Farid Farjad: Kemanını Ağlatan Adam…
Toplam Okunma: 15749 | En Son Okunma: 22.11.2024 - 01:27
İranlı keman virtüözü Farid Farjad(Ferid Feryad), ülkesinden uzakta olmasından dolayı hüznün, müziğine daha çok yansıdığını söylüyor. “Bizde hep savaş vardı ve bu, insanları baskı altına sokuyordu.” diyen Farjad, hüznün Doğu’ya daha çok yakıştığını düşünüyor. O insanlarla, kemanı vasıtasıyla konuştuğunu söylüyor. Hayranları İranlı keman virtüözü Farid Farjad’ı “En mutlu anımızda bile bizi hüzünlendirebiliyor.” diye tarif ediyor. Müziğindeki tanıdık tınıdan dolayı “Bizden birisi.” diyenler de var O’na.
Farid Faryad: Kemanını Ağlatan Adam… Servet Yanatma
Solistlerin sözleriyle veremediği mana ve etkiyi İranlı sanatçı kemanıyla başarıyor. Başka âlemlere götürüyor sizi yorumlarıyla. Hüzünlendirerek mutlu ediyor sizi. 1979 İran Devrimi sonrası ülkesini terk eden sanatçı geçtiğimiz hafta Türkiye’deydi. İlk konserinde ağzından dökülen şu sözler yorumundaki hüznünün kaynağına götürüyordu bizi: “Yıllar var ki gurbette sonbaharı hissetmemiştim. Türkiye’de memleketimin havasını soludum.”
Tahran’da 1938 yılında doğan Farjad henüz 4 yaşındayken almış kemanı eline. Hocaları da hemen fark ediyor bu yeteneği. Farjad kemanını elinden hiç bırakmıyor. Eğitimini de bu alanda sürdürüyor. Tahran Müzik Konservatuvarı’nda klasik müzik mastırı yaptıktan sonra Tahran Senfoni Orkestrası’nda uzun yıllar önemli görevler alıyor. Ancak o eşsiz nağmeleri kemana dökmemiştir henüz. Ülkesinde önemli bir devrim yaşanır. Müzikten vazgeçemeyeceği için artık İran’da kalamayacağını düşünür. Amerika’nın yolunu tutar. Gurbetlik içini kavurur Farjad’ın. Memleket özleminin 11. yılında “O Günler” anlamındaki “An Roozha” albümünü çıkarır. “O günleri özlüyorum.” diyerek dile getirir hasretini. Devrimi ise “kaderin bir cilvesi” olarak görüyor İranlı sanatçı. “O Günler”i özlese de şunu itiraf etmekten geri durmuyor: Bu hüzün nağmeleri gurbette ortaya çıktı. Devrim olmasa belki de bu yorumları hiç duyamayacaktınız…
İranlı keman virtüözü müziğini, hüznün sebebini, memleket özlemini ve geleceğe ilişkin planlarını anlattı.
Size ‘Kemanı ağlatan adam’ diyorlar. Bu tarifi nasıl buluyorsunuz? Kendinize yakıştırıyor musunuz?
Benim müziğim benim düşüncelerimi ve bizim toplum olarak geçmişimizi yansıtıyor. Özgür ve mutlu toplumlarda müzikler daha hareketli, daha neşeli olur. Ben bir şekilde ülkemden ayrıyım, sürgündeyim bir nevi. Bu doğal olarak müziğime çok etki yaptı. Bundan sonraki albümlerde daha hareketli şeyler yapmayı planlıyorum. Ama An Roozha (O günler) albümleri tamamen bu hisleri barındıran müzikler.
Bir de hüzünle anılıyorsunuz. “Farjad en mutlu anda bile hüzünlendirebiliyor.” diyor hayranlarınız. Nedir bu hüznün kaynağı?
