‘Menderes, Ayhan Hanım’ı Babasından İster Gibi Kocasından İstedi’…


Toplam Okunma: 12994 | En Son Okunma: 21.11.2024 - 13:33
Kategori: Basından

…Ayhan Hanım eşinden (Orkestra şefi ve dünyanın ilk Kanun Konçertosu’nun bestecisi Hasan Ferit Alnar 1906-1978) boşanmak istiyordu. Ve Adnan Menderes, “Ferit Bey’le bizzat görüşeceğim” diyordu. Görüştü de (Başbakanlık makamında)… Menderes, Ferit Bey’i kapıda karşılamış, oturuncaya kadar da ayakta beklemişti. Söze Ferit Bey başlamıştı: “Bahsedeceğiniz meseleye birkaç gün önce vakıf oldum. Bir tesadüf bende bu sarsıntıyı yarattı. Doğrusu bu ilişkiyi daha duygu safhasındayken bilmek isterdim.” … Adnan Bey’in ikram ettiği sigarayı aldı ama yakmadı. Kül tablasının yanına koydu:

‘Menderes, Ayhan Hanım’ı babasından ister gibi kocasından istedi’…

Opera sanatçısı ve Adnan Menderes’in ’büyük aşkı’ Ayhan Aydan, dün (21 Şubat 2009) son yolculuğuna uğurlandı. Aydan’ın ölümüyle bir dönem de kapandı.
Perşembe günü (19 Şubat 2009) 85 yaşında İzmir Alaçatı’da hayatını kaybeden Ayhan Aydan kuşkusuz Türk operasının en önemli seslerinden biriydi. Ancak adını asıl duyuran, Adnan Menderes’le yaşadığı aşk oldu. Korkunç Yassıada Günleri’nde sevdiği adamı, herkesi tir tir titreten Başyargıç Salim Başol’un karşısında “Ben bu adamı sevdim hâkim bey, siz sevginin ne olduğunu bilir misiniz?” sözleriyle savunacak kadar güçlüydü aşkı.

“Yorgun Mayıs Kısrakları” adlı anı romanı kaleme alan Yılmaz Karakoyunlu’nun deyimiyle, “Babasından ister gibi istedi, Ayhan Hanım’ı kocasından…” Menderes’in asılmasının ardından neredeyse yarım asır sürecek bir sessizliğe gömülen Ayhan Hanım, ilk kez Karakoyunlu’ya anlatmıştı anılarını. İşte kitaptan yasak aşkın en mahrem ayrıntıları…


Ayhan Hanım eşinden (Orkestra şefi olan Hasan Ferit Alnar) boşanmak istiyordu. Adnan Bey de aynı fikirdeydi. Ve Adnan Menderes, “Ferit Bey’le bizzat görüşeceğim” diyordu. Görüştü de (Başbakanlık makamında)… Menderes, Ferit Bey’i kapıda karşılamış, oturuncaya kadar da ayakta beklemişti. Söze Ferit Bey başlamıştı: “Bahsedeceğiniz meseleye birkaç gün önce vakıf oldum. Bir tesadüf bende bu sarsıntıyı yarattı. Doğrusu bu ilişkiyi daha duygu safhasındayken bilmek isterdim.”

Adnan Bey’in ikram ettiği sigarayı aldı ama yakmadı. Kül tablasının yanına koydu: “Bu ilişkiyi sadece sizin cesaretinizin sağlamış olmasını mümkün görmüyorum. Ayhan’ın kolayca farkına varılmayan bir apaş yanı vardır. Münasebetlerinizin çok ilerlediğini ve hatta ev halkının desteğini bile aldığınızı öğrendim. Evliliğin nihayete erdirilmesi için avukatıma talimat verdim. En kısa sürede bu karar alınacaktır. Bu arada sizin de ziyaretlerinizi seyrekleştirmeniz hepimizin haysiyeti açısından takdire şayan davranış olur.”

