Semahlarla Türküleri Ayırabilir misiniz?.. Y.Doç.Dr. Göktan Ay


Toplam Okunma: 2567 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 13:28
Kategori: Fikir Yazıları

“Dil kalbin aynasıdır. Gönül de ruhun aynasıdır. Ruh, insanın hakikatinin aynasıdır. İnsanın hakikati de Hakk Teala’nın aynasıdır.” (Ubeydullah Ahrar). Gerek Tokat’ta ki ilkokul, orta, lise tahsilimde ve gerekse Türk Musikisi Devlet Konservatuarındaki öğrencilik ve akademisyenlik yıllarımda pek çok alevi arkadaşımla birlikte olmaktan/çalışmaktan/üretmekten gurur duymuştum. Evimizde bu tür ayrımcı konuların bilinçli olarak konuşulmadığını sonradan öğrendim…

Yıllardır halk oyunları ile ilgilendiğim için semahları biliyor, çalıştırdığım topluluklarda halk oyunları ile birlikte semahları da öğretiyordum. Boğaziçi Üniversitesi içinde halk müziği topluluğunu çalıştırırken “semahların oyun ve türküleri ile ayrı bir program içinde” düzenlenmesini desteklemiştim ve çok ses getirmişti. Semahın, dini ritüelleri içeren, uhrevi bir yapısı olması nedeni ile de halk oyunları içinde adlandırılmasına, halk oyunları yarışmalarında kullanılmasına hep karşı çıkıyordum. Semah türkülerinin; ezgisi, ritmi, özlü sözleri ve üslubu ile halk müziğinin önemli bir zenginlik kaynağı olduğunu biliyor, böyle anlatıyordum.

Arkadaşlarımın, etnik kökeni ne olursa olsun, yaşayışlarına saygı duyuyor, günlük yaşantılarımız içinde birbirimizle farklı bir söylem içinde olmuyorduk. Halk müziğinin yaygınlaşmasında ve günümüze gelmesinde alevilerin; kültürü sürdürücü, bağlayıcı, üretici ve aktarıcı olduğunu biliyor/görüyordum.

Düzenlemiş olduğum “İstanbul Türk Müziği Günleri’nde alevi sanatçı kardeşlerimin (Erdal Erzincan, Tolga Sağ, Özlem Özdil, Sabahat Akkiraz gibi), büyüklerimin (Arif Sağ, Musa Eroğlu gibi) desteğini hep aldım. Alevi sanatseverlerin kendilerinden olan sanatçıların konserlerini çok iyi takip ettiklerini, salonları doldurduklarını gördüm. Bu birlikteliğin çok güçlü olduğunu, alevilerin kendi içlerinde ayrıma gitmediğini sanıyordum.

Fakat; Şanlıurfa/Kısas’ta (1) düzenlenen bir sempozyuma katılmak için girişimde bulunduğumda, sempozyumu düzenleyen alevi kişi ve kurumlara diğer alevi kişi ve kurumlarından gelen tepkilerden alevilerinde kendi aralarında farklı düşünce içinde olduklarını öğrendim. Sempozyumda çok değerli insanlarla tanıştım ve güzel bildiriler dinledim.

Aynı yıl,Gazi Üniversitesi’nce (2) düzenlenen sempozyumda çok verimli geçmişti. Her iki sempozyumun bildirileri basılarak ilgililerin görüşlerine sunuldu.

“Değerli araştırmacı ve AKP milletvekili Reha Çamuroğlu’nun girişimi ve önerileri doğrultusunda hükümetin Alevilerle ilgili esaslı bazı düzenlemelere hazırlandığı anlaşılıyor. Özeti şu:
Cemevlerine ibadethane statüsü verilecek, dede ve zakirler için 3 bin kadro açılacak, Alevilik, Diyanet’ten ayrı bir çatı altında kurumsallaşacak…

Ankara ve İstanbul’da dergâh büyüklüğünde iki cemevi açılması, hükümetle Alevi toplumu arasındaki ilişkileri yürütmek maksadıyla 40 kişilik bir kurul oluşturulması vs. de var projenin ayrıntısında. Diyanet’ten ayrı bir dini yapının Türk devlet geleneğine aykırılığını tartışmayı bir tarafa bırakıyorum. Şu kadarını ifade edeyim; Osmanlı ve Türkiye resmiyette ifade edilmiş olsun ya da olmasın, Sünni- Maturidi İslam geleneği üzerine inşa edildi. İmparatorluk asırları boyunca fetva makamına gelen şeyhülislamlar bu çizgidedir;
Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze Diyanet İşleri Başkanlığı makamına atamalarda aranan vasıf da bu. Tesadüfi bir durum değil sözünü ettiğim. Atatürk’ün isteği üzerine TBMM rahmetli Elmalılı Hamdi Yazır’ı Kuran meali ve tefsir hazırlamakla görevlendirirken bu büyük din âlimiyle yapılan sözleşmeye yine Atatürk’ün işaretiyle eserin, ‘Ehl-i Sünnet vel- Cemaat akaidi, Hanefi mezhebi ve Maturidi itikadına uygun’ hazırlanacağı hükmü konulmuştur.

