Türk Müziği Estetik Terimleri: “Atrabu’l-Âsâr’da Müzik Estetiğinin İzleri” … Y. Doç. Dr. Recep Uslu


Toplam Okunma: 9906 | En Son Okunma: 22.11.2024 - 23:02
Kategori: Araştırma Yazıları

Bazı araştırmaları sonuçlandırmak için postun kıllarını tek tek saymak kadar zor bir işe kalkışmak gerekir. Problem “Acaba Türk müziği tarihinde müziğin kalitesini belirten değerlendirmeler yapılmış mıdır?” Sorusunun yanında “..müzik tarihimizde müzik eleştirisi ve müzik estetiğine ışık tutacak bilgiler yok mudur?..”  Bu soruların cevabını nerede aramak gerekir? Hangi kaynak veya kitap bize bu bilgileri sunabilir?

Türk Müziği Estetik Terimleri: Atrabu’l-Âsâr’da Müzik Estetiğinin İzleri… Yard. Doç. Dr. Recep Uslu,

Giriş:

Bazı araştırmaları sonuçlandırmak için “posteki saymak”, yani postun kıllarını tek tek saymak kadar zor bir işe kalkışmak gerekir. Tarihin bize sunduğu bazı bilgilerin anlamını çözmek için bunu yapmağa muhtacız, hatta mecburuz. Bu çalışma bana bu deyimi hatırlattı. Problem “Acaba Türk müziği tarihinde müziğin kalitesini belirten değerlendirmeler yapılmış mıdır?” sorusuydu. Bu sorunun cevabı müzik yarışmalarının yapıldığı şu günlerde ne kadar büyük bir önem taşımaktadır. Keyfi değerlendirmelerle yarışmacıları değerlendiren, eleyen jürilerin yerine müzik tarihimizin profesyonel müzik eleştirmenleri olsaydı ne tür değerlendirmeler yaparlardı? Müzik tarihimizde müzik eleştirisi ve müzik estetiğine ışık tutacak bilgiler yok mudur? Varsa nelerdir? Bu soruların cevabını nerede aramak gerekir, hangi kaynak kitap bize bu bilgileri sunabilir?

Kaynaklar ve Araştırmalar:

Hangi kaynak kitabın bize böyle bir bilgi sunabileceği sorusuna doğru cevap vermek ilk bakışta mümkün görünmemektedir. Osmanlı dönemi müziğinin XVIII. yüzyılını inceleyen Walter Feldman aşağı yukarı, XVIII. yüzyıl tarihini aydınlatacak kitapları değerlendirmiştir. Daha önce Mehmed Hafid Efendi ve Musiki kitabını yazarken, ben de XVIII. yüzyıl kaynaklarını incelemiştim. Bu alanda yazılmış diğer makale ve kitapların pek çoğunu incelediğimde, kaynakları böyle bir konuyla değerlendirilebilmenin mümkün olduğu sanılmamıştır. Çevremde bulunan bazı arkadaşların “bundan bir şey çıkaramazsın, kaynak bulamazsın” dediklerini belirtmeliyim. Başlangıçta ben de herhangi bir kaynak bilmiyordum, ama herhangi bir sebeple 1730’da yazılmış olan Atrabu’l-âsâr’ı incelerken, (bk. Musikişinas, sy. 2008) bu konuda bilgi verdiğini keşfettim. Konunun ilginçliği yanında araştırılmamış olması beni daha yakından incelemeye sevketti. Esad Efendi’nin (d. 1685-ö.1756) Atrabu’l-âsâr’ı ve onun verdiği bilgileri destekleyecek aynı yüzyıla ait Hafız Post’un, Hasan Sezai’nin, Mustafa Ağa’nın güfte mecmuaları; Ali Ufki ve Kantemiroğlu’nun eserleri araştırmanın diğer kaynakları olmuştur. Atrab’daki bestekarlardan günümüzde bestesinin notası olup olmadığı ise E. Ruhi Üngör’ün güfteler antolojisinden araştırılmıştır.

Yöntem:

Önce konunun temeli olan bestelerin estetik değerlerini ifade eden terimleri tespit etmek için Atrabu’l-âsâr’dan taramak gerekti, sonra bunların belirli bir gurubu oluşturup oluşturmadıklarına bakıldı. Terimlerle kastedilen bestekârlar ve verilen örnekler incelendi. Terimlerin cümle içinde kullanılışları, birbirleri arasındaki ilişkiler örneklerle birlikte değerlendirildi. Örneklerin gerçeğe uyup uymadıkları aynı yüzyıla ait diğer güfte mecmualarındaki bilgilerle desteklendi. Terimler alfabetik sırayla dizildi, sözlük anlamları ve ilgili beste örnekleri verildi, bestelerin notaları günümüze gelip gelmediği araştırıldı. Araştırmanın sonunda estetik değer ifade eden kelimelerin kendi içlerinde de bir düzeni olup olmadığı belirlenmeye çalışıldı.

Terimler arasında fark olup olmadığını anlamak için her estetik değer ifade eden kelimenin kullanıldığı bestekârlardan ne kadar beste örneği verildiğine bakılmalıydı. Eserde bestekârların ürettikleri eserlerin miktarlarının ifade edilmiş olması bestelerin kalitesine işaret edemezdi. Bu terimlerin kullanıldığı bestelerden en az örnek verilmiş olanlar, en düşük değeri; en çok örnek verilmiş olanlar ise en yüksek değeri ifade etmeliydi. Biz de bu maksatla her kelime için verilen örneklerin adetlerini inceledik. Makbul denilen bütün bestecilerden 1 örnek verilirken, musanna denilen bütün bestecilerden ikişer örnek verilmiş olduğu görüldü. Bu ikisi arasında olduğu sanılan “pesendîde, kaidelere uygun, müstahsen gibi değerleri ifade eden bestekârlara bakıldığı zaman, bazılarından hem 1er örnek, hem de 2şer örnek verilmiş olması; bazılarında 1er örneğin 2şer örnekten daha az veya çok olması, kendi aralarında da bir düzenin/sıranın olabileceği kanaatini uyandırdı. Böylece kelimeler arasındaki sıra tespit edebilmek için her gurup incelemeye alındı.

Yazıda, okuyucular tarafından, yazının kapsamını ilgilendiren bestekârların temsil ettikleri yüzyılı göz önünde bulundurulmasını sağlamak için ölüm tarihleri daima verilmeye çalışılmıştır.

Amaç:

Başlangıçta Türk müziğinde müzik estetiğini ifade eden terimlerin varolup olmadıklarını tespit etmekle başlayan bu araştırmada amaç: “Acaba Atrabu’l-âsâr’ın verdiği bilgiler içinde müziğin kalitesine işaret eden terimler varmı? varsa nelerdir? Bu terimler kaliteyi belirtiyor mu?” sorularına cevap aramaktır. Bu cevaplar bize Atrabu’l-âsâr’ın bilgi verdiği XVII. ve XVIII. yüzyılın kaliteli müzik anlayışını yansıtacak, diğer bir ifadeyle “müzik estetiği” kadar “müzik eleştirisi”ne de ışık tutacaktır.

XVIII. Yüzyıl Başında Bestelerin Estetik Değerleri veya Müzik Estetiği:

Atrabu’l-âsâr’ın yine bir müzisyen olan Şeyhülislam Esad Efendi tarafından yazıldığını, 1730’da III. Ahmed devrinde kaleme alındığını hatırlatmakla yetineceğim. Kitap hanende bestekârlar hakkında kısa bilgiler, değerlendirmeler ve örneklerden ibaret denilebilir. Ancak eser, sadece Esad Efendi’nin değil, diğer müzik otoritelerinin görüşlerini de yansıtması açısından XVIII. yüzyıl başlarında müziğin kalitesini belirten ifadeleriyle bize ışık tutmaktadır.

Esad Efendi, kitabında bilgi verdiği bestekârlar incelendiği zaman görüldü ki, hemen hemen her bestekârın sesinin kalitesini, sesinin özelliği yanında icrasının kalitesi hakkında fikir beyan etmiştir. Bununla birlikte müzik otoritelerince üstatlığı tartışılmaz çok az kişinin besteleri hakkında yorum yapmaktan kaçınmıştır. Toplam 97 bestekârın 6 kişi hakkında derinlemesine yorum yapılmamıştır. Bu bestekârlar: 100den fazla beste sahibi hanende cümle asarı makbul 100’den fazla bestesi bulunan Murat Ağa (ö. 1673); murabbaları, kâr, nakış ve şarkısı iki yüzden fazla olup her biri sağlamlık ve nezakette üstün ve başarılı bulunan Koca Osman Çelebi (ö. 1675?); iki yüzden fazla bestesi ve bir miktar nakışı olan Ama İbrahim Çelebi (ö. 1690?); 15 beste sahibi Cevher Ağa (ö. 1700?); Bir çok meşhur üstatların eserlerine nazireler yapan, yüzden fazla beste sahibi Mehmet Bey Antabi (ö. 1700?); iki yüzden fazla murabbalar, nakış ve şarkısı olan tanburi Serhanendegan Hasan Ağa (ö. 1729). Bu bestekâr hanendeler hakkında herhangi bir değerlendirmesinin yer almaması, kendisinin de belirttiği gibi bütün müzik otoritelerince üstatlıkları kabul edildiği içindir. Bu nedenle aşağıdaki değerlendirmelerde bu bestekârların besteleri yer almamıştır.

Atrabu’l-âsâr incelendiğinde bestelerin estetik değerini belirten veya beğeni ifade kelimelerin yalnızca şu kelimelerden oluştuğu görüldü: makbul, hoşâyende, kavâid, pesendîde, müstahsen, lâtif, musanna. Bazen “pakize, nezaket ve ziba” gibi kelimelere de rastlanmakta ise de bunların değer ifade etmedikleri bir gurup oluşturacak kadar kullanılmamış olmalarından anlaşılmaktadır. Dolayısıyla XVII ve XVIII. yüzyıl bestelerini değerlendiren Esad Efendi ve kendi çağının müzisyenlerine göre, müzik estetiğini ifade eden kelimeler alfabetik sırayla şöyledir:

1. Hoşâyende,
2. İstihsan veya Müstahsen,
3. Mutabık-ı kavâid-i ilm-i musiki,
4. Lâtif veya letâfet,
5. Makbul,
6. Musanna
7. Pesendîde,

Bundan sonra aşağıda her terim örnekleriyle birlikte tek tek yine alfabetik sırayla değerlendirmeğe alınmıştır.

