Trabzon’a Yaşatılan Cinnet, Giydirilen Deli Gömleği: “KOLBASTI”… Müfit Semih Baylan
Toplam Okunma: 3555 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 13:24
Son birkaç yıldan bu yana Trabzon’un bu asil folklor duruşu, özellikle gençler arasında çok büyük ilgi gören, nereden, nasıl var olduğu bilinmeyen ve adeta bir kasırga hatta tsunami gibi gelen kolbastı ile sarsılıyor… Kolbastı’nın kökeniyle ilgili çeşitli açıklamalar ve savaş çıkaracak kadar da sahiplenenler var. Trabzon’un Faroz Mahallesi’nde oturanlar “bu oyun bizim”, derken Giresunlular “hayır kolbastı bizim” diyor. Kimileri bu oyun “romanlara ait” derken kimi akademisyenler ise “Trabzon dansın demir aldığı, yelkenlerinin rüzgârla dolduğu coğrafyanın adıdır, oyun bu coğrafyadan doğmuştur…” gibi anlamsız ve belirsiz düşünceler ortaya atıyorlar…
Trabzon’a yaşatılan cinnet, giydirilen deli gömleği…”KOLBASTI” - Müfit Semih Baylan
Çok eski bir tarih, kültür, uygarlık kenti olan Trabzon; bu uygarlığını zenginleştiren yerel değerleriyle de farkını, cazibesini hissettiren, bir duruş ortaya koymuştur tarih boyunca. Bu anlamda sadece Trabzon’a mahsus yerel halk oyunlarının (horonlar) çeşitliliği, Trabzon’un folklor derinliğini ortaya koyması açısından önemlidir. Coğrafi konumu gereği en küçük ve en ücra noktasında bile kendisine mahsus birçok orijinal horon türünün var olduğu düşünüldüğünde Trabzon’un ne derece zengin ve asil bir folklor kaynağı olduğu da anlaşılır.
Nasıl ki Kafkaslara “diller beşiği” diyebiliyorsak, Trabzon’a da “folklor beşiği” dememiz yanlış olmaz.
Son birkaç yıldan bu yana Trabzon’un bu asil folklor duruşu, özellikle gençler arasında çok büyük ilgi gören, nereden, nasıl var olduğu bilinmeyen ve adeta bir kasırga hatta tsunami gibi gelen kolbastı ile sarsılıyor hatta ve hatta yok ediliyor!
Bu öyle bir yok etme ki, o meşhur Amerikan filmine konu olan terminatör gibi önüne geleni önce tahrip sonra yok ediyor. Bunu yaparken de önce sağlıklı dokuyu tahrip etmekle işe başlıyor.
Trabzon’a yıllardır ve yıllardır yaşatılan futbol cinnetinin ardından şimdi kolbastı adında bir deli gömleği giydirilmek isteniyor.
İşte bu noktada Trabzon’u ısrarla ve inatla “futbol ve kolbastı”ya indirgemek isteyenlere “dur” denilmelidir. Yoksa bu gidişle Trabzon yerel oyunlarının kesinlikle “karantinaya” alınması gerekecek. İşte bundan sonrasını hiç düşünmek bile istemiyorum. Çünkü Trabzon’un yerel oyunlarını sadece “Horon” ile sınırlı görmek büyük bir hata olur.
Kolbastı’nın kökeniyle ilgili çeşitli açıklamalar ve savaş çıkaracak kadar da sahiplenenler var. Trabzon’un Faroz Mahallesi’nde oturanlar “bu oyun bizim”, derken Giresunlular “hayır kolbastı bizim” diyor. Kimileri bu oyun “romanlara ait” derken kimi akademisyenler ise “Trabzon dansın demir aldığı, yelkenlerinin rüzgârla dolduğu coğrafyanın adıdır, oyun bu coğrafyadan doğmuştur…” gibi anlamsız ve belirsiz düşünceler ortaya atıyorlar. Hatta o kadar ileri gidiyorlar ki kimilerine göre; “Yörenin hayal gücünün eseri” imiş. Kimileri “Faroz Kesmesi”, kimileri “Hoptek” diyor. Horonevi eğitmenleri horonları “köylülük” kolbastıyı ise “postmodern” olarak tanımlıyor.
