Batı Müziği’nde Çevirmenlere Duyulan İhtiyaçtan Çağdaş Red Hegemonyalarına… Dr. Ayhan Sarı
Toplam Okunma: 4238 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 19:19
Mezzo TV’nin yayınlarının Türkçe olarak yayınlanması konusunu dile getirmeye çalışmıştık. Konu konuyu açtı. Gündeme çeşitli görüşler geldi(1). Geleneksel Türk sanat müziğinde Osmanlıca, konumuz açısından da Batı müziğinde ihtiyacımız olan sadece İngilizce-Fransızca-Almanca-İtalyanca-İspanyolca vs dillerini Türkçe’ye çevirebilecek müzik açısından -birazcık da olsa- alt yapısı bulunan çevirmenlerdir.
Tabii ki kastettiğimiz, Sn. Hakan Şensoy’un örneklediği gibi “viola da gamba”yı “bacak violası” şeklinde çevirebilecek kabalıktaki çevirmenler değil…
Batı müziğiyle aktif tanışmamızın üstünden 80 yıl ve daha da öncesinden de 200 yıl geçti. Doğrusu gerek yayın olsun, gerek konser, hala öğretici havalarda yapılan hayransal-kopya etkinliklerden gına gelmeye başladı.
Özümsenmemiş ezbersel bilgi tortusu sonucu doğan anlatıların yapmacıklığı daha ilk cümleden belli oluyor.
İşin garibi bu durum, bu topraklarda yüzyıllardır devam ediyor.
Çalgı veya ses solisti, belli bir düzeyden sonra Türkiye’deki hocasını yeterli bulmuyor, yurt dışına gidiyor.
Adı “yurtdışında eğitim görmüş olmak” deyimi sanırız ki artık pek sökmüyor.
Ya gerçekten ışık saçan müzisyenler?
Türkiye’ye geri dönenlerin çoğu bu ülkede oluşmuş Batı müziği hegemonyasını kıramıyor.
Evet, Türkiye’de çevreleri küçük ama etkileri ve entellektüelizm açısından şâşâları büyük olan bir Batı müziği grubu hegemonyası var.
Batı müziğinin tüm dallarında asıl ayrıntı, işin burasında başlıyor. Çünkü her nota öbeğinin -gerek Batı, gerekse Türk müziği alanında- her besteciye göre farklı bir icra tarzına uzanan yorumlama detayları var.
Bu eğitim yorumlama anlayışının icraya yansıması bekleniyor.
Birbirine taraftar; hocasından, eleştirmenine bir “idare etme mekanizması” gelişmiş. Bu idare mekanizması hakkında 30 yıl önce fikrimizi sorsaydınız belki sesimiz çıkmazdı. Çünkü yeni bir müzikal alt yapının oluşumunun beklentisi sözkonusuydu.
Ama günümüze sarkan “idare etme” mantığı, yerini üretimsiz tembelliğe bırakmış gibi görünüyor.
Görünen odur ki, üç-beş sağır birbirini ağırlıyor…
Oysa dünyada Batı müziğini icra eden çok da güzel solistler, şefler, orkestralar ve bunların yayınını yapan müzik kanalları var. Bize düşen ise sadece bu yayınlardaki ÜÇ-BEŞ CÜMLEYİ Türkçe’ye çevirmek.
Çünkü bu işe eğitim olarak 80 yıldır yeterince para ve zaman harcadık. Şimdi bırakalım bu öğrenim görmüş kişiler ve müzik meraklıları biraz da bu çeviri yayınlarla eğitilsinler.
Aradaki farkı görsünler…
BU ARADA DA “TÜRK ORKESTRALARI VE MÜZİSYENLERİ SADECE TÜRK ÇOKSESLİ MÜZİĞİ BESTECİLERİNİN ESERLERİNİ SESLENDİRSİNLER VE BU ESERLERİ EN İYİ BİR ŞEKİLDE SESLENDİREBİLECEK YORUMLAMA DÜZEYİNE ULAŞMAK İÇİN DE TÜRK VE BATI MÜZİĞİ BİRLİKTELİĞİ AÇISINDAN YETERLİ MÜZİKAL BİLGİ-BECERİ DONANIMININ EĞİTİMİNİ ÖZÜMSESİNLER.” (**)
Belli mi olur?
