Geleceğin Dansı Tango Alaturka… Selahattin Duman
Toplam Okunma: 3972 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 13:26
Bizim ahalinin hakkını veremediği tek dans kaldı.. Evvel Allah Osmanlı’nın Tanzimat döneminde merakımızdan dansa başladık, cumhuriyetin coşkusunu da içine katıp, bütün dansların hakkından birer birer geldik.. Sıra sende Tango… Erkek kadının belinden tutar, bir elini de iyice kavrar.. Kadın da bir elini erkeğe verip öbür elini omzuna yerleştirir.. Bizim bu yeniliği kapmamızın hikâyesi nereden başlar bilmiyorum.. Bildiğim şey, Devlet-i Ali Osmani’nin ileri gelen divan üyesi vezirlerin ilk kez dans eden çiftleri gördüklerinde nasıl şoklandıkları…
Padişahımız, efendimiz Üçüncü Osman devrinde yaşanmıştır bu..
Mühendishane-i Berri Hümâyûn’un kurucularından Baron François de Tott pek kıymettar hatıratında anlatıyor..
***
Tarih 1975 yılı..
Mayıs ayının son günlerinde yabancı bir heyeti getiren gemi Marmara’ya Kal’â-i Sultani’nin (Çanakkale) önünden girer..
Pupa yelken Dersaadet’in (İstanbul) yolunu tutar..
Heyetin Sarayburnu’nda demir atan gemiden çıkması İstanbul’da heyecan yaratır..
Biraz gel-git akıllı bir padişah olan Üçüncü Osman dahi tebdil-i kıyafet edip (kılık değiştirip) kalabalığın arasına karışır..
Ağzı açık Müslüman ahaliyle birlikte heyeti seyreder..
KÖÇEK Mİ BUNLAR?
Heyetin hangi millete ait olduğunu unuttum.. Ancak Baron François de Tott’un anlattığına göre sefaret binasında büyük bir ziyafet veriliyor..
İstanbul’un cümle balyozları, yani elçileri ve maiyetleri yanlarında da karıları davete icabet ediyorlar.. Davet müzikli.. Yenilip içildikten sonra dans faslı başlıyor..
Devlet-i Ali Osmani’yi temsilen davette hazır bulunan vüzeradan (vezirlerden) kimseler, hayatlarında ilk kez tanık oldukları bu gösteriyi dehşetle izliyorlar..
Sonra koştura koştura Topkapı Sarayı’na gidip padişahımız efendimiz Üçüncü Osman’a durumu anlatıyorlar..
“Bu gavurlar elçilerini karı gibi oynatıyor..”
Osmanlı devlet ekâbiri ile yabancı diplomatların yan yana geldiği ilk yemekli, müzikli davetin özeti budur..
“Karı gibi oynayan elçiler..”
***
Peki bizde dans eden yok muydu? Vardı elbet ama onların tamamı meşhur tavşan kollarında rakkas veya rakkaseydi..
“Tavşan Kolu” dedikleri müzikli kumpanya.. Dansçısı, cambazı bir arada.. Yaptıkları gösteri de daha çok folklorik..
Halay gibi kol tutup birlikte oynuyorlar.. Veya kadın özel kıyafetler içinde çıkıp göbeğini, kasnağını ırgalıyor..
Öyle adam kadının belini kavrasın, döndür Allah döndürsün dansı yok bizde..
BİRAZ ZORLANDIK
On sekizinci yüzyılda Mısır’ın pamuk artığı paraları geldi bize.. Ardından Mısır sosyetesi İstanbul’a aktı..
(Allah Amerika’da iç savaşı çıkarıp, pamuk piyasalarını Mısır’a muhtaç edenlerden razı olsun..)
Güzelim yalılar, şaleler, kasırlar o para azgınlığının bıraktığı tortudur..
Osmanlı Sarayı ve Mısır Hıdivliği.. İki Müslüman ahalinin seçkinleri cem oldu.. Yabancılar da aralarına katıldı..
Ancak o zaman dansı keşfettik..
Ardından da cumhuriyetin “tıkma raconu” gelince dansımız tamam oldu.. Lakin yine de içimiz ısınmadı..
Dans için yapılan “Yatay zevklerin düşey tatmini..” yakıştırması bu ruh halinin dillenmesidir..
Ve bunlar çoğunluktadır.. Dansa meraklı azınlık ise bildiğini okudu.. Dışarıdan dans namına ne ithal ettiyse onu özelleştirdi..
1920’lerin sonunda dünyayı kasıp kavuran “Çarliston Fırtınası” memleketimize geldiğinde, müziğini de beraber taşıdı..
Bir tek o müziğe uygun söz bulmak kaldı bize.. Evvel Allah onu da Türkücülerimizin gayreti ile hallettik..
“Ulan Ziyaaa.. Kes karpuzuuu.. Kan gi-bi-de çıkmaz iseee paraaaa yok!”
***
Çarliston bir tepinme dansıydı..
Tek partinin büyükleri gördü ki bizim ahalinin tepinme konusunda ne Amerika’dan ne Avrupa milletlerinden bir gıdım eksiği var..
Yeter ki döşeme sağlam olsun..
“Vurun vurun vuralım.. Tahtaları kıralım.. Gelsin evin sahibi.. Yeniden yaptıralım..”
Bu da Çarliston’un “Ulan Ziya..” sayhası ile başlayan şarkısından sonra gelenidir.. Cumbalı ahşap evlere göre bir şey değildir..
CUMBA VE RUMBA
Eğer rumbalar yetişmeseydi İstanbul’un ahşap evlerden oluşan kimi mahallelerinde istimlaka gerek kalmayacaktı..
Evine gramofon uyduran mahalle kızları bu evlerin hakkından gelecekti..
Bereket Rumba fırtınası, Çarliston azgınlığının işini bitirdi.. Memleket için hayırlısı da bu oldu..
“Rumba da rumba da rumba.. Kalplere vur bir zımbaaa..”
Bu nakarat “Al bir salon gelini, koy kalbine elini..” romansından sonra gelir ve coşkunun tavan yaptığını gösterir..
Gözü kör olmasın “Twist” dansını icat edenlerin..
Onlar yetişmeseydi bizim ahali dans meselesinde kıvamını bulmuştu, kolay kolay da vazgeçmezdi..
“Twist” dansı ayarı bozdu..
***
“Bay bayanı kucaklar.. Açılır güzel bacaklar.. Bu yüzden değil midir? Söner nice ocaklar..” sözleri anlamlı mesajlar veriyordu..
Ne var ki şarkının sözlerini bitiren orkestra solistleri önce “Ooooo! O.. O.. O..!” diye uluyor, ardından da “Twiste geeel..” diye naralanıyorlardı..
“Gel vatandaş geeel” şartlanmasındaki ahalim bu sayhayı duyacak da zapt olunacak öyle mi? Pistleri yırtarız pistleri..
Hele ki Öztürk Serengil “Abidik gubidik twist.. Lep lep lebelebe twist..” diye önümüze düşmüşse..
Bunları yaşadık gördük.. Hiçbiri aykırı gelmedi.. Beni şaşırtan bize çok sonraları gelen “Tango” konusundaki isteksizliğimiz oldu..
Bizim ahali “Tango” meselesinde niye yavaş kaldı? Yapılan yatırımlar, açılan kurslar niye boşa gitti..
Araştırmacı gazeteci olarak bunun peşindeyim.. Yarın da bu tango meselesini dillendireceğim..
İstikbâl Tango Alaturka’da..
_____________________________________
14.03.2009, Vatan Gazetesi