Adnan Bey ne diyeceğini şaşırmıştı. İnisiyatifi Ferit Bey ele almış ve görüşmeyi istediği gibi sonuçlandırmıştı. Adnan Bey bu görüşmeyle ilgili olarak arkadaşı Ethem Bey’e, “Beni hiç yormadı. Hiçbir ricama hacet kalmadan istediklerimin hepsini verdi. Ama beni görüşmekten men etti” demişti…

İnönü: Gömün bu bahsi

Gözlerden uzak yaşanan Adnan Menderes-Ayhan Aydan aşkı her geçen gün daha tutkulu bir hal alıyordu… Ancak, Başbakan Menderes için hiçbir şey süt liman değildi; siyasi yaşamı da aşk hayatı kadar karma karışıktı. CHP muhalefet baskısını artırmıştı. Özellikle Demokratlar’ın CHP Milletvekili Kasım Gülek için yaydıkları ‘sünnetsiz’ dedikodusu siyasi arenadaki çekişmeleri tırmandırmıştı. Diğer bir deyişle Demokrat Parti bu dedikoduyla ‘bel altından’ vurmuştu. Gerek bu siyasi çekişmelerin, gerekse yasak aşkın en ateşli olduğu günlerde CHP’nin yayın organı Ulus Gazetesi’nin eline müthiş bir fotoğraf geçmişti. Başyazar ve CHP eski Milletvekili Nihat Erim yazı işleri müdürünün odasına girdiğinde Hürriyet Gazetesi muhabiri Emin Karakuş, yazı işleri müdürü Cemal Sağlam’a işaret etti:

‘Şefkatle sevdiğim kadına…’

Göster şu resmi arkadaşımıza…

Sarı zarfın içinden çıkarılan fotoğraf Emin Karakuş’u dehşete sevk etti. Cemal Bey’e döndü:

Sor bakalım bu beyefendiye, bu resmi hakikaten basacak mı?

Cemal Bey’in muhatap olduğu soruya Nihat Erim sert bir cevap verdi:

Elbette! Bu Demokratlar kendilerini ne sanıyorlar ki? Üç günlük iktidarın sarhoşluğunda gözümüzü korkutacaklarını nasıl hayal edebiliyorlar?

Nihat Erim’in ‘basarız’ tehdidiyle Demokratları yola getireceğini sandığı fotoğraf bir bayana aitti: Ayhan Aydan’a! Fotoğraf, Menderes tarafından imzalanmıştı. Ve şu not düşülmüştü: ”Şefkatle sevdiğim kadına.” Fotoğraf yasak aşkın belgesiydi. Gazetelerde yer alması Demokrat Parti’nin ve Menderes’in siyasi geleceğinde tamiri imkansız yaralar açabilirdi. Ancak Ulus Gazetesi fotoğrafı basmaya cesaret edememiş ve İsmet Paşa’nın direktifini alma ihtiyacı duyulmuştu. Erim, Paşa’ya konuyu uygun bir üslupla çıtlatmış, sakin tavırlarından cesaret alarak fotoğrafı görmesi için önündeki sehpaya koymuştu. İsmet Paşa fotoğrafı görünce ayağa kalktı. Fotoğrafı parmak uçlarıyla Erim’e doğru itti, sonra kapıya doğru yanaşıp ardına kadar açtı: “Nihat Bey! Mahremiyete saygımın farkına varılmamış olmasına üzüldüm. Böyle seviyesiz oyunlara itibarım yoktur. Gömün bu bahsi ve bir daha açılmasına izin vermeyin.”