1- HOŞÂYENDE:
Bestelerin değerini ifade eden inceleyeceğimiz kelimelerin ilki “hoşâyende”dir. “güzel sesle şarkı söylemek” anlamına gelen “hoşelhan, hoşavaz, hoşgu, hoşgüftar, hoşhan, hoşneva” (ML, VI, 27) gibi daha bir çok kelime varken, Atrabu’l-âsâr’da “hoşâyende” kelimesinin sık sık kullanılmasının bir amacı olmalıdır. Atrab’da kelime genellikle “bundan maada hoşayende bir mikdar eseri dahi vardır; âsârının ekseri hoşayende olduğundan“ şeklinde kullanılmaktadır. Bestelerin estetik değerini ifade ettiği kelimenin diğerleri gibi bir gurup oluşturmasından anlaşılmaktadır. Sözlükte “beğenilen, hoşa giden” anlamında bir sıfat olan “hoşâyende” (ML, VI, 27) kelimesiyle estetik değeri belirtilen bestekârlar:

1. Hoşâyende bulunan 7 beste sahibi Hubyarzade’nin (ö. 1690?) ; bir miktar bestelerinden söz edilen Gülcübaşızade Mehmet Efendi’nin (ö. 1700?) ; Hatipzade Osman Efendi’nin (ö. 1700?) ; 20 beste sahibi Hafız Rıf’at Süleyman’ın (ö. 1730’dan sonra) birer eseri; 15 beste sahibi Küçükmüezzin Mehmet Çelebi’nin (ö. 1717) iki eseri örnek verilmiştir.

2. Hoşâyende yanında “muvafık-ı kaide-i fen, pesendîde-i esatiz” denilen 300 beste sahibi Nalçe Mehmet Efendi’nin (ö. 1690?) ; “muvafık-ı fenn-i elhan, makbul-i esatiz, musanna” onbeş eseri bulunan Derviş Mehmet’in (ö. 1700?) ; “nehc-i kavâid-i ilm-i surud, musanna, müstahsen ve makbul” 50 beste sahibi Galatalı Osman Efendi’nin (ö. 1700?) ikisi de Farsça olan ; “Kavâid-i ilm-i mezbur, latif, makbul” denilen 20 beste sahibi Kapudanzade Ahmet’in (ö. 1730dan sonra) 2şer bestesi; “mucib-i kavâid-i fen, pesendîde, letâfet-nüma” değerde bestelerin sahibi Çarşeb Mustafa Ağa’nın (ö. ? 1730’den sonra) 1 bestesi örnek verilmiştir.

DEĞERLENDİRME: Besteleri hakkında “hoşâyende” tanımı yapılan bestecilerin tamamı 10 tanedir. Bunlardan sadece “hoşâyende” denilen 5 besteciden 4ünün eserine 1 örnek, 1ine 2 örnek verilmiştir (yani %80ine 1 örnek verilmiştir). Hoşâyende bulunan toplam 10 bestekârın 5 tanesinden 1er örnek, 4 tanesinden 2şer örnek verilmiştir. 2‘şer örnek verilen 4 bestekârın hepsinin de ürettikleri beste sayısı diğerlerine göre daha fazladır. Bu durum “hoşâyende”nin diğer beğeni ifade eden kelimeler arasındaki %20lik yerini göstermektedir.

HOŞÂYENDE BESTE ÖRNEK 1: Hubyarzade’nin (ö. 1690?) saba, semai eseri:

Kıl saba gönlüm perişan olduğun canâna arz/
Suret-i halin bu virân mülkün it sultana arz/
Tende cânım bir emânet saklarım/
Ol zamandan kim emânet kıldılar insana arz/
Cânım yel lel le li mîrîm yel lel lel li

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 44; Hafız Post (Doğrusöz), s. 78’de bestekâr “Buhurizade” yazıyorsa da yazmasında “Hubyarzade” yazıyor, “Güfte-i Fuzuli” kaydıyla semai, vezni remel: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâîlün, yukardaki kıta Hafız Post’tan tamamlanmıştır; Fuzuli’nin olan bu şiirden Ali Rıfat Çağatay’ın dilkeşhaveran bestesinin notası, Hüseyin Sadettin Arel’in revnaknüma notası vardır)*

HOŞÂYENDE BESTE ÖRNEK 2: Nalçe Mehmet Efendi’nin (ö. 1690?) uşşak, havi eseri:

Zeban-ı aşkı anlar sana benzer işve-ger var mı/
Cihan-ârâsın el-hak sana şimdi şöyle der var mı/
Lebalebdir derun-ı aşıkın cana hayalinle/
İnanmazsan girip gönlüme seyr et gayrı yer var mı/
Benim canım ah cananım mihribanım/
Aman aman aman sana şöyle der var mı?

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 118; Bu beste Hafız Post (Doğrusöz), s. 182’de “Beste-i Na’li” ve “Güfte-i Vecihi” kaydıyla yer almaktadır, yanlışlıkla “bayati” makamında görülüyor doğrusu bir önceki sırada yer alan “uşşak” makamında olmalıdır; Üngör, Antoloji, II, 733, Vardakosta Ahmet Ağa’nın muhayyer-sünbüle bestesinin notası var).*

HOŞÂYENDE BESTE ÖRNEK 3: Nalçe Mehmet Efendi’nin (ö. 1690?) aşiran, zencir bestesi:

Zülf-i dilber sünbül-i bağ-ı cinânımdır benim/
Hatt-ı la’li nüsha-i ta’vîz-i cânımdır benim/
Anda dil bir nagme-pîrâ ‘andelîb-i şûhdur/
Dağlarla sahn-ı sînem gülsitânumdur benüm

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 118; Hasan Sezai (Erden) mecmuasında bayati makam ve sakil usulde “Beste-i Hafız” ve “Güfte-i Cevri” kaydıyla var; Hâfız Post (Doğrusöz), s. 267’da “Güfte-i Vecihi” kaydıyla, güfte Hafız Posttan tamamlanmıştır)

HOŞÂYENDE BESTE ÖRNEK 4: Kapudanzade Ahmet’in (ö. 1730dan sonra) segah, muhammes eseri:

Eyleye yar sezaver-i visal-i ağyarı/
Giryeden gayrı n’olur âşık-ı zârın kârı/
Beni mahrum-ı mey bezm-i visale eyledin ah/
Senin ey baht-ı siyeh kanını içsem bari

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 87; Hasan Sezai (Erden) mecmuasında “maye” makamında muhammes usulde aynı bestekâr ve “Güfte-i Rüşdi” kaydıyla var; segah, muhammes, Mustafa Ağa (Uslu), vr. 92a’dan tamamlanmıştır);

HOŞÂYENDE BESTE ÖRNEK 5: Kapudanzade Ahmet’in (ö. 1730dan sonra) rehavi, remel eseri:

Seyr it izâr-ı yârı hatt-ı müsk-bar ile/
Hoşdur çemende mevsim-i gül nev-bahar ile/
Dildare bu’s-i la’li içün ettim arz-ı hal/
Kaydım Said şimdi benim bu derkenar ile

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 87; Söz Said, Taşçızade Recep Çelebi’nin mahur bestesi var)*

2. İSTİHSAN veya MÜSTAHSEN:
“Güzel” anlamındaki “hüsn” kelimesinden türetilen “İstihsan” kelimesi isimdir, kelimenin sıfat şekli “müstahsen”dir. Atrab’da kelime genellikle “Fenperveran cümle âsârını istihsan eylemişler; bundan maada destar-ı istihsan bir mikdar eseri dahi vardır; bir mikdar eseri dahi müstahsen-i esatizdir; esatiz-i fenn-i elhan her biri istihsan edüb” gibi cümleler içinde kullanılmıştır. Bu nedenle estetik değeri belirtilen eserlerin çoğu musikişinaslar tarafından “istihsan” bulunduğu söylenilmiş, bazıları için istihsan yerine “müstahsen”, bir tanesine ise “tahsin” kelimesi kullanılmıştır. İlimler tarihinde “istihsan” kelimesine “konuyla ilgili kişiler tarafından güzel görme veya güzelleştirme tekniği, metodu” gibi bir anlam yüklenmiş; edebiyat, mantık, İslam hukuku gibi alanlarda bilimsel bir terim olarak (ML, VI, 518; DİA) kullanılmıştır. Sözlükte “her kes tarafından takdir edilmiş, beğenilmiş” anlamı taşıyan (ML, VI, 518; M. N. Özön, Osmanlıca Türkçe Sözlük, İstanbul 1979, s. 609) “müstahsen” kelimesinin Atrabu’l-âsâr’da müzikseverler ve müzisyenlerce güzel bulunan anlamında kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır. Müstahsen bulunan besteler bazen “mutabık-ı kavâid-i ilm, hoşâyende, musanna, makbul” gibi diğer kelimelerle de desteklenmiştir.

1. Müstahsen: “istihsan” denilen bir miktar beste sahibi Çemenzade Mehmet Çelebi’nin (ö. 1700?) ve Derviş Abdi’nin (ö. 1700?) 1er bestesi; 500den fazla beste sahibi Küçükimam Ahmet Efendi’nin (ö. 1674) ; 50 kadar bestesi “istihsan” bulunan Şerif Çelebi’den (ö. 1690?) ; Yahya Çelebi Diyarbekri’nin (ö. 1690?) ; binlerce bestesi bulunan Çömlekçizade Recep Çelebi’nin (ö. 1691) ; binlerce beste sahibi Hafız Post’tan (ö. 1693) ; 15 bestesi “istihsan” bulunan Nazirizade Mehmet Emin’in (ö. 1712) 2şer bestesi örnek verilmiştir.