Tam anlamıyla trajikomik hatta kara mizah diyebileceğimiz tanımlamalar, açıklamalar.
Ya “kolbastı geleneği”nden bahsedenlere ne demeli?
Öyle ya icat edilmiş geleneklerden kolbastı… Zoraki icat edilmiş olanlardan… Trabzon’da oluşmuş bir tarihî temeli yok… Oyunun bugünkü icra ediliş tarzına baktığınızda; hiçbir ölçüsü, terbiyesi, formu, asaleti olmayan bir yumuşak doku enfeksiyonu… Kendini bilim adamı zannedenlere göre de Cumhuriyet felsefesinin Anadolu’da yerleşmiş olduğu 1930’lu yıllarda balıkçı barınaklarının bulunduğu kumsalda doğmuş.
Aynı bilim adamlarına göre 1. Karadeniz Oyunlarıyla hem Türkiye’yi hem de Avrupa’yı sallamıştı. Başka bilim adamları da kökenini Trabzon’da 68 yıl önce kaçak sigara, içki içilen ve satılan yerlere kolluk kuvvetleri tarafından yapılan baskınlar sonucu özellikle Faroz Mahallesinde kolcular geldikleri zaman ayağa kalkıp panik halinde oyun oynamaya başlayanlara dayandırıyor.
Kolbastı cinnetine tutulanlar, ne kadar geriye çekilirse çekilsinler 1900’leri aşamıyor.
Bu konuda eklektikçiler-uzlaştırmacılar da var: Horonlar da oynansın, kolbastı da.
Bu ne demektir?
İkisi de sıvı olduğuna göre bardakta su da içebiliriz, zehir de, fark etmez!
Öyle mi?
Birisiyle hayata döneriz, diğeriyle ölürüz!
Hiçbir yerlilik ve otantik (özgün) temeli olmayan kolbastı; Trabzon’un bastırılmış bilinçaltının ani bir patlaması, kendisini dışa vurumu, başkalarına da onaylatma çabası…
Trabzon ve kolbastı kelimelerini birlikte düşünmek bile insanı ürpertiyor!
Trabzon folklorunda esas olan, özgün olan “horon”lardır. Horonlar dışındaki bütün oyunlar ithal, sızma ve ‘kökü dışarıda’ oyunlardır. Kolbastı; horon değil, ismi üzerinde ‘oyun’. Kolbastı aracılığıyla Trabzon horonlarının genleriyle oynanıyor, genleri bozuluyor, değersizleştiriliyor, kitlesel yozlaşma yaşanıyor.
Şimdi biraz da ironi yapmak için soralım: Yoksa kolbastı horon üzerinde oynanan derin entrikaların mızrak ucu mu?
Trabzon’un geleneksel folklor yapısı ve değerlerini bozmak için ‘taammüden’ ortalığa salınmış bir virüs adeta.
Kolbastıyı ‘podyuma sunanlar, alınıp-satılabilir bir meta olarak pazarlıyorlar. Arkasında böyle bir niyet ve destek var.
Horonlarla kolbastı aynı “kültür-folklor havzası”nın ürünü değildir!
Horonların ‘zor’ bir tarafı var. Bu zorluk onların derinliği ve asilliğinden kaynaklanıyor. Horonların tarihsel/geleneksel temelini tahrip için önce medyaya icat edilmiş bir gelenek sunulması gerekiyordu. Horonlar doğrudan sulandırılıp bozulamayınca kolbastı devreye sokuldu ve başarıya ulaşıldı.
Trabzon’un horon çeşitliliğinde her horon, kendine özgü bir hava, ezgi ve beste ile icra edilir.
Oysa icat edilmiş kolbastıya baktığımızda, tek bir parçadan ve ezgiden folklorik bir değer ortaya çıkarılmaya çalışılmış.