Yasak aşkın meyvesi: Dünyam

Adnan Menderes’le Ayhan Aydan aşkı zaman zaman sekteye uğruyor; ufak tartışmalara sahne oluyordu. Ancak tüm bunlara rağmen Adnan Bey’in en büyük arzusu Tatarı’ndan bir çocuk sahibi olmaktı. Ve Ayhan Hanım çok geçmeden müjdeli haberi verdi: ‘Hamileyim!’ Ancak Ayhan Hanım’ı çok zor bir doğum bekliyordu. Adnan Bey İstanbul’daydı. Ayhan Hanım’ın hamileliğini ilk gününden beri izleyen Dr. Alaaddin Bey bir başka hastasının acil doğumu için hastaneye gitmişti. Ayhan Hanım’ın ise sancıları tutmuştu, erken doğumun getirdiği sıkıntılar yoğunlaşıyordu. Sonunda Dr. Alaaddin Bey’e ulaşıldı ve Ayhan Hanım Zeynep Kamil Hastanesi’ne yetiştirildi… Bebek 8 aylık doğmuştu…

Ayhan Hanım acılar içindeydi. Bebek kucağına verilince sıkıntılardan kurtulmuş gibi rahatladı… Yüzüne uzun uzun baktı; Adnan Bey’e ne kadar benziyor… Adını Dünyam koyuyorum… Ancak Dünyam’ın ömrü çok kısa sürmüştü: 5 saat. Hastanenin koridorları Ayhan Hanım’ın çığlıklarıyla çınladı. Bu olay Ayhan Hanım’la Adnan Bey’in arasını açmıştı. Çünkü Ayhan Aydan’ın kulağına başvekilin başka kadınlarla birlikte olduğu da geliyordu. Kimseye haber vermeden apar topar Hamburg’a gitmişti. Aşkları büyük darbe almıştı…
__________________________________________
22 Şubat 2009, Vatan Gazetesi
http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=Buyuk_askin_bilinmeyen_ayrintilari&tarih=22.02.2009&Newsid=224473&Categoryid=1

* * *
Menderes Sevgililerine Kocaları Evdeyken Giderdi… Buket Aşçı

Genç bir kadın. Henüz 25 yaşında. Bir gece, bir davette başbakanla tanışıyor. Daha doğrusu başbakan onu uzaktan görüyor, elinden tutuyor ve bahçeye çıkarıyor. Sonra saatlerce dolaşıyorlar. Film gibi değil mi? Opera sanatçısı Ayhan Aydan ve Adnan Menderes’in tanışmaları aynen böyle cereyan ediyor… Ancak Ayhan Aydan, bu ilişkiyle ilgili adeta sessizlik yemini etmişti. Birkaç istisna dışında kimseyle konuşmamıştı. Bunlardan biri eski bakan, yazar Yılmaz Karakoyunlu’ydu. “Hatırla Sevgili” dizisinin danışmanlığını da yapan Karakoyunlu, uzun uğraşları sonucunda Ayhan Aydan’la bir dizi görüşmede bulunmuş ve edindiği bilgilerle “Yorgun Mayıs Kısrakları” romanını yazmıştı. Böylece biz de kendisiyle geçen hafta sonsuz bir suskunluğa gömülen Ayhan Aydan’ı yani Cumhuriyet tarihinin en gizemli kadınlarından birini konuşabilme fırsatı bulduk

Çok zeki, asil ve aranılan bir kadındı

Cumhuriyet tarihinin en gizemli kadınlarından biriydi Ayhan Hanım. Siz onunla tanıştınız. Nasıl biriydi?
Çok zekiydi. Sorduğum bir sorunun yanıtının başka hangi soruya varacağını tahmin eder, onu da kapsayarak konuşurdu. Müthiş bir gözlem yeteneği vardı. Hiçbir zaman gözü yaşlı olmadı. Yaşadıklarını anlatırken kendinden geçmedi. Vakur ve gururluydu. Ama en önemlisi olayları anlatırken, olayların içinde oturup çeperindekileri kendi etrafında döndürecek bir kabiliyete sahipti. Böyle bir kadından bir erkek çok hoşlanır. Çok da güzel bir kadındı. Tavırlarından da anlıyorsunuz ki her şeyiyle güzel bir kadındı. Ayrıca karşı tarafı kötüye kullanmayan… Ama darbe yemiş bir kadındı da. Bu darbe Adnan Bey’in diğer kadınla (Suzan Sözen) sürdürdüğü ilişkiydi…

Neden?
Adnan Bey, onunla tanışmadan önce de çapkındı. Hatta 1946’da dönemin derin devleti, Adnan Bey henüz başvekil değilken, çok iyi bir hatip, çok iyi muhalefet yapıyor diye “Nedir bu adamın hayatı, araştırın” demiş ve sevgilisi Mukaddes Hanım’la hangi saatte ne yapıyor öğrenilmişti. Bunlar devlet zabıtlarında vardır.

