45. Ölüm Yıldönümünde Mes’ud Cemil’i Anıyoruz… S. Zeki Çavdaroğlu
Toplam Okunma: 3771 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 00:30
Tanburi Cemil Bey’ in “en büyük eseri” Mes’ud Cemil’i (d.1902) 45 yıl önce bugün (31 Ekim 1963) günü Sahray-ı Cedit Mezarlığı’ ndaki ebedî hayatına uğurlamıştık… Musıkîmizin büyük dehası olan babasından birkaç ders aldıktan sonra, Lise yıllarında Daniel-Fitzinger’ den keman dersleri aldı. Bir süre sonra da keman derslerine Karl Berger ile devam etti…
Daha sonra babasının öğrencileri olan Kadı Fuat Efendi, Refik Fersan’ la tanbur çalıştı; Refik Talât Alpman’ dan Nazariyat dersleri aldı. Rauf Yekta Bey,Amed Irsoy,Neyzen Emin Efendi, Abdülbaki Baykara’ dan dersler aldı.
Tanburî İzak’la başlayan babasının tavrıyla tarihe karışan dayanan, “Oskiyan tavrı” diye de anılan geleneksel tambur tekniği ve tavrını Suphi Ezgi’den aldığı derslerle öğrendi. Bu çalışmaları sırasında bir yandan da viyolonsel dersleri alıyordu. 1922 yılında Dârül Fünûn’ daki hukuk öğrenimini bırakarak, Berlin Müzik Akademisi’ndeki öğrenimine başladı. Burada Hugo Becker’in viyolonsel öğrencisi oldu. Almanya’daki öğrenim yıllarında viyolonsel icracılığını oldukça ilerletti.
Viyolonselin dışında, tanburda da çok klâs icra örnekleri veren M.Cemil, bunların dışında lavta, keman, viyola, kemençe, yaylı tanbur, ud, kanun, def, bağlama ailesindeki tüm sazları da hakkını vererek çalardı.
1924 yılında annesinin ağır hastalığı sebebiyle, Türkiye’ ye dönmek zorunda kaldı.1925 yılında Dârülelhân’da tambur, solfej ve nazariyat öğretmeni olarak göreve başladı. 1927’de İstanbul Radyosu’ nun açılışı ile birlikte İstanbul radyosuna girdi
İşte Mes’ud Cemil’ in Türk Musıkî tarihindeki en önemli misyonu radyoculuğu ile başlar.Sırasıyla spikerlik, şefliği, radyoları müdürlüklerinin yanında, en büyük hizmeti, programcılık ve müzik yayınları şefliğinde verir.
Önce Ankara Radyosu Müzik Şefi olarak göreve başlar. 1940’ da Türkiye Radyoları Müdürlüğüne, 1951 de naklen İstanbul Radyosu Müdürlüğüne, 1959 senesinde Türkiye Radyoları Başmüşavirliğine getirilir.
Bu hizmetlere getirdiği anlayışla koro, fasıl ve solo icralarında gayet radikal yeniliklere imza atar. Meselâ :
“…Günümüzde başlıbaşına bir musıki şekli haline gelen “beraber taksim” yahut “müşterek taksim”, yani iki yahut daha çok sayıda sazendenin birlikte taksim etmesi ilk kez Mesut Cemil’in örneklerini verdiği bir musıki uygulamasıdır. Beraber taksimin ilk uygulamaları Ankara ve İstanbul radyolarında yayımlanmıştır. Mesut Cemil’in Ruşen Ferit Kam ve Cevdet Kozanoğlu ile birlikte çaldıkları taksimler bu çok dikkate değer musıki şeklinin ilk örnekleridir…”
1940’ lara kadar Klâsik Türk ve Halk Musıkileri icraları tek koro halinde yapılırken, Mesud Cemil o yıldan sonra Türk Halk Musıkisi’ nin tüm yönetimi Muzaffer Sarısözen’ e bırakır.Bu uygulama uzun yıllar beğeni ile dinlenilen “Yurttan Sesler” korosunun ortaya çıkmasını sağlayacaktır.
Onun koro icra anlayışında, şüphesiz ki “goygoy” cu tavrın terkedildiğini görüyoruz. Bu da , Münir Bey’ in solo icrasındaki tavır ve üslup estetiğinin toplu icralarda uygulanmasından başka bir şey değildir. Yönettiği korolardaki erkek ve kadın sesleri, adeta bir erkek ve bir kadın sesi imişcesine bir yeknesaklık içindedir. Bir anlamda eski fasıl icrası geleneğinden, yepyeni bir yoruma geçilmiştir. Bu anlayış daha sonraki yıllarda Ruşen Ferit Kam ve Nevzat Atlığ’ ın şefliklerinde de titizlikle sürdürülecektir.
“…Mesut Cemil koro icrasında uzun arayışlardan sonra, vurmalı sazları kaldırmıştır. Yönettiği “Tarihî Türk Musıkisi Küme Okuyucuları”, “Unison Erkekler Korosu” gibi topluluklarca doldurulan 78 devirli plaklarda kudüm kullandığı görülür. 1940’lı yıllarda Ankara radyosundaki ilk koro programlarında da kudüm kullanmıştır. Ama daha sonra kudüm, bendir, daire gibi vurmalı sazları hiç kullanmamıştır…” ki bu anlayış, özellikle 1970’ li yılların ortasından itibaren, İstanbul Devlet Klâsik Türk Musıkisi Topluluğu’ nun icralarında da sürdürüldüğünden oldukça eleştiri almıştır.
Türk musıkisinde icracı ve yönetici olarak yoğun hizmet temposundan olacak ki, bestekârlığa gerekli zamanı ayıramamıştır. Bu yüzden, repetuvarımıza, güftesini Nazım Hikmet’ in şiirlerinden aldığı “Kanatları gümüş bir yavru kuş” ve “Martılar ah ederler çırparlar kanat” isimlerini taşıyan biri Nihavent, diğeri Hicaz iki şartı ile bir de “Şehnaz Sirto” bırakabilmiştir.
Hayatı boyunca entelektüel düzeyde çeşitli yazılar yazmışsa da, “monografi” tarzında yazdığı “Tanburî Cemil Bey” başlıklı kitabı, musıki tarihimiz açısından kaynak nitelikli bir eserdir.
“Kan kanseri” teşhisiyle kaldırıldığı Haseki Hastanesi’ nde 31 Ekim 1963 günü hayata gözlerini kapar.
Saygı ve rahmetle anıyoruz…