Üniversitelerin Sanat ve Spora Bakışı Değişiyor mu?.. Göktan Ay


Toplam Okunma: 2839 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 14:36
Kategori: Fikir Yazıları

…“Mesleği ne olursa olsun, her insanın sanatın bir dalı ile uğraşması gerekir” sözü hayata geçirilmektedir. Bu son derece olumlu bir tavır değişikliğidir…Tabi kurmakla iş bitmiyor, o kurumları hayata ve harekete geçirecek doğru kişileri/yöneticileri de atamak gerekiyor…

Üniversitelerin kurumlaşmasında ve ülkemizin kalkınmasında önemli bir yeri olan, ülkemizi yöneten isimleri içinden yetiştirmiş, başta İTÜ olmak üzere, bir çok üniversitemiz haklı olarak bu gururu yaşamaktadır. Bu uzun soluklu yolda, bir çok Rektör, Dekan, Bölüm başkanı üniversitelerinin daha iyi eğitim vermesi için çaba sarf etmişler, üniversitelerinin isimlerinin günümüze kadar ulaşmasında önemli roller üstlenmişlerdir. Bu görevler içinde olağan üstü çalışmaları ile imza koyanlar, gençlere örnek verilmiştir.
Mensubu olduğum İTÜ, “yaklaşık 10 öğrencisine bir öğretim üye ve yardımcısının düştüğü, her öğrencisine 6 metrekare laboratuar alanı sunulan bir üniversite” olmakla öğünmektedir.. .

Ezberci eğitimden, bilinçli bir özgürlüğe açılan bir kapı olan üniversiteler; liseden sonra gelen başarılı gençlere, eğitim planları, imkanları, araştırma projeleri, yurtları, laboratuarları, spor tesisleri,sanat kulüpleri, kütüphaneleri ile yarış içindedirler.

“İşte delikanlı, ilkokul sıralarından başlayarak ‘kendi bacağından asılan koyun’ felsefesi ile yetiştirilenlere asla itibar etmeyeceksin. Onların arasından ülkeye yararlı birinin çıktığı görülmedi. Çıkarcıların sana hiç bir zaman engel olamayacağını bileceksin. İşte bu durumlar ve şartlar altında endişelere kapılmadan önce ne yapılabileceğini düşüneceksin. Ve hiç bir zaman düzen bozukluğunu mazeret göstermeyeceksin. Başarısızlıklarını bozuk düzenin sırtına yüklemen belki seni ferahlatır, fakat kurtarmaz.”(1)

Son yıllarda gittikçe şehirleşen ve monotonlaşan, komşuluk ilişkileri zayıflayan, iş gailesinden kopamayan insanları “iyi mühendis, doktor-eczacı-mimar v.b. yetiştiren” bir üniversite olarak adlarını yukarılara taşımak isterken, onların sosyal yönden de desteklenmesine önem vermeye başlamışlardır. Özellikle büyük şehirlerde, her ne kadar şartlar değişse bile, öğrenciler iyi sahip çıkılmaz/örgütlenemezler ise; kolay tuzağa düşebilmektedirler.

“Biliyorum bir çok zorluk yaşayacaksın. Hepsini şimdiden görür gibi oluyorum. Talihli olarak küçük bir burs bulsan bile yurt köşelerinde sürünebilirsin. Binbir güçlükle soğuk bir banyoda yıkandıktan sonra, arkadaşlarından utanarak havlular içinde büzülerek, yurdun tek sıcak yeri olan okuma salonunda çalışan arkadaşlarının arasında kurumak zorunda kalabilirsin. Her sabah insanlarımızın balık istifi olduğu bir otobüste kendine ve resim tahtana bir yer bulabilmek için, sabah karanlığında yollara düşmek zorunda kalabilirsin. Hatta ısınmak için okul yerine kahveye gitmeyi bile isteyebilirsin. İşte bu durum ve şartlar altında bile her zaman amacının olduğunu gözden kaçırmamalısın. İnsanları etkilemek, insanlara söz geçirmek, sesini duyurmak istiyorsan, bütün bunları yapabilecek yetenekte olduğunu göstermelisin. Yoksa sonunda sıradan bir insan durumuna gelirsen, kimse senin kötü şartlar altında bu duruma düştüğünü düşünmez, kimse sana gençliğinde iyi beslenemedin diye, sırf bu yüzden itibar etmez. Bir gün gelir de kendini gösterebilirsen, sen bütün bu zorlukları yaşamış olduğun için, bu zorluklara çare bulmak için herkesten daha gerçekçi davranabilirsin. “(1)