Haklısınız. Müziğimde bir hüzün yoğunluğu var. Ülkemden uzak olmamdan dolayı müziğim bu şekli aldı. Ben bu müzikle halkıma bazı şeyleri hatırlatmak istiyorum. Eski günlerin çok daha güzel olduğunu hatırlatmak istiyorum. Ama benim tarzım bu. Ben Beethoven ya da Mozart çalarsam bu tamamen başka kalıba girer. An Roozha serisi “o günler”i hatırlatmak için yola çıktı; geçmişe özlem olduğu için hüzün var.
Hatırlatmak istediğiniz “o güzel günler” nasıldı?
Yorumladığım müzikler zaten geçmişin müzikleri; devrimden önce olan müzikler. Bu müzikle insanları o tarafa çekmek istiyorum, o günleri hatırlasınlar diye. Devrimden sonra müzik adına ülkede bir şey yapılmadı. Halkımı o zamana çekmek istiyorum. O günlerde insanlar daha özgür ve mutluydu.
Sözlü müzikle hüzün daha kolay anlatılmaz mı? Siz bunu sözsüz başarıyorsunuz?
İranlılar şiiri çok sever. Bu şekilde kendi hislerini ifade etmeyi severler. Doğru, birçok eser solistle daha etkili oluyor. Ama ben bu tarzı yaptım. Kemanla da konuşabileceğimizi ve şiir söyleyebileceğimizi gösterdim. Arkadaşımın birisi bana şunu söylemişti: “Bu parçayı şu solistler çok güzel seslendirdi şimdiye kadar. Ama sen hepsinden çok daha iyi seslendirdin.” Ben kemanımla insanlarla konuşuyorum yani.
Doğu müziğinde hüzün daha mı baskın?
Bu tarihî bir mesele. Bizde hep savaş, hep savaş vardı. İnsanlar baskı altındaydı. Hüzün bize daha çok yakışıyor sanki bundan kaynaklanıyor.
İlk albümünüz 51 yaşındayken çıkıyor? Bu gecikmiş bir kariyer değil mi?
Çok küçük yaşlarda başladım aslında kemana. Tahran Senfoni Orkestrası’ndaydım. Başkemancıydım burada. Orada birçok çalışmalarım oldu, birçok kişiye ders verdim. Ama bu çalışmalarım tamamen Amerika’dayken ortaya çıktı, o hislerle o düşüncelerle.
Gurbete gitmeseydiniz bu nağmeleri duyamayacaktık, öyle mi?
Aynen öyle. Devrim benim için çok iyi oldu. Yoksa ABD’ye gitmezdim. Memleket hasreti çekmeyeceğimden kemanımla “o günler”i de aramazdım. Ülkemden ayrılmam beni daha çok kemana itti, hislerimi yansıtmak için. Ama yapacak bir şey yoktu, çıkmak zorundaydım. “Müzik yok artık.” demişlerdi. Ülkemi, insanlarımı çok özledim ama yapacak bir şeyim yok. Çünkü benim hayatım keman. Bunu yansıtamayacağım bir yerde yaşayamam. Kemansız bir hayatım olamaz. Bu konuşmalarım İran halkını kapsamıyor, İran halkı müziği çok sever. Rejim bunu kabul etmiyordu.
ODTÜ’deki konserinizde “Türkiye’de memleketimin havasını soludum.” dediniz. Türkiye’deki gözlemleriniz ne oldu?
Kesinlikle bundan sonra çok daha fazla Türkiye’de olacağım. Burasıyla ilgili gerçekten çok olumlu, güzel düşüncelere sahibim; müzik olsun, kültür olsun. Geldiğimde vatanımın havasını aldım. Burası benim ülkem gibi aslında. Özellikle sonbaharı yeniden hissetmek çok güzel. Ben California’da hiç sonbahar görmedim. Burası hakikaten benim ülkemin sonbaharına çok benziyor. Genel olarak baktığım zaman insanlar mutlu, olumlu. Özellikle gençlere şunu söylemek istiyorum: Ne kadar şanslısınız ki böyle güzel bir ülkede, demokratik bir sistemde yaşıyorsunuz. İleriki günlerde Türk halkına bir beste yapmak istiyorum.
