Semih Altınölçek röportajı… Fahri Sarrafoğlu
Toplam Okunma: 3694 | En Son Okunma: 21.11.2024 - 17:39
”…Kendi gelenek ve göreneklerimizi genç kuşaklara aktarmak istiyorsak, kendi duygu ve düşüncelerimizi yansıtan -çocuklara uyarlanmış-Türk sanat müziği ve Türk halk müziği çalgılarımız ilköğretimde çalgı dersi olarak konulmalı ve onların icraları öğretilmelidir… İbn-i Sînâ, küçük çocukların bedensel ve ruhsal bakımdan daha sağlıklı bir şekilde büyümeleri için, onların müzikle beden hareketlerine ve müzikle uyumaya alıştırılmalarını önermiştir…”
Fahri Sarrafoğlu’nun İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Çalgı Eğitim Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Semih Altınölçek ile röportajı…
Arabesk müziğin önde gelen sanatçılarından Müslüm Gürses’in geçtiğimiz günlerde vefat etmesiyle tekrar gündeme gelen “arabesk müzik “ tartışmasını İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Çalgı Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Semih Altınölçek’e sorduk. Aldığımız cevaplar içerisinde en ilginç olanı ise İbn-i Sina’nın çocuklarınıza beden eğitim ve müzikle büyütün tavsiyesi oldu… İşte söyleşinin detayları:
Fahri Sarrafoğlu: Türkiye’de müziğin gelişimini nasıl buluyorsunuz, iyiye doğru bir gidiş var diyebilir miyiz ya da musikiye uzak bir gelişme mi var?
Semih Altınölçek: Müziğin şekillenmesinde devlet anlayışları ve bunlara bağlı toplumsal değerler önem taşır. Her dönemdeki ekonomi, siyasi ve sosyal alandaki değişimler, diğer sanat dallarında görüldüğü gibi müzik sanatına da yansımaktadır. Ancak her yapılan değişimin de güzellik olarak algılanmaması gerekir. Bazı hallerde, müzikte değişim adına yapılan uygulamalar, müziğin yozlaşmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla da insanlar hoş olmayan müziklerin melodisinden, ritminden, sözlerinden ve icrasından etkilenebilir, sinirlenebilir, üzülebilir ve mutsuzluğa, umutsuzluğa kapılabilir. Bu tür eserler estetik değerlerden uzaklaşmış olup, sanatın özüne yakışmayacak şekilde üretilmektedir.
F.S.- Müziğimizde yozlaşma var diyebilir miyiz?
S.A.- Müzik kavramı ve anlayışlarının çok değiştiği ve başka boyutlara geldiği ülkemizde, her şey gibi müziğimizde de hiç hoş olmayan değişiklikler görülmektedir. Müzikteki bu hareketlilik bir yozlaşma olarak adlandırılabilir. Bilindiği gibi, kültür milli olup, mensup olduğu millet tarihi içinde oluşturur. Türk milletinin de gelenek ve göreneği, müziği, dili, edebiyatı, insanlarının yetenek ve becerilerinin tamamı kültürünü oluşturur. İşte bu kültür parçacıklarından biri bütünden koparılacak olursa, milletin birlik ve beraberliğinde çatlaklar oluşur. Dolayısıyla kültürün yozlaştırılarak yok edilmesi, kültürsüz bir milletin oluşmasını sağlar.
�
F.S.- Bazı müzikler de tahrik edici değil mi hocam?
S.A.- Bugün bazı müziklerin tahrik edici ritimler üzerine kurulmuş olmasından dolayı, melodik yapıdan mahrum olup neşe ve dinamizm hudutlarını aşıp, kişiyi çılgınlıklara ve saldırganlığa itebildiği görülmektedir.
F.S.- Bir tarif rica etsek arabesk müzik nedir? Nasıl tanımlanmalı? Ya da yanlış mı biliyoruz?