Şimdi nasıl oluyor da tek bir parçadan-ezgiden tüm şehre, tüm ülkeye hatta tüm dünyaya ait olma iddiası taşıyan folklorik bir değer çıkarılabilir?
Ne hazin bir sorudur bu…
Trabzon insanının karakterini horonlar yoluyla da çözümleyebiliriz. Horonlar onun kimyevî özelliklerinden parçalar taşır. Trabzon horonlarının temel karakteristiği; figürlerindeki duruştur. Saf düzenidir. Dağınık oynanmayan, ani figürlerinde bile iradî bir bütünlüğün ifadesi olan toplu reflekslerdir. Hoş giderek horonlarımız da bozuluyor ya, bu ayrı bir bahis… Kolbastı ise Trabzon’a yakışmıyor, Trabzon’la yakınlaşmıyor. Trabzon folklorunun ifadecisi olamıyor. Trabzon’un folkloruyla doku uyuşmazlığı var. Omurgasında zedelenmeler meydana getiriyor.
1940-1950’lerde Of-Çaykara yöresinde oynanan, dışarıdan gelme “Körçek”, “Temirağa” vs. gibi oyunlar bile Trabzon horonlarının genel karakteristik formu içerisinde icra edilirken, kolbastı hiçbir ölçü ve form tanımadan kimliksiz bir oyun olarak Trabzon folkloruna sirayet ediyor, onu işgal ediyor.
Oyunun icrasında Trabzon’a özgü hiçbir halk motifi içermeyen anlamsız hareketler/sıçramalar, efemine tavırlar taşıyan kolbastıyı pazarlayanlar, Trabzon’un folklor genlerini bozmak için isabet etmişler. Mevcut haliyle sadece arabesk kitlelerin oynayabileceği bir oyunun ötesine geçmesi mümkün görünmüyor.
Kolbastı’nın genç kuşakların, dışarıdan seyredenlerin ilgisini çeken bir tarafı var şüphesiz. Her ani ve olağandışı şeyin ilgi çekmesi gibi kolbastı da gençlerin ilgisini çekiyor. Gençleri horon’lara yöneltmek, onları içselleştirmek gibi bir süreçte besleyemeyenler, folklor zevki oluşturamayıp bu yönde eğitemeyenler Trabzon’a yaptıkları kötülüğün, zulmün farkında mıdırlar?
Bu yapay icadı denemek için, Trabzon’da temeli olup olmadığını anlamak ve yapay olup olmadığını sınamak için her biri Trabzon’un ilçe ve köylerinde canlı birer folklor bilimci ve icracısı olan yaşları 70-80’in üzerindeki aklı başında insanlara başvurmak yeterlidir.
Bu noktada araştırmacı Özhan Öztürk’ü dinleyelim:
“Trabzon ya da diğer kentler hiç fark etmez Doğu Karadeniz’in kırsal ya da kenetsel tüm yerleşimlerinde adı “horon” olanlar dışında halk dansı adına ne varsa bir şekilde dışarıdan girmiş ya da yakın zamanda gelişmiştir, otantik kültürün bir parçası değildir. Kolbastı, KTÜ’de okuyan öğrenciler arasında popüler olmakla birlikte Trabzon kent merkezinden dışarı çıkmayı başaramamıştı. Youtube’da KTÜ’lülerin oyun videolarını yayınlamaları ve 2007’de Trabzon’da düzenlenen 1. Karadeniz Oyunları’nda çok sayıda katılımcıyla üstelik Farozlu balıkçılara da göndermeler yapan bir koreografi eşliğinde oynanılması Kolbastının yurt çapında tanınıp yaygınlaşmasını sağladı. Oyunun popüler olduğunu gören gençler kolbastı grupları kurarak televizyon programlarına çıktılar, oyunu her öğrenen ona çiftetelliden, break dansa dek uzanan post modern figür ödünçlemeleriyle bir şeyler ekleyince bugün artık Kolcu Baskınlarıyla, Ukraynalı neşeli köylülerle, Farozlu hamsi sevdalılarıyla pek de ilgisi kalmadı. Bugün gençlerin oynadığı kolbastı oyununu artık bir halk dansı değil de rap etkisiyle sanki bir alt kültürün yaşam tarzının dışa vurumuymuş gibi sergilenen bir çeşit sahne sanatı olarak algılamak daha doğru olur kanaatindeyim. 28 asırlık köklü bir kültür birikime karşın aynı oranda ekonomik gücü olmayan Trabzon’un son ihraç mallarından birisi olacak kolbastı duyduğum kadarıyla patenti bile alınmış… Nasıl Break dance yapmak için Afrikalı siyah olmak gerekmiyorsa Kolbastı için de Faroz’lu hatta Karadenizli olmak gerekmiyor.”