“Sarı Gelin” ve “Ayrılık” gibi Türkiye’de çok sevilen eserleri de albümlerinizde yorumluyorsunuz. Sevenlerinizden “Coğrafi olarak İranlı ama kültür olarak bizden birisi.” diyenler var?
Bu yorumu duymak çok güzel. Ben çok mutlu oldum bundan. Bir konudan çok üzgünüm: Neden daha erken böyle bir şey olmadı. Burada birçok dostum, arkadaşım oldu. Keşke daha önce buralara gelseydim.
Konserinizde bir sürpriz yaparak Mahzuni Şerif’in Domdom Kurşunu’nu yorumladınız. Başka kimleri dinliyorsunuz Türkiye’den?
Bu şarkıyı Amerika’dayken televizyondan İbrahim Tatlıses’ten dinlemiştim. Türkiye’den hatırladığım sanatçılar Ajda Pekkan ve Emel Sayın. Bunlar İran’a gelmişti. Sesleri çok güzel ve çok güzel de bayanlar. Artık daha fazla Türkiye’den eser uyarlayacağım, yorumlayacağım. Çünkü müziğimiz çok yakın. Fars müziği Türk müziğine çok yakın; yakın ülkeler yakın kültürler olduğumuz için müziğimiz de birbirine çok yakın.
Kendinizi nasıl görüyorsunuz? “Keman çalmak için mi yaratıldım” diyorsunuz?
Ben insanları mutlu etmek için yaratıldığımı düşünüyorum. Bu müziğim insanları hüzünlendirebiliyor olabilir ama beni gördüklerinde mutlu olduğunu görmek hakikaten benim için çok önemli. Allah’ın felsefesini takip etmesem de şuna inanıyorum. Ne varsa bu dünyada Allah’ın bir hediyesidir. Ben 24 saat kemanı düşünmeliyim. Müzikle hüzünlen ama kişinin kendini mutlu hissetmesi çok önemli. Bizim coğrafyanın insanları böyle.
Batı’da klasik müziğe daha fazla değer veriliyor? İran’da doğduğunuz için kendinizi şanssız gördüğünüz oldu mu?
Mozart İran’da ya da başka bir Ortadoğu ülkesinde doğsaydı bence en fazla sokaklarda flüt çalardı. Ben de Almanya’da doğup büyüseydim çok daha erken yaşlarda önemli başarılar kazanırdım. Biz İran’da çok daha sıkıntılı imkânlarda kendimizi müziğe adapte edebildik. Ben Almanya’da doğsaydım her şey çok daha farklı olurdu. Fakat şu anda öyle bir hissim yok açıkçası.
Daha önce Türkiye’ye yolunuz düştü mü hiç?
Çok eskiden Avrupa’dan, İtalya ve Fransa’dan İran’a dönerken Türkiye’den otomobille geçmiştim. Ama Türkiye’de pek arkadaşım yok. Fakat bir hatıram var: Gençliğimde ve yaklaşık olarak elli yıl önce Hikmet Şimşek adında genç bir orkestra şefi Tahran Senfoni Orkestrası’na şeflik etmek üzere İran’a gelmişti. Ben de orkestrada birinci (keman) olarak çalıyordum. Birlikte çok güzel bir konser icra ettik. Ayrıca Aziz Nesin ve onun eleştirel yazılarının bir hayranıyım. Şimdi Türkiye’de Türk müziğini daha yakından tanıyıp yeni albümlerde onlara da yer vermeyi arzu ediyorum.
Keman Batı müziği enstrümanı olarak biliniyor. Siz bu ezgilerle Doğu’yu ifade ediyorsunuz. Bu bağlamda müziğin ve enstrümanın coğrafyası var mıdır?