2. Müstahsen yanında “makbul, muvafık-ı fenn-i Elhan, Okuyuşu Arap usulü” olan Derviş Kasım’ın (ö. 1680?) ; “muktezay-i kavâid-i ilm, letâfet, pesend” bir miktar bestesi bulunan Yahya Çelebi Üsküdari’nin (ö. 1686) ; “pesend” bulunan Musikinaibi Mustafa Efendi’nin (ö. 1700?), IV. Mehmet döneminin “Musikinaibi” olmasına rağmen ; “pesend ve istihsan” bulunan ve bestelerini görevi dolayısıyla gizleyen Abdülbaki Arif Efendi’nin (ö. 1131/1713) 1er bestesi örnek verilmiştir. 20 kadar bestesi üstatlar tarafından “pesend ü istihsan” bulunan Andelib’in (ö. 1625’den sonra) ; 10 kadar bestesi “erbab-ı irfan” tarafından “pesend ve istihsan” bulunan Kara Mehmet’in (ö. 1650?) ; 200den fazla bestesi “esatiz-i fen” tarafından “pesend ve istihsan” bulunan Ama Kadri’nin (ö. 1660?, IV. Murattan Sultan Mehmed’e kadar şöhretli) ; 20 bestesi “istihsan, letâfet, musanna” bulunan Nasuhpaşazade Ömer Bey (ö. 1675) ; “pesend ve istihsan” kabul edilen 30 beste sahibi Mahmut Çelebi Diyarbakırlı (ö. 1700?) biri Farsça olan ; “makbul, nehc-i kavâid-i ilm-i surud, hoşâyende, musanna” denilen 50 beste sahibi Galatalı Osman Efendi’nin (ö. 1700?) ikisi de Farsça olan ; “nehc-ı kavâid-i ilm, letâfet” 100den fazla bestesi bulunan Taşçızade Recep (ö. 1700?) ; “musanna, ziba, istihsan, pesendîde” 15 kadar beste sahibi Derviş Çelebi’nin (ö. 1700?) ; “musanna, mucib-ı kavâid-i ilm, istihsan” 100e yakın bestesi bulunan Derviş Ali Şîruganî’nin (ö. 1700?) ; binlerce bestesi için “istihsan ve musanna” denilen Buhurizade Itri’nin (ö. 1712) ; “muktezay-i kavâid-i ilm, tahsin, letâfet” 500 bestesi bulunan Yahya Nazîm Çelebi’nin (ö. 1726, IV. Mehmedden Sultan Ahmede kadar) 2şer bestesi örnek verilmiştir.

DEĞERLENDİRME: Toplam 23 bestecinin besteleri için “istihsan-müstahsen” değerlendirilmesi kullanılmıştır. Sadece “müstahsen” olarak değerlendirilen 8 bestecinin 2 tanesinden 1, diğerlerinden 2şer örnek verilmiştir. “Müstahsen” yanında “pesendîde, mutabık-ı kavâid-i ilm, letâfet, musanna” besteleri bulunanlar içinde 4 kişiye 1er örnek, diğerlerine 2şer örnek verilmiştir. Bu durumu değerlendirirsek genel ismiyle “istihsan” bulunan besteler, kendi içindeki sıra ile önce müstahsen (4 kişiye), daha sonra istihsan (18 kişiye) ve en son tahsin (en başarılı anlamında, 1 kişiye kullanılmış) sırasıyla olmalıdır.

MÜSTAHSEN BESTELERE ÖRNEK 1: Küçükimam Ahmet Efendi’nin (ö. 1674) eviç, evfer bestesi:

Cûy-ı eşkim serv-kaddin çün ko aksun sû-be-sû/
Bûsitân-ı kûyın arayı tolansun kû-be-kû/
Her kılı zencîr-i gam her târ-ı bir mâr-ı elem/
Böyledür ol zülf-i pürhâm defter itdüm mû-be mû

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 89; Hafız Post (Doğrusöz), s. 303’da bestekârsız verilmiştir, Dörtlük Hafız Post’tan tamamlanmıştır; Millet Ktp nr. 759, vr. 119b bestekâr sadece “Küçükimam”)

MÜSTAHSEN BESTELERE ÖRNEK 2: Yahya Çelebi Diyarbekri’nin (ö. 1690?) acemaşirân, nimdevir bestesi:

Yaşım ki gözden aks-i arız-ı canana düşmüşdür/
O şebnemdir seher berg-i gül-i handana düşmüşdür/
Melâmet itme ey zâhid ezel dîvâne kısmette/
Bize tesbîh-i melâmet âşıka peymâne düşmüşdür

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 122; Hafız Post (Doğrusöz), s. 240 “Beste-i Diyarbekri Yahya” kaydıyla; Dörtlük Hafız Post’tan tamamlanmıştır)

MÜSTAHSEN BESTELERE ÖRNEK 3: Şerif Çelebi’nin (ö. 1690?) aşiran, çenber bestesi:

Bela-yı aşka düştün aşk-ı mihnet-karı gördün mü/
Beni azar iderdin sevdiğim azarı gördün mü/
Görürsen her zaman dildarını defa-i eylersin/
Seni hiç görmeyen ol Şehri-i gamharı gördün mü

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 69; Hafız Post (Doğrusöz), s. 266 “Beste-i Kadri Ama” ve “Güfte-i Şehri” kaydıyla, Dörtlük Hafız Post’tan tamamlanmıştır)

MÜSTAHSEN BESTELERE ÖRNEK 4: Şerif Çelebi’nin (ö. 1690?) neva, sakil bestesi:

Ben ol bed-ahde rağmen bir vefadar eyledim peyda/
Dil aldırdımsa ey dil böyle dildar eyledim peyda/
Cefadan sinemi pür-dağ eden gaddarı terk ettim/
Yerine bir civan-ı lale-ruhsar eyledim peyda

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 69; Hafız Post (Doğrusöz), s. 145 “Güfte-i Hakani” kaydıyla; Dörtlük Hafız Post’tan tamamlanmıştır)

MÜSTAHSEN BESTELERE ÖRNEK 5: Çömlekçizade Recep Çelebi’nin (ö. 1691) hüseyni, evfer bestesi:

Bûs eylemedir dehanını niyetimiz/
Gencîne-i gaybdan gelür kısmetimiz/
Biz hak-i rehiz ziya-yı hurşid gibi/
Olmuş tutalım felek kadar rifatimiz

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 59; Hafız Post (Doğrusöz), s. 103 “Güfte-i Nabi” kaydıyla; Dörtlük Hafız Post’tan tamamlanmıştır);

MÜSTAHSEN BESTELERE ÖRNEK 6: Çömlekçizade Recep Çelebi’nin (ö. 1691) uşşak, nimdevr bestesi:

Dil-i gam-ülfetin bir kerre mesrur oldugın görsek/
Gam-ı hicrin gönülden dur u mehcur olduğın görsek/
Giriban-ı dil-i dest-i elemden eylesem ah/
Elimde gül gibi bir cam-ı billur olduğun görsem

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 59; Hafız Post (Doğrusöz), s. 168 “Güfte-i Nasibi Kadi” kaydıyla, Dörtlük Hafız Post’tan tamamlanmıştır)

MÜSTAHSEN BESTELERE ÖRNEK 7: Derviş Abdi Mevlevi’nin (ö. 1700?) hicâz, evfer bestesi:

Bir yanar mı bulunur çün ciğerimden gayrı/
Bir acır mı bulunur yarelerimden gayrı/
Bir garibim ki cihân olsa da hemrâz gamım/
Ağlarım kan benim çeşm-i terimden gayrı/

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 51; Hasan Sezai (Erden) mecmuasında aynı makam ve usulde “Şamlı Derviş Mehmed” adına, Derviş Abdi ile Derviş Mehmed’in tanıştıklarını gösterir)

MÜSTAHSEN BESTELERE ÖRNEK 8: Taşçızade Receb’in (ö. 1700?) muhayyer, evfer bestesi:

Figan kim haste-i hicranın ol şuh-ı cihan bilmez/
Aceb müşkil beladır k’ola yarin bir aman bilmez/
Gönül yanmaktadır pervâne-veş nâr-ı gam-ı aşka/
Velîkin keşf-i râza andelîb-âsâ figân bilmez

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 58; Hafız Post (Doğrusöz), s. 129 “Güfte-i Vecihi” kaydıyla, Dörtlük Hafız Post’tan tamamlanmıştır)

MÜSTAHSEN BESTELERE ÖRNEK 6: Taşçızade Receb’in (ö. 1700?) ırak, sakil bestesi:

Lutf-ı heva nesim-i seher bad-ı nev-bahar/
Berbad idüp gönülde komaz zerrece gubar/
Sürdi kenâr-ı sabâ zevrak-ı meyi/
Haylî muvâfık oldı velâyetine rûzigâr

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 58; Hafız Post (Doğrusöz), s. 279 “Güfte-i Şeyhi” kaydıyla, Dörtlük Hafız Post’tan tamamlanmıştır).

MÜSTAHSEN BESTELERE ÖRNEK 7: Buhurizade Mustafa Itri’nin (ö. 1712) hüseyni, darbıfeth bestesi:

Sirişk-i çeşm-i hûnînim ol ateş-mevc-i deryadır/
Ki her kim katre-i eşkimde bin düzeh hüveydadır/
Muhabbet bezm-i işret sâkî sahbâ-yı bî-ayş-ı dil/
Dü-çeşmim âyine-gerdân iki câm bâde-peymâdır/
Cânım yel lel lâ li

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 21; Hasan Sezai (Erden) mecmuasında aynı makam ve usulde var; Hâfız Post (Doğrusöz), s. 94, Dörtlük Hafız Post’tan tamamlanmıştır; Üngör, Antoloji, C.II, s. 1302). Buhurizade Mustafa Itri’nin muhayyer, fahte bestesi de örnek verilmektedir: Dilber dile dil dilber-i fettâna münâsip/ Gül bülbüle bülbül gül-i handâna münasip (Esad, Atrabu’l-âsâr)

MÜSTAHSEN BESTELERE ÖRNEK 8: Derviş Çelebi Eyyubi’nin (ö. 1700?) acem, evfer bestesi:

Bahâr-ı hüsnünün bil kadrin ey meh câvidan sanma/
O gevher değme bir kanda bulunmaz rayegan sanma/
Meyânın nakşı çıkmaz bir dem âgûş-ı hayâlimden/
Beni ey bî-vefâ kendin gibi nâ-mihribân sanma

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 53; Hafız Post (Doğrusöz), s. 226’de “Beste-i Ali” ve “Güfte-i İsmeti”, Dörtlük Hafız Post’tan tamamlanmıştır)

MÜSTAHSEN BESTELERE ÖRNEK 8: Derviş Çelebi Eyyubi’nin (ö. 1700?) muhayyer, çember bestesi:

Gerden-i canda kemend-i zülf-ı cânâne midir/
Eyleyen halim perişân ol perişane midir/
Pençe-i gamla neyi çâk itdüğüm fark eylemem/
Nâr-ı ışkında girîbânım mı dâmânım mıdır

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 53; Hafız Post (Doğrusöz), s. 129’dan tamamlanmıştır)

3. MUTABIK, KAİDELERE UYGUN
Müzik ve icranın estetik değerlerinden birinin de musiki kaidelerine uygunluk olduğu pek çok hanende bestekâr anlatılırken Atrabu’l-âsâr’da belirtilmiştir. Sözlüklerde “binanın üzerine dayandığı temel; bir şeyin aslı, esası; temel kural” karşılığında (ML, VI, 781; DİA, XXIV, 205) kullanıldığı belirtilen “kaide” mimaride sutunların altlarına konan taş kısımdır. “Kavâid-i fen” terimiyle, bestenin müzik kaidelere uygunluğunu, notaların uygunluğunu, makamın düzgün ifade edilmesini, usulün uygunluğunu kastettiğini, eserin başında İbrahim Efendi’yi anlatırken ipucu vermektedir. Atrab’da kelime genellikle “elli kadar mutâbık-ı kavâid-i ilm-i edvâr eseri dahi vardır; âsârının her biri ber-minvâl-i kavâid-i ilm-i elhân; âsârı dahi ber-nehc-i kavâid-i ilm-i mezbur; yirmi kadar muvâfık-ı kavâid-i fenn-i elhân eseri dahi vardır” gibi cümleler içinde kullanılmıştır. Müzik kurallarına uygunluğu ifade eden “kavâid-i fen” terimi bazen yalın halde kullanılmışken, bazen “minval-i kavâid (: kuralların yolunca), mucib-ı kavâid (: kuralların gerektirdiği gibi), mukteza-yı kavâid (: kurallara uygun), nehc-i kavâid (: kuralların gösterdiği yola uygun)” gibi tamlamalarla birlikte kullanılmıştır.

