Yine Sınav Mevsimi… Ayhan Sarı
Toplam Okunma: 3913 | En Son Okunma: 25.11.2024 - 16:43
Başlık “yine hazan mevsimi” diye başlayan şarkıyı andırsa da müzik geleceğimizi belirleyen müzik okullarının –sınav- sonucu kabul ettikleri öğrencilerin henüz öğrenci olmadan yaşadıkları stresi ve başarma isteği duygusunu anlatmaktadır. Bu mevsimde başarı görece olmasına karşın sonuç tektir. Her yaz mevsimi sonunda akademik müziğimizin yaşadığı soru işaretleriyle dolu bir döngüdür…
Yine hazan değil, Türk müziğinin baharıdır. Çünkü müzik okullarımız bu aylarda çiçek açmaya başlar, çeşit-çeşit…
Müzik geleceğimizin çatısına her yıl bu mevsimde yeni kiremitler eklenir. Yapıları ve markaları birbirinden farklı…
Henüz, bir markada karar da kılınamadı.
TMDK-DTMK’lardan, Batı müziği Devlet konservatuarlarına ve müzik öğretmeni yetiştiren bölümlere… Özelleri işin cabası.
Her müzik okulunun kendine göre sınav kazandırma kriterleri olması gerekir. Yani müzik öğretmenliği bölümlerinin ayrı, müzikoloji bölümlerinin ayrı, TMDK’ların ayrı. Ama türdaş okulların hepsinde aynı.
Uygulanan durum böyle olmasa da, müzik okulları markalaşmasa da, müzik alanındaki işsizlik artsa da, dünya çapında müzisyenlerimiz artık yetişmese de…
Müzik çalışma dünyamız, henüz mekteplinin görev yapabileceği alanlar olmaktan çok uzak görünmektedir. Çünkü Devlet eğitim sisteminin öğretisiyle sokaklardaki müzik öğretim sistemi arasındaki uçurum henüz kapanmamıştır.
Türkiye’de müziğin okumaya-eğitime ihtiyacı yok gibi görünmekte ve uygulanmaktadır.
Mezuniyette beliren işsizlik ve gelecek korkusuna dönüşen trawma, yeni mezun genci yıllar yılı yorar durur. Aldığı eğitim ile para kazanacağı piyasa arasında uyuşmazlıklar vardır.
Evet, mevsim hazan değil, duygular hazan, ölçütü belli olmayan…
Bu yıl da yüzlerce öğrenci müzik okulları yetenek sınavına giriyor.
Ne için giriyorlar, .bu müzik, bu meslek dalı onlara ne vaat ediyor?
Bilmiyorlar…
Öylesine gördükleri, gördürüldükleri, benimsedikleri müzik aşkına, hayallerine giriyorlar…
En önemlisi de müzik geleceğimiz bunlarla, yani müzikal kafa yapısı açısından girdiğiyle çıktığı aynı olmayan beyinlerin yaratıcılıklarında şekilleniyor artık.
Eski rahleler önündeki diz dövmeler cam oldu.
Kimisi hocasının ağzında, kimisi yeni bir söylemde doğuyor müzik dünyamıza. Kimisi ise ayrı bir güneş gibi.
“Nasıl” sorusundan öte “ne” sorusu; tazeliklerin tecrübesel restleşmelerinde gurur gibi görünse de olgunlaşmanın gecikmesinin fotoğrafından başka bir şey değildir…
Geciktirmenin, ertelemenin başarı olarak değerlendirildiği üst düzey cahillikler yaşanıyor hazan mevsiminde taze kan arayan müzik okullarımızda.
Seçim kriterleri belli değil. Ses ver, akor ayrıştır, ritm ver ve bir iki komik soruda cazibeni kullan. İşte bütün toplam kriter… Temel düşünce şekli, mesleğin felsefesi de neymiş?
Sonuçta/mezuniyette ise meslek kriterlerini tutturan sadece %5. Geri kalan mesleki zayiat…
. . .
Öğrencinin eğitiminde ana amaç ne? Ne olması isteniyor? Belli değil. Çünkü tartışmalı.
Kimse doğrunun ne olması gerektiği konusunda benliğiyle, idealiyle vazife üstlenmiyor… Tek amaç, fotoğrafta kovalak kovalak yer alabilmek, görünebilmek.
Çok üstüne giden yöneticinin de kellesi gidiyor. Çünkü yenilik/devrim denilen şey birilerini karşına almadan gerçekleşmiyor.
. . .
Her yıl temmuz-ağustos-eylül aylarında yazılan bir garip öykü zinciridir Türkiye müzik okulları sınav realitesi…
Bu döngüde herkes bir bedel gibi görünse de, her hazan mevsimi müziğimizin baharı olmaya devam edecek, polen aşılanmalarıyla yeni notalar kulaklarımızda bir bir çiçek açacak.
Kimi dikenli, kimi dikensiz…