Şeytan ve Müzik… Neyzen Ömer Çakıroğlu


Toplam Okunma: 6334 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 13:54
Kategori: Fikir Yazıları

Ruhla ilk irtibat halinde olan kulaktır… Kötü bir müzik, insan ruhunun bütün dengesini alt üst edebilir… Gezegenlerin birbirleri ile olan münasebetleri, vücudumuzun oluşumu ve işleyişi, yeryüzünde yaşayan hayat içinde hayat bulan her nevi canlı müzikle var olmuş, müzikle seyrini tamamlamaktadır… Bütün iş, dışardan gelen hiç bir sesi duymadan; içinden gelen doğru ilham kaynağına ulaşabilmekdir.

Şeytan ve Müzik… Neyzen Ömer ÇAKIROĞLU

Melodi insanoğlunun ilk çağlardan bu yana acısını, neşesini, sevgisini, her nevi duygusunu anlatmak için çıkardığı seslerin bir teori, bir sistem çerçevesinde düzenli yansıtılmasıdır. Melodisiz bir ritim müziktir. Ritimsiz bir müzik olamaz. Melodinin bir anlam kazanması, ritim iskeletinin üzerine bir form oluşturmasıdır ki bu da bir müzik cümlesidir.

Çalgıdan çıkarılan seslerin anlamına erişebilmek, bestecinin düşüncelerini anlayabilmek, topluluk içinde eserin bütünündeki kendi boşluğunu tamamlayabilmek, duymak ve hissetmekten geçer. Bunun için çok iyi bir dinleyici olmak, icracı olmanın bir başka yoludur.

Bütün sanatlar içinde müziğin anlatılmasının en zor olması elle tutulur, gözle görülür olmayıp, sadece duygu ve hissetme yoluyla algılanabilmesindendir. Müziğin ilk oluşumunda ilk temel unsur ritimdir, insanın yürürken, konuşurken, bütün vücut azalarının işlemesi dahi bir ritmik uyumdur. Ve bu uyum içerisinde görevlerini hiç şaşırmazlar. Bugün dahi Afrika”da yaşayan ilkel kabileler Müzik ve ritimle konuşmaktadırlar. Ritim, Konuşulmuş ilk lisandır.

Müzik duyguların merkezi olan kalbe diğer bütün sanatlardan çok, daha dolaysızca iner ve insan ruhunda ani, köklü değişimlere yol açar.

İşitme duyusu ruhlara diğer duyulardan çok daha hızlı bir şekilde ulaşır. Ruhla ilk irtibat halinde olan kulaktır. Dinlemek… İyiyi dinleyen bir kulak olabilmek. Mesnevinin ilk sözü; dinlemekten geçmektedir. Ses, ruh ile aynı hal içindedir.Ses insan vücudunun dört veya altı santim içine kadar girmektedir. Kötü bir müzik insan ruhunun bütün dengesini alt üst edebilir. Ve duyulan rahatsızlık ruhi bir rahatsızlıktır. İnsanın görünmeyen kısmında oluşan maneviyat mekanı ruhun beslenme noktasına etki ettiğinden,müzik insanlar için hem şifa hem de tehlike arz etmektedir.

Yalnız ve korumasız olan ilk insan fırtına, rüzgar ve suya düşen taş sesinin kötü ruhlara ait olduğuna inanarak ürkmüştü. Daha sonraki çağlarda, çalgıdan yükselen seslerin, şeytanın esir aldığı ve işkence ettiği ruhların sesleri olduklarına inanıldı. Müziğin insan ruhuna doğrudan etki edişi ve bıraktığı kalıcı etkilerden mi olsa gerek; şeytan, kutsal olanı bozma yolunda insan oğlunu baştan çıkarmada ilk olarak müziği ve müzisyenleri seçmişti. Düşünceye göre de müzik, var olan tüm varlıkların birliğini sağlayan, değişmez şifrelerin anahtarıdır. Müziğin temel ilkeleri çözülebilirse evrenin de gizemi çözülmüş olacaktır. Müzik dört yüksek ilimden bir tanesidir. Belki de bütün ilimleri içerisine alıp kendi içinde sınıflandırabilen bir bilimdir. Gezegenlerin birbirleri ile olan münasebetleri, vücudumuzun oluşumu ve işleyişi, yeryüzünde yaşayan hayat içinde hayat bulan her nevi canlı müzikle var olmuş, müzikle seyrini tamamlamaktadır. Müzik bunun için şeytanın ilk tercihi olmuştur. Müzik sadece kulağa hoş gelen seslerden oluşmuyordu; evreni bir matematiğe ve sayı gizemciliği içinde kendisini sırlıyordu.

İnsanın tanrıya ulaşma yolunda en bilge kaynağı yine kendisidir. İnsanın kendisi mükemmel bir armonidir. Tanrı din ve gönderdiği emirleri, her insanın içinde var olan doğru ritmi bozmadan ona ulaşmalarını sağlamak için göndermiştir. Bütün iş dışardan gelen hiç bir sesi duymadan içinden gelen doğru ilham kaynağına ulaşabilmekdir.

Her insan bir eserin mısrasıdır. Bu mısralardaki farklılıklar kaşların gözlerin yerleri kadar değişiktir. Oysa hepimiz, birbirimiz, hepimiz gibi bir eserin mısralarıyız. Birlik, tevhid ise güftedir.