1. “kavâid-i elhan, pesendîde, letâfet-şiar” 30 beste sahibi Hafız Kumral (ö. 1650?) ve “kavâid-i ilm üzre tenasüb-i nağamat, imtizac-ı şuab ve nakarat” bir miktar “letâfet-güster” beste sahibi Sultani İmamı İbrahim Efendi’nin (ö. 1690?) 2şer bestesi; “kavâid-i fen” üzre ihsa alınacak 10 beste sahibi Mehmet Parsa Efendi’nin (ö. 1678) 1 bestesi örnek verilmiştir.

2. “minval-i kavâid-i ilm” 15 kadar “letâfet-alud” bestesi bulunan Müderris Nazîm Efendi’nin (ö. 1700?) ve 100den fazla bestesi “minval-ı kavâid-i ilm, pesendîde” bulunan Durmuş Ağa’nın (ö. 1700?) 1er bestesi; 15 beste sahibi Muharrem Ağa’nın (ö. 1700?) ve 20 beste sahibi Müezzin Mustafa Ağa’nın (ö. 1730’dan sonra) 2şer bestesi örnek vermiştir.

3. “mucib-ı kavâid-i edvar/fen/ilm” bestelere sahip Çuvalduzzade İsmail Efendi’nin (ö. 1700?) ; “mucib-i kavâid-i fen ve letâfet-ayan” bir miktar beste sahibi Parsazade Abdülbaki Efendi’nin (ö. 1734) ; “mucib-i kavâid-i fen, letâfet-nüma, hoşâyende” üzere bir miktar beste sahibi Çarşeb Mustafa Ağa’nın (ö. ? 1730’dan sonra) birer bestesi; Şeyhzade Ahmet Efendi Diyarbakırlı’nın (ö. 1690?) ; bütün “fenperveran”ın bestelerini “mucib-i kavâid-i ilm” ve “istihsan” bulduğu binlerce beste sahibi Hafız Post’un (ö. 1693) ; “mucib-ı kaide-i ilm” bir miktar bestesi “letâfet-bahşa” bulunan Kemankeşzade Ahmet Efendi’nin (ö. 1700?) ; “mucib-ı kavâid-i ilm, musanna, istihsan” 100e yakın besteleri bulunan Derviş Ali Şîruganî’nin (ö. 1700?) ; “mucib-ı kavâid-i ilm, pesendîde” 30 beste sahibi Seyyid Nuh’un (ö. 1712) 2şer bestesi örnek verilmiştir.

4. “muktezay-i kavâid-i ilm” bir miktar bestesi “istihsan, letâfet, pesend” bulunan Yahya Çelebi Üsküdari’nin (ö. 1686) ve “mukteza-yı kavâid-i ilm-i elhan” bir miktar bestesi “istihsan” bulunan Çemenzade Mehmet Çelebi’nin (ö. 1700?) 1er bestesi; “mukteza-yı kavâid-i fenn, pesendîde-i erbab” bestelere sahip Sütçüzade İsa’nın (ö. 1627) ; “mukteza-yı kavâid-i ilm-i surud” bütün eserleri “fenşinasan” tarafından “istihsan” binlerce bestesi bulunan Çömlekçizade Recep Çelebi’nin (ö. 1691) ; “muktazay-ı kavâid-i ilm, pesendîde” 100den fazla beste sahibi Şive Ahmet Çelebi’nin (ö. 1690?) ; “muktezay-i kavâid-i ilm” 500 bestesi “tahsin, letâfet” bulunan Yahya Nazîm Çelebi’nin (ö. 1726, IV. Mehmedden Sultan Ahmede kadar) ; “muktezay-i kavâid-i ilm, pesendîde, musanna” 50 kadar beste sahibi Tiznam Yusuf Çelebi’nin (ö. 1730’dan sonra) 2şer bestesi örnek verilmiştir. Tiznam Yusuf Çelebi, “Mevlid-i Şerif’e nazire olarak merhum Abdülbaki Arif Efendi’nin Miraciyye’sini bestelemiştir”.

5. “mutabık-ı kavâid-i fen” 20 kadar bestesi üstatlar tarafından “pesend ü istihsan” bulunan Andelib’in (ö. 1625’den sonra) 2 bestesi ; “mutabık-ı kavâid-i edvar” bestelere sahip 20 beste sahibi Hacı Kasım Tanburi (ö. 1690?) ve Tavukçuzade Abdullah’ın (ö. 1700?) ; “mutabık-ı kavâid-i ilm ve pesendîde” bir miktar beste sahibi Derviş Ömer’in (ö. 1650?) ve Sarı Baki’nin (ö. 1700?) ; 30 beste sahibi Kazzaz Hasan Çelebi’nin (ö. 1710?) 1er bestesi örnek verilmiştir. “Mutabık-ı kaide-i fen” 200den fazla bestesi “esatiz-i fen” tarafından “pesend ve istihsan” bulunan Ama Kadri’nin (ö. 1660?, IV. Murattan Sultan Mehmed’e kadar şöhretli) Derviş Sadayi’nin (ö. 1655) ; “mutabık-ı kavâid-i ilm” olan 50 kadar bestesi “istihsan” bulunan Şerif Çelebi’den (ö. 1690?) ; 20 beste sahibi Serhanende Mustafa Ağa’nın (ö. 1700?) ; “mutabık-ı kavâid, letâfetşiar” 20 beste sahibi Hasanefendizade Ahmet Efendi (ö. 1700?) ; mutabık-i kavâid-i ilm 15 bestesi “istihsan” bulunan Nazirizade Mehmet Emin’in (ö. 1712) ; 20 beste sahibi Molla Mehmet Efendi (ö. 1730’dan sonra olmalı, Öztuna’da ö. 1780?) ; Ebubekir Ağa (d. 1685-ö. 1759) 2şer bestesi örnek verilmiştir.

6. “muvafık-ı fenn-i elhan” sekiz kadar eseri “ashab-ı irfanın makbul ve müstahseni” olan Derviş Kasım’ın (ö. 1680?) ; “muvafık-ı kavâid-i edvar” bestelerin sahibi Mustafa Nâzım Çelebi (ö. 1696) ; “muvafık-ı kavâid-i ilm, pesendîde” besteler sahibi Osman Ağa’nın (ö. 1700?) ; “muvafık-ı kavâid-i ilm, pesendîde” 10 beste sahibi Ali Paşa’nın (ö. 1700?) 1er bestesi; “muvafık-ı kaide-i ilm” olan 10 kadar bestesi “erbab-ı irfan” tarafından “pesend ve istihsan” bulunan Kara Mehmet’in (ö. 1650?) ; “muvafık-i kavâid-i ilm” olan 15 kadar bestesi “müstahsen-i esatiz” görülen Yahya Çelebi Diyarbekri’nin (ö. 1690?) ; “muvafık-ı kavâid-i surüd” 30 kadar “letâfet-numud” beste sahibi Hafız Kömür’ün (ö. 1690?) ; “muvafık-ı fenn-i elhan, makbul-i esatiz” onbeş kadar eseri “musanna ve hoşâyende” bulunan Derviş Mehmet’in (ö. 1700?) ; Memiş Ağa’nın (ö. 1700?) ; “muvafık-ı kavâid-i edvar” 20 beste sahibi Odabaşızade Mehmet Efendi’nin (ö. 1730?dan sonra) 2şer bestesi örnek verilmiştir.

7. “nehc-i kavâid-i ilm” 15 beste sahibi Naathan Abdi (ö. 1700?) ; “nehc-i kavâid-i ilm” 100den fazla bestesinde “istihsan, letâfet” bulunan Taşçızade Recep (ö. 1700?) ; “nehc-i kavâid-i ilm-i surud, hoşâyende, musanna, esatiz-i fenn-i merkumun cümlesi müstahsen ve makbul” denilen 50 beste sahibi Galatalı Osman Efendi’nin (ö. 1700?) ikisi de Farsça olan ; 30 bestesi olan Tomtom İmamı Abdullah Efendi’nin (ö. 1711) 2şer bestesi; “nehc-i kavâid-i ilm” 10 beste sahibi Mehmet Mecdi Efendi (ö. 1722) 1 bestesi örnek verilmiştir.

DEĞERLENDİRME: Müzik kaidelerine uygunluğu ifade eden “kavâid-i ilm/fen/elhan” teriminin kullanıldığı 51 kişi vardır, 18 bestekârdan 1’er örnek, diğerlerinden 2şer örnek verilmiştir. Sadece kaideye uygunluğu belirtilen 3 kişiden biri için tek beste örnek verilmiştir. Toplam hanendeler içinde hemen hemen yarıdan fazlası için kullanılan bir değerlendirme olması, çoğu zaman diğer değerlendirmelerle birlikte anılması, bestelerde çoğunlukla kaidelere uygunluk aranmakta olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte kaidelere uygunluğun da kendi içinde bölümlere ayrıldığı; minval, mucib, mukteza, mutabık, muvafık ve nehc kelimeleriyle birlikte kullanılmasından anlaşılmaktadır. Minval-i kavâid 4 bestekârdan 2sinden 1er örnek, mucib-i kavâid 7 bestekârdan 3üne 1er örnek, mukteza-yı kavâid 6 bestekârdan 1ine 1er örnek, mutabık-ı kavâid 13 bestekârdan 5ine 1er örnek, muvafık-ı kavâid 10 bestekârdan 4üne 1er örnek, nehc-i kavâid 5 bestekârdan 1ine 1er örnek verilmiştir.

