Köçek / Çengi Danseder…


Toplam Okunma: 13485 | En Son Okunma: 21.11.2024 - 08:45
Kategori: Toplum ve Müzik

Eski devirlerde çalgı ile rakseden erkeklere “köçek” derlerdi. Köçek oynatmak da yakın zamanlara kadar zevk ve sefahat (eğlence) erbabı’nın başlıca seyirlerinden birini teşkil ederdi. Erkek olan köçekler kız gibi görünmeye, kız olan çengiler ise, delikanlıya benzemeye çabalarlardı. Bir çengi kolunun sokağa çıkışı seyredilecek bir manzara idi. Köçekliği Reşit Paşa yasaklamıştı…

Köçek olmak, kolay bir iş değildi. Bunlar, çehreleri genç kız simalarını andıran, süzgün gözlü ve narin endamlı delikanlılar arasından seçilirdi. Ve bu suretle seçilen köçek namzetleri (adayları) uzunca bir zaman hususî meşkhanelerde talim ve terbiye edilirlerdi. Meşkhanelerin sahipleri hemen umumiyetle Rum ve Yahudilerdi. Uzun zaman çengilik etmiş olan kıpti (çingene) kadınları, bu meşkhanelerde raks ve çalgı ustalığı (öğreticiliği, hocalığı) ederlerdi.

Bir köçek, aylarca ustaya çıraklık ederek ve birlikte taklitleşmelerle yetişirdi. Bu müddet içinde raksın çeşitleri ile seyircilere hoş görünmek sanatını öğrenirdi.

Köçekliğin gün görme çağı İstanbul’da XV. yüzyılın son yıllarında başladı. Cariye çengilerini Şark (Doğu) ve Türk Saraylarındaki rakkaseliği çağları çok daha eski ve bu kayıtlarla sabit olup, köçekliğin erkek meclisleri için zamanla çıktığı tahmin edilebilir. Hususiyle (özellikle) Sultan İbrahim devrinde köçeklik adeta bir sanat şekline girmişti. O tarihlerde Musevîler tarafından “Kol” denilen oyuncu esnaf takımları kurulmaya başlamıştı. Takriben (Yaklaşık) iki yüz oyuncudan mürekkep olan (oluşan) bu kolların içinde hokkabazar, cambazlar, prendebazlar, ateşbazlar bulunduğu gibi köçekler de vardı. Bunlar, İstanbul’un muhtelif hanlarının meydanlarında kurdukları çadırlar altında, türlü şenlikler meydanlarında yahut yüz düğünlerinde açık havada oynarlardı

Oyunların sırası baştan düzenlenirdi. Önce cambazlıkla başlayan sıra, köçeklerin sürekli rakslarıyla (oyunlarıyla) sona ererdi. Günlerce süren saltanatlı düğünlerde sıra çoğunlukla böyleydi.

Köçeklerde, bir ud çeşidi olan lağuta (lavta) ile birlikte 1740′tan itibaren Bat’dan ithal olunan sinekeman (viola d’amore) oyuna eşlik eder olmuşlardı. Takriben 1850′den itibaren de Leh menşeli armudî tırnak kemançesi (kemençesi) oyunda kıvraklığıyla sinekemane tercih olunarak lağutayla birlikte “köçekçe” faslının “kaba saz” denilen refakat takımını vücuda getirir olmuştu. Mamafih (bununla beraber) XVI ve XVII. yüzyılların minyatürlerinden büyük düğünlerde küme fasılların bile raksa refakat edebildiği anlaşılmaktadır. “Kaba saz”, köçekçenin tarihteki en muahhar (sonraki) eşlik takımı olmuştu.

Köçekler sonucu kayıtlardan öğrenilebildiği kadarıyla, raksta meselâ kadife üzerine sırma işli mintan ve altına etekleri sırma saçaklı canfes veya kadife fistan giyerlerdi. Bele altın yahut gümüş kakmalı enlice meşin kemer takarlardı. Saçlarını uzatırlar ve iki tarafa döktükleri kâküllerinin uçlarını kıvırırlardı. Böylece kendilerini genç bir kıza benzetmeye çalışırlardı.

Köçekler, iki sınıftı. Birkaç yıl köçeklik edenler artık kartlamaya başlar başlamaz “tavşan oğlanları” sınıfına terfi ederlerdi ve bunlar bacaklarının tarâvetini (tazeliğini, güzelliğini) kaybettikleri için raksederlerken topuklarına kadar ince çuhadan dökme şalvar giyerlerdi.

Her iki sınıfta olanlar, oyunda parmaklarını zil takarlardı. Oyunlarda gösterdikleri maharete ve seyircilerde bıraktıkları tesirlere göre “nazlışah, canşah, küpeli şah, zalimşah, saçlı dilberşah” gibi isimler alırlardı.

Halkın mühim bir zümresi (önemli bir bölümü) köçek oyunlarına gayet rağbet gösterirdi. Hattâ nice zevk ehl-i zenginler bu dilber köçekleri uğrunda servet fedâsından bile çekinmezlerdi.

Kimi büyük meyhanelerde ve orta şadırvanlı kahvehânelerde de köçek oynatmak âdetti. Bunlar rakslarını bitirdikten sonra, oradaki zevk ve erbabına sâkilik (içki dağıtıcılık, garsonluk) ederlerdi.

Köçeklik 1856 tarihine kadar devam etmişti. O yıl beşinci defa sadrazam olan Reşit Paşanın (Mustafa Reşit) Paşa Sultan Abdülmecid’in aldığı bir irâde-i seniyye (padişah, emri buyruğu) üzerine İstanbul’da köçekliğe son verilmişti. Fakat vilâyetlerde bu gayritabiî oyun (aykırı oyun) bir müddet daha devam etmişse de yavaş yavaş oralarda da azalıp gitmiştir. Kadını açık giyimle mahrem (gizli) toplantıda erkeklerin oynatıp seyretmelerinden ibaret “oturak âlemleri” daha tabiî (doğal) bir seyirlik halide köçekliğin yerini tuttuysa da asıl tabiîlik iç illerde mahremliğin de kalkmasıyla gün görmüş olacaktır.

