‘Nüzhe’ asırlar sonra yeniden müziğe döndü: Günel Adıgüzelova Şahin röportajı… Şamil Kucur
Toplam Okunma: 4618 | En Son Okunma: 21.11.2024 - 05:25
Araştırmacı/Gazeteci/Yazar Şamil Kucur’un İstanbul Gazetesi’nde, unutulmuş çalgımız ‘Nüzhe’nin tek icracısı Günel Adıgüzelova Şahin ile yapmış olduğu röportajı sunuyoruz.(1)
Asırlar öncesi icra edilen ancak, unutulan ve yazma eserlerin sayfalarında kalan ‘Nüzhe’ adlı Türk sazı, yeniden hayata döndü. Dünyada tek icracısı olan Azerbaycan Milli Musıki Akademisi mezunu Kanun Sanatçısı Günel Adıgüzelova Şahin, Dünya ve Türk sazları ustası Feridun Obul’un yaptığı Nüzhe sazını yeniden, insanlığın kulakları ve gönüllerinin hizmetine sunma arzunda olduğunu söyledi.
Türkiye’de, İstanbul’da, ikinci vatanımda yaşıyorum. Ailem ve dostlarım ile çok mutluyum. Doğma vatanım her zaman kalbimde, özlemim sonsuz. Ama arzum odur ki; Azerbaycan’da öğrendiğim, eğitimini aldığım musıki kültürü ve güzelliklerini, Kanun ve Nüzhe sazlarını, Türkiye’de de, güzel insanlarımızın, kardeşlerimizin kulaklarının ve gönüllerinin istifadesine sunabileyim. Azerbaycan ve Türkiye arasında müzik ile yeni yeni köprüler kurabilmek için hizmetlerde bulunabileyim…
Her zaman Azerbaycan, Türkiye’yi kardeş gördü ve görecektir de. Bizim ruhumuz, duygularımız, acımız, hüznümüz, neşemiz, mutluluğumuz birdir. Karabağ için, Hocalı için kardeşlerimiz Türkiye’de, nasıl üzüldü ve şehitlerimiz için ağladı ve dua ettiler ise… Azerbaycan’da da, Türkiye’de yaşanan her üzücü olay ve şehit haberleri de, bizleri üzmüştür. Ama Türkiyemizin, bir başarılı ve güzel haberi, bütün Azerbaycan’ı mutlu etmektedir. Çünkü biz kardeşiz….
GİRİŞ
Türk Milleti, asırlarca süren göçler ve yeni yerleşim süreçleri içerisinde, her gittiği yeni mekanlarda, öz milli kültür, sanat, edebiyat, musıki ve folkloru ile de var olagelmiştir. Bu uzun zaman içerisinde zaman zaman yenilik ve gelişimler olabilirken, eskinin korunduğu gibi, unutulan eserler de olmuştur. Fakat bazan, unutulan, kaybolan ya da hayattan silinen bir takım değerler ya da eserler, zaman içinde yeniden hayata dönebiliyor. İnsanların ve milletlerin hizmetine girebiliyor. Bunda tabii ki, kaybolmada da, yeniden insanlığın hizmetine girmede de, ‘zaman, mekan ve insan’ faktörleri tartışılmaz öneme sahiptir. Öyle özel insanlar vardır ki; Çalışkanlıkları, bilgileri, kabiliyetleri, ufuklarının genişliği ile yaptıkları eserler ve hizmetler ile anılırlar. Bu özel isimler arasında, Azerbaycan’da unutulmuş ve yok olmuş! Türk sazlarını, şahsi araştırma, bilgi ve gayretleri ile yeniden ortaya çıkaran Prof. Dr. Mecnun Kerimov da, günümüz müzik alemi için, en önemli isimler arasındadır. Kurduğu Azerbaycan Kadim Aletler Topluluğu ile unutulmuş olan Tük sazlarını, bu topluluğu ile insanlık aleminin, tekrar hizmetine sunmuştur. Bu topluluk içerisinde görev alan, Azerbaycan Milli Musıki Akademisi mezunu, Kanun sanatçısı Günel Adıgüzelova Şahin de, toplulukta Kerimov’un, yeniden imal ettiği Nüzhe sazını ifa etmektedir. İstanbul’da ikamet eden Günel Hanım, Feridun Obul’un kendisi için imal ettiği yeni Nüzhe’si ile artık, Türkiye’de de bu sazı kulakların ve gönüllerin şifasına, istifadesine sunacak. Geçtiğimiz günlerde Almanya’da Ayangil Ensenbele ile birlikte Geleneksel Kunstanz Müzik Festivali’nde, topluluk ile birlikte ilk defa Nüzhe’yi ifa etti. Günel hanım ile hem Nüzhe sazını hem de Türkiye, Azerbaycan ve arasındaki kültürel ve müzikal ilişkileri konuştuk.
