Dünya çapında bir sanatçımız: Halil Karaduman… Zülfü Livaneli
Toplam Okunma: 4349 | En Son Okunma: 21.11.2024 - 16:06
Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu sanatçıları Halil Karaduman’sız ilk konserlerini 04 Kasım 2012 pazar günü İstanbul CRR’de verdiler. Halil Karaduman’ın eşi, çocukları ve kardeşiyle duygulu anlar yaşandı. Besteleri seslendirildi… Zülfü Livaneli kendi konserlerinin vazgeçilmez kanun icracısı Halil Karaduman’ı köşe yazısında şöyle yâdediyordu: “Türkiye ne kadar farkında bilmiyorum ama Halil Karaduman çağımızın en önemli müzisyenlerinden birisiydi. Hayatı müzikle geçmiş bir insan olarak bunu bütün yüreğimle söylemekten onur duyuyorum… Birçok yayın organında belirtildiği gibi; onun önemi, solistlere eşlik etmesi değildi…
Evet Zeki Müren’den başlamak üzere bu ülkenin en tanınmış solistlerine kanun çaldı ama bunu yapan başka değerli müzisyenler de var… Halil’in önemi, kanun çalgısının sınırlarını zorlaması, onu geleneksel kalıpların dışında, uluslararası bir müzikaliteye yükseltmesiydi…
Bunun canlı tanığı olduğum için sizlere birkaç kelimeyle anlatmak istiyorum ki kayda geçsin. Halil Karaduman’ın önemi biraz daha anlaşılsın. Solistlere çalan herhangi bir sahne icracısından daha öte bir kişilik olduğu anlaşılsın.
***
Yıl 2000. Paris’te Zubin Mehta, Moskova Senfoni Orkestrası’nı yöneterek “Millenium Konseri” verecek. Haddim olmayarak benim eserlerim de programda.
Salle Pleyel salonundaki provalara giderken Halil Karaduman’ı da götürüyorum. Zubin Mehta’ya “Maestro, size sormadan bir müzisyen arkadaşımı getirdim. Benim eserlerimde orkestraya katılmasını isterdim” diyorum.
Büyük şef, bir kanuna bakıyor, bir bana. “İyi ama“ diyor “vakit çok az. Ben bir sefer Ravi Şankar’la konser yapmıştım. Sitarı akort etmesi bile bir gün almıştı.”
“Siz merak etmeyin maestro!” diyorum. “Bu arkadaşım Ravi Şankar değil.”
Bunun üzerine provaya geçiliyor. Halil Karaduman, senfoni orkestrasının önüne, şefin soluna solist olarak yerleşiyor. Birkaç dokunuşta akort ediyor aleti. Sonra eser başlıyor. Halil’in gözü büyük şefin ellerinde. Sanki o ellerin uzantısı gibi çalıyor ve yüz kişilik orkestrayı peşine takıyor. Provadan sonra Zubin Mehta bana “Haklıymışsınız!” diyor ve Halil’i tebrik ediyor.
Sonra çok ilginç birşey söylüyor: “Otello operasında mandolin yerine kanun kullanmalıyım. Çünkü çok daha güzel. Zaten Otello hikâyesi de Kıbrıs’ta geçmiyor mu…”
***
Yıllar sonra Berlin Filarmoni binasındayız. Alman Senfoni Orkestrası‘nın önünde yine Halil var. Aynı etki orada da hissediliyor. İngiliz şef, orkestra ve salon Halil Karaduman’ı alkışlıyor.
***
Bonn’da Mikis Theodorakis onuruna bir konser var. Halil Karaduman ve kardeşim Ferhat Livaneli onun eserlerini çalıyorlar. Yine hayranlık, yine alkış. Theodorakis’in büyük övgüleri.
***
1999 yılında New York Broadway’de Town Hall konserindeyiz. Grubumuza Al Di Meola, İlhan Şahin, Ara Dinkçiyan gibi önemli müzisyenler de katılmış. Bir şarkının solo bölümünde Halil ve gitar virtuozu Al Di Meola deyim yerindeyse bir “müzik düellosu“ yapıyorlar ama Halil’in hızı ve tekniği karşısında dayanmak ne mümkün. Salon ayağa fırlıyor yine. En önde Ahmet Ertegün, Arif Mardin, İlhan Mimaroğlu gibi müzik devleri ve Elia Kazan oturuyor.
***
Amerika’da, Yunanistan’da, Kuzey Afrika’da, Avrupa’da öğrencileri olan ve zaman zaman düzenlediği çalışma atölyelerinde onlara ders veren bir teori ve pratik hocası. Aynı zamanda Veda filminde bir Selanik kahvesinde, başında fes ve burma bıyıklarıyla, Ali Rıza Efendi’nin ardından “Selanik Ağıdı”nı söyleyen aktör.
***
Geçen hafta Bremen’e gidiyoruz. Oradaki 800 yıllık St. Stephanie kilisesinde Avrupalı ve Türk müzisyenler çalıyor, 60 kişilik Alman koro eşlik ediyor. İki konser üst üste ve dinleyicilerin yüzde 80’i Alman. Halilciğim yine gecenin yıldızı. Yaptığı sololar, açışlar yine göz kamaştırıyor.
Konserden sonra çok mutluyuz. Yine birbirimize şakalar yapıyor, kahkahalarla gülüyoruz. Ama bunun son konserimiz olduğunu, Halilciğimi bir daha hiç göremeyeceğimizi bilmiyoruz.
Biletler öyle ayrılmış olduğu için Bremen’den farklı uçaklarla dönmek zorunda kalıyoruz. Akşam İstanbul’a geldikten sonra Halil’le ilgili kuşkulu haberler gelmeye başlıyor. Çılgına dönüyoruz. Önce Bremen’i, sonra aktarma yaptığı Münih’i, havaalanlarını, hastaneleri aramaya başlıyoruz.
Sonra acı haber geliyor. En başta cefakâr eşi Türkan, üç çocuğu, kardeşleri, annesi babası, yakınları, grubumuzdaki müzisyen arkadaşları derin bir yasa gömülüyor. Gözyaşları sel gibi akıyor.
***
Türkiye büyük bir evladını, dünya çapında bir sanatçısını kaybetti. Artık görevimiz onun anısını yaşatmak, adını yüceltmek ve çocuklarına sahip çıkmak.
Mekânı cennet olsun.(1)
____________________________________
(1) http://haber.gazetevatan.com/Haber/486159/1/Gundem