Ayhan Hanım, Menderes’in diğer ilişkilerini nasıl karşılıyor?
Çevresindekiler Adnan Bey’in ilişkilerinden onu haberdar ediyor. Ama Ayhan Hanım, Adnan Bey’i onu o kadar seviyor ki, “Yeter ki senden bir çocuğum olsun” diyor. Yani “Eşini boşa, beni al” gibi bir talebi yok. Şunu da unutmamak gerek; Türkiye’de başbakan sevmeye hazır, on binlerce değil yüz binlerce kadın bulursunuz. Türk kadını otoriteyi sever. 1950 koşullarında bir başbakanı sevmek ise fevkalade önemli bir hususiyet. Ayhan Hanım bunun da farkındaydı. Ama bu hiçbir zaman Adnan Bey’den bir şey talep etmek tarzında olmadı. Yani “Ahmet’i oradan al, buraya koy gibi.”

Her ne kadar Ayhan Hanım aşık olsa da bu çok zor bir ilişki. Onu bu ilişkide tutan ne?
Ayhan Hanım, o sırada 25-26 yaşında. Adnan Bey ellilerinde… Onun yanında yaşadığı mutluluğu çok iyi tarif edip Ayhan Hanım’a hissettiriyor. Mesela Ayhan Hanım “Küpem kayboldu” diye anlatmıştı; oturup saatlerce arıyorlar. Dikmen’deki gazino kapatılıyor, korumalar falan hep birlikte arabaların farlarını yakıp, küpenin taşını arıyorlar. Ayhan Hanım “Benimle beraber gözlerime baka baka aradı”
demişti.

Aşırı kıskançtı, şoförsüz sokağa çıkarmazdı

Tanışmaları da film gibi…
Öyle. Ziraat Bankası Umum Müdürü Mithat Dülge’nin düzenlediği davette tanışıyorlar. Kendisinin ifadesiyle, 1950 senesinin Ekim ya da Kasım’ı. Adnan Bey, kalabalığın içinden Ayhan Hanım’ı görüyor.
Yanında da Sakarya milletvekili Rıfat Kadızade var. “Kim bu?” diyor. O da “Mithat Bey’in yeğeni” deyince hiçbir şey demeden Ayhan Hanım’a doğru yürüyor. Tanışıyor, sonra da “Aaa, burada duman çok oldu” deyip elinden tutup bahçeye çıkarıyor. Gece boyunca dolaşıyorlar. Adnan Bey hiç elini bırakmıyor.

Hollywood çekse “Amma abartmışlar” deriz. Başbakan gelecek, genç kadını kalabalıkta görecek, elinden tutacak, herkesin ortasında bahçeye çıkıp, liseliler gibi dolaşacaklar…
Gerçekten öyle yazsanız kimseyi inandıramazsınız. Ama gerçek bu! O gece seni arayacağım diyor ve aramaya başlıyor. Kısa bir süre sonra da ona gri renk bir otomobil hediye ediyor. Şoförüyle… “Bundan sonra her yere bununla gideceksin” diyor. Çünkü Ayhan Hanım’ın sokak ortasında yürümesine müsaade edecek biri değil, aşikar bir kıskançlık değil bu, ama potansiyel olarak müthiş bir kıskançlık. Ben bu arabayı bir latife yaparak yüz görümlüğüne benzetirim.

Eşi Ferit önemli bir müzisyendi!