Bu nedenle ve sanatın/sporun gücü anlaşılmış olsa gerek, Konservatuar, Araştırma merkezleri, Müzik/Resim Bölümleri ve Güzel Sanatlar Fakülteleri kurulmaya, öğrenci kulüpleri desteklenmeye başlanmıştır.. “Mesleği ne olursa olsun, her insanın sanatın bir dalı ile uğraşması gerekir” sözü hayata geçirilmektedir. Bu son derece olumlu bir tavır değişikliğidir…Tabi kurmakla iş bitmiyor, o kurumları hayata ve harekete geçirecek doğru kişileri/yöneticileri de atamak gerekiyor….
Üniversiteler; okumanın üzerinde düşünülmesini, araştırılmasını, yorumlanmasını ve üretilmesini istiyor. Bu nedenle öğretim elemanlarına ve öğrencilere olanaklar sunuluyor.. İyi bir şekilde değerlendirilip değerlendirilmediğini uluslar arası ödüllerden yayınlardan takip etmek mümkün olabiliyor.
“Şarkıcı, türkücüler, eskiden yaz geldi mi fuarlara giderdi. Şimdiki mekânları ise üniversitelerin bahar şenlikleri. Herhalde ücretsiz geliyorlardır diye düşünenleriniz çıkabilir. Tam aksine, öylesine yüksek ücretler istiyor ve alıyorlarmış ki, şaşmamak elde değil. Hatta bazıları öyle havalara girmişler ki, falancayla aynı sahneye çıkmam, o gelirse ben gelmem, onun bindiği arabaya ben binmem diye kapris üstüne kapris yapıyormuş.
Oysa bilim adamları aynı kampuslara konferans için gittiklerinde, öylesine mütevazı koşullarla ağırlanıyorlar ki kıyaslamak mümkün değil.
Tamam, sanatçılara özel ilgi gösterilsin ama bilimin kalesi olan üniversitelerde şarkıcı, türkücülere gösterilen ihtimamın onda biri bilim insanlarına da gösterilsin. Yoksa varoluş gerekçeleri ortadan kalkar. Kendilerinin, kendilerine göstermediği ilgiyi sonra başkaları da göstermez.” (2)

Bu görüşe aynen katılıyor, ülkenin en önde giden, örnek eğitim kurumları olan üniversitelerin ( bu arada belediyelerinde) sanat’a ve sanatçı’ya/kurumlarına olan ilgisini doğru bir tercihle kullanmasını, ülkenin genel kültür ve sanat değerlerini ön plana almasını ısrarla bekliyoruz..

“Bir oğlum olsun;
Zayıf olduğu anı bilecek denli güçlü,
Korktuğu zaman kendini bulabilecek denli cesur.
Şerefli bir yenilgide gururlu ve eğilmeyen,
Fakat zaferde yumuşak ve alçak gönüllü olsun.
………………………………….
Bir oğlum olsun;
İstekleri yaptıklarının yerini almasın ve bilginin temel taşının kendini tanımak olduğunu kavrasın…
Kolaylık ve rahatlık yolundan değil,
Güçlükler ve savaşımlar yolundan gelsin ki,
Fırtınada ayakta durmayı öğrensin.
Bunu başaramayanlara da şefkatli davransın.
…………………………………
Kalbi temiz bir oğlum olsun, amacı yüksek olsun.
Başkalarını yönetmeden önce kendini yönetebilsin.
Gülmeyi bilsin ama ağlamayı da hiçbir zaman unutmasın.
Geleceğe yönelebilsin ama geçmişi unutmasın.
…………………………………….
Alçak gönüllü olsun ki; her zaman büyüklüğün sadeliğini,
Açık fikirliliğin bilgeliğini, gerçek gücün değerini anlasın…
O zaman ben, “Boşuna yaşamamışım” diye fısıldamaya cesaret edeyim.. “(…Arthur)

(1) Atay, Oğuz; Bir Bilim Adamı’nın Romanı, İletişim yay. İstanbul,2000
(2) Güçlü, Abbas, Üniversiteler cıvıl cıvıl, Milliyet Gazetesi, 18.05.2008




Hoşgeldiniz