KAİDELERE UYGUN BESTE ÖRNEK 1: Hafız Kumral’ın (ö. 1650?) nikriz, evfer bestesi:

Reng-i gül-i hoş-bu ruh-ı cânanda bulundı/
Her dürlü letâfet ki olur anda bulundı/
Eglenmedi geçti müjen okları cigerden/
Peykânı anun ey kaşı ya kanda bulundı

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 36; Hafız Post (Doğrusöz), s. 32, dörtlük Hafız Posttan tamamlandı)

KAİDELERE UYGUN BESTE ÖRNEK 2: Sultanî İmamı İbrahim Efendi’nin (ö. 1690?) evic, hafif bestesi:

Cennet safası vuslat-ı canan değil midir/
Düzah belası mihnet-i hicran değil midir

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 8; Millet Ktp nr. 759, vr. 119a evc hafif, bestekâr “İbrahim Efendi”). Sultanî İmamı İbrahim Efendi’nin hüseyni, devrirevan bestesi: Bitmez yüreğim yâreleri işler onulmaz/ Sabr eyleyelim çare nedir bitmez iş olmaz (Esad, Atrabu’l-âsâr).

MİNVAL-i KAVÂİDE UYGUN BESTE ÖRNEK 1: Muharrem Ağa’nın (ö. 1700?) aşiran, devrirevan bestesi:

Hayâlin dideden, nakşın dil-i şûrideden çıkmaz/
O bir mu’ciz-nümâ tasvirdir âyineden çıkmaz/
Çıkar her dem sevâd-ı dîdeden hûhâbe-i hasret/
Dili dâğ-ı muhabbet sîne-i bî-kîneden çıkmaz

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 97; Hafız Post (Doğrusöz), s. 263 “Beste-i Muharrem” ve “Güfte-i Şeyh Arzi” kaydıyla, dörtlük Hafız Posttan tamamlandı);

MİNVAL-i KAVÂİDE UYGUN BESTE ÖRNEK 2: Muharrem Ağa’nın (ö. 1700?) acem, hafif bestesi:

Bir bî-kesim ki halime mahrem bulunmadı/
Zahm-ı derûn-ı sîneye merhem bulunmadı/
Şol denlü gamla itdi gönül üns ü ihtilât/
Âlemde gamsız olduğı bir dem bulunmadı/
Yâr yâr yele le le lel li

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 97; Hafız Post (Doğrusöz), s. 226’da bestekârı belirtilmemiş, dörtlük Hafız Posttan tamamlandı)

MUCİB-i KAVÂİDE UYGUN BESTE ÖRNEK 1: Çuvalduzzade İsmail’in (ö. 1700?) kürdi, hafif bestesi:

Kasdın eğerçi cân u dilim birisinedir /
İkisi de fedâ yoluna birisi nedir/
Senden bir iki matlabımız var iki gözüm/
Bûs-ı lebindir birisi biri sînedir

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 29; Hasan Sezai (Erden) mecmuasında aynı makam ve usulde “Beste-i Na’na Ahmed” kaydıyla, dörtlük bu eserden tamamlandı; Mustafa Ağa (Uslu), vr. 63b)

MUCİB-i KAVÂİDE UYGUN BESTE ÖRNEK 2: Şeyhzade Ahmet Efendi’nin (ö. 1690?) eviç, devrirevan bestesi:

Nice demdir ki seyr-i mah-ruyar-ı yardan dûruz/
Düşüp tarik-i hicre pertev-i envardan dûruz/
Gam-ı dil-dâr-ile me’nûs olaldan zevkımız vardır/
Bihamdi’llâh ki seng-i ta’ne-i agyârdan dûruz

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 67; dörtlük Hafız Post (Doğrusöz), s. 298’dan tamamlandı)

MUKTEZA-Yi KAVÂİDE UYGUN BESTE ÖRNEK 1: Çömlekçizade Recep Çelebi’nin (ö. 1691) hüseyni, evfer bestesi:

Bûs eylemedir dehanını niyetimiz/
Gencîne-i gaybdan gelür kısmetimiz/
Biz hâk-i rehiz ziyâ-yı hûrşîd gibi/
Olmuş tutalım felek kadar rif’atimiz/
Yâ lel li ye lâ lâ lâ yâ

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 59; Hafız Post (Doğrusöz), s. 103 “Güfte-i Nabi” kaydıyla, dörtlük Hafız Posttan tamamlandı)

MUKTEZA-Yi KAVÂİDE UYGUN BESTE ÖRNEK 2: Çömlekçizade Recep Çelebi’nin (ö. 1691) uşşak, nimdevr bestesi:

Dil-i gam-ülfetin bir kerre mesrur oldugın görsek/
Gam-ı hicrin gönülden dur u mehcur olduğın görsek/
Girîbân-ı dili dest-i elemden eylesem âh/
Elimde gül gibi bir câm-ı billûr oldugun görsek

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 59; Hafız Post (Doğrusöz), s. 168 “Güfte-i Nasibi Kadi” kaydıyla, dörtlük Hafız Posttan tamamlandı)

MUKTEZA-Yi KAVÂİDE UYGUN BESTE ÖRNEK 3: Sütçüzade İsa’nın (ö. 1627) aşiran, evfer bestesi:

Nahl-i emel sebz olmadın geldik bu dehrin bağına/
Bu ruzigarın değmedik biz bir yeşil yaprağına/
Uşşâk câm-ı vasl umar ben dürdî-i hicrânını/
Eller ayagına düşür ben ayagı toprağına

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 62; Hafız Post (Doğrusöz), s. 270 “Güfte-i Veysi” kaydıyla, dörtlük Hafız Posttan tamamlandı)

MUTABIK-I KAVÂİDE UYGUN BESTE ÖRNEK 1: Ebubekir Ağa’nın (ö. 1759) çavuşken yaptığı hüseyni, zencir bestesi:

Senin çün hab-ı rahat çeşm-i giryanımla düşmendür/
Bisât-ı istirahat cism-i suzanımla düşmendür/
Gideliden sûzen-i müjgân târ-ı kâkülün elden/
Refû-yi âkibet çâk-ı giribânımla düşmandır ye le lel lel lel le le lel li ömrüm/
Ya le le le le le le le lel li çeşm-i giribânımla düşmandır
(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 14; Hasan Sezai (Erden) mecmuasında “Beste-i Bekir Çavuş” kaydıyla var, dörtlük bu eserden tamamlandı; Üngör, Antoloji, C.I, s. 373)

MUTABIK-I KAVÂİDE UYGUN BESTE ÖRNEK 2: Ebubekir Ağa’nın (ö. 1759) eviç, remel bestesi:
Âşık gam-ı dil-rübâsız olmaz/
Pîrân hevâ-yı asâsız olmaz/
Geysune dedimki müşk-i Çini/
Afveyle ki kul hatasız olmaz

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 14; Millet Ktp nr. 759, vr. 119a, eviç, remel, bestekârı belirtilmemiş; Üngör, Antoloji, I, 23, Zekai Dede’nin acemkürdi bestesinin notası var) *

MUVAFIK-I KAVÂİDE UYGUN BESTE ÖRNEK 1: Memiş Ağa’nın (ö. 1700?) segah, zencir bestesi:

Çıkınca pireheninden o sine deryada/
Sadef haram ola dürr-i semine deryada/
O üstühân-ı dakik o sîne-i berrak/
Düşürdü mevceleri birbirine deryâda/
Aman yele lel lel lel li tere li ye lel le lel le lel li yâr yâr o sîne-i deryâda

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 100; Hasan Sezai (Erden) mecmuasında var; Millet Ktp nr. 759, vr. 104a’dan tamamlandı). Memiş Ağa’nın aşiran, devrikebir bestesi: Buse-i la’l-i lebin ol mest-i bed-hu virmedi/ Haste-i hicran-ı aşka bir içim su virmedi (Esad, Atrabu’l-âsâr).

NEHC-i KAVÂİDE UYGUN BESTE ÖRNEK 1: Tomtom İmamı’nın (ö. 1711) hüseyni, çenber bestesi:

Alma ey gül andelîbin eşk-i çeşm-i pür-nemin/
Nakş iden âb üzre nakş itmiş güzellik alemin/
Başına tel soktu magrûr-âne sünbül gör hele/
Rüzgarın çenberinden kurtarır mı perçemin

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 72; Hasan Sezai (Erden) mecmuasından tamamlandı). Tomtom İmamı’nın saba, evfer bestesi: Kaldı visali çün hat-ı anber-feşana dek/ Geçsün bahar sabr idelim biz hazana dek (Esad, Atrabu’l-âsâr);

NEHC-i KAVÂİDE UYGUN BESTE ÖRNEK 2: Naathan Abdi’nin (ö. 1700?) nişabur, çember bestesi:

Bakışın deler ciğerler bu ne gamzeli bakışlar/
Revişin alur gönüller bu ne şiveli revişdir/
Çekilüb gider civânân ayağına mey-fürûşun/
Yanına cihânı çekdi bu ne cezbelü bakışlar

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 116; Hafız Post (Doğrusöz), s. 29 “Beste-i Selaniki” ve “Güfte-i Ruhi” kaydıyla aynı makam ve usulde, Hafız Post’tan tamamlandı; Üngör, Antoloji, I, 858).

NEHC-i KAVÂİDE UYGUN BESTE ÖRNEK 3: Naathan Abdi’nin (ö. 1700?) muhayyer, semai bestesi:

Mest olup gül gül açılmışsın bu fettanlık nedir/
Alemi kırmakdasın âşub-i devrânlık nedir/
Sen kaçan düşdün gam-ı hicre kaçan kan agladın/
Bilmesen ma’zûrsun ‘âlemde giryânlık nedir/
Yâ lel li dost yâ le lel li dost yâ lâ yele lel lel li serv-i nâz

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 116; Hasan Sezai (Erden) mecmuasında aynı makam ve usulde var; Hâfız Post (Doğrusöz), s. 136 “Güfte-i Ruhi” kaydıyla, Hafız Post’tan tamamlandı)

4. LÂTİF veya LETÂFET
Bestelerin değerini belirten kelimelerden biri olan “latif/letâfet” kelimesi Atrabu’l-âsâr’da çoğu zaman letâfet, bazen “lâtif” şekliyle kullanılmıştır. Sözlüklerde “güzellik, hoşluk, yumuşaklık, nezaket, incelik” anlamında görülen Letâfet kelimesi (ML, VII, 911) aslında bir isimdir, “lâtif” kelimesi ise sıfattır. Atrab’da “Efgen, medar, guster” gibi eklerle sıfat yapılan “letâfet” kelimesiyle veya “lâtif” kelimesiyle estetik değeri belirtilenler:

1. Sadece “letâfet” kelimesinin kullanıldığı bestekârları göz önünde bulundurursak, “letâfet-medar” 50 beste sahibi Osman Çelebi’nin (ö. 1700?) 1 bestesi ; “pürletâif” bir miktar bestesi olan Hazinedar Ahmet Ağa’nın (ö. 1700?) ; on kadar “letâfet-guster” eser sahibi Habibdedezâde Abdullah Ağa’nın (ö. 1700?) ; “letâfet-efgen” 30 kadar eseri olan Aheni Çelebi’nin (ö. 1700) ; “letâfet-perver” bir miktar eser sahibi İsmail Ağa’nın (ö. 1724) ; 50 kadar “letâfet-numud” beste sahibi Tesbihizade Mehmet Emir Çelebi’nin (ö. 1730?) 2şer bestesi örnek verilmiştir.