Ama bu arada sadece Adnan Menderes değil Ayhan Hanım da evli. Ünlü bir müzisyen olan (Türk Beşleri’nden) Hasan Ferit Alnar’la…
Evet. Ayhan Hanım’ın annesinin evinde görüşüyorlar, ilişkilerini orada yaşıyorlar. Yani annesi evde oluyor. Bir-iki üç birliktelikten sonra Ayhan Hanım bunun bir başkasıyla evliyken cereyan etmesini hazmedemiyor. Durumu Adnan Bey’e açıyor “Boşanma talep edeceğim” diyor. Adnan Bey de “Sen beceremezsin, ben konuşurum” diyor ve onu kocasından istiyor. “Boşa ben alacağım” diyor.

Ferit Bey de çok önemli, değerli biri. Çok zor bir durumda kalmış…
Ferit Bey büyük adamdır. Ama dünyanın da en talihsiz adamıdır. Türk Beşlileri dediklerimizin hepsi devlet sanatçısı ilan edilmiştir; Ahmed Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses… Hepsi! Hasan Ferit Anlar hariç! Halbuki onun mesleki tecrübesi diğerlerinden çok daha yüksekti. Üstelik alaturka eğitim görmüş bir adamdı, Viyana’ya gönderilmişti. Kanun virtüözüydü.

Ferit Bey’den olan çocuğu da öldü

Ama Ayhan Hanım’la evli olmak gibi bir kadersizliği vardı…
Evet ve Ayhan Hanım’ın ondan çocuğu vardı. 15-16 yaşındayken Londra’da bir trafik kazasında öldü. Adnan Bey’in son yıllarına denk gelir ölümü. İlişkiye başladıklarında çocuk da 6 yaşındadır.

Ayhan Hanım’ın çocuğunun olması ilişkilerini nasıl etkiliyor?
Adnan Bey’in bulunduğu yerde çocuk görünmüyor. Ayhan Hanım’ın annesi çok dirayetli bir kadın… Doğması muhtemel bütün sıkıntıları önceden fark ederek önlem alıyor. Ayhan Hanım Adnan Bey’i çok sevdiği için ondan da çocuk istiyor. Adnan Bey bunu uzun süre reddediyor. Ama Ayhan Hanım hamile kalınca, biraz da geç söyler, “Doğur” diyor.

Bebekleri erken doğdu…

Doğan bu çocuk Bebek davasına konu oluyor?
Ayhan Hanım’ın kendisinden dinledim. “Çocuğun kolunu kırdılar” iddiasını sordum. “Doktorların yapabileceği bir şey yoktu. Hastanede olması gereken bir doğumdu, ben evde doğurmuştum” dedi. Erken doğum çünkü.

Hastaneye niye gitmiyor?
Hadisenin duyulacağını, Adnan Bey’in zedeleneceğini düşündüğü için. Olay Adnan Bey’e intikal edince o da Dr. Alaattin Bey’in(Alaeddin Yavaşça) yanı sıra en yakın arkadaşlarından Mükerrem Sarol’u da (o da jinekolog) haberdar ediyor. Zeynep Kamil Hastanesi’nin Başhekimi Fahri Atabey’i de. Gittiklerinde çocuğun yaşama şansı olmadığını görüyorlar. Kuvöz olsaydı bile. Çocuk yedi-sekiz saat yaşıyor. Ölünce kayda geçirmeden Cebeci Mezarlığı’na gömüyorlar, mezarın kaydını da sanırım Ayhan Hanım’ın ismiyle yazıyorlar.

Ayhan Aydan’ı bu kadar özel kılan ne? Yani hakkında roman yazmanızın, bizim bu röportajı yapmamızın nedeni?
İlişki içindeki duruşu ama en önemlisi Yassıada duruşmalarındaki tavrı. O davaya Ayhan Hanım’ı Adnan Bey’i aşağılamak için çağırdılar; “Bu adam seni zorluyor muydu?” diye soruyorlardı. Ama o, “Ben bu adamı sevdim” demişti. Bu yiğit bir ifadedir. İhtilal mahkemelerini karanlığa gömecek bir nur idrakinin cesur ve fedakâr iradesi. Deseydi ki “Gençtim, güzeldim, başbakandı, beni kandırdı” deseydi, orada biterdi Ayhan Hanım. Bir daha lafı bile olmazdı. Ne siz burada olurdunuz, ne de ben bunları anlatırdım.