Bir diğer araştırmacı Ayhan Yüksel de şunları söylüyor:
“Kolbastı: Kol havaları âlemciliğin oluşturduğu şartlar çerçevesinde ortaya çıkmıştır. Kol havaları, kadının oynatıldığı içkili, sazlı, rakslı oturak âlemleridir. Halil Bedi Yönetken, “Trabzon ve Rize’de içinde kolbastı havalarının olduğu türkü derlediklerini bunların İç Anadolu Bölgesi’nden kıyıya gelme olduğunu” söyler. Bir Edirne türküsünün sözleri “elimden aldı ya mendili/kol bastı söndür kandili” şeklindedir. Giresun’un Sokakbaşı meyhane türküsünde geçen “kale bayırı düzü/devriye bastıya bizi” dizesi Kaledeki bir baskını anlatır. Kol havaları bağlama ezgileridir, sözsüzdürler. Kolbastı havasında adeta bir kol baskını tasvir edilir. Kol yaklaştıkça ezgi hafifler, kol uzaklaştıkça tekrar kuvvetlenir. Kol havaları Konya’da oturak âlemleri, Ankara’da cümbüşfelfele, Beypazarı’nda, Giresun’da Kırşehir’de Yozgat’ta muhabbet, Çankırı’da sohbet, Elazığ’da şeve kırmak, Kastamonu’da oturak âlemi/perde âlemi şeklinde dillendirilir… Özetle, muhabbet âleminde gizli toplantılarda devriye/kolcu geliyorsa kol geliyor denir ve çalınan havalar hafifletilir. Kolcular geçtikten sonra da kol geçti denir, yine çakır keyif çalınır. Bu kolbastı havasıdır…”
Şimdi soralım: Etimolojik temelini işret âlemlerinden alan bir oyun, medeniyet şehri Trabzon’un duruşunu, ritmini, heyecanını, tansiyonunu sembolize edebilir mi?
Temsil edebilir mi?
Bütün bir Trabzon’a aitmiş gibi sunulabilir mi?
Sonuç olarak:
Yeni bir şey üretme kapasiteniz ne kadar yüksek ise, bozulma kapasiteniz de o derece yüksektir. Köklere bağlı yeni şeyler üretemezseniz, kökleri tahrip edici yapay şeyler türetirsiniz. Köklere bağlanmak demek, bugün için anlam ifade edebilecek yeni şeyler üretmek demektir.
Kolbastı tasarlanmış bir biçimde vitrine konuldu. Ancak şunu da unutmamak gerekir: Vitrine koyduğunuz her şey kısa zamanda çürüme sürecine girmiş demektir. Kolbastı pazarlayan ‘beyaz cam’ın ve alanların-salonların daha gerçek doğal dokuyu bozan bu pis duruşuna bir süre dayanacağız tahammül edeceğiz.
Trabzon, yaşatılan bu cinnetten ve giydirilen bu deli gömleğinden bir an önce kurtulup yolunu kaybetmeden kendi evine yani horonlarına dönmelidir.
Çünkü dönüp gelmemiz ve durmamız gereken yer burasıdır.
_________________________________
www.mavinota.com 20.03.2009- Yayımlanan Sayı : 748
http://www.mavi-nota.com/index.php?link=yazi&no=2619