Bunları inanç sahasında köklü bir düzenlemeye gidilirken şu an hangi noktada bulunduğumuza dikkat çekmek için yazdım. Ancak Alevi toplumunun tarihten günümüze taşıdığı ciddi sıkıntıları olduğunu, gerek istismara yol açması bakımından gerekse çağa yakışmayışı dolayısıyla mevcut durumun düzeltilmesi gerektiğini inkâr etmek de mümkün değil.” (3)

Şimdi son yıllarda “Alevilik açılımı” diye bir çalışma başlatıldı… Bana göre, insanlarımız zaten bu açılımın içinde yer aldı yıllarca… Beraber yaşadılar; oynadılar, düğün yaptılar, ağladılar, hoşgörü içinde, zaman zaman kız alıp verdiler, bazıları çok sinirlense de… Üniversitelerde okudular, belediye başkanı oldular…Milletvekili oldular, partiler kurdular, bakan oldular, hizmet yaptılar…Sanatçı oldular, alkışlandılar, para kazandılar….Açılımdan anlaşılacak olan galiba devlet katındaki farklı yeni uygulamalar; cemevlerinin ibadethane sayılması…Diyanet İşlerli Başkanlığından kendilerine pay ayrılması… Devletin din öğretiminden elini çekmesi… v.b. istekler.
“Türkiye Alevileri, çoğunluk tahakkümüne karşı kendilerine koruma sağladığı düşüncesiyle 1990′lara gelinceye kadar varlıklarını ve kimliklerini inkar eden otoriter laiklik politikalarına itiraz etmediler. Toplumda “yokmuş gibi” yaptılar… Nihayet 1990′lardan itibaren “biz de varız” demeye, cemevlerini kurmaya, zorunlu din derslerine ve diğer dayatmalara karşı seslerini yükselttiler. Eğer Türkiye Cumhuriyeti bütün inançlardan yurttaşlarının gönülden bağlılığını kazanmak istiyor ise Sünni, Alevi ya da Şii, Müslüman ya da gayrimüslim, inanan veya inanmayan bütün yurttaşlarının, temel hak ve özgürlüklerle, insan haklarıyla çelişmediği sürece inançlarını ya da inançsızlıklarını serbestçe yaşamalarının, özgürce ifade edebilmelerinin önündeki bütün engeller kalkmalı.” (4)
Bu arada alevi kitle örgütleri de birbirleriyle çelişen beyanatlar vermeye devam ediyor..Hepsi de alevilikte söz sahibinin kendileri olduğunu belirtiyor…Bu durum, alevilik felsefesine ve çok önem verilen “dedelik müessesine” zarar veriyor ve “bazı alevi örgütleri sorunun çözülmesini istemiyorlar” diyenlerin ekmeğine yağ sürüyor…

“……….Problem şudur; Türkiye’de uygulanan laiklik, özgürlükçü bir içerik taşımıyor. Aleviliğe ilişkin açılımın sonuç alıcı olabilmesi için öncelikle laikliğin evrensel anlamı üzerinde mutabık kalmak gerekiyor. Devletin özgürlükçü laikliği benimsemesi, hem bütün din ve inançlar üzerindeki baskıyı ortadan kaldıracak hem de bütün din ve inançlara eşit uzaklıkta durmasını sağlayacaktır. O zaman anayasa ve yasalardaki inanç özgürlüğünü devletin şu anki resmi dinsel konseptine tahvil eden anti demokratik düzenlemelerin tümünün ortadan kaldırılmasını gerektiriyor. Devletin inançlara müdahalesi anlamına gelen Diyanet İşleri Başkanlığı’nın varlığı başka bir problemdir. Dolayısıyla Aleviliğe ilişkin açılımın açık, anlaşılır ve çözüm üreten bir biçimde ele alınabilmesi için tarafların nasıl bir laiklik anlayışına sahip olduklarını tartışmaya açmaları gerekiyor. Laiklik tarifi üzerinde mutabık kalınabilirse Camiye de, Cemevine de gitmenin önündeki engelleri ortadan kaldırmak daha da kolaylaşacaktır. İşte o zaman isteyen “toplu muharrem iftarı” düzenleyebilir; isteyen de Alevi geleneğine bağlı olarak orucunu bir “yas düzeneği” içinde tutmayı sürdürebilir” (5)

“Bu memlekette huzur, barış içerisinde yaşamak istiyorsak birbirimize saygı göstermek zorundayız. Orada da söyledim, Ahmet’i, Mehmet’i sevmek zorunda değilsin ama birbirimizi saymak zorundayız. ’Aleviler ve Müslümanlar’ gibi bir tabir son derece terbiyesizce bir tabirdir böyle bir tabiri kimse kullanmamalıdır. Alevilik, İslam kültür ve medeniyeti içerisinde ortaya çıkmış, İslam dininin farklı bir yorumudur. Aleviliği İslamın dışında görme ve gösterme çabası asla iyi niyetli bir çaba değildir. Bırakın şimdi Alevileri, Müslüman unsurları bir tarafa bırakın bu memlekette Yahudi de, bu memlekette Ermeni de, bu memlekette Rum da, Hıristiyan da yani inanan da inanmayan da kendi inançlarını, düşüncelerini hür bir şekilde ifade etmeli ve hür bir şekilde inançları doğrultusunda ibadet pratiğini kendi inandığı şekilde yapmalıdır. Aslında laik devlet olmak da bunu gerektirir” (6)