Büyük merkezlerde eski dönem zevk ve eğlence vasıtalarından biri de “çengiler” idi. kasabalara kadar az çok her yerde pâyitaht (başkent) raks çeşitlerinin taklit edildiği, gizlice veya âlenî olurdu. Çengiliğin tarihi Şark’ta (doğu dünyasında) başlangıç gösterilemeyecek kadar eski ise de III. Ahmet çağında parlak sayılabilecek derecede üstünlükle gün görmüştü.

Çengiler de tıpkı köçekler gibi muhtelif kolardan müteşekkildi (oluşmaktaydı). Bu kolları kuran iş başılara “kolbaşı” denilirdi. Çengi teşkilâtı köçeklere göre daha geniş olup, bu durumu da tabiî (doğal, normal) oyun oluş hâli kendiliğinden izah eder. Bir çengi kolu, bir kolbaşı ile iki yardımcısından ve 12 çengiden kuruluydu.

Kolbaşıları hemen hepsi çengilikte yetişirdi. Bu işten para kazanarak yaşlanıp raks kabiliyetini kaybetmeye başlayanlar artık çengilikten vazgeçerler, kendileri birer kol düzerlerdi.

Köçeklik gibi Çengilik de kolay bir iş değildi. Çengi namzetleri (adayları) hep câzip çehreli ve mütenasip (düzgün) endamlı genç kız veya genç dullardan seçilirdi. Şüphesiz ki; fakir, kimsesizlerden olurlar, bu sanattan geçim umarlar ve çoğu kısa zamanda refaha kavuşurlardı. Seçilen kızların çengi oluncaya kadar kolbaşının evinde yatıp kalkmaları ve hep raks meşkinde (tekrarında, çalışmasında) bulunmaları usuldendi.

Kolbaşları, çoğu zaman evlerinde kalburüstü kimselerde hususî (özel) ziyafetler çeker, böylelikle onların himayesi altında serbestçe sanatı yaşatırlardı.

Çengilerin sanat icra ettiğini yerler meselâ düğünlerin kına geceleri ve loğusaların “kırk hamamları” gibi tertipli kadın şenlik günleriydi.
Bir çengi kolunun sokağa çıkması ayrı bir merasime bağlıydı. Sırtına ağır bir çuha, yahut kumaştan farece giymiş, tülbent yaşmak tutunmuş sarı çizmeli kolbaşı en önde giderdi. Bir koluna bir Arap halayık, öbürüne elinde büyücek bir çanta bulunan boylu poslu bir halayık, girerdi. Kolbaşıyı, tıpkı onun gibi sade giyimli muavinleri (yardımcıları) takip ederdi. Onlardan sonra, rengârenk ipekli kumaşlardan feraceleriyle, ince tül yaşmaklarıyla çengiler, ikişer ikişer onların peşinden gelirlerdi. Kafilenin sonunda da muhafız olarak iki Arap halayığın buluşması usuldendi. Zengin çengi kolları da bu kafile biraz daha genişlerdi. Sıracılar, yardıkçılar, aynacılar, Çerkes ve Gürcü kızlarından büyüklü küçüklü bir takım halayıklarla ekseriye beş kadından mürekkep olan (oluşan) çalgılar kafileye katılırlardı.

Çengilerin çalgı takımı bir lağuta (lavta), bir sinekeman, bir çifte nakkare, bir kemençe, bir de deften mürekkep olmakla beraber, başka türlü küçük terkipler (birleşmeler) de olsa bilinirdi. Çalgıcılar, hem çalar hem de söylerlerdi.

Çengilere çağrıldıkları yerde bir oda ayrılırdı. Odanın kapısı örtüldükten sonra hiç kimse içeri giremezdi. Çengiler burada soyunup dökünerek süslenmeyi tazeler ve oyun elbiselerini giyinirlerdi. Alelâde (basit, sıradan) rakslar için meselâ ince tülden gömlekler ve ipekliden eteklik giyerlerdi. Fakat, “tavşan oyunları”nda giyim değiştirirlerdi. O zaman da ipek veya bürümcek gömlek üzerine sırma işlemeli kolsuz bir mintan ile kadifeden bol bir şalvar giyerlerdi.

“Tavşan oyunları”nın büyük bir özellik ve önemi vardı. Bunu ancak usta çengiler oynardı. Saz takımının çaldığı tavşan veya köçekçe oyunlarının ‘hengine uyarak köşeden köşeye koşarlar, tıpkı bir tavşan gibi çevik hareketlerle sıçrarlardı.

Nasıl ki köçekler kadınlaşmayı taklit ederlerse, çengiler de böylelikle erkekleşmeyi ve genç birer delikanlı haline girmeye özen gösterirlerdi. Onun için saçlarını kısa kestirir, “zeybek”, “kilci”, “kalyoncu” gibi oyunlarda erkek elbiseleri giyerlerdi.
Köçekler gibi çengilere de kendi adlarından başka hal ve şanlarıyla mütenasip (uyumlu) birer l’kap takılırdı: Sedef Zehra, Benli Hacer, Zilkıran Kamer, Fidan Ayşe, Kelebek Fitnat, Saçlı Sümbül, Kemankeş Ed’, Zülüflü Hatice, Yandım Emine. Baştakiler III. Ahmet son dördü de III. Selim devrinin ünlü çengilerindendi.

Zevk ü sefâ ehli zenginlerle, sefahati (eğlenmeyi) seven nice devlet erkânı türlü vesilelerle konaklarına köçek ve çengiler getirirlerdi. L’kin Sultan İbrahim’den maada (başka) hiçbir padişahın devrinde saraylara köçek ve çengi girmemişti denilebilir. Saraylarda iç oğlanlarından hususî surette köçekler, genç ve dilber cariyelerden de çengiler yetiştirilirdi. Bunlar haftanın belirli günlerinde, gene sarayın kendi saz heyetiyle birleşirler, çalgı ve rakslarla padişah ve sarayın harem takımını eğlendirirlerdi. Köçeklik resmen ilga edildikten (kaldırıldıktan) sonra bile, Sultan Aziz devrine kadar saraylarda bu hal devam etti. Ve nihayet II. Abdülhamit devrinde saraylarda da köçek ve çengi oyunlarına son verilirdi. Buna karşılık saraylılar arasında bir müddet daha tavşan, köçek ve curcuna oyunlarına devam edilmiştir.

