Kentsel Dönüşümden Müzikal Dönüşüme…. Dr. Ayhan Sarı


Toplam Okunma: 3241 | En Son Okunma: 19.11.2024 - 14:04
Kategori: Fikir Yazıları, Yazarlarımız: A.Sarı

Temmuzun ilk gününün akşamında Haber Türk TV kanalında “Saba Tümer’le Bu Gece” programına konuk olan “Enbe” grubunu izliyorum. Bir klavye ve iki erkek solist… Hepsi Türkiye’de yetişmiş ve isimleri de Türk ismi. Mükemmel Batı müziği gırtlağına sahip. Öyle eğitim görmüşler. GTM de söylemeye çalışıyorlar. Ama olmuyor. Batı tarzı mükemmel, Türk tarzı ise yakışmayan bir elbise gibi. .. Maalesef bize kendi topraklarımızda kendi müziğimizi modern anlamda yapmacık kıldılar… Batı müziği Devlet konservatuarları misyonlarını tamamlamışlardır…

Sentez, sentez, sentez… Atatürk işaret etmişti yıllar önce.  Ama okul sistemi kurulamadı. Sonuçta yoranlar ile yorulanlar arasında gereksiz bir mücadele başladı…

Menderes döneminde yozlaşmanın başlaması gibi Batı müzikçiler ve konservatuarları geleneksel Türk müziğini dışlayarak müzikal yozlaşmanın önünü açtılar.

Müziğin yozlaşmasının bugün tek nedeni Batı müziği Devlet konservatuarları ve eğitim fakültelerinin müzik öğretmeni yetiştiren bölümlerinin bugüne kadar süregelen “dediğim-dedik” uygulamalarıdır.  Sonuç ise meydandadır.

Belki de bu bir misyondu ve gerekliydi.

(Ha, başka bilinçli şekilleri olamaz mıydı? Elbette olurdu. Politikacıların ve idarecilerin gelecek öngörüleri ancak  o kadardı...)

Buralarda görev yapan eğitim kadrosu en yükseğinden astına kendilerine göre bir geleneksel Türk müziği yarattılar kafalarında. Ve kafalarındakini ısrarla uygulamaya çalıştılar yıllarca.

Aslında böyle bir müzik yoktu. Algılayamadılar. Göle maya çaldılar tutmadı. Şimdi tutmadığının farkındalığında olarak ipin ucunu salmış bir vaziyette eski tas ile hamamda su dökünüyorlar.

Bu bir misyondu. Misyon tamamlandı.

Hepsi de farkında. Ama o yanın ısrarcı dinozorları, bizim anlatmaya çalıştığımız şekilde yetiştirilmediklerinden ve dolayısıyla şimdilerde müzikal kimlik tereddütüne girdiklerinden, en önemlisi de yönlendirilemediklerinden adeta bir çıkmaza girmiş görüntüsü sergilemektedirler.

Evet, Batı müziği Devlet konservatuarları misyonlarını tamamlamışlardır.

Tamamlamasına tamamlamışlar da yerine konacak yapının temelini çatacak kişi veya düşünce yapısı ortaya çıkmakta tereddüt geçirmektedir. Çünkü bilinmektedir ki Türkiye’de her yıkım (yerine koyulacak olan politik kayırmalı ehil olmayan kişilere kurdurulduğu için) yeni bir garabeti de beraberinde getirmektedir.

Aslında çözüm sempozyumlarda vs. dile geliyor. İlkokulundan Anadolu Güzel sanatlar liseleri müzik bölümlerine değin Türk ve Batı müziğinin bir çatı altında bulunduğu tek konservatuar veya müzik okulu veya sanat okulu…

Yıllardır yazılıyor, çiziliyor. Gerek sempozyum, gerekse yazı aleminde çekiştiriliyor, biçimlendiriliyor.

Ama nedense bu dönüşüm gereğini algılayabilecek bir kadro doğmuyor.

Neden?

Çünkü müzik kurumu yöneticisi adeta elma şekerinin elması olarak algılanıyor. Elma şekerinin sapı ise hep Türk toplumuna kalıyor.

Müzikte yönetim-yapılanma politikası olmayınca herkes bildiğini, en çok da bilmediğini okuyor…

Devletin anlayışında müzik, kişisel olarak ilgili Bakan’a gidip kişiye göre şekillenen, İSMİYLE CİSMİ FARKLI OLAN MÜZİK KURUMLARI KURDURMAK ve sonrasında yozlaştırmak olmamalıdır.

Müziğimizde yeni bir oluşum zinciri gerekiyor.

Erk kısmı, Türk müziği geleceği düşüncesi ve öngörüsü açısından yeteneksiz kişilerce yönlendirilince ve bu durum da erk kısmının işine gelince, önemsenmeyince:

Fazıl Say - Cihat Aşkın - Ruhi Ayangil - Göksel Baktagir yerine İbrahim Tatlıses internasyonel Türk müziğimiz oluyor.

Sâhi; Ankara gecekondularını yıktı. Peki içlerinde oturanlar nereye gitti?..




Hoşgeldiniz