2. “letâfet” yanında “muktezay-i kavâid-i ilm eser-i letâfet-beyanı musikişinasan tarafından pesend ü istihsan” bulunan Yahya Çelebi Üsküdari’nin (ö. 1686) ; 15 kadar “letâfet-alud ve minval-i kavâid-i ilm-i surud” bestesi bulunan Müderris Nazîm Efendi’nin (ö. 1700?) ; bir miktar letâfet-ayan, mucib-i kavâid-i fen üzre beste sahibi Parsazade Abdülbaki Efendi’nin (ö. 1734) ; letâfet-nüma, hoşâyende, mucib-i kavâid-i fen üzere bir miktar beste sahibi Çarşeb Mustafa Ağa’nın (ö. ? 1730’den sonra) 1er bestesi; 20 bestesi “istihsan, letâfet, musanna” bulunan Nasuhpaşazade Ömer Bey (ö. 1675) ; “Kavâid-i ilm üzre tenasüb-i nağamat, imtizac-ı şuab ve nakarat”, bir miktar “letâfet-güster” beste sahibi Sultani İmamı İbrahim Efendi’nin (ö. 1690?) 2 bestesi ; 30 kadar “letâfet-numud, muvafık-ı kavâid-i surüd” beste sahibi Hafız Kömür’ün (ö. 1690?) 2 bestesi ; letâfetşiar, mutabık-ı kavâid 20 beste sahibi Hasanefendizade Ahmet Efendi (ö. 1700?) ; “mucib-ı kaide-i ilm” bir miktar bestesi “letâfet-bahşa” bulunan Kemankeşzade Ahmet Efendi (ö. 1700?) ; “nehc-ı kavâid-i ilm” 100den fazla bestesinde “istihsan, letâfet” bulunan Taşçızade Recep (ö. 1700?) ; “muktezay-i kavâid-i ilm” 500 bestesi “tahsin, letâfet” bulunan Yahya Nazîm Çelebi’nin (ö. 1726, IV. Mehmedden Sultan Ahmede kadar) 2şer bestesi örnek verilmiştir.

DEĞERLENDİRME: Besteleri beğeni ifade eden letâfet kelimesi “letâfet-numud, letâfet-şiar, letâfet-guster” gibi kullanılmış, toplam 17 kişiden 5ine 1 örnek verilmiştir. Sadece 6 tanesinin bestesine “letâfet” denirken diğerlerinin bestelerine diğer estetik ifadeler kullanılmıştır. Sadece letâfet denilen 6 kişinin 1 kişinin (50 beste sahibi) 1 bestesi diğerlerinin 2 bestesi örnek verilmiştir.

LÂTİF BESTELERE ÖRNEK 1: Habibdedezade Abdullah Ağa’nın (ö. 1700?) acem, sakil bestesi:

Dağlarıla nev-be-nev bu cism-i zarı seyr idün/
Deşt-i mihnette açılmış lale-zarı seyr idün/
Kâkül-i pür-hâm yaraşmış kâmet-i mevzûnına/
Nahl-i güle açılan zülf-i nigârı seyr idün
(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 35; Hafız Post (Doğrusöz), s. 231 bestekâr belirtilmemiş, dörtlük Hafız Post’tan tamamlandı).

LÂTİF BESTELERE ÖRNEK 2: İsmail Ağa’nın (ö. 1724) hüzzam, muhammes bestesi:

Herkese mihr-i vefa uşşaka naz itmek neden/
Gayre ihsan ehl-i dilden ihtiraz itmek neden

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 18; Üngör, Antoloji, I, 22, güftekarı bilinmeyen Osep Ağa’nın acemkürdi bestesi)*

LÂTİF BESTELERE ÖRNEK 3: Tesbîhîzâde Mehmet Emîr Çelebi’nin (ö. 1730?) kürdi, muhammes bestesi:

Kaddin görüp âdem nice damânına düşmez/
Ey serv-i sehf saye-sıfat yanına düşmez

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 28; güftekarı bilinmeyen Kazasker Mustafa Efendi’nin hüzzam makamında notası var).* Tesbîhîzâde Mehmet Emîr Çelebi’nin (ö. 1730?) örnek verilen hüseyni, sakil diğer bestesi: Gülistan-ı gamın bülbülleri ateş-nevadır hep/ Anın-çün gülleri pejmürde-i tâb-ı cefâdır hep (Esad, Atrabu’l-âsâr)

LÂTİF BESTELERE ÖRNEK 4: Hazinedar Ahmet Ağa’nın (ö. 1700?) acem, semai bestesi:

Ağyâr ile ey gonca sen iç bâde-i gül-gûn/ Ben nûş ideyim hûn/
Çün böyle imiş neyleyelim âdet-i gerdûn/ Devran süre her dûn/

(müstezât, Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 45; Hafız Post (Doğrusöz), s. 239’da yarısı okunamamış ve “acemaşiran” makamında, eksik bilgiler buradan tamamlanabilir; Üngör, Antoloji, I, 72, Hamparsum Limoncuyan’ın bayati-araban makamda bestesinin notası var).* Hazinedar Ahmet Ağa’nın diğer bir saba, semâi bestesi: Bahş u hulk u vefa kes be-yar-ı ma ne-resed/ Tura derin suhan inkar ma ne-resed (Esad, Atrabu’l-âsâr, sözler Farsçadır)

5. MAKBUL
Sözlüklerde “kabul edilen, geçerli, muteber, hoşa giden, beğenilen” anlamlarıyla görülen “makbul” kelimesi (ML, VIII, 264) bir sıfattır. Atrabu’l-âsâr’da “makbul” kelimesinin diğerlerine göre daha az kullanılması, makbul bulunan bestelerin azlığı, kelimenin aynı zamanda diğerlerine göre daha düşük bir dereceyi ifade ettiğini gösterir gibidir. Makbul kelimesiyle estetik değeri belirtilenler:

1. “Makbul-i ehl-i edvar/fenn-i elhan” bir miktar bestesinden Piri Çelebi’nin (ö. 1690?) ; bir miktar bestesinden Reşit Çelebi’nin (ö. 1737) ; bir miktar bestesinden Derviş Mustafa’nın (ö. 1683) 1er bestesi örnek verilmiştir.

2. Makbul ile birlikte “Okuyuşu Arap usulünde, müstahsen, muvafık-ı fenn-i elhan” sekiz kadar eseri olan Derviş Kasım’ın (ö. 1680?) 1 bestesi ; “nehc-i kavâid-i ilm-i surud, hoşâyende, musanna, müstahsen” 50 beste sahibi Galatalı Osman Efendi’nin (ö. 1700?) ikisi de Farsça ; “muvafık-ı fenn-i elhan, musanna ve hoşâyende” onbeş kadar eseri bulunan Derviş Mehmet’in (ö. 1700?) 2şer bestesi örnek verilmiştir.

DEĞERLENDİRME: Makbul bestesi bulunan 6 kişiden sadece makbul denilen üç kişinin 1er bestesi, “makbul” olmakla birlikte “müstahsen, kavâid, musanna” denilen diğerlerinden en az bestesi bulunan 1inin 1, diğerlerinin 2şer bestesi örnek verilmiştir. Bu nedenle sadece makbul denilenlere bakıldığı zaman “makbul” kelimesiyle ifade edilen bestelerden verilen örneklerin azlığı, makbul kelimesinin diğer estetik ifade eden kelimeler arasındaki yerini belli etmektedir. Müzik üstatlarınca makbul bulunan eserler anlamında kullanılmıştır. Beste makbul bulunmakla birlikte bu özelliğe ilave olarak kaidelere uygun, latif, süslü olabilir. Örneklere baktığımız zaman sadece “makbul” değerde görülen eserlerin günümüze gelmediğini, diğer kaynaklardan güfte mecmualarında da yer almadıklarını görüyoruz, bu nedenle dörtlüklerin diğer dizelerini tamamlayamıyoruz.

MAKBUL BESTELERE ÖRNEK 1: Pîrî Çelebî’nin (ö. 1690?) neva, berefşan bestesi:

Ne dil-i haste-i mecruhuma merhem bulunur/
Ne gam u gussaların def’ine hem-dem bulunur (Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 26)

MAKBUL BESTELERE ÖRNEK 2: Aşcıbaşı Derviş Mustafa’nın (ö. 1683) hicaz, zencir bestesi:

Şarab-ı germ-i ışkı nuş idüp mestanedir gönlüm/
Gam ile ülfeti var zevk ile bî-gânedir gönlüm (Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 55)

6. MUSANNA
Sözlükteki anlamıyla “uydurma, hayali, hünerli bir usta elinden çıkış, süslü, sanatkar işi, yapmacık, zoraki sanat gösterimi” anlamlarında olan “musanna” kelimesi (ML, IX, 80) sıfattır. Atrabu’l-âsâr’da görülen “musanna” kelimesi de müzisyenlerce bazı besteler için kullanılan estetik değerlerden biridir. Edebiyat biliminde tasannu (ML, XI, 917) sanatını gösteren eserler için kullanılmıştır, kelime daha çok olumsuz manada kullanılmış yani tasannu yapmak eserin edebi değerini arttırmaz. Aynı şeyi müzik için de düşünebiliriz. Musanna bestenin kaidelere uygun ama zoraki süslü beste mi, yoksa gerçekten güzel süslenmiş beste anlamında mı kullanıldığı açık olmamakla birlikte sanki daha çok ikinci anlamı taşıyor gibidir. Mehter Ahmet Ağa’nın besteleri için “nev-musanna” denilmesi bu fikrimizi desteklemektedir. Besteler “musanna” olmakla birlikte “letâfet, istihsan, mucib-ı kavâid-i ilm, hoşâyende” olabilirler.

1. nev-musanna 40dan fazla beste sahibi Mehter Ahmet Ağa’nın (ö. 1690?) 2 bestesi örnek verilmiştir.

2. musanna besteleri bulunan Şeyh Yusuf Çengi’nin (ö. 1669) ; 20 beste sahibi Ahmet Ağa Selaniki’nin (ö. 1690?) ; Talip Ahmet Efendi’nin (ö. 1700?) 2 bestesi ; 30 beste sahibi Halil Efendi’nin (ö. 1700?) ; 200den fazla beste sahibi Tosunzade Abdullah Efendi (ö. ö. 1715) 2şer bestesi örnek verilmiştir.