Kemanın bir Batı enstrümanı olduğu doğru. Ancak unutmamalıyız ki enstrüman insanların hislerini ifade etme aracı. Keman da harikulade icra gücü olan kapsamlı bir enstrüman. Dolayısıyla bu sazın hangi coğrafyaya ait olduğu önemli değil. Her halükarda hislerimizi ifade ediyor. Hem derler ki; “Avaz değil avazhan” (Terane değil terane icra edendir)
Türkiye’de en çok bilinen / sevilen parçalarınızın başında ‘Tagtham Deh’ geliyor. Bu parçayı bu kadar çok sevmemizi neye bağlıyorsunuz?
Beğendiğiniz “Tagatam Deh” İran’ın en büyük bestecilerinden Homayoon Khorram’in bir eseri. Yaklaşık olarak 40 yıl önce yapılmıştır ve hâlâ tazeliğini ve letafetini koruyor.
Albümlerde kemana piyano eşlik ediyor, kim çalıyor bu piyanoyu?
Sevgili sanatçı arkadaşım Abdi Simini albümlerimde bana eşlik etti. 1. albümden itibaren 4. albüme kadar piyano çaldı. Son yani 5. albümümün ise düzenleme ve icrasını, besteci, piyano ve flüt sanatçısı olan sevgili eşim Mitra Tavaklidi yaptı.
Kemanla piyano her zaman böyle uyumlu mudur, yoksa sizin oluşturduğunuz özel bir uyum mu bu?
Sanıyorum ki benim ve Abdi arasındaki derin arkadaşlık, icra ettiğimiz eserlere de yansıyor. Dinleyenler ondan uyumu fark ediyor ve beğeniyor. Ayrıca ikimizin alt oktavdaki (Minör-Majör olabilir) uyumluluğu da bu beğeniyi artırıyor.
SERVET YANATMA, 05 Ekim 2008, Pazar,Zaman Gazetesi/Pazar Eki
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=788918&title=kemani-aglatan-adam-brfarjad
***********************************************************
FARİD FARYAD’IN Taraf Gazetesi’nde YAYINLANAN DİĞER BİR RÖPORTAJI…
. . .
Golha Orkestrası adıyla da kolektif bir albüm yayınlayan Farjad’la Türkiye’ye gelmeden önce konuştuk… Ahsen Utku
Dünyanın en saygın keman virtüözlerinden birisiniz. Dört yaşından beri keman çaldığınız halde ilk albümüz 51 yaşınızda çıktı.
Çok küçük yaşlarda başladım keman çalmaya. Tahran Senfoni Orkestrası’ndaydım. Orada çeşitli çalışmalar yaptım, birçok kişiye ders verdim. Ama bu çalışmalarım tamamen Amerika’dayken ortaya çıktı, o hislerle, o düşüncelerle…
Klasik Fars enstrümanlarından esinlenerek kemana yöneldiğiniz şeklinde yorumlar var.
Kemanın bir Batı enstrümanı olduğu doğru. Ancak unutmamalıyız ki enstrüman insanların hislerini ifade etmek için kullandıkları bir araç. Keman da harikulade icra gücü olan kapsamlı bir enstrüman. Dolayısıyla bu sazın hangi coğrafyaya ait olduğu önemli değil. Her halükârda hislerimizi ifade ediyor.
Doğu kültüründen besleniyorsunuz ve Batı müziğinin en iyi icracılarından birisiniz. İki tarafı da yakından tanıyorsunuz.
Peki Farid Farjad Batılı mı yoksa Doğulu mu?
Ben bir insanım ve bu kelime çok büyük… İyi bir insan olmak için insana ve insaniyete saygı duymalıyım. Benim arzum, insanların eşitlik ve adalet kavramlarının yerini bulduğu bir dünyada, birlikte yaşayabilecekleri günlerin gelmesidir. Sosyal adaletin gerçekleşmesi en büyük dileklerimden. İlim cehaletin, hak adaletsizliğin, gerçekler ise evhamın yerine geçsin.
Kendi müziğinizi yaratırken kimlerden etkileniyorsunuz?
