Şarkı Hikayeleri… Suat Yener
Toplam Okunma: 15789 | En Son Okunma: 20.11.2024 - 20:45
III. Selim, ciddiyeti ve musikideki ustalığıyla takdir ettiği Sadullah Ağa’yı sever ve sayarmış. Kız kardeşi Beyhan Sultan Padişah’tan kendi sarayındakilere musiki öğretmek için III. Selim’den bir öğretici istemiş. III.Selim de bu görevi Sadullah Ağa’ya layık görmüş. Haftada bir-iki gün Beyhan Sultan Sarayı’nın yaldızlı kubbeli yerlerinde musiki meşkleri yapılır, narin vücutlu, ipek şalvarlı Çerkez güzelleri hocalarının karşısına dizilirlermiş…
Sadullah Ağa’nın aşk hikâyesi
III. Selim, Sadullah Ağa’yı sever ve sayarmış. Bu nedenle sarayda bir daire, saray dışında bir konak “ihsan” etmiş. Ciddiyeti ve musikideki ustalığı sayesinde Harem’deki cariyelere musiki dersleri vermeye başlamış. Padişahın kardeşi Beyhan Sultan kendi saraylılarını yetiştirmek, onlara musiki öğretmek için III. Selim’den bir usta rica ettiği zaman, III. Selim kız kardeşine Sadullah Ağa’yı gönderir. Haftada bir-iki gün Beyhan Sultan Sarayı’nın yaldızlı kubbeli yerlerinde musiki meşkleri yapılır, narin vücutlu, ipek şalvarlı Çerkez güzelleri hocalarının karşısına dizilirlermiş. Cariyelerden Mihriban’a gönlünü kaptırdığı duyulunca, Beyhan Sultan, Sadullah Ağa’yı sarayından uzaklaştırmış. Hiddetini teskin edemeyerek Sadullah Ağa’yı öldürtmesi için padişaha ısrara başlamış. Padişah, kıymetini bildiği için kendisine yakın davranmış, fakat el altından Sadullah Ağa’nın bir tarafa gizlenmesini emretmiş.
Sadullah Ağa bu gizli köşede geçen günlerinde Mihriban için şu besteyi yapmış.
Bülbül-i dil ey gül-i rana senindir sen benim
Berk-i gülde, buy-i istiğna senindir sen benim
Halka-i zülfün hevası, bendeni meftun eder
Gönlümü aşüfte kılan sevda senindir, sen benim
Ah benim canım, ah cananım, Mihriban’ım
Ah sen benimsin, sen benim!!.
Rana: İyi, güzel, hoş, lâtif. Pür ve revnak olan
buy-i istiğna: Sevgi, muhabbet.
hevası: Nefsin zararlı ve günah olan arzuları.
aşüfte: Sevgiden kendinden geçen. Çıldırırcasına seven.
Bir Ramazan gecesi Topkapı Sarayı’nın (Hünkâr Sofası) musiki üstatlarının sanatkâr nağmeleriyle dolup taşarken, dinleyiciler arasında bulunan Beyhan Sultan, Sadullah Ağa’nın boş bıraktığı yeri acı ile görmüş, teessürünü yenemeyerek Padişah’a “Ah! Aslanım Sadullah Ağa kulunuza pek yazık oldu; yokluğu ne kadar belli oluyor “ diye pişmanlığını söylemiş.
Bu fırsatı bekleyen III. Selim, “Üzülmeyin hemşire; ben sizin nadim olacağınızı bildiğim için
Sadullah’ı sakladım. Mademki pişman oldunuz, şimdi şanınıza düşen mükâfatı o zavallıya ihsan edin “ demiş. Nihayet Beyhan Sultan’ın muvafakatiyle güzel Çerkez kızı, baygın gözlü
Mihriban, azat edilerek bu iki âşık gönül birbirleriyle birleşti ve evlendiler.
Şıpsevdi Hacı Arif Bey
Abdülmecit Han, Arif Bey’e Saray’da büyük yakınlık gösterdi; onu “kurena” lık (mabeyinci) rütbesine kadar yükseltti, o zaman mabeyinci olanlara “Bey ” sıfatı verildiği için, küçük Arif artık ” Arif Bey ” olmuştu. Arif Bey haremdeki cariyelerin musiki hocalığı görevi de verildi. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. Bu dersler sırasında Çeşm-i Dilber adlı bir cariyeye âşık oldu. Padişahın izniyle Çeşm-i Dilber’le evlenerek Saray’dan ayrıldı. Zira o dönemde saray içinde cariyelerle evlenen kişiler sarayda kalamazlardı. Abdülmecit Arif Bey ‘ e altın ve ev vererek saraydan ayırdı. İki çocukları oldu. Ama bu evlilik yürümedi Çeşm-i Dilber, çocuklarını Arif Bey’e bırakarak bir tüccarla evlendi. Arif Bey, “Niçin terk eyleyip gittin a zalim”, dizeleriyle başlayan Kürdîlihicazkâr şarkılarını terk edilmenin acısı üzerine besteledi.
Niçin terk eyleyip gittin a zalim
Seni sevmek midir bilmem vebalim
Feda olsun sana bu can-ü malım
Yine görkemliğe yoktu mecalim
Hayalimdir hayalin hasb-ı halim
Bir süre sonra Abdülmecit Han tarafından “ser hanende” olarak yeniden Saray’a alındı, tekrar haremdeki musiki dersleri hocalığıyla görevlendirildi. Besteci bu kez gene bir cariyeye, Zülf-i Nigar Hanım’a âşık oldu. Bu olay Saray’da duyulur duyulmaz, Abdülmecit Han onları evlendirdi. Zülf-i Nigar’ ın kısa bir süre sonra veremden ölmesi, besteciye yeni bir acı kaynağı oldu.