Müzik ile olan ilginiz nasıl ve ne zaman başladı… ?
1988 Yılında Azerbaycan Cumhuriyeti’nin, işgal altında bulunan Dağlık Karabağ Bölgesine bağlı Cebrail şehrinin, Halefli ilçesinde doğdum. Karabağ, Azerbaycan medeniyetinin ilk ve en eski toprağıdır. Karabağ, musiki beşiğidir! Karabağ’ın önemli şehirlerinden olan Şusa zamanında “Kafkasya’nın Konservatuarı” adıyla ün kazanmıştı. Seçkin yazar E. B. Hagverdiyev`in kaydettiği gibi, XIX yüzyılın ikinci yarısı ve XX. yüzyılın başları Kafkasya’nın neresine gitseniz, orada müzisyenin - şarkıcının, okuyucunun Karabağlı olduğuna rastlardınız. Çocukluk çağlarımda, böyle bir ortamda müzik ile iç içe idim. Müziğe olan ilgim, kuşkusuz damarlarımdan akan “Azerbayca-Karabağlı Türk” kanıyla beraber oluşmuştu. Müziğe olan ilgimi fark eden ailem, işgalden sonraki dönemde, beni ve kız kardeşimi K. Karayev adına 8 sayılı Çocuk Müzik Okuluna götürmesiyle, 9 yaşımdayken müziğe ilk adım atılmış ve müzik yolculuğuna başlamış oldum.
Karabağlı olmak ve sürgün olmak, nasıl bir duygu? Yaşanan bu olumsuzlukların, sosyal hayatınıza, psikolojinize ve müzikal hayatınıza, ne gibi etkileri oldu?
Dünyanın neresinde olursa olsun, çeşitli özellikleri bünyesinde barındıran mekanlar, şehirler vardır. Görenleri, bilhassa yakından tanık olanları kendine hayran bırakıyorsa, üstelik orası sizin vatanınız ve orada doğup, büyüdüyseniz. O toprağı farklı kılan, vatan yapan da, budur. Benim memleketim, vatanım, Azerbaycan’dır, Karabağ topraklarıdır. Karabağ aynı zamanda “başı belalı” toprağımızdır. Azerbaycan’ın tahtı-tacı olan Karabağ, artık 20 seneden de fazla bir süredir ki, Ermeni işgalindedir. O kanlı savaşta binlerce insan yurdundan, yuvasından ayrı düştü, binlerce yaşlı, genç demeden insanlar esir alındı, hatta beşikteki sıcak anne kucağına ve ninnisine muhtaç bebekler bile işkencelere maruz kaldı, yüzlerce yiğit erler şehit düştü. Elbette bütün bunlar, beni sosyal hayatımda ve psikolojimde olumlu etkilemedi. Ama Kırım ve tüm Türk Dünyası’nın çok önemli şahsiyetlerinde olan eğitimci ve yazar İsmail Bey Gaspıralı’nın bir sözü var : “Vatanına, millete hizmet etmek istiyorsan, elinden gelen işle başla.” Bu söz benim müzik hayatımda, hep başrolde oldu. Bu yüzden içimdeki Karabağ’ı, musıki hayatımda ve icralarımda paylaşmağa çalıştım. İnşallah Karabağ işgalden, azad olunacak ve orda yeniden konserler düzenlenecek. En büyük hayallerimden biri de, o konserlerde yer almaktır.