S.A.- Arabesk müzik ile ilgili pek çok tanımlar yapılagelmiştir. Daha çok toplumsal ve kültürel yönü üzerinde durulmuştur. Bu tarz müziğin, karma renk örgüleriyle süslenmiş olduğu görülür. Arabesk müzik, Türk Müziğinin (Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği) makam, ritim enstrümanları ile Batı Müziği ritim, enstrüman ve tekniği kullanılarak ve bunlara ek olarak da kendine has özgür sunumun eklenmesinden oluşmuştur. Dolayısıyla arabesk müzik, Türk Müziği’ndeki arayışların toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel koşulların etkisine maruz kalması sonucunda ortaya çıkmıştır. Ülkemizde arabesk müzik tarzı 1960-1970’li yıllarda ortaya çıkmış ve uzun zaman Türkiye’de büyük kitlelere ulaşmış ve büyük beğeni görmüştür. Arabesk müzik, önceleri kentlerin kıyısında ve taşrada yaşayan alt gelir gruplarının hicranını dile getiriyordu. Daha çok, ezilen sınıf insanının yenilmişliğini, umutsuzluğunu ve beklentilerini içermekteydi. Bu tarz müziğin sözleri, genelde isyan, çaresizlik ve karamsarlık üzerine kurgulanmış olduğundan, insanları olumsuz yönde etkileyebiliyordu. Dolayısıyla da o dönemlerde arabesk tarzı müziğin TRT’de icra edilmesi yasaktı. Ayrıca, tüm şarkı sözleri denetimde titizlikle incelenirdi. Birçok sanatkârın da, radyo ve televizyona çıkması yasaktı.
�
F.S.- Arabeski ortadan kaldırmak değil de musikiyi sevdirmek için neler yapılmalı?
S.A.- Toplumdaki değer yargılarının yenidünya düzeni ile birlikte değişime uğraması, müzik sanatında da beğenileri ister istemez değiştirmiştir. Bilindiği gibi, müzik tüm sanat dalları içinde en fazla sosyal olanıdır ve yüzyıllar boyunca ortak bir deneyimi oluşturmuştur. Sosyal fonksiyonu kişiyi bir katılımcı olarak veya bir gözlemci olarak etkilemiştir. Bunun için müzik sanatı ile ilgili doğru kaliteli yayınlar yapılarak halkın bilgilendirilmesi ve eğitilmesi gerekir. Öncelikle de, kaliteli ve kalitesiz müzik konusunda yayınlar yaparak, halk bilgilendirilmelidir. Müzikte kalite ise, söz içeriğinin ezgiye yansıması, yorumlayanın becerisi ve sesini kullanma terbiye ve yeteneğine bağlıdır. Bu da ancak eğitimle mümkündür. Müzik eğitimi çok önemli olup, beğeni seviyesinin yükselmesini sağlar.
F.S.- Gençlerimize müziği sevdirmek için neler yapmalı?
S.A.- Ülkemizde genç neslin kendi kültürel değerlerine sahip çıkması ve sevmesi gerekir. Bunun için de, önce kendi müziğimizin ne kadar değerli ve güzel olduğu küçük yaşlarda anlatılmalı, öğretilmelidir. Bu alanda beste yarışmaları düzenlenmeli, konserler tertip edilmeli, iyi yorumcu ve sazendeler yetiştirilmelidir. Öncelikle de bu müziğin sadece bir eğlence müziği olmadığı anlatılmalıdır.
�
F.S.- Sizce arabesk müziğin bu kadar benimsenmesinde acaba kaliteli müzik yapmamızın da etkisi var mı ya da görmezlikten mi geldik?
S.A.- Bugün ne yazıktır ki, kültürel yapının önemli bir unsuru olan müzik sanatı ve anlayışı, başka alanlara yönelmiştir. Dolayısıyla, Türk müziğinin iki ana türü olan Türk sanat müziği ve halk müziği, pop ritimleri eşliğinde eğlence müziğine dönüşmektedir. Müzikte yapılan bu yanlış uygulamalar, müzik türlerinin belirgin olan karakteristik özelliklerinin yok olmasına ve kültürel değerlerden uzaklaşılmasına neden olmaktadır. Artık günümüzde görsel unsurların (video-klip) ön planda tutulması, geleneksel ezgilerimizin taşımış olduğu melodik-ritmik ve edebi unsurların öneminin ikinci planda kalmasına sebep olmuşturç
F.S.- Arabesk müziğin 2013 yılında bile hala gündemde olmasını neye bağlıyorsunuz?
