Kişisel misiniz, toplumsal mı?.. Ayhan Sarı


Toplam Okunma: 3404 | En Son Okunma: 21.11.2024 - 08:37
Kategori: Fikir Yazıları, Yazarlarımız: A.Sarı

Geçen hafta yine bir sempozyumdaydık. Katıldığımız kongre/sempozyum/panel vb toplantı sayısı hatırı sayılır bir rakama ulaştı. Tabii ki sayıdan ziyade kazanım ve bu kazanımı çevreye/topluma yansıtabilmek önemli. Sayı artınca, yıllar geçince doğal olarak eski ile bugünü gözleme, karşılaştırma imkanına sahip oluyorsunuz…

Her değerlendirme başkalarınca makbul olmayabilir.

O kişi değerlendirmeleriyle kabul görebilir veya görmeyebilir.

. . .

Sözkonusu etkinlikler sırasında bilim ve sanat insanları o süre içinde hep birlikte aynı ortamda bulunurlar ve bu aynı ortamda bulunmalar artıp, yıllar geçtikçe, gide-gele birbirlerini tanımaya başlarlar.

Ve her yıl yeni katılımlar olur gençten, gençten.

. . .

Sempozyumdan döndükten sonra kişileri şöyle bir bir anılarınızın önünden geçirirsiniz.

Ben de dönüş yolculuğunda öyle yaptım. Sempozyum ortamında birlikte olduğum, bildirilerini, fikirlerini, düşüncelerini dinlediğim insanları bir-bir gözümün önünden geçirdim. Sonra kendi kendime sonuç çıkarımı yaptım:

“Kimisi bildirisini sunuyor, çekiliyor;
Kimisi sunuyor, bir daha görünmüyor, gezmelere gidiyor;
Kimisi etrafına neş’e, bilim, ışık, güven saçıyor;
Kimisi bildirisinde sunduğu konunun en önemli konu olduğu düşüncesiyle en ufak bir fırsatta gördüğü kişi/kişilere bildirisini tekrar tekrar sunmaya çalışıyor;
Kimisi herşeyi tamam olduğu halde sırf yabancı dili eksik olduğu için sahip olamadığı titr yoksunluğunun kompleksini yaşıyor;
Kimisi titrini, için için manalı tavırlarla çevresindekilere yansıtıyor;
Kimisi meslek alanının tümüne hakim olduğunu, herşeyi kendinin bildiğine inandırmaya çalışıyor;
Kimisi önemsenmek için yapmadığını bırakmıyor,vs.

Şeklinde arttırılabilecek çeşitli bilim/sanat insanı çeşitleri…”

Bunlar düşünümden geçip giderken can alıcı soru belirdi:

Bu bilim adamlarının “hangisi kişisel, hangisi toplumsal” alana hizmet ediyordu?

Hangisi kendi sorunundan, hayatında olumlu/olumsuz yaşam tecrübelerinden öte, gerçekten toplumun geleceğine dönük bilim yatırımı yapıyor veya yapma/yapabilme yeteneğini haiz idi?
Düşündükleri, yazdıkları, uyguladıkları geleceğe bir yatırım olarak algılanabilir miydi? Hangisinin bilgisi gününün veya geleceğin insanına yardım etmek amacını taşıyordu?

Ve hangisi dün söylediği yanlış bilgiyle bir sürü öğrenci yetiştirdikten, onları yanlış yönlendirdikten sonra o bilginin doğrusunu anlayıp söylemini değiştiriyor, eski söyledikleri/yaptıkları hiç yokmuş gibi hayatına devam ediyor ve bunu bir mesleki yaşam biçimi haline getirdiğinin farkındasızlığında neden hiçbir eksiklik hissetmiyor ve de en önemlisi hissettirilmiyordu?

Hangisi geçmişte bilimsel çalışmaları arasına koyarak titr kazanımı sağladığı yazılarını şimdi köşe bucak saklıyor, buna da gelişim diyordu?

. . .

Gözlemimizi tıp doktorundan müzikbilim doktoruna, profesörüne değin şöyle bir uyarlamaya çalıştık.

Neden mi? İlk aklımıza gelen ve de bize yakın meslek alanları olduğu için.

O tıp doktoru ki kendini geliştirmiyor, alanıyla ilgili buluşları, gelişmeleri takip etmiyor,  polikliniğe gelen birçok insanın hastalığının geçmemesine, hatta ölümüne sebeb oluyordu.

Müzikbilim mesleğinde o tür insan, gelişim kelimesini kendisinin titr yükselmesi olarak algılıyor, bunun için ilişkilerini, makamını, uluslararası etkinliklere katılımda kendisini tanımayanları kullanıyor; mesleki olarak okumuyor, yazmıyor, ona teslim edilen öğrencileri eksik, yanlış bilgilerle yetiştiriyor, söylemde büyük laflar etmesine karşın uygulamada hiçbir şey yapmıyor, toplumsal gelişimi engelliyordu.

Oysa hadis gerek toplumsal, gerekse bireysel gelişim yolunu ne güzel özetliyordu:

“İnsanın hayırlısı, insana faydalı olanı” idi.

. . .

Yakın meslek çevresinden tıp doktoruna, politikacısına, yöneticiye; kişisel mi, toplumsal mı olduklarının bakış açısı kazanımı toplumsal gelişmede fayda sağlayabilir.

Örneğin:
Günümüz seçim sistemi kişisel mi, toplumsal mı?
Günümüz demokrasisi kişisel mi, toplumsal mı?

ve biz:

Kişisel miyiz, toplumsal mı?

Ve o can alıcı soru yine karşımızda:

Kim kişisel, kim toplumsal?..
___________________________________________________
Dr. Ayhan Sarı “Kişisel misiniz, Toplumsal mı?” Musiki Dergisi, 23 Kasım 2013




Hoşgeldiniz