Her Türk’ün öz vatanı, bir de Türkiye’si vardır
Azerbaycan-Karabağ’da doğdunuz, Türkiye’de yaşıyorsunuz, Türkiye sizin ve Azerbaycan Türkleri için, ne ifade ediyor?
Bu soruyla karşılaştığımda aklıma her zaman, Mustafa Çokay’ın şu sözleri geliyor: “Her Türk’ün iki vatanı vardır: Birincisi kendi doğduğu topraklar, ikincisi Türkiye’dir” Gerçekten Türkiye’ye gelmeden önce de, Türkiye’yi hep vatanım bildim. Elbette kültürel, müzikal ve yaşam tarzında bazı farklılıklar olsa da, bunlara alışmamda çokta zorlanmadım diye düşünüyorum. Çünkü, aynı köklere sahip milletin, iki farklı ve yakın coğrafyada yaşayan, dini, dili bir kardeş devletlerin mensuplarıyız. Hedeflerim arasında, Azerbaycan ve Türkiye’de icra edilen, Türk Müziği arasında köprüler kurmak. Azerbaycan Türkleri, eski ve zengin müzik hazinesine sahiptir. Musiki hazinemizin büyük bir kısmını muğamlardan (makam) oluşuyor. Muğam özgün, klasikleşmiş Azerbaycan milli müziğidir. Karma ritmli ezgilerden oluşan folklorik bir müziktir. Yüzyıllar içinde olgunlaşarak, günümüze ulaşan Muğam (makam) sanatı uzmanlaşmış profesyonel müzisyenlerin icra ettiği oldukça üst düzeyli bir sistemdir. Azerbaycan halk şarkı ve dansları da bir o kadar zenginlikte ve çeşitliliktedir. Ülkemi ve müziğimizi temsil ettiğimde, bu zenginliği seyircilerin vermiş olduğu tepkiden kolayca hissede biliyorum. Bu bakımdan, Türkiye’de de, Azerbaycan müziğinin şarkı, türkü, makam ve de folklor musikisine duyulan ilgi, müzik kalitesi ve güzelliği kadar, az önce de ifade ettiğim gibi, din, dil, kültür ve geleneklerin ortak ve yakın olmasının da, etkisi olduğunu düşünüyorum.
Senfoni orkestrası ilk kanun konçertosu
Kanun sazı ile tanışmanız nasıl oldu?