Eskiden göç nedeniyle, alevilerin belli merkezlerde/şehirlerde toplandıklarını anlatırlardı hocalarımız. Ancak, son yıllarda - bu her etnik grup için geçerli- ağırlık falan kalmadı, entegre olduk adeta…

“………….Şah İsmail’den beri Anadolu’da Alevi-Sünni çekişmesi vardır. Ama bu dindarların oluşturduğu bir baskı değil. Dindar iktidarın neden olduğu bir baskı da değil. Bu tarihin köklerinden gelen, toplumun kendi gelenek ve göreneklerinden kaynaklanan bir baskı ve ben zaman içinde de azaldığını düşünüyorum. Mesela bu örneği Binnaz Hoca’ya da özellikle verdim; çok yakın tanıdığım bir ailenin kızını Alevi bir genç istedi, inanılmaz da iyi bir genç, ama vermek istemediler. Baba sadece bayram namazlarında camiye giden bir Türk vatandaşı. Bu anlamda dindarlıkla örtüşen hiçbir tarafı yok. Aileyi ikna etmek 2 yıl sürdü. Mesela birçok arkadaşım var, eşlerinden Alevi olduklarını gizlemişlerdir. Neden sonra söylemişlerdir… Adam da karısının Alevi olduğunu bilir ama bunu ifşa etmekten çekinir. Bunlar elbette var, bunlar doğru da değil ama bunun zaman içinde azaldığını ve yumuşadığını düşünüyorum. Eşit vatandaş olmayı öğrenmek bir süreç. an kalmadı…Tabii ki bu iyi bir şey…” (7)

Ancak, bu gibi özel konularda söylemlere çok dikkat edilmesi, her ağzı olanın konuşmaması lazım. Bakınız İ.B.B. Şehir Tiyatrolarında sergilenecek olan “Yedi Tepeli Aşk” adlı oyun bile tartışmaları beraberinde getirirken, gerekli/gereksiz söylemlere de konu oldu… (Şehir Tiyatroları “tartışmalı oyunu” kaldırdı. Gazeteler.05.01.2009) Bu şekilde iş çözülmüyor, aksine çatallaşıyor/büyüyor…Hepimiz biliyoruz ki, geçmişte çok acı örnekler oldu/yaşandı ve bunlardan ülkemiz kazanmadı. Aman dikkat…

Biz; ”Türk üst kimliğinde ve toprak bütünlüğünde birleşen, ülkesini ve bugünlere gelmesini sağlayanları seven/sayan/saygı duyan, üreten/paylaşan/ hizmet eden, inanan, ülke insanlarına saygı duyan her kesimin, kanun ve yasalara bağlı kalmak şartı ile kendi geleneklerini, inançlarını devam ettirmesi/ifade etmesi demokrasinin ve laikliğin gereğidir” diyerek, konunun ciddi olarak, tarihi ve ülke gerçeklerine paralel bir şekilde, bilim insanlarının/folklor uzmanlarının çalışmalarıyla değerlendirilmesini doğru buluyoruz.
Bu ülke kolay kazanılmadı…
____________________________________

(1) Ay, Göktan (Y.Doç.Dr.); “Kısaslı Aşıkların Eserlerinde Kullandıkları Ortak Değerler”, GAP Bölgesinde Alevi-Bektaşi Yerleşmeleri ve Şanlıurfa Kültür Mozayiğinde Kısas” Uluslararası Sempozyumu,25-27 Mayıs 2007, Kısas Kültürel Miras Geliştirme Projesi Yayınları:3, Cem Vakfı, Şanlıurfa, Sf.181-192
(2) Ay, Göktan (Y.Doç.Dr.); 2.Uluslararası Türk Kültür Evreninde Alevilik - Bektaşilik Bilgi Şöleni Bildiri Kitabı, 2 Cilt, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi Yayınları, Araştırma Dizisi:5, 17-19 Ekim 2007, Ankara, sf.295-300
(3)Özgürel, Avni; Alevilik açılımı tamam…, Radikal, 28.11.2007
(4) Alpay, Şahin; TRT’de Kürtçe ve Alevi sohbetlerinin anlamı, Zaman, 03.01.2009,
(5) Işık, Yüksel; AKP’nin “Alevisiz” Alevilik Açılımı, Taraf, 09.01.2008
(6) Bakan H. Çelik’ten Alevilere destek, Sabah, 03.01.2009
(7) Şenocaklı, Mine; Artık eşitleniyoruz (Ayşe Böhürler ile yapılan röportaj), Vatan, 05.01.2009




Hoşgeldiniz