Olmaz ilâç, sine-i şad-pareme,
Çare bulunmaz bilirim, yâreme,
Baksa tabî ban-ı cihân, çareme,
Çare bulunmaz bilirim, yâreme
Lemi Atlı’nın ilk aşkı
Lemi Atlı, 18 yaşında iken komşusunun kızına uzaktan âşık olmuş. Duygularını ona söylemeye bir türlü cesaret edememiş. Bir yaz günü güzel komşusunun sokaktan geçtiğini görünce, elden ayaktan kesilmiş ve dermansız bir şekilde ağaca dayanmış. Önceden Reşit Mümtaz Paşa’nın verdiği güfteyi hatırlayarak aşkını dile getirmek maksadıyla kız önünden geçerken;
Hüsnüne edvarı nazın şan senin
Bende takat kalmadı ferman senin
İhtiyarım gitti elden can senin
Bende takat kalmadı ferman senin
Okumuş ve oradan eve gider gitmez güfteyi Karcığar makamında bestelemiş.
Üç evlilik yaşayan Lemi Atlı, bu evliliklerden mutlu olmamış ve çok acı çekmiş. Kendisini
terk eden üçüncü eşinin bir başka kişiyle evliliğinden mutlu olmayıp perişan durumda olduğunu duyunca:
Bir kendi gibi zalimi sevmiş yanıyormuş
Duydum ki beni şimdi vefasız anıyormuş
Kalbim gibi feryat ediyor sızlanıyormuş
Duydum ki beni şimdi vefasız anıyormuş
Şarkısını Kürdîlihicazkâr makamında bestelemiş.
Afife Jale aşkı – Selahattin Pınar aşkı
İstanbul, Kuşdili Çayırında Hafız Burhan konserinde Selahattin Pınar, üstadın arkasında tambur çalıyordu. Afife Jale ise Darulbedai’de sahneye çıkarak “Tiyatrodaki ilk Müslüman kadın oyuncu” olarak tarihe geçmiş, ancak tiyatro zaptiye tarafından basılınca kapı önüne konulmuştu. İşsiz, sahnesiz ve kimsesizdi. Acısını yatıştırıcı haplarla dindirmeye çalışıyordu. İkisi de 25 yaşındaydı. Şarkıdaki gibi
Bir bahar akşamı rastladım size
Sevinçli bir telaş içindeydiniz
Derinden bakınca gözlerinize
Neden başınızı öne eğdiniz
Radife Erten
1941 yılında vatani görevini yapmak için kendinden ayrılan eşine duyduğu hasreti önce kaleme, sonra da notaya aldı.
Saçına taktığım güller solmadan
Bırakıp gitti de çilem dolmadan
Ağlayan gözlerime yâr olmadan
Bırakıp gitti de çilem dolmadan
Şiirini Hüzzam makamında ve aksak usulünde besteledi. Aynı zamanda Erten ‘nin ilk bestesi oldu.
Müzeher – Ekrem Güyer’ in aşk hikâyesi.
Müzeher Özerinç ile Ekrem Güyer Ankara Radyosu’ nda tanıştılar. Arkadaşlıkları önce aşka, sonra da evliliğe dönüştü. Ekrem Güyer bir gün ud’unun tellerine vururken sadece sevdiği kadını düşünüyor ve onun için bir beste hazırladı.
Unutturamaz seni hiçbir şey unutulsam da ben
Her yerde sen her şeyde sen bilmem ki nasıl söylesem
Bir sisli hazan kesilir ruhum eğer görmezsem
Her yerde sen her şeyde sen bilmem ki nasıl söylesem
Şarkıyı birlikte söylediler. Bu birliktelik çok uzun sürmedi 19. Şubat. 1954 günü geçirdiği mide kanaması sonunda Ekrem Güyer hayata gözlerini yumdu.
Müzeher oğlu Metin ile yalnız kalmıştı. Ayaklarının üstünde durmaya çalışacaktı. Nasıl unutacaktı bu aşkı.
Günlerden bir gün Müzeher Hanım radyo evinin koridorunda elinde bir kâğıtla bekliyordu
Bestekâr Şekip Ayhan Özışık ile karşılaşır. Konuşurlar elindeki kâğıtta unutulmayan ve
unutulmayacak aşkının güftesi vardı.
Unutmadım seni ben unutmadım, her zaman kalbimdesin
Aylar, yıllar geçti, söyle sen nerdesin
Anlaşıldı, sen geri dönülmeyen yerdesin
Unutmadım, unutamadım seni ben, her zaman bendesin
Şekip Ayhan Özışık bu şarkıyı Karcığar makamında besteledi. Müzeher’le Ekrem’in aşk hikâyesinin güftesi oldu.
__________________________
Hazırlayan: Suat Yener
Kaynaklar:
Türk Mûsikîsi TarihiTürk Mûsikîsi Tarihi…….. Dr. Nazmi ÖZALP
Türk Musikisi web sitesi……Tâhir AYDOĞDU
20. Yüzyıl Türk Musikisi………….Mustafa Rona
www.kumru.net/oykuler / Afife Jale , Pınar Aşkı……..Can Dündar
Büyük Türk musikisi ansiklopedisi………….Yılmaz Öztuna
Türk Musikisi Külliyatı………..Rahmi Kalaycıoğlu