İçindeki doğru sesi duyduğunda varacağı kaynak vuslattan başka bir şey değildir. Tek sesden doğan müzik çok seslilikle birlikte içerisine ruhani olmayan bir çok sesler aldı. Doğru ses aslında bunların içerisine sırlandı. Dünyanın oluşumuyla başlayan müzik insanların arasındaki ilk lisandı. Ve tanrılarına olan bütün minnettarlıklarını, dualarını yine müzikle dile getirdiler. Tanrıya da söylenen ilk besteydi

Uzak doğu uygarlıkları üzerinde yapılan arkeolojik çalışmalardaki buluntularda ve günümüzde yapılan evrensel araştırmalarda, Müziğin dinsel törenler ve buna paralel dans eğlence ile birlikte kullanıldığını ve geliştiğini görmekteyiz. İ.Ö.yedinci yüzyıldan itibaren müzik hep bu iki kavramdan oluşmuştur. Mısırlılar müziği astronomi, matematik ile eş değerde tutmuşlardır. İbranilarde müzik dinsel törenlerin kuralıydı. İnsanın tanrısına yaklaşmasındaki en keskin hattı…

Müzik şarkı formuyla kişilik kazanması ve İ.S.800′ lerde çalışmaları başlayan çok seslilik hareketin ilk ve önemli adımıdır. Stravinski’ nin Bahar ayini Paris’ te ilk defa sergilendiğinde salonda çıkan kargaşadan sahne arkasındaki tuvaletin küçük penceresinden salonu terk etmişti.

Şeytan müziğine akort edilmiş çalgılar çalınmıyordu. Pandemonium’da duyulan bu tonel karmaşa kutsal ve meleksi müziğin tam karşıtıydı. O halde gerçek müziğin meleksi olmayan bu müzikten ayrılması gerekiyordu.

Kiliselerin çanları orta çağda kötü ruhları uzaklaştırmak için çalındı. John Chrysostom (milattan sonra 400 dolaylarında) kitara ve flütün şeytanın törenlerinde ve sefahat âlemlerinde çalındığını yazıyordu. Hioronymus Bosch’ un astroloji, büyücülük ve simya ile ilgili simgelerin zenginleştirildiği ve karabasanlardan fırlamış garip, korkunç kurmaca canavarların cehennem korkusu uyandırdığı resimlerinde çalgılar lanetlenmişlerin üzerinde ezaya uğradıkları infaz ve işkence aletleri olarak çizilmiştir. Dans eden kalabalıkları, maskeli baloları, şölenleri betimleyen resimlerde hayvan mask’ı takmış minstrele sık sık rastlanır. Bu resimlere daha dikkatli bakıldığında üzerlerine kazınmış hayvan süslemeleri görülmektedir. Bu gözde müzisyen hayvanların başında (iflah olmaz bir maskara) maymun, eşşek, ayı, yaban tavşanı ve domuz gelir. German folklorunda ise Şeytan büyücülerin ölümü üzerine ahenksiz sesler çıkartan tronbonlar çalar. Platon bazı çalgıların erkeksi bazılarının ise kadınsı olduğunu söylemiştir, bunu söylerken erkeksi çalgıların iyi müzik olduğunu kadınsı çalgıların sefahat, kötü müzikler olduğunu söylemiştir.
 .
Kara koyunu suya indirme türkü ve müzikal öyküsünün benzeri şöyle rivayet edilir:

Farabi yaşadığı dönemde bugünkü ud’a yakın bir çalgı geliştirmişti ve halk, bu çalgıya “Şeytanın çalgısı” demişti.

Farabi de söylenenlere karşı onlara “develerini bir ay boyunca yedirmelerini ve su içirmemelerini” istemişti. İnsanlar develeri tuz ile kavurdu ve bir ay sonunda develer ile birlikte Farabi su kenarına geldi. İnsanlara seslenerek ”ben çalmaya başladığımda develer suya gidip su içerse bu şeytanın çalgısıdır, fakat içmezlerse ruhani bir çalgıdır” demiş ve ud’ unu çalmaya başlamıştır.

Develer duydukları nağmelerde susuzluklarını unutmuş Farabiyi dinlerken gürül gürül akan su onları hiç cezbetmemiştir. Aslına bakılırsa belki de Şeytanın çalgısı diye bir şey de yok, var olan enstrümanını şeytani çalmak, yine de bütün iş icracının verdiği keyif ve keyfiyettir. Ne hissederek çaldığımızdır. Dinleyen şeytani bir hal içinde mi yoksa iç aleminde huşûda mı?

Şeytan bugünkü müziğimizin neresinde?

Ebedi ve ezeli baş kaldıran, ilk özgür düşünen şeytan. İnsanoğulları arasında sapkınlığa en yakın olan sanatçıların ruhuna girmişti ve sıra kutsal olan her şeyi maskaraya almaya gelmişti. Müzik ve Şeytan …

Tanrı ilk Adem bedenine kendi canından bir ruh üflediğinde, Ruh kendi için kabir olan bu bedene girmeyeceğini söylemiştir. Kırk yıl mücadele etmiştir. Kırk yılın sonunda Tanrı kendi parçasını musîki ile sarhoş ederek bedenin içerisine girmesini sağlamıştır. Bu Halleriyle günümüze kadar gelen menkîbeler, bir nuh tufanı gibidir. Müziğin ve müziğimizin tekâmülüdür. Yapılmış bütün müzikler ve duyulmuş butün sesler varlıklarını halen devam ettirmektedirler.

Müzik de yoktan var, vardan yok olmamıştır.




Hoşgeldiniz