir o kadar da kalitesiz çalgı yapan sözde usta ve atölyeleri bir kenara koyarak devam edelim. Zamanımızda artık kaybolmaya yüz tutmuş veya kaybolmuş bazı geleneksel sanatlarımız artık çalgı yapım sanatımızın içerisinde kalmıştır. Örneğin, oymacılık, kakmacılık, sedefkarlık, naht sanatı v.b. sanatların da icracısı olan luthiyelerimiz, tezhip ve süsleme sanatlarımızın her türüyle uğraşır durumundadır. Bu çok yönlülük ise onların, yaratıcılığını ve mesleki başarısını arttırmaktadır. Dünya ölçeğinden de baktığımızda luthiyelerimiz, harika sanat eserleri üretmektedirler. Ancak luthiyelerimizin öyle bir eksikliği vardır ki belki de tüm sorunlarının kaynağını bu eksiklik oluşturmaktadır. Luthiyelerimiz, yazmıyorlar, kendilerini ifade etmiyorlar, kendi sorunlarına sahip çıkmıyorlar.
Luthiyelerimizin yazmadığı, dolayısıyla doldurmadığı boşluğu gören ve yazanlar ise genellikle müzisyenler, müzikologlar veya amatör araştırmacılar oluyor. Bu araştırmacıların çalışmaları teknik ve estetik bakımdan son derece yüzeysel ve yetersiz kalmaktadır. Kaldı ki bu araştırmaların gerçekten bilime ve sanata katkı sağlayabilmesi için özelde alanlarında uzmanlaşmış kişilerin, genelde bu kişilerin birlikte oluşturacakları ekip projeleri ile olanaklı olabilir. Aksi taktirde yapılan işler, dosya doldurup puan aldıran ancak gerçekte hiçbir işe yaramayan bilgi kirliliğinden başka bir şey değildir.
Luthiyelerimiz sadece yaptıkları çalgılarla biliniyorlar, kendi yaptıklarını yazmıyorlar, çizmiyorlar, kendilerini ifade edebilecekleri platformlar oluşturmuyorlar, oluşturulan platformlara da pek katılmıyorlar. İşte bu bağlamda “kemençe çevresi” önemli idi. Kemençe çevresi, luthiyelerini, icracılarını ve kemençe sevenlerini bir araya getirdi. Toplantı, Ayangil Hoca’nın açış konuşması ve Gözde Çolakoğlu’nun hazırladığı Kamran Erdoğru Hoca’ya saygı sunumu ile başladı. Kemençe nin yapımcı, icracı ve tüm sevenleri ile bir arada oldukları bu toplantının, kemençe üstadı Karman Erdoğru’nun saygıyla anılarak açılması, Kemençe Çevresine ayrı bir anlam kazandırmıştır.
Kemençe Çevresi, katılımcı bir konuk dostumuzun da belirttiği gibi duyuru konusunda bir organizasyon eksikliği dışında genel olarak son derece başarılı geçmiştir. Gerek konuşmacılar, gerekse soru soranlar ve cevaplayanlar, görüşlerini açık yüreklilikle, samimiyetle dile getirmişler, zıt görüşler de bilim ve sanat adabına yakışır bir olgunlukta tartışılmıştır. Kemençe Çevresine katılan herkesin oturumlara katkıda bulunması veya bunun için çaba göstermesi, toplantının gün boyunca, salonun soğukluğuna rağmen çok sıcak ve samimi bir atmosferde geçmesini sağlamıştır. Zıt görüşler genellikle kemençenin tel cinsleri, tel sayıları, klavyeleri vb. konular üzerinde ortaya çıkmıştır.
Bu noktada H. S. Arel zamanında yapılmış dört telli kemençeleri hatırladım. 1 Ağustos 1948 tarihinde, “Kemençe Beşlemesi Hakkında Hatıralar ve Düşünceler” adı altında, Musıki Mecmuasında yayınlanan bu çalışmaları okurken, dikkatimi çeken en önemli nokta, yayınlanan fotoğraflardan birinde bir icracının yüzünün kapatılması olmuştu. Yüzü kapatılan bu icracının, çalgıyı tutuşundan bir çellist olduğu kolayca anlaşılıyordu. Bu icracı yapılan bas kemençeyi ilgi ve merakla inceliyor, çalıyor, fotoğraf çektiriyor. Ancak fotoğrafın yayınlanacağını duyunca, kim olduğu anlaşılmasın diye yüzünün kapatılmasını istiyordu. Sanki ayıp veya günah sayılabilecek, kötü bir şey yapmış gibi, suç işlemiş gibi… O zamanın müzik çevrelerinde hakim olan bu aşırı veya anlamsız muhafazakarlığı gördükçe, biz günümüz luthiyelerinin daha şanslı olduğumuzu düşünüyorum.
Bilim ve sanat adına yapılan yeniliklere, denemelere karşı çıkmamak gerekir. Bu klavyeli yada 3 telli-4 telli davası çocukluğumuzda da vardı, geçliğimizi yedi bitirdi, hala devam ediyor. Çalgı ve müzik tarihimiz gelişmenin önüne ket vurmanın beyhude olduğunu gösteren örneklerle doludur. Örneğin, cümbüş’ü ele alalım. Yıllarca radyolardan, korolardan kovuldu, yasaklandı. Yasaklandı da ne oldu? Bu çalgı hiçe sayıldı, kimliksiz, kişiliksiz denildi, piç denildi. Bütün bunlara rağmen cümbüş, halk arasında sevildi ve tutuldu, sıra gecelerinin baş aktörlerinden biri oldu. Oysa başkaca o kadar çok çalgı icadı denemesi olmuştur ki bunlardan çoğunun adını, 45 yıllık ömrün dörtte üçünü çalgılarla geçiren bendeniz hatırlamıyorum bile. Bu ve benzeri denemelere karşı çıkmak, hele hele elindeki güç ve yetkiyi bunları yok etmeye yönelik kullanmak üzücü bir gereksizlikten başka bir şey değildir.
Fikirler, doğrular, gerçekler her daim geçerlilik arz etmeseler de kime hizmet ettiklerine bağlı tutulamazlar, tarih boyunca da tutulamadılar. Çalgı müzik, müzik de insan ihtiyacıdır. İnsanlar bir icadı ya da denemeyi benimser, onda bir güzellik bulursa iş tutar. Ancak deneme tüm gayretlere rağmen tutmuyorsa, elimine olup gider. Bunun için dövüşmeye, güreşmeye ne gerek var? Biz ne dersek diyelim, boş!.. Ünlü düşünürümüzün de dediği gibi, “tarih insanın ders çıkardığı bir şey olsaydı, hiç tekerrürden ibaret olabilir miydi”?
Her şeye rağmen Kemençe Çevresi yapıldı, aniden işi çıkanlara, hasta olanlara rağmen… Böylesi toplantıları yapmakta sayısız yarar vardır ancak sayısız da zorluğu vardır. Kemençe Çevresinin konu sınırlarının geniş olması nedeni ile bir çok konuya değinilememiştir ancak bu toplantıların geliştirilerek, katılım yoğunlukları arttırılarak devam ettirilmesi gerekir. Kemençe Çevresinin asıl sahibi Sayın Aslıhan Özel’e ne kadar teşekkür etsek azdır. Katkılarından dolayı Sayın Gözde Çolakoğlu’na ve onların arkasındaki güçlü destek Ruhi Ayangil Hoca’ya ayrıca şahsım ve tüm luthiyeler adına teşekkür ederim.
Nice Kemençe Çevrelerinde buluşmak üzere…