Sultan Abdülhamit devrinin bazı erkânı (ileri gelenleri) konaklarında kapalı bir halde eğlenceler tertip ederlerdi. Bunun için de halayıklardan oluşmak üzere s’zende ve h’nende heyetleriyle oyuncu kızlar yetiştirirlerdi.

Sultan Abdülhamit’in İzzet Hulu yahut Arap İzzet n’mıyla meşhur ikinci k’tibi İzzet Paşanın Şam ve Mısır’dan getirilme kızlardan mürekkep (kurulu) bir incesaz takımı ile ayrıca yetiştirilmiş oyuncu kızları vardı. Merkez Kumandanı Saadettin Paşanın on dokuz kızdan birleşik çalgı takımı ile oyuncu kızları da oldukça şöhret kazanmışlardı.

Fakat son devirlerde tavşan ve zeybek oyunlarıyla köçekçe ve curcuna raksları unutulup gitmiş ve oyuncu kızların bütün maharetleri sadece çiftetelli ve bahriye çiftetellisi ile Anadolu’nun zilli ve kaşıklı düz oyunlarına inhisar etmiştir. Oyun bir heves de istidat (yetenek) konusu olduğu için, binlerce kızımızın kendi meclislerinde zevkle oyunbilirlik göstermekte devam ettiklerinde hiç şüphe yoktur.

Çengiler:
Kadın cemiyetlerinde (toplantılarında) da çengiler oynardı. Bunlar da tıpkı erkek köçekler gibi teşkilât tâbi esnaftan idiler. Kadınlardan mürekkep (kurulu) Çengi kumpanasına da “kol” denirdi. Bir çengi kolu; kolbaşından, muavininden ve on iki oyuncu kadından müteşekkildi (oluşmaktaydı). Ayrıca çengileri bir de dört kadınlık çalgı takımı bulunup bunlar keman, çiften’ra ve iki def çalarlardı. Çalgı takımına “sıracı” denilirdi.

Kolbaşı, bu heyetin ustası, patronu her şeyi idi. Kolbaşının evi meşkhâne sayılır, çengi yetişmek isteyenler de, meslekte ustalık kazanmak arzu eden çengiler de burada saz ve raks öğrenirlerdi. Kolbaşların evleri başlı başına bir âlemdi.

Hususî (özel) eğlenceler, düğünler ve saireler tertip eden kimseler kadın meclislerinde çengi bulundurmak istediklerinde keselerine göre bu kolbaşlardan en şöhretlisinin veya bir başkasının evine gidip kadınla pazarlığa girişirler, ücrette uyuşulunca kolbaşı çengi heyetini alır düğün evine giderdi. Kolbaşı kadın ile yardımcısı yaşmak ve ayaklarına sarılı çizme giyerler, ellerinde birer yelpaze bulundururlardı. Çengiler ince yaşmaklar tutunurlar, allı morlu - sarılı rengârenk feracelere bürünürlerdi.

Bir çengi kolunun sokaktan geçişi hayli eğlenceli bir manzara teşkil ederdi. Önde kolbaşı ile muavini, bunların arkalarından da devirlerinin zarif ve nazarrüb’ (göz alıcı) giyimleri sayılan kıyafetleriyle çengiler yürürlerdi. Bunları çalgılar (sıracılar) takip eder, onların arkasından da yardakçılar, hademeler ve kolbaşının hususî hizmetçisi küçük bir Çerkez kızı gelirdi. Sokaklarda iki boy erkekler durup bunları tebessüm ve hevesle seyrederler, çengi kadınlar serbest’ne evz’ (tavırlar) ile etraflarına bakınıp tebessüm, kaş göz işaretleri ve hattâ harfend’ harfendâzlıklar (söz atmalar) yaparak, mukabele (karşılık) görerek geçip giderlerdi.

Davet edildikleri evde kendilerine bir çengi odası ayrılır, bunlar gelir gelmez oraya girerlerdi. Hamam ustaları ve “soyguncu” denilen kadınlar da bunlarla birlikte içeriye girerler ve kolbaşının, yardımcısının ve çengilerinin elbiselerini çıkarırlar, süslenmelerine yardım ederler, hizmetlerinden bulunurlardı. Bu odaya girmek, çengi kolu efradiyle (bireyleriyle) bu soygunculardan maada (başka) kadınlar için memnu (yasak) idi. Fakat çengilerin içerde cilvelerle, gülüşmelerle birbirlerine naz ve ed’ yaparak, sevişerek, okşayarak soyunup giyinmeleri birçok genç kadınların tecessüsünü (merakını) çeker, vesileler çıkarıp (yaratıp) odanın civarından geçeler, fakat içeriye giremezlerdi.

Çengiler kendi odalarında soyunup dökündükten sonra, oyun kıyafetleriyle umumî (genel) eğlence odasına geçerlerdi. Oyun giyimi de oldukça göz çekici (alıcı) idi. genç ve güzel çengiler parıl parıl uzun uzun saçlarını arkalarına salıverirler, beyaz göğüslerini yarı, yarıya açarlar, üstlerine tül gömlek, pullu kadifeden camadanlı yelek, tennure biçimli sırma saçaklı canfes eteklik, ayaklarına yumuşak oyun terliği giyerlerdi. Tül gömlek, Aktenlerini şeffaf bir şekilde örter ve cazibeli gösterir, camadanlı yelek mevzun (düzgün) vücutların bütün inhinâ (kıvrım) ve hatlarını teressüm (tasvir, resmetme) ettirir, göğüslerini meydana çıkarırdı. İnce ve mevzun bellerini sırma kemer takınarak süslerlerdi. Tennure biçimi beli dar, etekleri alabildiğince geniş eteklik salınıp döndükçe çevrilip açılır, nârin ve mevzun ayaklarını meydana çıkarırdı ve çengi kadınlar ikide bir iltizâmla (lüzum görerek) eteklerini kaldırır, nâzan (nazlı) ve hırmânreftar ederlerdi (salınarak yürürlerdi).