3. musanna yanında “letâfet, istihsan” 20 beste sahibi Nasuhpaşazade Ömer Bey (ö. 1675) ; “mucib-ı kavâid-i ilm, istihsan” 100e yakın bestesi bulunan Derviş Ali Şîruganî’nin (ö. 1700?) ; “nehc-i kavâid-i ilm-i surud, hoşâyende, esatiz-i fenn-i merkumun cümlesi müstahsen ve makbul” 50 beste sahibi Galatalı Osman Efendi’nin (ö. 1700?) ikisi de Farsça olan ; “muvafık-ı fenn-i elhan, makbul-i esatiz ve hoşâyende” onbeş kadar eseri bulunan Derviş Mehmet’in (ö. 1700?) ; “ziba, istihsan, pesendîde” 15 kadar beste sahibi Derviş Çelebi’nin (ö. 1700?) ; “muktezay-i kavâid-i ilm, pesendîde” 50 kadar beste sahibi Tiznam Yusuf Çelebi’nin (ö. 1730’dan sonra) (Tiznam Yusuf Çelebi, “Mevlid-i Şerif’e nazire olarak merhum Abdülbaki Arif Efendi’nin Miraciyye’sini bestelemiştir) 2şer bestesi örnek verilmiştir.

DEĞERLENDİRME: Musanna denilen toplam 12 kişinin hepsine 2şer örnek verilmiş. 12 kişiden 5 kişinin bestesi sadece “musanna”, diğerlerinin besteleri “musanna-pesendîde, musanna-istihsan-letâfet, musanna-kavâid-müstahsen” bulunmuştur. Verilen örneklerin işer olması, bestelerin kaidelere uygun ama zoraki süslü beste değil, gerçekten güzel süslenmiş beste anlamında kullanıldığını göstermekte denilebilir.

NEV-MUSANNA BESTEYE ÖRNEK 1: Mehter Ahmet Ağa’nın (ö. 1690?) uşşak, darbıfetih bestesi:

Kızarır badeden ol nergis-i mestane biraz/
Mey-i nâb içse gözü mail olur kana biraz/
Bahar mend eyler idi bûs-ı lebinden cânı/
Dönmese dursa eger ahdına peymâne biraz/
Ah yel lel la yel lel ya la ye le lel le lel le le le le lel lel li mestâne biraz

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 12; Hasan Sezai (Erden) mecmuasında ısfahan ve darbıfetih usulde “Beste-i İsmail Çavuş” kaydıyla bulunduğuna göre İsmail Çavuş, Mehter Ahmet Ağa’nın öğrencisi olmalıdır)

MUSANNA BESTEYE ÖRNEK 2: Halil Efendi’nin (ö. 1700?) bayati, çember bestesi:

Ne dem şimşir-i gamzeyle o fettan gösterir kendin/
Butan tasvir-ı Yusuf gibi hayran gösterir kendin/
O hûn-rîzün elinden dâğ-ı sînem kanlar ağlarken/
Yine mânend-i derd-i tâze handân gösterir kendin

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 43; Hafız Post (Doğrusöz), s. 188’de “bayati” makamında usul ve bestekâr belirtilmemiş, Dörtlük Hafız Post’tan tamamlandı)

MUSANNA BESTEYE ÖRNEK 3: Halil Efendi’nin (ö. 1700?) ırak, sakil bestesi:

Seraser yandım ey dil âteş-i ah-ı ciğer-suza/
Yine narencî bir cameyi biçdim fasl-ı nev-ruza/
Elimde câmu karşımda tururken sâkî-i gül-ruh/
Ne mâha itibârım var ne mihr-i âlem-efrûza

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 43; Hafız Post (Doğrusöz), s. 278 “Beste-i Halil Kadi” ve “Güfte-i Haşimizade Yetimi” kaydıyla, Dörtlük Hafız Post’tan tamamlandı)

7. PESENDİDE
Sözlükteki anlamı “beğenilmiş” olan pesendîde kelimesinin (ML, X, 64) Atrabu’l-âsâr’da müzik estetiğini belirten bir değerde kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır. Pesendîde kelimesi sıfattır. Besteler konunun uzmanları tarafından “pesendîde” bulunmuş ise estetik bir değere sahip demektir. Nitekim pesendîde kelimesi çoğu zaman “bir miktar eseri pesendîde-i esatiz-i elhan; pesendîde-i kaffe-i ehl-i elhan; pesendîde-i nükteşinâsân-ı fenn-i tarabâlûd” gibi tamlamalarla kullanılmaktadır. Pesendîde adıyla III. Selim (d. 1761-ö. 1808) tarafından terkip edilmiş bir de makam adı vardır, ancak bu eser makamın icadından çok evvel yazılmıştır. Besteler “pesendîde” özelikte olmakla birlikte aynı zamanda “istihsan, kavâid-i fen üzre, letâfet-güster” olabilir.

1. Pesendîde özellikte 10 beste sahibi Üsküdarlı Mahmut Ağa’nın (ö. 1687) ; Ahmet Zihni Efendi’nin (ö. 1700?) ; Nâbi Efendi’nin (ö. 1714, Sultan Ahmed devrine kadar şöhretli) birer bestesi; 30 kadar bestesi olan Hafız Kumral’ın (ö. 1650?) ; Nane Ahmet Çelebi’nin (ö. 1686) ; bestelerinin tamamı müzisyenlerce pesendîde bulunan Baba Nevayi’nin (ö. 1690?) ; Avvad Mehmet Ağa’nın (ö. 1700?) ; 30 beste sahibi Musalli Efendi’nın (ö. 1700?) ; 30 beste sahibi Derviş Ali Kudumzen’nin (ö. 1730?dan sonra) ; 10 beste sahibi Şehla Mustafa Çelebi’nin (ö. 1730?dan sonra) 2şer bestesi örnek verilmiştir.

2. “Pesendîde” yanında “mutabık-ı kavâid-i ilm” bir miktar beste sahibi Derviş Ömer’in (ö. 1650?) ; “muktezay-i kavâid-i ilm, letâfet, istihsan” beste sahibi Yahya Çelebi Üsküdari’nin (ö. 1686) ; istihsan beste sahibi Musikinaibi Mustafa Efendi’nin (ö. 1700?, IV. Mehmet döneminin Musikinaibi olmasına rağmen) ; “mutabık-ı kavâid-i ilm” Sarı Baki’nin (ö. 1700?) ; mutabık-ı kavâid-i ilm 100den fazla beste sahibi Durmuş Ağa’nın (ö. 1700?) ; muvafık-ı kavâid-i ilm 10 beste sahibi Ali Paşa’nın (ö. 1700?) ; muvafık-ı kavâid-i ilm Osman Ağa’nın (ö. 1700?) ; mutabık-ı kavâid-i ilm 30 beste sahibi Kazzaz Hasan Çelebi’nin (ö. 1710?) ; “istihsan” besteleri olan Abdülbaki Arif Efendi’nin (ö. 1713) ; “letâfet-nüma, hoşâyende, mucib-i kavâid-i fen” üzere bir miktar beste sahibi Çarşeb Mustafa Ağa’nın (ö. 1730’den sonra) 1er bestesi örnek verilmiştir. “Pesendîde” yanında “istihsan, mutabık-ı kavâid-i fen” bulunan 20 kadar bestesi olan Andelib’in (ö. 1625’den sonra) ; “mukteza-yı kavâid-i fenn” besteleri olan Sütçüzade İsa’nın (ö. 1627) ; “muvafık-ı kaide-i ilm” olan 10 kadar bestesi “erbab-ı irfan” tarafından “pesend ve istihsan” bulunan Kara Mehmet’in (ö. 1650?) ; “kavâid-i elhan, letâfet-şiar” 30 beste sahibi Hafız Kumral’ın (ö. 1650?) ; “mutabık-ı kavâid-i ilm, istihsan” 200’den fazla beste sahibi Ama Kadri’nin (ö. 1660?, IV. Murattan Sultan Mehmed’e kadar şöhretli) ; “kavâid-i fen üzre, letâfetgüster” besteleri olan Sultani İmamı İbrahim Efendi’nin (ö. 1690?) ; “muktazay-ı kavâid-i ilm” 100den fazla beste sahibi Şive Ahmet Çelebi’nin (ö. 1690?) ; “istihsan” 30 beste sahibi Mahmut Çelebi’nin (ö. 1700?) ; “letâfet” 15 beste sahibi Derviş Çelebi’nin (ö. 1700?) ; “mucib-ı kavâid-i ilm” 30 beste sahibi Seyyid Nuh’un (ö. 1712) ; musanna, muktezay-i kavâid-i ilm 50 kadar beste sahibi Tiznam Yusuf Çelebi’nin (ö. 1730’dan sonra) (Tiznam Yusuf Çelebi, “Mevlid-i Şerif’e nazire olarak merhum Abdülbaki Arif Efendi’nin Miraciyye’sini bestelemiştir) 2şer bestesi örnek verilmiştir.

DEĞERLENDİRME: Pesendîde bulunan toplam 31 kişiden 13 kişiye bir örnek, diğerlerine 2 örnek verilmiştir. Yalnız pesendîde denilen 10 kişiden 3 kişiye 1 örnek verilmiştir. Diğerlerine pesendîde yanında istihsan, letâfet, kaidelere uygun, musanna denilmiş; 10 kişiye 1er örnek, diğerlerine 2şer örnek verilmiştir.

