Avni Anıl Sonsuzluğa Göçtü… Yaşar Nuri Öztürk


Toplam Okunma: 3360 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 14:33
Kategori: Basından

Türk sanat müziğimizin son yıllarda iki ‘virüs’ün tacizine uğradığını düşünüyorum. Bunlardan biri yabancı sazlar virüsü, ikincisi klasik-özgün icra şeklini bozan ‘piyasacılık’ virüsü… Ben bu ikincisine, piyasadan prim toplamak uğruna kelimeleri sağa-sola çekip uzatarak, hem Türkçe’nin hem de bestenin canına okumak hastalığı diyorum…

Felsefede, ölümsüzleşmek tâbiri yaratıcı ruhlar için kullanılır. Günlük dilde ölüm dediğimiz gerçek, yaratıcı ruhlar için esasında ölümsüzleşmektir…

Avni Anıl bu yaratıcı ruhların en büyüklerinden biriydi.

Onun içindir ki, Avni Anıl ölmedi, Hakk’a yürüdü, ölümsüzleşti.

Makamı cennet olsun!
Avni Anıl’ı bu ülkenin çocuğu olup da bilmeyen var mı?
…..
24 Şubat 2001 akşamı verilen Avni Anıl Özel Konseri’ni dinlerken sadece Avni Anıl’ı değil, Yahya Kemal’i de bir kez daha yaşamıştım.

O müzikte ciddiyet var, emek var, sabır var, hasret var, sonsuzluk var… Ama o müzikte beleşçilik, kapkaççılık, günübirlikcilik, et ve budculuk yok… O müziği, o akşam, yırtık ve yağlı kot pantalonlar seyretmek zorunda kalmadan dinledik ve sanatın her şeyden önce güzellik, zerafet, temizlik, karşısındakilere saygı ve ciddiyet olduğunu bir kez daha fark ettik.

SANAT MÜZİĞİMİZE BULAŞAN İKİ VİRÜS

‘Virüs’ sözcüğünü, bünyeye girmiş yabancı unsur anlamında kullanarak ve müzikle uğraşan tüm sanat mensuplarına saygımı tekrarlayarak (ama iyi dinleyici olduğumun altını da çizerek) şu tespiti yapmak istiyorum:

Sözcüklerin tamamen yanlış veya defolu telaffuzunu da buna eklemek gerekir. Mevlâna törenlerini sunan bir TV mensubunun şeb-i arûsu defalarca ‘şebb-i aruz’ şeklinde telaffuz ettiğini düşünün… Programı boyunca güftelerden söz ederken şair kelimesini ‘şayır’ diye telaffuz eden bir sunucuyu düşünün… “Mevsim Eylül, sen hâlâ gelmedin!” diye devam eden bir ‘güfte’ düşünün…

Şayır diye bir sözcük, Eylül diye bir mevsim mi var be kardeşim! Eylül mevsim değil ay, ay…

Sizlerin bu işlere girmeden önce ana dilinizi öğrenmeniz gerekmez mi?

BESTE Mİ, PARÇA MI?

Başka bir şekilde söyleyeyim: Avni Anıl kıratında büyük sanatkârların eserleri icra edilirken ‘beste’ dinliyorsunuz, ‘parça’ değil… Beste dinlemekle parça dinlemenin sadece zevk farkı getirmekle kalmayıp anlayış ve algılayış farkı getirdiğini de görebiliyorsunuz.

Avni Anıl bize yıllar ve yıllar besteler dinletti, hem de Türk sanat musıkîsinin âbide bestelerinden bir kısmını…Ağla Gitar, Bu Akşam Bütün Meyhanelerini Dolaştım İstanbul’un, Unutamıyorum adlı besteler, Üstat Avni Anıl tarafından sanat müziğimizin ölümsüzlük mâbedine hediye edildiğinde ben gençlik yıllarımın başlarındaydım. O besteleri, inanın, yirmi, otuz kez dinlediğim günler olmuştur. Dinlemek ne demek, hayat iksiri içer gibiydim.

Hâlâ öyle dinliyorum. Ve Avni Anıl’ın haklarını nasıl öderiz diye zaman zaman kendi kendime soruyorum. Bu soruyu, buluştuğumuz birçok kez üstadın kendine de sormuştum. O eşsiz tatlılıktaki gülüşüyle “Yapma hocam, beni mahçup ediyorsun.” diyerek büyük bir sanatkârdan beklenecek ihtişamda cevaplar verirdi.

(Aşağıdaki kaynaktan alıntılar yapılmıştır. M.D.)
16 Haziran 2008 Pazartesi, Hürriyet Gazetesi
http://www.hurriyet.com.tr/yasarnuriozturk/9188351.asp




Hoşgeldiniz