Ayaklarını yıkardı…

Adnan Bey, çok da kıskançmış…
Hem de nasıl. Hanımefendinin anlattıklarını kendimde mahfuz tutarak, romanda hafifçe hissettirdim. Ama neredeyse şiddet gösterecek kadar.

Ailesini kaybetmiş bir hukuk fakültesi öğrencisinin Ayhan Hanım’dan yardım istemesi üzerine Adnan Bey’in “Kimdi o” diye başlayan şiddetini mi kastediyorsunuz?
Evet. Kadını “Sen nereye gidiyorsun” deyip çektiğinde elbisesi elinde kalıyor, yırtılıyor, neredeyse çırılçıplak kalıyor. Operadan istifa etmesini istiyor. Önüne istifasını hazırlayıp koyuyor.

Yani evinin kadını olmasını, onun için süslemesini, kimseyle görüşmemesini, eve geldiğinde de ayaklarını yıkamasını istiyor.
Adnan Bey Ayhan Hanım’ı evinin kadını gibi değerlendiriyor. Büyük sevdaların içinde başka koşullarda yadırganacak şeyler doğal bir görünüm kazanır. Adnan Bey’in ayaklarını yıkıyor olması gibi. Bunlar ayıplanacak şeyler değil.

Celal Bayar galalarına giderdi

Ayhan Hanım bu ilişkiden ötürü hiç mi gururlanmıyor?
Gururlandığı yerler var. Mesela “Benim primadonnası olduğum her operanın galasına cumhurbaşkanı geldi” derdi. Adnan Bey gelmiyor! Onun operada tek fotoğrafı yoktur. Ama Celal Bayar gidiyor. “Kulise gelir, yanıma oturur, elimi tutar, fotoğraf çektirdi” diye anlatmıştı.
Yani cumhurbaşkanı Celal Bayar bu ilişkiden haberdar;
“Gideyim şu kızı bir de ben göreyim” diyor. Yanına alıp, oturtup, elini tutup gazetecilere “Çekin bakalım fotoğrafımızı” demesinin anlamı ise şu; “Bu kız benim başbakanıma layık bir değerdir!”

Biri hanım, diğeri o kadın!

Olanlar karşısında Berrin Hanım ne hissediyor sizce?
Bir rahatsızlık hissettiği şüphesiz. Ama bana bunu aileden biri söylemişti;
Ayhan Hanım’ın bahsi geçtiğinde “Ayhan Hanım”, Menderes’in diğer sevgilisi Suzan Sözen’in adı geçtiğinde ise “O kadın” deniyor.
Bu iki tanım arasında Lut gölü ile Everest tepesi kadar fark vardır. Oğluyla da konuştum, Aydın Bey’le parlamento arkadaşlığım vardı, bu ilişki hakkında en ufak imada dahi bulunmazdı. “Yaşanmış bir olaydır, tarafları ilgilendirir, her ikisi için de saygıdeğerdir” derdi. Bu da Aydın Bey’in olgun kişiliğini yansıtır.

Suzan Sözen bir şehvet fırtınasıydı

Suzan Sözen nasıl biriydi?
Lacivert gözlü bir kadındı. Bir kere Maçka’da gördüm. Bir haziran günü güneşin en yoğun olduğu saatte gökyüzü ne kadar maviyse gözleri o kadar mavileşiyor, gece bastığı zaman ne kadar lacivert olursa o kadar lacivert oluyordu. Çok güzeldi. Hafif göğüs çatalı göstermeye meraklıydı. Seksi görünen bir kadın havasından çok, sakin görünen bir şehvet fırtınasıydı. Çok güzel omuzları vardı. Dorothy Lamour’a benzerdi…