PESENDİDE BESTE ÖRNEK 1: Yusuf Nâbi Efendi’nin (ö. 1714) rehavi, nimdevir bestesi:

Ruhunda bâdeden yarin ki ab u tâb olur peyda/
Derunumda benim bir ma’den-i sim-ab olur peyda/
Hayâl-i halka-i zülfünle eşkem düşse deryâya/
Zamân-ı haşre dek girdâb-ber-girdâb olur peydâ

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 113; Hafız Post (Doğrusöz), s. 50 “Beste ve Güfte Nabi” kaydıyla, Dörtlük Hafız Post’tan tamamlandı)

PESENDİDE BESTE ÖRNEK 2: Avvad Mehmet Ağa’nın (ö. 1700?) aşiran, hafif bestesi:

Kanda varsa aşık-ı bî-çâre cânânın arar/
Derd ile bîmâr olan elbette dermanın arar/
Sanma rahminden sunar destin dil-i mecrûhuma/
Ol kemân ebru cigerde tir-i müjgânın arar/
Beli beli beli beli ah beli yel lel la li tir-i müjgânın arar

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 82; Hasan Sezai (Erden) mecmuasında acemaşiran, hafif, “Beste-i Karakız” kaydıyla bulunması Avvad Mehmed Ağa’nın aynı zamanda “karakız” lakabıyla anıldığnı göstermektedir; Mustafa Ağa (Uslu), vr. 43b’dan dörtlük tamamlandı)

PESENDİDE BESTE ÖRNEK 3: Avvad Mehmet Ağa’nın (ö. 1700?) bayati, devrikebir bestesi:

Laleler bezm-i çemende cam-ı işret gösterir/
Devletinde husrev-i gül-i ıyşe ruhsat gösterir/
Mevsim-i gül ‘ıyd ile yâr ü müsâhib düşdiler/
Birbirine iki dilberdür muhabbet gösterir

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 82; Hafız Post (Doğrusöz), s. 131’de muhayyer çenber “Beste-i Itri” kaydıyla bulunması bestenin aslında Avvad Mehmed Ağa’ya ait olduğunu, Itri’nin onun bestesi üzerinde biraz daha güzelleştirme yapmış olabileceği ihtimalini gösterir; Hasan Sezai (Erden) mecmuasında aynı makam ve usulde “Beste-i Avvadoğlu” ve “Güfte-i Bâki” kaydıyla var; Mustafa Ağa (Uslu), vr. 35b’dan dörtlük tamamlandı; Üngör, Antoloji, II, 1307)

PESENDİDE BESTE ÖRNEK 4: Musalli Efendi’nin (ö. 1700?) bayati, firenkçin bestesi:

Hatt-ı izârını gördi senin o halet ile/
Benefse ser-be-zemin oldu yüz hacalet ile/
Yapışsa hançer-i ber âna elaman diyerek/
Miyân-ı yâre sarıl Fâizâ nezâket ile/
Yel lel la ya la ye le lel lel lel lel lel li yâr yâr

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 101; Hasan Sezai (Erden) mecmuasında aynı makam ve usulde “Beste-i Musallî Çelebi” ve “Güfte-i Fâiz” kaydıyla var, dörtlük buradan tamamlandı; Mustafa Ağa (Uslu), vr. 34b)

PESENDİDE BESTE ÖRNEK 5: Musalli Efendi’nin hüseyni, devrikebir bestesi:

Şimdi meyli gönlümün bir serv-i hoş-reftaradır/ O l hilal ebru içün gönlüm gözüm avaredir/
Halk-ı mecnûn eyleyen ol gözleri sehhâredir/
Mihr-i âlem-tâbdır bir dilber-i mehpâredir

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 101; Hasan Sezai (Erden) mecmuasında “Edirnevî Musallî Efendi” kaydıyla; Mustafa Ağa (Uslu), vr. 55b’dan tamamlandı)

PESENDİDE BESTE ÖRNEK 6: Şehla Mustafa Çelebi’nin (ö. 1730dan sonra) ısfahan, darbeyn bestesi:

Feryad iderem zülf-i siyeh-karın elinden/
Alsam seni ol düşmen-i gaddarın elinden

(Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 64; Hasan Sezai (Erden) mecmuasında darbeyn yerine “remel-fer” usulü kaydıyla; güftekar bilinmeyen Zekai Dede’nin karcığar ve Muallim İsmail Hakkı Bey’in büzürg bestelerinin notaları var).* Şehla Mustafa Çelebi’nin segah, semai bestesi:

Âdem bu bezm-i devr-i dilârâya bir gelür/
Bil kadr-i ömrünü kişi dünyaya bir gelür (Esad, Atrabu’l-âsâr (Yüceışık), s. 64).

SONUÇ:
Değerlendirmelerde de görüldüğü üzere müziğin estetik kıymetlerini ifade eden kelimeler Atrab’da kullanılmıştır. Bu kelimeler: makbul, hoşâyende, mutabık-ı kavâid-i ilm, pesendîde, istihsan, letâfet, musanna’dan ibarettir. Bu kelimeler arasında da bir sıra olması tabidir. Değerlendirmeleri göz önünde bulundurarak genel yüzdeler içindeki durumuna bakarsak belki bir fikir edinebiliriz. Bu durumda estetik değerlendirme bildiren kelimeler arasında şöyle bir sıra olabilir (aşağıda terimle birlikte başka özelliklerin arandığını ifade için + işareti kullanılmıştır):

Makbul beste sahibi 3 kişiye 1 örnek (%001); makbul+ bulunan 3 kişiye 2 örnek verilmiştir.

Hoşâyende beste sahibi 5 besteciden 4üne 1 örnek (%20); hoşâyende+ 3 bestekâra 2şer örnek verilmiştir.

Mutabık, Kaidelere uygun beste sahibi 3 kişinin 1ine 1 örnek (%67); kaidelere uygunluk+ 48 kişinin 17sine 1 örnek verilmiştir.

Pesendîde beste sahibi 10 kişiden 3 kişiye 1 örnek (%70); pesendîde+ 21 kişiden 10 kişiye 1 örnek verilmiştir.

Müstahsen beste sahibi 8 besteciden 2sine 1 örnek (%75); müstahsen+ 15 kişinin 4üne 1er örnek verilmiştir.

Lâtif beste sahibi 6 kişiden 1 kişiye 1 örnek (%84); lâtif+ 11 kişiden 4 kişiye 1 örnek verilmiştir.

Musanna beste sahibi 5 kişinin; hatta musanna+ toplam 9 kişinin hepsine 2şer örnek verilmiştir (%100).

Bu verileri yüzdelere vurmak gerektiğinde, yani mesela 100’ü lâtif denilen besteleri olan kişi sayısına bölüyorsunuz, çıkan rakamı 2 örnek verilen bestekâr sayısıyla çarpıyorsunuz bir yüzde oranı çıkıyor. Hepsini bu işlemle hesaplarsanız, bu durumda sıra makbul, hoşâyende, kavâid, pesendîde, müstahsen, letâfet, musanna gibi bir sonuçla estetik değerin sırası düşünülebilir. Ancak “hoşâyende” dediği Kapudanze, Nalçe gibi bestekârların besteleri için “hoşâyende ve latif yirmi kadar eseri … her biri ber-mukteza-yı kavâid-i ilm-i makbul” olduğu söylenince, “kavâide” uygunluk kuralının hoşâyende’den önce olması gerektiği belirtilmiş oluyor. Aynı durumu “makbul, letâfet, pesendîde” bestelerde de görmek mümkündür. Böylece kaidelere uygunluğun diğerlerine göre en başta yer alması gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Diğerlerinin yüzdeleri korunursa, bu durumda sıra: Kâidelere uygunluk, makbul, hoşâyende, pesendîde, istihsan, letâfet, musanna şeklinde olmalıdır. Bütün bunlara rağmen sadece “makbul” veya sadece “hoşâyende” bestelerin bulunması bize kaidelere uygunluğun aranması temel olmakla birlikte, kaidelere tam uymadığı halde müzik üstatlarınca “makbul” veya “hoşâyende” olarak kabul edilen bestelerin olabileceğini göstermektedir. Yukardaki yüzde oranları sıralamasına göre ise “makbul, hoşâyende” dışındaki “pesendîde, müstahsen, letâfet ve musanna” bestelerde kurallara uygunluk mutlaka şart gibidir, olmazsa olmaz gibidir.

Bestelerin estetik değerlerini ifade eden kelimelerin başında kaidelere uygun oluşu gelmektedir. Bu konuyu anlamak mümkün ama ya diğerlerini anlamak mümkün mü? Şimdi ortaya çıkan problem, Hem form, hem makamın işlenişi, usulun işlenişi, melodiyle güftenin uygunluğu gibi nedenlerle kaidelere nasıl uymuş olabileceğini, makamların seyirlerini ve usulleri iyi bilirsek, iyi bildiğimiz kurallarla karşılaştırmak suretiyle böyle bir değerlendirmeyi anlayabilir ve kabul edebiliriz. Ancak diğer estetik değerlerin kurallara uygun oluşunun dışında form, usul, makamın kullanımı, kulağa hoş gelişi, usul ve vezin uygunluğu, usul makam uygunluğu açısından nasıl değerlendirildiklerini söylemek mümkün görünmemektedir. Çünkü elimizde hiç birinin notası yoktur.

Türk müziğinin estetiğini “usul, güfte, melodi, prozodi”ye ilave olarak güzel sesi katmak gerekir. Esad Efendi’nin kitabında andığı bestelerin güfteleri ve usuller hakkında bir fikir edinmek mümkündür. Notaları gelemediği için melodi konusunda bir fikir edinmek mümkün değildir. E. Ruhi Üngör’ün güfteler antolojisinden bazı güftelerin başka bestekârlar tarafından da bestelendiği anlaşılmaktadır. Yaptığımız ön araştırmada Ali Ufki ve Kantemiroğlu’nun eserlerinde bütün eserleri beğenilen Serhanendegan Hasan Ağa’nın 2; “nev-musanna” bestelere sahip Mehter Ahmet Ağa’nın 2, “lâtif” besteleri olan Hazinedar Ahmet Ağa’nın 2, “muvafık-ı fenn-i elhan, makbul-i esatiz, musanna” besteleri olan Derviş Mehmet’in 1, “Makbul-i ehl-i edvar” bestelere sahip Derviş Mustafa’nın 4, “mukteza-yı kavâid-i fenn, pesendîde-i erbab” bestelere sahip Sütçüzade İsa’nın 1, “pesendîde” bestelere sahip Nevayi’nin 3, “mutabık-ı kavâid-i ilm ve pesendîde” bestelere sahip Derviş Ömer’in 1, “müstahsen, lâtif, musanna” bestelere sahip Nasuhpaşazade Ömer’in 1 eserinin notası günümüze ulaşmıştır. Notaları gelen bestekârların eserleri analiz edilerek bu terimleri desteklemek de mümkündür, bu da başka bir araştırma konusudur.

Bu yazının oluşumuyla Türk müziği tarihinde bestelerin estetik değer ifade eden kelimelerle değerlendirilip değerlendirilmediğini, eğer varsa bu kelimelerin neler olabileceğini sorgulamış olduk. Ortaya çıkan tabloda XVII. ve XVIII. yüzyıl başlarında Türk müziği besteleri musikinaibleri yani otoriteler tarafından öncelikle “kaidelere uygun”luklarıyla değerlendiriliyordu. Kurallara uygunluğun yanı sıra “makbul, hoşâyende, pesendîde, müstahsen, lâtif, musanna” terimlerinin işaret ettikleri ve içerdikleri anlamlara uygun olarak bestelerin estetik değerleri ifade ediliyordu diyebiliriz.
___________________________________
(*) İTÜ. Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı




Hoşgeldiniz