Kültür Turizm Bakanlığı sanatçılarının durumları… Ayhan Sarı
Toplam Okunma: 3752 | En Son Okunma: 20.11.2024 - 20:53
Kültür Turizm Bakanı Sn. Ömer Çelik 18 Kasım 2013 günü TBMM’de özetledi ve dedi ki: “Sovyet sistemi artığı Türkiye devlet sanat kurumları miadını tamamlamıştır.” … O devlet koroları ki kaç yıl önce sayıları göstermelikten yurt çapına yayılma sayısına doğru yol almaya başlamıştı?.. 30 yıl… Sovyet sistemi çökeli ne kadar olmuştu? 30 yıl. … 30 yıl önce binbir merakla, sevgiyle işe başlamışlardı… Devletin maaşlı sanatçısı, hakkındaki kararın artık net olarak açıklanmasını istiyor… Süreç uzadıkça kalite ve verim düşüyor… Sayı yine göstermelik yıllarına dönüyor…
2007′den beri süregelmekte olan Kültür Turizm Bakanlığı bünyesinde tiyatrodan operaya, senfoniye koro ve toplulukları sanatçılarını tasfiye söylentileri 2013 baharında “Türkiye Sanat Kurumu”(*) “tasarı” “ taslağı”yla iyice ayyuka çıkmış idi. Altıncı yılına ulaşan ve bugün bir sonucun tevdi edilmediği; söylentilerin ise dedikodusal yıkıma dönüştüğü görülüyor. Her ağızdan bir başka tasfiye senaryosu kulaktan kulağa yayılıyor.
Ve bu durum devletin sanatçıları açısından her geçen gün artan bir zul olarak addediliyor. Kimsenin bu sanatçıların gururlarıyla oynama hakkının olmadığı düşüncesi giderek daha ağır basıyor.
Kurarken temiz, safiyane duygularla alt yapısı hazırlanmadan kurulan bu devlet sanat kurumları içindeki ve dışındaki devlet görevlileri sayesinde 30 yılda yıprandı, yıpratıldı veya yıpratılmasına izin verildi.
Oldu, bitti. Birşeylere uyum sağlanamadı. Başta sipalici sanatçılar, kişisel para ve nüfuz çıkarlarıyla bu kurumların çökmesi zeminini hazırladılar. Dönemin kimi politikacılarına verdikleri konserler ve bu konserler sonucu cezbettikleri o kişileri müzik için değil de, kişisel çıkarları doğrultusunda etkileyip yönlendirerek ilk gediği açmış oldular. Bu yokoluşta kendini beğenmiş GTM’cilerin şef dahil kimseyi beğenmeme, kurum içinde huzursuzluk çıkartma, şef aleyhinde imza toplama (Edirne ve Ankara Devlet Korosu sanatçılarının kurumlarında adeta anarşi yaratan imza toplama belgeleri arşivimizde olup ilk gereken zamanda birebir fotokopisiyle yayınlanacaktır) şefi, kurumu politikacıya, gazeteciye şikayet şeklinde zuhur eden hadiselerin payını da saymak gerek. Bu sanatçılara bu kurumlar üç numara büyük geldi.
O gedik zamanla büyüdü, kocaman oldu…
Durum şimdi her iki taraf açısından da olumsuz.
Olan müziğe oldu veya olacak…
Görünen o ki meydan yine piyasacılara kalacak. Millet yine önüne gelenden kendine uygun olanı tercih edecek, ettirilecek.
. . .
Devletin maaşlı sanatçısı, hakkındaki kararın artık net olarak açıklanmasını istiyor.
Yönetilemiyorsa,
Satılamıyorsa,
Kapatılıyor.
Kapatılamazsa da sürüncemede bırakılıyor!..
. . .
Kıvılcım İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarındaki müdür seçimi ile ataması arasında gelişen itirazlar sonucu sanatçı protestolarıyla alevlendi.
Sonuç Kültür Turizm Bakanı Sn. Ömer Çelik ağzından 18 Kasım 2013 günü TBMM’de özetlendi:
“Sovyet sistemi artığı Türkiye devlet sanat kurumları miadını tamamlamıştır.”