Çengilerin oyun tarzı çeşitliydi. Bu, muhtelif kollara göre değişirdi. Maamafih (bununla beraber) az çok müşterek (ortak) olan esas şöyleydi. Sıracılar; keman, daire, çifte nâra çalmaya başlarlar. Ağır ezgi terennümleri arasında önde kolbaşı, arkasında muavini, arkada on iki çengi olduğu halde etrafı çepeçevre sedirli büyük odanın meydanına dört defa devrederlerdi. Bu iki fasılda raks (oyun) yoktu.
Sonraki fasıllara (bölümlere) kolbaşı ile muavini katılmalar, meclisin itinalı bir köşesinde kemâl-i azametle (ululukla, büyüklükle) oturup uzaktan nezaret ederlerdi. İkinci fasılda çengiler parmaklarında zil olduğu halde çıkarlar, sıracıların terennümlerine hareketlerini uyarlayarak raksederlerdi. Oyun göbek atmalar, topuk tartmalar, omuz titretmeler, gerdan kırmalar, kendini geri atmalar, usul usul ileri - geri gidip gelmeler, aralarda ağır birer devir yapmalar ve hoplayarak vücudunu etlerini, göğüslerini sallayıp titremelerle doluydu. Balım gibi bıngıl bıngıl yürüyüşlerde, kol dalgalanışlarının zarafeti adımların yumuşaklığı nispetinde nefis düşer, tebessüm ve göz süzmelerdeki değişiklikler şarkı sözleri de yakıştırılırdı. Toplu yürütüldüğü için, hareketlerde birlik esastı.
Fasılların arasında çengiler dinlenir, seçkin kıyafetli, süslü hanımefendiler bunlara takdir ve tatyible (gönüllerini alarak) altın yapıştırırlar, bahşiş verirlerdi.

Üçüncü fasılda meselâ tavşan faslına çengiler erkek biçimi giyimlerle çıkarlardı. Bu elbiseler tamamen erkek köçeklerin ve hususîyle tavşan oğlanlarının giyimlerine benzeyişliydi (benziyordu).

Dördüncü ve sonuncu fasılda da raks yoktu. Sıracılar saz çalarken çengiler, h’nendelik eder, türlü şarkı ve gazeller okur güzel ve gürbüz sesleriyle dinleyen kalpleri yakar, ezer ve bükerler, ağlatır, güldürür, ruhanî safâ bahşederlerdi (ruhen rahatlık, hoşnutluk sağlarlardı).

Yine bu fasılda kolbaşı ile muavin kalfasının riyasetinde (yönetiminde) çengiler türlü oyunlar gösterirlerdi (?).
Erkek köçeklerin erkekler arasından ruh hastası düşkünlerinin çıkışı gibi, çengilerin de kadın ‘şıkları olurdu. Bunlardan çoğu zengin hanımefendilerdi. Mahbubelerini (sevgililerini) zaman zaman taltif ve takdirle evlerine çağırırlardı.

__________________________

Aşağıdaki adresten alındı. Yazar adı burada da belirtilmemişti. Uzatmalı,(elif) a’lar apostrop(yukarda virgül) ile yazılmıştı. Hepsi şapkalı -a haline getirildi. (M.D.)

______________
http://www.kulturvarliklari.gov.tr/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFF7A2395174CFB32E144DAFF865B29107F
**************************************************

KÖÇEKLER… AVNİ ÖZGÜREL
Günümüzde başını Asena’nın çektiği dansözler, içlerinden bir kaçına yönelik medyatik ilgi dışında sıradan alaturka eğlencenin tali unsurları. Oysa bir asır öncesine kadar aynı sanatı yapan erkek ‘köçekler’le birlikte çengiler baş tacıydı.

Ne zaman ve nasıl doğdu, Anadolu’ya ne zaman geldi bilen yok. Muhtemelen Arap Fars kültürüne mahsus rakkaseler Selçuklu ve Osmanlı’da önce saray çevrelerine sonra da konak sahiplerine ilham verdi..

Osmanlı’da çengi ve köçeklerin belediyeden izinli teşkilatı vardı. Kol denilen her gruba bir kolbaşı reislik yapar, yardımcısıyla birlikte 12 dansçıyı idare ederdi. Bunların dışında her kolda ’sıracı’ denilen dört kişilik saz heyeti bulunurdu.
Kolbaşı doğal olarak grubun patronu, devlet karşısında muhatabı, menajeriydi. Evi ‘meşkhane’ diye anılır, burada grubun dansçıları çalıştıkları gibi çengi olmak isteyenler de kurs görürlerdi.

Sadece düğün, kına gecesi vesilesiyle değil, özel bir eğlence düzenlemek isteyen herkes kolbaşının evine gider, pazarlık yapar anlaşma olduğu takdirde kararlaştırılan gün grup eve gelirdi. Kolbaşı ve yardımcısının önderliğinde göz alıcı renkte kıyafetlerle evden çıkan kızların sokaklardan geçişlerinin ‘hadise’ olduğunu dönemin bütün kalem erbabı yazıyor. Hademeler ve hizmetçilerle 20 kişiyi bulan grubun allı morlu feraceler içinde ellerinde yelpazelerle mahalleye kırıtarak girmesiyle neler yaşanacağını düşünebilirsiniz… Sokaklara sıra halinde dizilmiş delikanlıların hayranlık dolu bakışları altında kâh onlarla işaretleşerek, kâh göz kırparak yürüyen kızların davet edildikleri eve ulaşana kadar ortalığı biribirine kattıklarını tahmin etmek zor olmasa gerek..

Kadın meraklılar
Çengiler eve geldiklerinde kimseye görünmeden doğruca kendilerine tahsis edilen odaya girerlerdi. Onların burada soyunup dans kıyafetlerini giymeleri, makyaj yapmaları ayrı bir hadiseydi kuşkusuz. Çengilerin aralarında gülüşüp cilveleştiklerini işiten ev sahipleri bu kışkırtma dolayısıyla bir vesileyle onları görmeye çabalarlar, kâh kapı arasından kâh kolbaşının yardımcısına bahşiş vererek perde gerisinden kızları seyrederlerdi.