Benim düşünceme göre Tanrı’nın gerçek peygamberleri sanatçılardır, kendi hisleriyle hayatın gizli güzelliklerini bize hediye ederler. Sıradan insanların fark edemeyeceği güzellikler vardır, ancak sanatçılar bunu sadakat ve aşk ile diğer insanlara hediye ederler. Biz her zaman sanatçıların değerini bilmeliyiz. Mozart, Beethoven, Chopin ve Da Vinci’ye hayranlık duyarım. Bu insanlar efsaneler yaratıp insanlığa armağan etmişlerdir. O zaman gelin hep birlikte bu insanların sesini ve sanatını hissedelim. Belki o zaman hayatın ne kadar güzel olduğunu ve insanın ne kadar değerli bir varlık olduğunu anlarız.
Türkiye’de ilk kez geçen yıl konser verdiniz?
İstanbul’da da bu yıl… Burada olmak size neler hissettiriyor?
Türkiye’ye ilk geldiğimde çok büyük bir sevgiyle karşılaştım, bu beni çok mutlu etti. Türkiye insanının samimiyeti, içtenliği, yakınlığı beni hakikaten çok mutlu ediyor. Kültürel, sanatsal ve tarihi açıdan irbirine çok yakın toplumların fertleriyiz. Bu yakınlık beni memleketimdeymişim gibi hissettirdi. Ayrıca, çok çok uzak yerlerden geldim buraya. Sanki bu topraklarda, yıllardır gitmediğim memleketimin kokusunu alıyorum ve oraya bakıyorum. Burada ülkemin havasını soluyabiliyorum. Türkiye’den İran’ı solumak ne kadar güzel bir şey anlatamam. Müziğim benim düşüncelerimi ve bizim toplum olarak geçmişimizi yansıtıyor. Özgür ve mutlu toplumlarda müzikler daha hareketli, daha neşeli olur. Ben bir şekilde ülkemden ayrıyım, sürgündeyim bir nevi. Bu doğal olarak müziğimi de çok etkiledi. Bundan sonraki albümlerimde daha hareketli eserlere yer vermeyi planlıyorum. Ama An Roozha / O günler albümlerinde tamamen bu hisleri barındıran müzikler var.
Müziğinizin herkesi hüzünlendirme gücüne sahip oluşu, günümüz insanının aslında hep bir şeylere özlem duyarak yaşamasıyla ilişkilendirilebilir mi?
Haklısınız. Müziğimde yoğun bir hüzün var. Müziğimin hüzün yüklü oluşu, ülkemden uzak kalmamla ilişkili. Ben bu müziklerle halkıma bazı şeyleri hatırlatmak istiyorum. Herşeyden evvel eski günlerin çok daha güzel olduğunu hatırlatmak istiyorum. Ama benim tarzım bu. Ben Beethoven ya da Mozart çalarsam bu tamamen başka kalıba girer. An Roozha serisini hazırlarken “o günler”i hatırlatmak için yola çıktım; geçmişe özlem olduğu için albümde de hüzün var. Bütün “o günler” albümlerinde icra edilen eserler İran tarihinin güzel ve tatlı bir yansımasıdır. Maalesef son 30 yılda o güzel hatıralara benzer hiçbir şey duymadık…Yani O Günler, 1978 yılı ve İran İslam Cumhuriyeti’nin öncesine ithafen yapılmış albümlerdir.
Yabancı veya Türk müzisyenlerle ortak projeleriniz var mı gündemde?
Bakmak, denemek lazım. Enstrümanlar, fikirler veya besteler… Bunların hepsi bir uyum içinde olursa sonuç çok güzel olabiliyor. Bunu dinlemek lazım… Mantalitenin, düşüncenin bir uyum içinde olması lazım. Yapılır, dinlenir, eğer gerçekten o hissi aktarıyorsa, uyum sağlanmışsa neden olmasın?
____________________________________________
http://www.taraf.com.tr/haber/31324.htm