Suzan Hanım da evli değil mi? Onun da eşinin adı Ferit…
Adnan Bey’in çok enteresan bir yanı var. Bence bunu psikologların tahlil etmesinde fayda var:
Beraber olduğu kadınların kocaları evdeyken bile onları ziyarete gidiyor…
Düşünsenize Ayhan Hanım’a “Seni kocandan ben boşayacağım” diyor.
Suzan Hanım’ın oturduğu Belveder Apartmanı’nına gidip zili çalıyor. Suzan Hanım, sokakta Adnan Bey’in arabasını gördüğünde de kocasına “Hadi Ferit sen arka odaya geç” diyor, o da geçiyor. Ferit dediğimiz İstanbul Emniyet Müdürü! Sizce bunun tahlil edilmesi gerekmez mi! Adam geliyor, evden içeri giriyor, eşi arka odaya gidiyor.

Sizce bunun nedeni ne?
Benim Adnan Bey’in ilişkilerine yönelik bir rahatsızlığım yok. Bir tabiat kendini böyle ortaya koymuş. Ama kadının kocası oradayken gitmesi…
Kadının kocasına “Sen arka odaya geç” demesi. Bu nasıl bir kadın? Mahkeme zabıtlarında vardır; savcı sorar; “Nasıl tanıştınız” diye. O da başlar anlatmaya; “Kocamı Bitlis’e tayin etmişlerdi. Bir arkadaşım da Adnan Bey’le temasımı temin etti. Adnan Bey beni aradı, geldi, bende kaldı, ertesi gün kocamın İstanbul’da kalması sağlandı…”

Bugünkü siyasetçiler ilişkileri ucuzlattı!

Eski siyasetçilerin ilişkileri ile bugün kasetleri çıkanlarınki arasında fark var mı?
Fatin Rüştü Zorlu’nun da birlikte olduğu bir Vuslat Hanım vardır. Bir büyükelçinin eşiydi. Kürşat Başar’ın “Başucumda Müzik” romanında bahsi geçen kadın… Tarihimizde böyle çok örnek vardır. Bugünkülere gelince…
Şimdikiler ucuza düştüler. Eskiden bir siyasetçi, üst düzey bir bürokrat vasfı olmayan bir kadınla birlikte olmazdı. Hepsi vasıflıydı kadınların. Ayhan Hanım opera sanatçısıydı!
___________________________
01 Mart 2009 Vatan Gazetesi, http://pazarvatan.gazetevatan.com/haberdetay.asp?hkat=1&hid=13577
*********************************
*************************

Menderes’in Zinasını “Aşk” Diye Yazıyorlar!.. Necati Doğru

Adnan Menderes, Başbakan ve evli, 50 yaşında…Yüzde 56 oy desteği almış, kendini yasaların, Anayasa’nın, yargının, yürütmenin, basının üzerinde “dev ayanasında” görürken ve arkasında bir yığın dalkavuk ordusu; “Beyefendi…. Beyefendi…” diye el pençe olurken, yine evli 25 yaşında bir opera sanatıçısı kadını bir davette görüyor… Kadın güzeldir, dişidir… Başbakan Adnan çapkındır, toprak ağasıdır…