Kanun sazıyla Müzik okuluna başladığım zaman, tanıştım. Okul müdürümüz kabiliyet sınavı yaptıktan sonra, bana “senden iyi kanuni olur” deyince, benim de kanuna ilgim daha da artmış oldu ve sonuç olarak, kanuna gönül vermiş oldum. Müziğe bakışımın önemli bir kısmını, okuldaki oldukça köklü milli müzik ve batı geleneğinden gelen öğretmenlerim, şekillendirmiştir. 7 senelik ortaokul müzik eğitimimi tamamladıktan sonra ise, ikinci evre - lise eğitimine G. G. Şaroyev adına 35N lu müzik okulunda devam ettim. 2006 - 2010 senelerinde, Azerbaycan Milli Konservatuarı eğitimi dönemimde, çok değerli ve yeri doldurulmayacak bir müzisyen ve eğitimci olan, Azerbaycan’ın emektar artisti Terane Aliyeva’dan, Kanun dersleri aldım. Ondan çok şey öğrendim. Kendisinin kurmuş olduğu “İnci” kanuncu kızlar Topluluğu’nda, o dönemde davet aldım ve o zamandan, bugüne kadar da, bir çok yurtiçi ve yurtdışı konserlere katılıyoruz. 2009 senesinde Kanun için ciddi bir adım atmış oldum. Azerbaycan Bestekarlar Birliği’nin 75. Kuruluş yıldönümünde, D. Dadaşov’un bestelemiş olduğu, Büyük Senfoni Orkestrası ve Kanun için Konçetosu’nun, ilk seslendirişini yaptım. Eser her bakımdan benim için ve kanun için yazılmış eserler içerisinde, ‘ilk’lerle dolu idi. Çünkü, konçertoda, tek bir çizgi yok ve müzikal güzergahın temelinde, birbirini sarmalayan enstrüman ve makam geçişleri var. Kanunun orkestradaki yeri, onun tuttuğu önemi ise 2011-2013 yıllarındaki master eğitimimin “orkestra şefliği” dalında, daha derin öğrenmeye çalıştım.
Bugün sadece sizin icra etiğiniz, unutulmuş çok eski bir Türk sazı olan Nüzhe’nin, yeniden müzik hayatına gelişini anlatır mısnız?
Şark mûsikî aleminde çok az sayıda müzik aletleri vardır ki, onları icad eden kişilerin isimleri bellidir. Bu müzik aletlerinden biri de ‘Nüzhe’dir. Tanınmış Azerbaycan Türk müzikoloğu, aldığı mükemmel eğitim sayesinde devletin en üst kademesinde görev alan devlet adamı, hattat, edip ve ilim adamlarımızdan Safiyyüddin el-Urmevî’nin (ö. 693/1294) icat ettiği, telli bir sazdır. Urmevî’nin mûsikî nazariyatı ile ilgili yazdığı Kitâbu’l Edvâr adlı kitabında, çizimi bulunmaktadır. Ahmedoğlu Şükrullah ise Nüzhe’yi oldukça ayrıntılı biçimde tanıtmıştır. 2009 yılında Orta Çağ müzik araştırmacısı, aynı zamanda “Kadim Musiki Aletleri” Topluluğunun kurucusu, Prof. Dr. Mecnun Kerimov, Bakü Müzik Akademisi’nin İlmi Laboratuvarında, Nüzhe üzerinde çalışarak, tarihi kaynaklardan elde edindiği bilgiler üzerine bu sazı yapmıştı. Milli Konservatuarda eğitim aldığım yıllarda, Mecnun Hocayla tanıştık ve ders esnasında, Nüzhe’den bahs ederken çok ilgimi çekmişti. Çok telli müzik aletlerine merakım olduğu için, Müze laboratuvarına giderek, Nüzhe’yi bizzat kendim görmek istedim. Mecnun Hoca, Nüzhe’nin çalğı tekniğinin, Kanun’a çok benzediğini söylerken kolay olacağını düşünmüştüm. Ancak çalgı tekniği birbirine yakın olsa da, Nüzhe’nin kanundan çok farklı bir müzik aleti olduğunu gördüm. Nüzhe üzerinde yapmış olduğum çalışmalarla, profesyonel kariyerime başlangıç yapmış oldum. Daha sonra, Müzemizde Mecnun Hoca’ya Nüzhe üzerinde yapmış olduğum çalışmaları ve bir çok eseri ona ifaa ettiğimde, kendisi kurmuş olduğu Azerbaycan Devlet Medeniyet Müzesi bünyesinde faaliyet gösteren Kadîm (Gadîm) Aletler Ansamblı’na davet etti. Ve böylelikle Ekibimizle Azerbaycan’ı temsilen Ürdün, Hindistan, Macaristan, Rusya , Fransa, Avusturya’da, Nüzheyi ifaa etmiş oldum. Ve Nüzhe sanatçısı olarak, ekibimizin bir üyesi oldum. Halihazırda da değerli Hocam Doç. Dr. Munis Şerifov’un şefi olduğu bu ekiple de, çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.