Çengilerin dans kıyafetleri rengarenkti. Bunlar saçlarını uzatıp dans sırasında salarlar; tül gömleklerini de gögüs uçları belli olacak kadar açıp yelekle sözüm ona örtmeye çalışırlardı.. Refik Ahmet Sevengil tennure tarzı eteklerin dans ederken baldır hizasına kadar havalandığını, mekân darsa kızların eteklerini kendilerinin kaldırdıklarını yazıyor. Kolbaşı ve yardımcısının dansa katılmayıp bir köşede raksı idare ettiğini, onların mola için işaret vermeleriyle kızlara ev sahibinin ikramda bulunmasının âdet olduğunu da.. Oyun sırasında dansözlere para yapıştırmak da yokmuş eski devirde. Bahşişlerin istirahat anlarında iltifatla birlikte verilmesinin usulden olduğu kaydediliyor. Programın son dansı ‘tavşan’ diye isimlendirilmiş. Kızların bu oyuna köçek ve ‘tavşan oğlanı’ kıyafetiyle çıktıkları biliniyor. ‘Tavşan oğlanı’ vücutlarına yapışan dar siyah çuha elbiseyle dans eden adalı Rum köçeklere verilen isimdi. Çengi eğlencesinin finali fasılla. Kızların hanendelik yaptığı fasla ev sahibi ve misafirlerinin de katıldığını söylemeye gerek yok.

Paşa Konağında Muhabbet…
Dönemin kayıtlarında ‘müteşabihül cins aşkı’ olarak tanımlanan lezbiyen ilişkiye açık kızlar olarak anılıyor çengi kızlar. Özellikle kolbaşıların bu hallerini saklamaya ihtiyaç duymadıkları ve bir işaret olarak boyunlarına kenarları ‘ciğerdeldi’ ya da ‘ah.. ah’ diye isimlendirilen motiflerle işli tülbent bağladıkları biliniyor. Köçeklerin nasıl erkekler arasında tutkunları varsa çengilerin de kadınlararasında müptelalarının olduğu, bunların dans dışında da sevdikleri kızı konaklarında ağırladıkları vs. ‘Tarihi Lütfi’de bir çengi kız yüzünden Babıâli’de az çalkantı yaşanmadığına ilişkin kayıt var. Lütfi, Sadaret Kaymakamı Osman Paşa’nın karısının bir çengi kızı sürekli konağına getirtip onun dansını seyrederek eğlendiğini ve paşanın bu duruma engel olmaması üzerine semt sakinlerinin saraya şikâyet dilekçesi verdiklerini kaydediyor. Daha da ilginci bu şikâyetten haberdar olmasına rağmen hanımefendinin tavrını değiştirmediği, sonunda Sadrazam’ın uyarısına muhatap olan Osman Paşa’nın tayinini istediği kaydediliyor. Paşa Limni Adası’na gönderilirken karısını Bursa’ya naklettirmiş. Tabii sevgili çengisi de beraberinde olarak!..

Köçeklik Yasak…
Çengi faaliyeti 1857′de çıkarılan ‘Köçekliğin ilgasına dair kanun’ kapsamına alınmadı. Ancak Batı tarzı eğlencenin moda olmaya başladığı, varyete kızlarının revaç bulduğu yeni dönemde çengi kolları varlıklarını koruyamayıp dağıldı. Ancak yine de çengi adı günümüze kadar ‘Çengane Çingane’ deyimiyle Sulukule’de varlığını sürdürdü. Divan Edebiyatı’nda ‘çenginame’ diye bir türün doğmasına kaynak olmuş sanat yasaklanmış olmasına rağmen abdallarla ayakta kalan köçekler üzerine sürdü. Yorgi adında bir Rum delikanlısının ‘Büyük Afet’, Kaspar adında bir Hırvat gencinin ‘Küçük Afet’ diye anıldığı, uğurlarına cinayetlerin işlendiği bir başka âlemdi köçek dünyası..

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=41994

************************************************

KÖÇEK ENSEMBLE…
KASTAMONU KÖÇEK TOPLULUĞU

Murat TUN (kemane), Cemal Özdemir (davul), Naim Bakal (zurna, chant), Hamdi Sözen et Cemal Aktas (danses)

Osmanlı dönemi saray ve saltanat çevresinde yer alan köçek geleneğinde kadın kılığına girerek dans eden erkeklere müzisyenler eşlik ediyorlardı.

Yedi yaş gibi çok erken yaşlarda başlayan köçeklik eğitimi 14 yaşına kadar sürer ve bu yaştan itibarenköçekler profesyonel dansçı olarak mesleklerini sürdürürlerdi

1861 yılında sultan’ın köçek takımlarını yasaklamasının ardından köçekler Anadolu’ya ve çeşitli arap ülkelerine dağıldılar.

Anadolu’nun bazı bölgelerinde hâla varlıklarını sürdüren köçeklik geleneği özellikle Kastamonu yöresinin zengin bir kültürü olarak yaşamaktadır. Kastamonu düğün ve şenlikleri köçeksiz yapılmaz.

Kastamonu’daki köçek takımlarında, dançılara, davul, zurna ve kemane ustaları eşlik etmektedir.

Kemane genellikle öncü sazdır. Bölgenin en tanınmış gurubu olan, Kastamonu Köçek Topluluğu’nun başında yörenin en ünlü kemane ustası Murat TUN bulunmaktadır. Murat TUN’a Cemal ÖZDEMİR (davul - bendir), Naim BAKAL (Zurna, turku), Hamdi SÖZEN (Köçek), Cemal AKTAŞ(köçek) eşlik etmektedir.

Osmanlı İstanbul’undan çıkıp Anadolu’da folklorik müzik ve dans motifleri ile süslenen bu sanat ilk kez yurt dışında Hitit produksiyon tarafından tanıtılmıştır. Kastamonu Köçek Topluluğu Fransa’nın birçok önemli sahnesiin programında yer almışlar ve sanatlarını büyük bir başarı ile icra etmişlerdir.
——————-

Aşağıda Sayın Ergün Hiçyılmaz’ın “Çengiler ve Köçekler” kitabında köçekler ile ilgili tarihsel bilgiler içeren yazısını bulacaksınız.