Çoğunluğu kaç yıl önce kurulmuştu? 30 yıl.
Sovyet sistemi çökeli ne kadar olmuştu? 30 yıl…
Neden kurulmuşlardı?
GTM, Cumhuriyetin kuruluşundan devlet koroları kuruluşuna yani 1980′lere değin devlet tarafından üvey evlat muamelesi görmüş, ilk şefkat girişimleri 1975-76 döneminde İstanbul Klasik Türk Müziği Korosu (şimdi Cumhurbaşkanlığı KTMK) ve Türk Musikisi Devlet Konservatuarı ile başlamıştı. (GTM: Geleneksel Türk Müziği; “Türk” kelimesine takılanlar vs ile işin iyice çetrefilleşmeye başladığını, yerine ne koyacaklarının bilinmemesi “muamma”sının bir sebeb olduğu şeklinde düşünenlerin de bulunduğunu belirtmek gerek)
Ve ardından 1983-86 ve 1990 (30 yıl önce Sovyetler’in dağılıp Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını kazandıktan sonra) yılları civarında kurulanlar…
Ne olduysa 1990 sonrasında kurulanların ardından meydana geldi.
O sanatçıların günde iki-üç saat çalışmaları sonucu bir üniversite araştırma görevlisinin -şimdi değil o zamanlarda- 2.5 misli maaş almaları; özellikle taşrada sıradan müzik meraklısı vatandaşların işi bir pasta olarak görüp -pastadan pay kapmak için- politikacıları devreye sokmasına neden oldu.
Eh o politikacılar da “sanat, sanatçı” konusunda tecrübesiz olunca karşılarında şarkı söyleyen, yüzlerine gülen ilk sanatçı adayını dünyalarının bir numaralı sanatçısı olarak tasavvur ettiler. Bilmemek, tecrübe sahibi olmamak zor şeydi. Nitelikli konserler vardı da onlar gitmemişler miydi? Onları seçen seçmenlerin ise zaten onlardan farkı yoktu.
Sonuç bu sanatçılık işi topluma ve bu sanatçılara ağır geldi.
Birbirlerini taşıyamadılar. Çıkarsal köprüler 20 yılda çöktü…
Son 10 yılı muhasebeyle geçti. Kurunun arasına yaş da karıştırılınca, sanatçıların piyasacı ve kurum içi kışkırtıcı olanları ile sanatçı olanları aynı çatı altında görev yapmalarının imkansızlığı öngörülemeyince olan oldu. Birbirlerini red mekanizması çalıştı. İkilik doğdu. Politik gücü olan birine konser veren çoğu sanatçı politikacıyı yönlendirmeye çalıştı. Hiçbirşey demeyeni bile “Bu yurtdışı konserlerine neden hep suyun başındakiler, yani Ankara’dakiler gidiyor” diye serzenişte bulundu. Haksız sayılmazdı…
Ünlü bestecimiz merhum Avni Anıl (1928-2008) o zaman (1999) devlet korosu şefi olan bu satırların yazarına söylemiş ve demişti ki:
“Ben ne zaman devlet korosu sanatçısını (tayinini -geçici görevliliğe razı olarak- büyükşehire yaptırmak için) TBMM’de gördüm, bu iş bitti, dedim”
O zamanlar yani DSP’li İstemihan Talay’ın Kültür Bakanlığı döneminde (Haziran 1997-2002 Temmuz) Edirne’de Ayhan Sarı şefliğinde (Aralık 1994- İstifa dilekçe tarihi Ocak 2002)) Devlet Türk Müziği Topluluğu tarihi binasına sahip olunmuş (Nisan 1997), o tarihi bina devletten ödenek alınmadan çeşitli kurum katkılarıyla imece usulü restore ettirilmiş, TRT’de periyodik programlar dahil tüm çevrede şimdi “altın yıllar” olarak anılan hale gelmiş iken, Haziran 1997′de İktidar değişmiş, yeni gelen üç DSP’li Milletvekili tarafından Topluluk