Nüzhe sazı unutulan sazlardan biriydi
Asırlarca önce kullanılmış ve unutulmuş olan bir sazı, ifa etmek nasıl bir duygu?
Şu anda akademik kariyerimi ve sanatımı, Türkiye’de devam ettirmek istiyorum. Araştırmacı, Gazeteci, Yazar, değerli büyüğüm Şamil Kucur Beyin aracılığıyla, Müzik aletleri yapımcısı Üstad Feridun Obul Bey ile tanışma fırsatı buldum. Feridun Bey, yeni bir Nüzhe’nin yapımı konusunda, destek olabileceğini beyan ettiler. Büyük emek ve gayretleriyle çok kısa bir zaman içerisinde, şuanda sahibi olduğum Nüzhe’nin yapımını tamamladı. Kendilerine teşekkürlerimi tekrar ifade etmek isterim. Daha sonra, Prof. Dr. Ruhi Ayangil’in Kurucusu olduğu “Ayangil Ensemble” ekibinin davetiyle, Türkiye’yi temsilen Almanya’da geleneksel olarak yapılmakta olan “Konstanz Festivali” ne katılarak, Konstanz Kulturcentrum’da 14-15. Yüzyıllar Türk makam müziği örneklerinden ibaret bir konser verdik. Musiki hayatında sazlar, yeniliğe ve gelişime açılmakla birlikte, kaybolup, unutula biliyor. Fakat bazı zamanlarda çok ender de olsa da, asırlar öncesine ait olan değerler, yeniden gündemde olabiliyor. Nüzhe de, bu sazlardan biridir. Nüzheyi çalmaya başlarken benden önce benim örnek alabileceğim bir rol model olmayışı benim için bir hayli zordu. Lakin, zoru başarmak, elbette her insana mutluluk verir, elbette.
Müzik sizin ve hayatınız için ne anlam taşıyor ? Toplum ve insan için kültür sanat ve müzik ne anlam taşıyor ve önemi nedir?
Müziğin içinde olmayı seviyorum. Müzik benim dilim, konuşma şeklimdir diyebilirim. Hayatımın her aşamasında, müzik oldu ve aslında müzik hayatımın ayrılmaz bir parçasıdır. “İnsan, daha doğmadan, dolaylı olarak müzikten etkilenir; doğumdan sonraki bebeklik döneminde ninni vb. müziklerle uyur. Erken çocukluk yıllarında saymacalar, tekerlemeler ve müzikli oyunlarla oynar. Geç çocukluk ve gençlik dönemlerinde çeşitli müziklerle, daha yoğun ve zengin ilişkiler içine girer. Yetişkinlik yıllarında, çok çeşitli, çok yönlü ve kapsamlı bir müzik ortamı içinde yaşar. Yaşlılık yıllarında da, müzikle olan yoğun, kapsamlı ve derin ilişkilerini sürdürür” Sanat doğrudan doğruya, ‘insana ve topluma yarayan bir araçtır. Seyircisiz tiyatro, dinleyicisiz musiki düşünülemez. Bekir Sıtkı Kunt’un şu sözleri toplum için sanat görü¬şüne uygulanabilir : ‘‘Dünyada insandan başka, insana görev gayesinden başka hiç bir şey yoktur. Yani her şey, insanlara faydalı olmak içindir… Bu itibarla, sanat var olabilmek için, insanlara faydalı olmalıdır’’ Bana göre de, ‘Sanatı da, sanatçıyı da şekillendiren toplumdur. Toplum olmasaydı, sanat olmazdı. O toplumun bir parçası olan sanatçı da, toplum için sanat üretir. Sanat, toplum içindir. Sanat, topluma faydalı, olursa bir değeri vardır. Topluma hizmet etmeyen, bir sanatın değeri yoktur.