Bestecilerimiz ve müzisyenlerimiz bu zorunluluktan dolayı dünyada yeni bir müzik akımı geliştirirler.
Geliştirmeyeceklerini kim bilebilir ki?..
Çünkü bu toprakların müziğinin hayal edilen uluslararası yükseltiye ulaşması için yeterli alt yapısı artık var.
Görülmesi için taşra ve de varoş hegemonyasının ve “konser nedir? Bilmeyen” seçtiklerinin gelişmesini mi bekliyeceğiz?
100-200 yıl öncesinin Osmanlı Padişahları ve şurekası bile sanat açısından şimdiki iktidar politikacılarından daha ileri bir düzeydeydi.
Demokrasi, öncekiler tarafından ilerletilmeyen bir halkın seçtiklerinin yönetim biçimi midir?
Ne dersiniz?…
_________________________________________
Fotoğraf : İstemihan Taviloğlu(1945-2006)
(*) Bir Batı müziği bestecisinin eserini yapmacık-kopya olduğu izlenimini edinmeden kaç Türk senfonik orkestrasından dinleyebilirsiniz?, Özgünlük yok. Yorumu bir kenara bıraktık. Hele o kemanlar ve bakır üflemelilerin entonasyonu!?…)
(**) Batı müziği Devlet Konservatuarlarında öğreticilerin geleneksel Türk müziği eğitimi konusunda şimdiye değin yaptıkları ve öğrencilerine lanse ettikleri gibi: KULAKLARI VE ÜSLUPLARI YA BOZULURSA KORKUSU. Oysa bu korkunun irtica korkusundan hiçbir farkı yok.
(1) Ayhan Sarı’ nın 22.07.2208 tarihinde Klasik batı müziği yahooo haberleşme grubuna -yazısına verilen cevaplar üzerine- gönderdiği mesaj.
—Meğer asıl sorun müzik çevirmenliği sorunuymuş!?.. Yeni bir meslek dalı doğacak öyleyse…
…
Sn Hakan Şensoy’un “viola da gamba=bacak violası” çevirisine çok güldüm. Bir de sn Mehmet Okonsar’ın mesto’suna…
…
Sanırım en samimi yaklaşım sn Cemal Rodoplu’dan gelmiş.
Açılımı yapılacak asıl konu kanımca budur…
Çünkü Türkiye’de Batı müziğine yön veren, gelişimi kendi bakış açılarına göre belirleyen bir hegemonya oluşmuş. Tıpkı Türkiye’deki diğer klasik hegamonyalar gibi. Ellerindekini “geri kalmış bile olsa” bırakmak istemiyorlar.
Saygılarımla
Ayhan Sarı
_____________________________________
Geçmiş Mesaj özetleri :“
Eger bir ceviri calismasi yapilacaksa bunun alt yazi ile sinirli kalmasi en makulu olurdu herhalde. Hic olmazsa orjinalini duyarak kendi kendimize duzeltme imkanimiz olur…” Tonguç Çağın,
“Bunlar da tam tercümeler:
colla parte: salla parti
mesto: mest olarak
iyi tatiller…”
Mehmet Okonsar
“Türkçeleştirmek derken tam olarak neyi kastettiğinizi anlayamıyorum.
Ancak, dublaj da olsa, alt yazı da
olsa ben aşağıdaki çevirileri deneyimsiz ve bilgisiz dilmaçların yapmasına
neredeyse kesin gözüyle bakıyorum.
viola da gamba = bacak viyolası vs vs”
Hakan Şensoy
“Bu kanalin yayinlarini bazi Konservatuar’ larda ogrenciler ve hatta
(ozellikle) okul mudurleri bile DISLIYOR; biliyor musunuz?.. Acaba
“yaraticilik olur, kopyacilik artar” gibi az-cok makul sayilabilecek bir
nedene mi dayaniyor bu yaklasim, yoksa en basitinden “mesleki KISKANCLIK”
midir gercek nedeni, ben anlayamadim. “
Cemal Rodoplu