Bir Hoş Maksim Olur ki… Ergun Hiçyılmaz
Toplam Okunma: 4691 | En Son Okunma: 19.11.2024 - 13:26
1950′lerde başlayan gazino geceleri döneminde tek parti devri bitmiş, çeşitli alanlarda “çoğulcu” anlayışın örnekleri görülmeye başlamıştı. Yani Hafız Burhan’lar, Seyyan Hanım’ların sesleri daha bir duyulacaktı. “Tek ses”li devir yerini “çok ses”liye bırakıyordu. Saz yoktu artık, sazlı sözlü akşamlar bahçelerden gazinolara ulaşıyor, sadece gece programları yetmiyordu.
Gündüz matineleri çoğalmıştı, onları dinlemek için pahalı masalara, büyük hesaplara gerek yoktu. Özellikle kadınlar matinesinde içeri girebilmek için saç saça, baş başa kavgaların olacağı, yerlere oturan kadınların sanki piknikte imiş gibi yalancı dolma ziyafeti çekecekleri aklımıza gelir miydi?
Hiç aklınıza gelir miydi, parlak gazino dönemlerinde kadınların Zeki Müren’e çiçek yerine don ve sutyen atacakları?
1950′lerden 60′lara uzanan yıllarda sanatçı afişleri sanki geçmiş zamanın binbir gece masalı gibi…
Maksim ve Fahrettin Aslan yeniden doğuşun ışıklarını yaktılar…
SES KRALİÇESİ
Yeni bir kuşak yeni bir anlayışa mikrofon uzatıyor. Dileriz bu ses yeniden duyulur…
Sanat mücadelesinin doruğa ulaştığı 1956 ve 1957′de Perihan Sözeri gibi isimler “Ses Kraliçesi” unvanını taşıyordu. Sözeri Kristal’de, Mualla Mukadder, Mediha Demirkıran ve Gönül Yazar Tepebaşı Gazinosu’ndaydı. Nisan ayında ise Mualla Mukadder yaz sezonu için Bebek Gazinosu ile anlaşma imzalayacak ve böylece Hamiyet Yüceses, Sabite Tur ve Radife Erten’li bir kadro oluşacaktı.
Tepebaşı’nda Emin Nayman ve Sukuti Bey, Bebek Gazinosu’nda Mustafa Şişman, Küçükçiftlik’te Salih Binbay, Mahmut Alnar (aynı zamanda Kazablanka) patronuydu. 1960′lar ise yeni gazinolar, yeni patronlar ve buna bağlı olarak yeni yıldızlar görecekti. Zeki Müren’i halka indiren sanatçıların Behzat Ağabey’i ve Mahmut Kavran ile sahneler parlıyordu. “Yıldızın çok parladığı an” ise Fahrettin Aslan’lı Maksim dönemiydi.
YER KALMIYORDU
Hem gazeteci, hem menajer olmak, aynı zamanda yayıncılık ve organizatörlük yapmak dönemi kapanmıştı. Ardı ardına organizasyon büroları kuruluyordu.
Gazinocular yavaş yavaş sadece Ankara ve İzmir’de değil, İstanbul’da da yeni adresler aramaya başlamıştı. Kitle Aksaray ve Bebek ötesinde de aranıyordu. Sevim Tanürek Yenikapı Çakıl Gazinosu’ndaydı. Umumi arzu üzerine konserlerini uzatmak zorunda kalan Tanürek için müşteriler bir hafta öncesinden yer ayırtıyordu.
BATI RÜZGARLARI
Ve eski Villa Zarif, Kulüp Batı olmuş, “Türkiye’nin taşbebeği, gözbebeği” olarak Gönül Yazar’ı, Batı Müziği kadrosuyla sahneye çıkarmıştı. Saz heyetinden sonra Durul Gence Beşlisi, Gülsüm Kamu, Tayfun ve Ömür Göksel ile sahne alıyordu. Türk Müziği ile Batı Müziği yakınlaşması sadece sahnede değil, plak sektöründe de öne çıkmıştı. Sezen Cumhur Önal’ın Zeki Müren’e Batı Müziğini de sevdirmesinde bu paylaşımın rolü büyük olmuştu.
Kitleye müziği sunmak sadece çalanlar, söyleyenler ve işletmecilere ait değildi. Tamamlayıcı unsurlar ya yerini pekiştiriyor ya da yeni anlayışla ortaya çıkıyordu. Çok yönlü sanatçılar Orhan Boran ile Zeki Müren’i en çok takdim eden Halit Kıvanç bu bütünlüğün en önemli köprüsü olmuşlardı.
Çok yıldızlı dönemde nice isimler arkadaydı. Kısaca “çalanlar” olarak tanınıyordu onlar… Türk Müziği’ne ses veren onlardı… Bestekarlar ve icracılarla en zengin dönemine erişmişti. Türk Musikisi Rauf Yekta Bey’den, Sadettin Arel ve Laika Karabey’e kadar uzanan ve yıllarca süregelen Türk Müziği’ni araştırma çabalarında öne şöhret değil, usta olmak çıkıyordu.
CUMHURBAŞKANI GELDİ DİYE ETEKTEN VAZ MI GEÇEYİM?
Zeki Müren’in gazino ile tanışması Küçükçiftlik Park ile olmuştu. (26 Mayıs 1955) Bebek Parkı’ndan diğerlerine kadar beş yıl sahneyi dolduracak ve Fahrettin Aslan ile el sıkışacaktı. 1960′da başlayan beraberlikleri 36 yıl sürmüştü.
İlk gece salon tıklım tıklım doluydu. Zeki Müren salıncakla yukarıdan aşağı sahneye indi. Müthiş bir fikirdi ve ona aitti. İnandığı ve beğendiğini korkusuzca yapan ve bundan büyük heyecan duyan biri olmak Zeki Müren’i Cumhurbaşkanı karşısında da değiştirmeyecekti. Diyordu ki
Fahrettin Aslan:
“Taşlık Maksim’deyiz. Bir gece… O meşhur mavi mini etekli kostümünü giydiği sezon. O gece Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay gelecekti. ‘Cumhurbaşkanı burada, şu mini eteği giyme’ dedim. ‘Tamam’ dedi. Sahneye çıktığında bir de baktım aynı mavi mini etek. Program bitip Cumhurbaşkanımızı uğurladıktan sonra, ‘Yahu ben sana giyme dememiş miydim?’ dedim. Ve cevabını aldım: ‘Ne yapayım Fahri Abi, Cumhurbaşkanı geliyor diye elbise mi değiştireceğim? Ben sanatçıyım,’ demişti”
_______________________________
http://arsiv.sabah.com.tr/2002/03/28/ergun_hicyilmaz.html