Şefi önce görevden alınmaya çalışılmış, (işleri kardeşi üzerinden yürüten) gazoz/çikolata/bira bayi sahibi bir müdür atanmış, kadro 35 sanatçıdan 8′e düşmüş, hiç kimse de “ne haldesin?” dememişti. (İçinde Atatürk’ün çekilmiş fotoğrafı bulunan 200 kişilik 6 localı konser mekanına sahip O tarihi bina şimdi bakımsızlıktan yıkılacak bir durumda kaderine terkedilmiş, içindeki devlet müzik topluluğu aylık 4000 TL kira karşılığı bir işhanına taşınmıştır.) Samsun, Elazığ, Diyarbakır, Urfa’nın da sanatçı geçici görevlendirmeler sonucu oluşan kadro azlığı açısından pek farkı yoktu. 13 yıllık geçici görevli sanatçılar vardı, kadrosu geçici görevli sanatçılarca şişirilmiş İstanbul ve Ankara’daki devlet korolarında. Durum ancak 2005-07 arasında görev yapan Kültür Bakanı Atilla Koç döneminde -15 yıl sonra- düzeltilebilmiştir.
Bu kurumlar tamir edilemez miydi?
Pekala revize edilir, rayına oturtulabilir, çok daha az giderle, yeni bir yöntemle birçok konservatuar mezununa iş kapısı olabilirdi. (Bkz:”Her ilimize değil, her ilçeye bir koro-Ayhan Sarı” http://www.musikidergisi.net/?p=2219 )
Ama yapılmayacağı anlaşılıyor.
Bu kadar konservatuar mezununun nerde iş bulacağı, istihdam edileceği konusu ise ayrı bir muamma halini alıyor, konunun içinde olmayan ama karar verici durumda olan kimi devlet görevlilerinin “bize yıllık proje sunsunlar” önerisi pek inandırıcı bulunmuyordu..
Cumhuriyet yıllarının GTM’ne reva gördüğü üvey evlat muamelesinin ardından gelen “devlet ana şefkati” çok sürmedi.
Kültür Turizm Bakanı Ömer Çelik Kasım 2013 Plan Bütçe Komisyonu toplantıları sırasında TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada ilk kez, çok açık şekilde “Tiyatrodan operaya senfoni orkestrasına, korolarına hepsini kapatacağız” cümlesi özellikle sanatçılar tarafından algılandı.
O sanatçılar ki artık istenmediklerinin bilincine vardılar.
Bu istenmezliğin ağırlığı, bu belirsizlik daha fazla uzatılmamalı.
Devlet sanat kurumları için artık ne yapılacaksa “bir an önce” yapılmalı.
_______________________________________
(*) Türkiye’de kurulması tasarlanan “Türkiye Sanat Kurulu”nun esin kaynağı İngiliz Sanat Konseyi - Arts Council of England (ACE)”… İngiltere’nin önemli sanat profesyonellerinin oluşturduğu 17 kişiden meydana geliyor.
ACE’nin bütçesi iki ana kalemden oluşuyor: Kültür Bakanlığı üzerinden gelen hükümet desteği ve İngiliz Piyango İdaresi gelirlerinden ayrılan pay.
ACE’nin 2010-11 dönemi faaliyet raporunda, hükümetin ACE üzerinden İngiltere’de sanata ayırdığı maddi desteğin rakamla ifadesi 439 Milyon Sterlin.
Piyango İdaresi’nden alınan ise 180 Milyon Sterlin.
Türkiye Sanat Konseyi’nin gelir kalemleri arasındaysa genel bütçeden aktarılacak hazine yardımları, Başbakan tarafından ihtiyaca binaen diğer kaynaklardan yapılacak transferler, ayni ve nakdi bağış ve yardımlar, yapım ve yayın gelirleri sayılıyor. (1)
_______________________________________
(1) Üstün Akmen http://www.tiyatrodunyasi.com/makaledetay.asp?makaleno=2403