S.A.- Arabesk müzik ilk çıktığı yıllardaki gibi başarısını ve popülaritesini yeteri kadar devam ettirememiştir. Çünkü arabesk müziğin melodik yapısı, ses renkleri ve bunun gibi özellikleri, birbirine fazlaca benzerlik göstermeye başlamıştı. Günümüzde ise çoğu zaman aynı fikri anlatan arabesk ve rock karışımı bir müzik çıkmıştır. Türkiye’de çoğu müzik türleri içerisinde arabesk müzik de sosyokültürel bağlamda, geniş bir kitlenin dinlediği müzik türü olarak anılmakta ve zaman zaman aynı tarz yeni soundlarla dinleyici kitlenin beğenilerine sunulmaktadır.
F.S.- Neden arabesk müzik bu kadar tutuldu?
S.A.- İnsanlar bu tarz müziği yeni sound ile sunulsa dahi beğeni ile dinlemekte ve nostalji yaşamaktadırlar. Belki de, arabesk müzik tarzı, içeriğindeki ve biçimindeki basitlik nedeniyle kısa sürede yaygınlaşmış ve büyük ilgi görmüştür. Özellikle kentleşme olgusu çerçevesinde sömürülen/yönetilen bağımlı sınıf ve kesimler arasında çabuk yaygınlaşmıştır. Tabii ki, müzik zevki zor bir konu olup, kişiden kişiye göre değişiklik gösterir ve farklı beğenilerle ortaya çıkar.
�
F.S.- Bugün ilköğretimde hala flütle ya da başka alet çalma zorunluluğu var sanki yani müzik aleti bunun yerine musikiyi sevdirsek sizce, nasıl bir müzik eğitimi olmalı?
S.A.- Eğer kendi gelenek ve göreneklerimizi genç kuşaklara aktarmak istiyorsak, kendi duygu ve düşüncelerimizi yansıtan Türk sanat müziği ve Türk halk müziği çalgılarımız, ilköğretimde çalgı dersi olarak konulmalı ve onların icraları öğretilmelidir. Bizim yaşam tarzımız giyimimiz, mutfağımız, hikâyelerimiz, soluduğumuz hava vb. konular motiflerle bezenerek ezgilerimizde melodik olarak yer almaktadır. Her yörenin ezgilerindeki motifler o yörenin yaşam tarzını ifade etmektedir. Çocuklarımız daha beşikte iken annelerinin söylemiş olduğu ninnilerle beslenerek güç almakta, uyuyup gelişerek büyümekte ve benliğini kazanmaktadır. Teorik olarak da Türk sanat müziği ve Türk halk müziği hakkında bilgilerin müzik kitaplarında yer alması gerekmektedir.
�
F.S.- Halk sanatçılarımız, halk ozanlarımız da öğretilmeli değil mi?
S.A.- Ayrıca Köroğlu, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu, Aşık Veysel vb. halk ozanlarımız hakkında tanıtıcı bilgilerin sunulması, kültürümüzü öğrenmeleri açısından önem arz etmektedir.
F.S.- Bebekken de sanırım müzikle dünyaya gözlerimizi açıyor ve ninnilerle türkülerle büyüyoruz değil mi hocam?
S.A.- Bir hususu da burada belirtmek gerekir. Büyük İslâm bilgin ve filozoflarından olan İbn-i Sînâ (980–1037) eserleriyle, düşünceleriyle ve özellikle felsefe, tıp alanında yapmış olduğu hizmetleriyle önemli bir şahsiyettir. Özellikle çocuk psikiyatrisini çok önemsemiştir. İbn-i Sînâ, küçük çocukların bedensel ve ruhsal bakımdan daha sağlıklı bir şekilde büyümeleri için, onların müzikle beden hareketlerine ve müzikle uyumaya alıştırılmalarını önermiştir.
F.S.- Neden hocam böyle bir tavsiye de bulunmuş İbn-i Sina?
S.A.- Çünkü ileride bunlardan birincisinin çocuğu jimnastiğe, diğerinin ise müziğe alıştıracağını; jimnastiğin, çocuğun bedenine, müziğin de ruh sağlığına yararlı olacağını belirtmiştir. Bundan yola çıkarak, ilköğretimde çocuklara çocuk türküleri ve şarkıları, müzik eşlikli oyunlar öğretilmesi onların hem ezgileri algılamasında kolaylık sağlayacak, geleneksel müziğimizi sevdirecek, onların zihnen ve bedenen gelişmelerinde büyük katkılar sağlayacaktır.