KÖÇEK KOLLARI

Köçeklerin yağmurda bir damla olduğu sanılmasın.

Balat çingenesi Pehlivan Parpur’un 300 oyuncu, hanende ve sazende topladığını, yine Balat’lı Pehlivan Ahmet’in bir o kadar köçeğe sahip olduğunu söyleyelim. Pehlivan Osman’ın kolunda 400 oyuncu, Baba Nazlı’da ise 200 köçeğin şıngırdadığını düşünürsek, varın gerisini hesaplayın.

Pehlivan Ahmet’in takımı muhteşem mi muhteşem. 300 hünerli kıpti içinde Saçlı Ramazan, Küpeli Ayvaz, Mazlum Şah, Şahin Şah, Memiş Şah ve Bayram birer âfitap köçektir.

Babadan Rum olup da, lâkabı ile tanınan “Servi” de bu tanıma uygun boylu poslu bir kolbaşıdır. Onun kolu ise Rum ve Ermeni civanları ile karışıktır.

Ayvansaraylı Pehlivan baba Nazlı da, köçek yetiştirmede üstüne olmayan ustalardan biridir. Çâker Şah, Şeker Şah, Sülün Şah ve de İbo (Güllü) ondan feyz almışlardır.

Zümrüt Kolu; Samatya, Narlıkapı, Yedikule’deki Rum ve Ermeniler’den oluşmuştur. Zümrüt Kolu’nda ayrıca Sakız Adası’ndan gelen köçeklerde yer alıyordu.

Saçlar kırma, gözler gazal, sürme derseniz doğuştandır. Dimitraki, Yeneki, Neferaki, Kolyopos ve Aristidi oyunlarını rumca şarkılar ile süsleyip, İstanbul’un başını az döndürmediler.

Bir de Çelebi kolu var. Oyuncular çerkes ve Abaza’dır. Tümü satın alındıktan sonra köçek olarak yetiştirilmiştir. Zalim Şah, Can Memi, Hürrem Şah, Yusuf Şah ve Mirza Şah ünlü rakkaslardır.

Pehlivan Eyüp dedikleri, aslında saz şairi, derbeder ve de zarif bir kişidir. Görmediği, gezmediği yer kalmamış, yedi düveli tanımıştır. Parasını pulunu “Akide” koluna harcamış ve Baba Nazlı’nın üç namdan köçeğini kapmıştır. Çaker, Sülün ve Şeker şah’ın bu kol değiştirişleri oyuncu konusunda ılk “transfer” oluyor.

Galata’lı Laskara’yı bir kenara atmamak gerekir, Bedesten’de dükkânı olan zengin bir kuyumcudur. Aslan Şah, Kaplan Şah, Çakal Şah, Kurt Şah gibi yırtıcı isimlere sahip köçekleri ile, Laskari hayli ün yapmıştır. Bu kolun tÜm köçekleri “kefere” oynaklarıdır.

Merak edilir Yahudi köçekler de var mı diye? Balat çevresinde Yahudilerin iki ünlü kolu yer alırdı. “Patak” kolu daha çok komik oyunlar yapıyor, maskara ve hokkabazlardan oluşan takım olarak tanınıyordu.

Yako, Deşenko, Moiz ve Samurkaş gibi ünlü köçeklere sahip “Hasona” kolu da diğeridir. Bu guruptan ayrılan Samurkaş daha sonra 200 köçekle adını taşıyan yeni bir kol kuracak ve oyunları ile ünlenecekti.

Köçek ve Cengileri zaman zaman türk mekânlarının dışında da görebiliyoruz.

İtalyan prensliklerinin birleşmesini kutlamak için Venedik elçiliği’nin malikânesinde düzenlenen gösteri buna örnektir. İtalyan azınlığın katıldığı bu gecenin mümtaz kişileri arasında çeşitli Avrupa ülkelerinin balerinleri ile bizim çengiler de vardır. 1524 tarihli bu gösteriye, çengilerin katığı renkten uzun uzadıya söz edilir.

Harem törenleri ile şenlikleri de katmerlidir. Padişah, haremindeki kadınlara, Haseki Sultan’a ve şehzadeye bir dolu hediye sunar. Saray bahçesi fenerler ile ışıl ışıldır. Kızlar Ağası bu arada boş durmamış ve en ünlü dansçıları padişah’ın huzuruna getirmiştir. Cariyeler ve dansçılar, tüm hünerlerini en göz alıcı giysiler altında ortaya koyarlar,

Sünnet şenliklerinde de benzeri gösteriler yer alır. 15 gün süren şenliklerin ikinci gününde cengiler’de görünür. Tulumbacılar ile çengi’ler ilk sıradadır. Cambazlar ve şişebazların neşelendirdiği günün gösterisi, sadrazamın sultana bir at hediye etmesiyle biterdi ( 18 eylül 1720 tarihli gösteri).

Köçekler altıncı gün su üstünde gösteri sunar, bunu onikinci günde de cengiler izlerdi. Çeşitli Osmanlı minyatürlerinde, şenlikler dolyısıyla çengi ve köçeklerin renklendirdiği danslara rastlanır…

Köçeklerin ve çengilerin, tavşan ve rakkasların gösterilerine gelelim. Köçeklerin, çengilerin dans ederken kullandıkları çergâne ve çarpare âletleri (ritm âletleri) dansın tamamlayıcı unsurlarındandır.

Tavşanlar, köçeklerin eteğine karşı, şalvarlıdır. Bu çuha şalvarın üstünde camadan vardır. Belini ise hayli alacalı bulacalı şallar sarmıştır. Başlarda süslü püslü işlemeli ufak sivri bir külah bulunur. Köçeklerin başı ise açıktır.

Dördüncü Mehmet’in oğullarının sünnet şenliklerini izleyen Dr. Covel baş köçeğin altın ya da gümüş sırmalı ipekliden giyindiğini belirtir.

