Müzikle İşkence… Ali Çolak


Toplam Okunma: 2924 | En Son Okunma: 19.11.2024 - 13:34
Kategori: Basından

‘Musiki’ kelimesinin bir yanıyla ‘perilerin dili’ anlamına geldiğini bilmiyordum. Bayıldım bu söze. Geçende oturmuş, öylesine kitapları karıştırırken rahmetli Cinuçen Tanrıkorur’un ‘Müzik Kimliğimiz Üzerine Düşünceler’ine gitti elim. Oradan öğrendim. Yunancada, o dilin alfabesine göre m-o-u-s-a harfleriyle yazılan ve ‘mûsa’ diye okunan ‘peri’ anlamında bir kelime varmış. Yunancanın kurallarına göre bir kelimenin sonuna gelen -ike veya -ika takısı, o kelimeye ‘konuşulan dil’ anlamını verirmiş…

‘Mûsa’ya eklenen -ike , ‘peri’ kelimesine ‘perilerin konuştuğu dil’ anlamını verirmiş. “Musiki ve şiire daha sonraları -İslamî terimle- ‘meleklerin dili’ denmiş olmasından da anlaşılacağı gibi” diyor Tanrıkorur, “müzik kelimesinin kökündeki bu ‘perice’ anlamı, bu sanatın sonradan yapılan bütün tariflerinin sadece en kısası değil, bizce en güzelidir de.”

Müziğin bugün elbette sayısız tarifi yapılabilir. Tariften de öte, zevkler ve renkler gibi, müziğe yüklediği anlam da farklıdır herkesin. Belki ne kadar insan varsa o kadar müzik zevkinden söz edilebilir. Hem benim konum bu değil. Ya ne, neden hiç ilgim olmayan konulara girdim?

Epeydir yazmak; ne yazması, isyanımı herkese duyurmak istiyordum. Kimi mekanlarda, alışveriş merkezlerinde, kafelerde, marketlerde insana ‘müzikle işkence’ yapılıyor. Evet, tam karşılığı ‘işkence’… Saygısızca, görgüsüzce, olağanüstü yüksek sesle çalınan kötü şarkılar, ruhunuzu delik deşik ediyor. Adı sanı belli, sözümona marka olmuş mekanlarda bile bu çığırtkanlığın tacizine uğruyorsunuz. O sesi, gürültüyü susturmaya, saldırıyı savuşturmaya gücünüz yetmiyor, uyarılarınız asla kâr etmiyor. Böyle bir anlayış, moda alıp başını gidiyor. Bir pazar günü alışverişe çıkıyorsunuz, o tıklım tıklım mekanda avaz vaz bağıran üçüncü sınıf türkücülerin, popçuların, yerli ve yabancı şarkıcıların böğürtüleri, gürültüleri beş on dakika sonra sizi canınızdan bezdiriyor. Sinirleriniz geriliyor, tahammül mülkünüz yıkılıyor, bir an önce kaçıp kurtulmak istiyorsunuz. Bir iki dostunuzla bir kafeye gidiyorsunuz, birbirinizin sesini duymanız, huzur içinde sohbet etmeniz imkansız. Yorulmuş ve sinirleriniz gerilmiş olarak mekanı terk ediyorsunuz. Akşam iş dönüşü bir markete uğruyorsunuz, o fecaat yine peşinizi bırakmıyor. Gümbürtünün şiddeti akşamınızı zehir ediyor.

Bütün iyi niyetli çabalarıma rağmen, bu müzikli işkenceyi kabalık ve sonradan görmelikten başka sebeplerle izah edemiyorum artık. Her ne kadar ortadaki mekanlar ‘modern’, eli yüzü düzgün de görünse, arkasındaki kafa ve mantık bütünüyle köylü (zihinsel bir köylülükten söz ediyorum) ve o mekanlara konuk olan insanlar da ‘para bırakıp gidecek mahlûklar’ olarak görülüyor. Lüks biçimde donatılmış, döşenmiş mekanlar; aksesuar, satılan, pazarlanan nesnelerin değeri ya da hitap ettiği zümre ne olursa olsun; buraları işletenler, sanki aynı kavağın kaşığı ve aynı zihin mertebesinden düşünüyor ve icraat yapıyorlar. Bilmiyorlar ki bir zamanlar bu topraklarda müzik ‘meleklerin dili’ydi. İnsanları kaçırmaz; huzura, sükûna ve enginliklere çağırırdı.

Evet, müzik perilerin dilidir. Ruhumuzun arzularına, kendi maceramıza göre müzikler seçer, dinleriz. İstiyorsak gürültülü, sert müzik icra edilen mekanlara da gideriz. Fakat umumi mekanlarda, bin bir çeşit ruh haline ve beğeni düzeyine sahip insanın geldiği ve hoşça ağırlanmayı beklediği yerlerde kimse bize müzikle işkence yapma hakkına sahip olamaz, olmamalı. Bir zamanlar, kasabaların çay bahçelerinde hoparlörlerden bangır bangır şarkılar çalınırdı. Arabesk, yangın şarkılar, moda şarkılar. Evet, hoş olmazdı, hatta çirkindi; ama şimdi bakıyorum da onlar bile bugünkü sözde ‘çağdaş’ mekanlardakinden daha insaniydi. En azından açık havada şarkılar kaybolur giderdi. Galiba o parkları işletenler kalkıp büyük kentlere geldi. Buralarda market, pastane, kafe ve alışveriş merkezi açtı. Şehirler, zaman ve mekan değişti; ama kafalar aynı kaldı. Hoparlörler içeri alındı, bir de şarkılar değişti tabii. Ama biz, en azından ben, eski ben değilim artık kaldıramıyorum bu işkenceyi. Müziği yalnız ve yalnız, ‘perilerin dili’ olarak dinlemek istiyorum. İşkencesiz mekanlar istiyorum!
____________________________________
25 Mart 2006, Cumartesi
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=269245




Hoşgeldiniz