GÜNEL ADIGÜZELOVA ŞAHİN KİMDİR?
‘Kanun’ ve unutulmuş tarihi Türk sazlarından ‘Nüzhe’ sanatçısı. 28 Mart 1988 yılında Azerbaycan Cumhuriyeti’nin, Ermenistan işgali altında bulunan Dağlık Karabağ Bölgesine bağlı Cebrail şehrinin, Halefli ilçesinde doğdu. Savaş sebebiyle Azerbaycan Cumhuriyeti’nin, Bakü iline göç etmek zorunda kalmıştır. İlk öğretim hayatına 1994 yılında, Sabuncu ilköğretim okulunda başladı. Müzik hayatına 1997 yılında Qara Qarayev N8 Müzik okulu (Kanun) bölümüne başlamıştır. 2003 yılında Qara Qarayev Müzik okulundan mezun oldu. Daha sonra 2003-2006 yılları arasında M35 Şaroyev Müzik Gelişimini tamamlamış, aynı yılda Azerbaycan Cumhuriyeti’nin en değerli Kanun Sanatkarlarından ve Bakü Devlet Konservatuarı’nda Öğretim Görevlisi olan Doç. Dr. Terane Aliyeva’nın, öğrencisi oldu. Aliyeva’nın kurduğu “İnci” Grubunda, Kanun sanatçısı olarak görevini icra etmektedir. 2009 yılında, Ağa Dadaş Dadaşov’un, Azerbaycan’da bestelediği “İlk Kanun Konçertosu”nu, ifaa etmiştir. 2006-2010 yılları arasında, Azerbaycan Milli Konservatuarı “Kanun” bölümünde, lisans eğitimini yüksek derece ile tamamlamıştır. Lisans ve yüksek lisans eğitimlerini alırken, bir çok okullarda da öğretim görevlisi olarak çalışmalarına devam etmiştir. Merhum Prof. Dr. Mecnun Kerimov’un yönetimindeki “Azerbaycan Devlet Medeniyet Müzesi Gadim Aletler” ekibine davet edilmiştir. Unutulmuş bir Türk sazı olan ‘‘Nüzhe” ile bu ekipte buluştu. Halen, Doç. Dr. Munis Şerifov’un şefliğndeki ekipte “Nüzhe Sanatçısı” olarak, müzedeki görevine devam etmektedir. 2011-2013 yılları arasında, Azerbaycan Milli Konservatuarı “Orkestra Şefliği” dalında, tezini de tamamlayarak mezun olmuştur. ‘İnci Grubu’ ve Devlet Medeniyet Müzesi Gadim Aletler ekibi ile Azerbaycan’ı temsilen, Ürdün, Hindistan, Macaristan, Rusya, Fransa ve Avusturya’da çeşitli organizasyonlara iştirak etmiştir. …2013 Mehmet Şahin ile evlendi ve Türkiye’de (İstanbul) ikamet etmeye başladı. Müzik aletleri İmalatçısı - Dünya Müzik Aletleri Özel Müzesi Kurucusu ve sahibi Feridun Obul tarafından imal edilen, ‘‘Nüzhe’ sazı ile 2016 yılında, Almanya, Geleneksel Kunstanz Müzik Festivali’nde, düzenlenen konsere Prof. Dr. Ruhi Ayangil şefliğindeki ‘‘Ayangil Topluluğu’’ ile iştirak etti. Çeşitli festivaller, televizyon ve radyo programlarına, topluluklar ve solo Kanun ve Nüzhe ile katılarak, icralarda bulunmaktadır.
__________________________________________________
(1) Bu röportaj 24.10.2016 tarihinde, İstanbul Gazetesi’nde yayınlanmıştır.
BKZ: http://www.istanbulgazetesi.com.tr/asirlarin-ardindan-nuzhe-sazi-yeniden-hayata-dondu/