Evliya Çelebi köçekler için “yetmiş tastan, feleğin çemberinden geçmiş” deyimini kullanır.

Eski kaynaklar, köçeklerden, kimi yerde köçekler, kimi yerde rakkaslar olarak sözediyor. Ama ikisi arasında tam olarak ne gibi fark olduğu günümüze kadar tam olarak gelmiş değil.

Çengi, çalgı eşliğinde oynamayı meslek edibmiş kişidir. İşin içinde oyun olduğundan, çengi sözcüğü “yeinde durmayan, cilveli ve oynak kişiler için kullanılır. Bazıları çengi’nin “çenk” adlı sazdan geldiğini söyler. Kimileri bunu kabul etmez ve “çang” diye bilinen eski bir zil, çingene dilindeki “çang” (ayak) ve “çanga” (çabuk) sözcükleri ile ilişkili bulur.

Ergün Hiçyılmaz
*********************************************

SİMAV DÜĞÜN GELENEĞİNDE ÇENGİ VE KÖÇEKLER
Sayfa: (1/1)

Çengi ve köçekler, XX. yy.’ın ilk yarısına kadar Simav düğün geleneğinin ayrılmaz bir öğesiydi.

Çengi ve Köçek’in Simav’da kullanılan yöresel anlamı ile sözlüklerdeki anlamı arasında önemli bir farklılık yoktur.

Çengi tabiri, Osmanlı döneminde önceleri kadın ve erkek ayırımı yapılmaksızın tüm dansçılar için kullanılırdı. Simav’da Çengi: Kadın dansçı, Köçek ise; Kadın kıyafeti ile dans eden oyuncuları(zenne) ifâde ederdi.

Maddi imkânlara göre, üç gün üç gece veya yedi gün yedi gece süren düğünlere, çengi ve köçekler ayrı bir ahenk katardı. Kız ve oğlan evi önünde nöbet davullarının çalmaya başlaması ile çengi ve köçekler düğündeki yerlerini alırdı.

Köçekler, oğlan evinden kız evine hediye götüren kâfileye refakat eden gırnata(klarnet), kemâne(keman), dümbelek ve cümbüş çalan saz heyetinin önünde oynayarak giderdi.

Çengilerin sokakta oynaması gelenekten değildi. Kapalı alanlarda yapılan oğlan ve kız düğünlerinde çalıp söyler ve oynarlardı. Açık havada yapılan oğlan düğünlerinde de oynamaları nâdirattandı.

Çengiler, albeniyi arttırmak için bürümcük(iç göynek) üstüne ilbâde (libâde) giymez, göğüslerini muhafaza için boyunlarına boğazlık bağlamazlardı. Üçeteklinin serpmeçlerini önlerine sarkıtır, bellerine ya ipekli kuşak ya da gümüş kemer takarlardı. İpekli şalvar ve renkli yemeni ayakkabıları kıyafeti tamamlardı. Saçları dört veya sekizli örgülü, örgü iplerinin ucu çıngıllı, saçlarının yanları yanaklara gelecek şekilde zülüflü, tepelikli feslerinin alın bölümü baskı/perşan takılır, ya da pul altın dizili olurdu. Bazı fettan çengiler, ayak bileklerine halhal da takardı. Oyunlarında hem kaşık, hem de zil kullanan çengiler, endamlı ve zarif yapılıydı.

XIX. yy.’ın ilk çeyreğinde icra-i sanat eyleyen İç Ege’nin ünlü çengilerinden Köpenezli Halime’nin “Bana derler Köpenez’in güzeli” türküsü, uzun süre Simavlıların dilinden düşmemiştir.

Hafifmeşrepliğin de vurgulandığı Karı lâkabı ile anılan; Asya Karı, Nâzif Karı, Dâde, Fadime ve kardeşi Hacca Karı gibi şöhretin zirvesindeki çengiler, o döneme damgalarını vurmuşlardı.

Kim ne derse desin onlar, acılarını kendilerine saklamış, yaşam sevinçlerini insanlarla paylaşabilme olgunluğunu göstererek, toplumsal sapmalara set çekebilmişlerdir.

Bugün ise çengi kavramı, kadın düğünlerinde çalıp-söyleyen saz heyetini ifâde etmektedir.

İğde dâli pek gevrek olur, basmamak ister,
Ellerin oğlu pek gâvır olur, küsmemek ister.

*
Avlumuza dombay girdi arkası malaklı,
Ben yârime süt koyuverdim üstü kaymaklı.

*
Koca çam dibine vurdum keseri,
Salla serbendini gençlik eseri.

*

Sizin kapı, bizim kapı demirden,
Kaşların değil gözlerin beni delirden.

dizeleri, eski hatıralardan bizlere selâm göndermektedir.

Simav düğünlerinin diğer renkli simaları ise köçeklerdi. Düğünlere farklı renkler katan, isimleri bugün bile unutulmayan, aşık olunan, uğurlarına kavgalar yapılan, kanlar dökülen çok ünlü köçekler yetişmiştir.

Köçeklik, önceleri bir kurum halinde faaliyet gösterirdi. Padişah II. Mahmut döneminde yasaklanmakla birlikte, bu yasaklama fermanı Egelilere ulaşmamıştır.

Köçeklik, daha çok toprakları verimsiz, ekonomik yönden gelişmemiş Bursa’nın Adırnaz, Tavşanlı ve Dağardı’nın Adırnaz bölgesine komşu yerleşim birimleri ile Manisa Demirci’sinin Karataş bölgesinde revaç bulmuştur.

12 - 13 yaşlarında, güzel yüzlü ve vücutlu erkek çocuklara köçek takımları giydirilerek, Kırık hava denilen çifte-telli ve köçekçeler öğretilirdi. Bunun yanı sıra Ege’de oynanan tüm zeybek oyunlarını da bilirler, kadından ayırt edilemeyecek kıvraklıkta oynarlardı.

Köçekler, 25 - 30 yaşlarına kadar düğünlere oyuncu olarak katılır, daha sonra köçekliği bırakarak, davul ve darbuka gibi ritm-saz çalmaya başlar, saz heyetinde yerlerini alırlardı.