Menderes’in Zinasını “Aşk” Diye Yazıyorlar!.. Necati Doğru

Yazı ve şiir tarihi boyunca ne kadar çok tarifi yapıldı: Bir eylem. Bir saldırı. Bedensel ihtiyaç. Ruhsal yücelme. Bir av. Duyguyu metalaştırma. Kirlenmenin bir başka yolu. Hürriyetten kaçmanın bir başka aracı. Kendini esir kılmanın cinneti.
Bir duygu.
Bir oyun.
Hormonun dürtmesi.
Bir kişilik gösterisi.
Ruhsal bir problem. Bir mikro görüntü. Bir pataloji. Bir sahne oyunu. Kişinin özveri ihtiyacını; “Senin için ölebilirim” diye ifade edebilmesinin bir başka biçimi.
Saf sevgi.
Bir sahiplenme.
Tekelci bir ihtiras.
Bir bakıma sapıklık.
Aşırı ego şişmesi.
Kişinin “aklın ışığı dışına çıkarak” kendine biçtiği bir seneryo. Travmatik bir deneyim. Bir tür “terapi” diyen de var. Bence en iyi tarifi büyük şair Neyzen Tevfik; “Çıt işitsem gelen odur sanırım…” dizesiyle yapmıştır. Son 20 yıl içinde bizim gazetelerde bazı arkadaşlar; kendilerini “aşkın yazarı” olarak ilan ettiler. TV programları da yapıp, “aşkların belgeselini” makas-macun-kes-yapıştır yönetmiyle çektiler, çekiyorlar.

***
Varsın çeksinler.
Aşk yazarı olsunlar.
Kimseye zararı yok.

Fakat “İnsan Atatürk’ün aşkları…” derken dün gazetelere baktım eski başbakanlardan rahmetli olmuş “Adnan Menderes’in yarı yaşında bir opera sanatçısı kadına devlet desteğiyle kotarılmış zinasını” da cinsel amaç taşımayan saf sevgi unsurlarıyla bütünleşmiş bir yüce aşk diye yazdılar.
Ayıptır!
Aşka haksızlıktır.

Adnan Menderes, Başbakan ve evli, 50 yaşında…Yüzde 56 oy desteği almış, kendini yasaların, Anayasa’nın, yargının, yürütmenin, basının üzerinde “dev ayanasında” görürken ve arkasında bir yığın dalkavuk ordusu; “Beyefendi…. Beyefendi…” diye el pençe olurken, yine evli 25 yaşında bir opera sanatıçısı kadını bir davette görüyor.
Kadın güzeldir, dişidir.
Başbakan Adnan, çapkındır.
Ege’de toprak ağasıdır.
Aileden çok zengindir.
Çapkınlığı ile ünlüdür.

***
Başbakan, Ziraat Bankası Genel Müdürü’nün verdiği davatte “Kim bu kadın” diye sorduğu anda dalkavuklar niyeti anlıyorlar. Kadının (öneceki gün 85 yaşında rahmetli olan Ayhan Aydan) telefonunu ve ev adresini temin ediyorlar. 20 yıllık evli 3 çocuk babası Başbakan, başbakanlığının gücünü kullanarak kadının operada görevli 6 yıllık kocasını, bir gece, bir görev için evden uzaklaştırıyor ve buluşmalar başlıyor. Kadının evine devletin siyah makam otosuyla geliyor. Gelir gelmez de önce banyoya girip yıkanıyor. Bizim çok hisli aşk yazarları; “banyoda yıkanmayı ve her üç günde bir kadının evine bir demet çicek göndermeyi” erkeğin bütün benliğiyle kadının ruhunda erimek arzusu(!) diye anlatıyorlar.
Başbakan eşinden ayrılmıyor.
İlişki böyle sürüyor.
Gazeteler biliyor.
Yazmıyor.
Zina gizleniyor.
Adı da aşk oluyor!
***
Bunun gerçek aşk olabilmesi için; daha başlangıçtan itaberen devlet destekli, makam arabalı, cinsel amaç taşımayan fakat saf, katıksız, temiz sevgi unusurlarıyla bütünleşmiş ve Başbakan’ın koltuğunu hemen bırakıp, eşinden de boşanarak bütün varlığını aşkı için eritecek duyarlılığa dönüştürmesi gerekirdi. Bizim yazar arkadaşlar, herhalde gerçek aşkı yaşayamadılar, tanışmadılar, bilmiyorlar. Aşkı küfürbaz maganda Recep İvedik kitle kültürünün saplantılı teması haline getirdiler.
Zinayı aşk yaptılar.
Aşka kıyıyorlar.
İnsan üzülüyor.
_________________________
22 Şubat 2009, Vatan Gazetesi
http://www.haber10.com/makale/14578




Hoşgeldiniz