Köçekler, takma saç, takma göğüs, başlarına hotoz, yüzlerine yaşmak, ayaklarına Kundura denen lâme, çivili/kabaralı ayakkabı, üstlerine kolları kırmalı, beli kemerli roba giyerlerdi. Zil veya kaşıkla oynayan kokotlardı.

Adırnazlı Mehmet Ali, Küpülerli Kör Köçek namlı Kadir, Ali Köçek, Sait Köçek, Adırnazlı Ramazan, Adırnazlı Şerif Köçek, Adırnazlı Haydar, Şerif Köçek’in dayısı kudüm de çalan Mustafa Dayı, Adırnazlı Ramazan’ın kardeşi Celâl Köçek, Kürcülü Mustafa Köçek, köçeklerin hasları ve asları idiler.

Hoşça kal Simav’ın çengili, köçekli düğünleri.
Makale : Dr. Recep ALBAYRAK
http://www.simavim.com/forum/index.php?topic=5774.0
*********************************

Köçeklik ve Çengilik Tarih Oluyor.

1857′de çıkarılan bir yasayla ilga edilen köçeklik son demlerini Kırıkkaleli Erdal Geyikçi yaşıyor. Geyikçi köçekliğin bir Osmanlı geleneği olduğunu ve unutulmaması gerektiğini dile
getirdi. Oryantal ve dansöz dediğimiz çengilerin asırlarca Türk eğlence hayatının odağı olduğunu dile getiren Kırıkkaleli Köçek Erdal Geyikçi Osmanlı’da çengilerin sadece erkek meraklıları değil, kendi cinslerinden hastaları olduğunu ifade etti. Özellikle İç Anadolu’daki düğün ve şenliklerde rengarenk kıyafetleriyle farklı danslarıyla dikkat çeken köçeklerin artık tarih olduğunu belirten Geyikçi “Bir zamanlar tüm düğünlerde boy gösteren köçeklere, pek rağbet yok. Bu çok özel bir gelenek. Unutulması çok acı” dedi.

Çengi faaliyetinin 1857′de çıkarılan ‘Köçekliğin ilgasına dair kanun kapsamına alınmadığını ifade eden Geyikçi “Ancak Batı tarzı eğlencenin moda olmaya başladığı, varyete kızlarının revaç bulduğu yeni dönemde çengi kolları varlıklarını koruyamayıp dağıldı. Ancak yine de çengi adı günümüze kadar Çengane Çingane deyimiyle Sulukule’de varlığını sürdürdü. Divan Edebiyatı’nda çenginame diye bir türün doğmasına kaynak olmuş sanat yasaklanmış olmasına rağmen abdallarla ayakta kalan köçekler üzerine sürdü” ifadelerini kullandı

Köçek dünyasının Yorgi adında bir Rum delikanlısının Büyük Afet’, Kaspar adında bir Hırvat gencinin ‘Küçük Afet’ diye anıldığı, uğurlarına cinayetlerin işlendiği bir başka âlem olduğuna dikkat çeken Geyikçi “Günümüzde başını Asena’nın çektiği dansözler, içlerinden bir kaçına yönelik medyatik ilgi dışında sıradan alaturka eğlencenin tali unsurları. Oysa bir asır öncesine kadar aynı sanatı yapan erkek köçeklerle birlikte çengiler baş tacıydı. Ne zaman
ve nasıl doğdu, Anadolu’ya ne zaman geldi bilen yok” şeklinde konuştu.

İZİNLİ TEŞKİLATI VARDI

Arap Fars kültürüne mahsus rakkaselerin Selçuklu ve Osmanlı’da önce saray çevrelerine sonra da konak sahiplerine ilham verdiğine dikket çeken Geyikçi;Osmanlı’da çengi ve köçeklerin belediyeden izinli teşkilatı vardı. Kol denilen her gruba bir kolbaşı reislik yapar, yardımcısıyla birlikte 12 dansçıyı idare ederdi. Bunların dışında her kolda ’sıracı’ denilen dört kişilik saz heyeti bulunurdu. Kolbaşı doğal olarak grubun patronu, devlet karşısında muhatabı, menajeriydi. Evi meşkhane diye anılır, burada grubun dansçıları çalıştıkları gibi çengi olmak isteyenler de kurs görürlerdi” dedi.

NELER YAŞANDI NELER

Sadece düğün, kına gecesi vesilesiyle değil, özel bir eğlence düzenlemek isteyen herkes kolbaşının evine gider, pazarlık yapar anlaşma olduğu takdirde kararlaştırılan gün grup eve gelirdi” diyen Kırıkkaleli köçek Geyikçi Kolbaşı ve yardımcısının önderliğinde göz alıcı renkte kıyafetlerle evden çıkan kızların sokaklardan geçişlerinin ‘hadise’ olduğunu dönemin bütün kalem erbabı yazıyor. Hademeler ve hizmetçilerle 20 kişiyi bulan grubun allı morlu feraceler içinde ellerinde yelpazelerle mahalleye kırıtarak girmesiyle neler yaşanacağını düşünülebilir”ifadelerini kullandı. Köçekçiliğin okulu olmadığını bu yüzdende yeni neslin köçekliğe merak etmediğini dile getiren Geyikçi Sokaklara sıra halinde dizilmiş delikanlıların hayranlık dolu bakışları altında kâh onlarla işaretleşerek, kâh göz kırparak yürüyen kızların davet edildikleri eve ulaşana kadar ortalığı birbirine kattıklarını tahmin etmek zor olmasa gerek. TV;lerde çıkan dans yarışmaları rağbet görmekte. Dans yarışmaları ise kültürümüzden bizleri uzaklaştırıyor. Fırsat verildiği taktirde hayalimdeki olan Anadolu Modern Köçek Dans Topluluğunu kurmak istiyorum. Bu geleneğin elçisi olarak tüm Dünyaya tanıtmak istiyorum.
______________________________
http://www.kirikkaledennehaber.com/haber_detay.asp?haberID=23

__________________________________

Derleyen: Ayhan Sarı




Hoşgeldiniz