Şark Musiki Cemiyeti: GTSM dernek/cemiyetlerinde ilk şef ve yaşanımlar*…
Toplam Okunma: 5349 | En Son Okunma: 25.11.2024 - 13:04
Toplumsal müzik hayatımızdan tarihi bir kesit sunmak istiyoruz. İster nostaljik, ister ders alınması gereken hoş bir sada, ister İstanbul müzik efendilerini günümüzde saygıyla anmak açısından. On’lar bir zaman vardılar… GTSM dernek ve cemiyetlerimiz 20.yy başından itibaren bir bir kurulmaya başladılar. Bunların yönetiminde çoğunlukla ileri derecede müzik meraklısı varlıklı kişilere görev veriliyordu. Zaman zaman derneğin sanat anlayışına müdahale etttikleri, “dedikleri” yapılmadığı zaman da Derneği terk ettikleri veya dernek içinde varolan farklı müzik görüş ayrılıklarının su üstüne çıkmasına sebebiyet verdikleri gözleniyordu…
Şark Musiki Cemiyeti’nde yaşananlar, müziğimizin toplumsal örgütlenme boyutundaki tarihsel örneklerimizden sadece bir tanesi olup; ne ilk, ne de sondur:
“Şark Musiki Cemiyeti önce Leon Hancıyan(1857-1947) ve arkadaşları; Kemal Niyazi Seyhun (1885-1967), Enise Can (d.1896-?) , Foto Ferit İbrahim, Tanburi Atıf ve Hanende Zahide Hanım’ın da bulunduğu 14 kişi tarafından 1918’de kurulmuştu. İstanbul, Kadıköy, Yoğurtçu Çayırı’na bakan Madenci Köşk’ünde çalışmalarına başlıyan Cemiyet bir süre sonra maddi zorluklar yaşamaya başladı. Parasızlık yüzünden gelişememişti. Cemiyetin hocaları arasında Udi Nevres Bey (1873-1937), Sinekemani Nuri Bey (1877-1963), Kemal Niyazi Bey(1885 -1967) gibi ünlü müzik adamlarımız da bulunuyordu.
19 Kasım 1920’de , Moda’daki Apollon Tiyatrosu’nda “-Tanburi- Cemil Bey” konserlerini verdiler. Solistler arasında Kaşıyarık Hüsameddin, Münir Nureddin Selçuk(1901-81), Hamid Hüsnü Kayacan(1868-1952), Hafız Arab Cemal(1888-1938), Zahide Hanım bulunuyordu. Sazendeler ise Viyolonselde A.R.Çağatay, Piyanoda Cevdet Bey, Armonyumda Cemil Bey, Kemençede K.N.Seyhun, Kemanda Küçük Tabnak Hanım, Ömer Bey, Sinekemanda Nuri Duyguer, Tanburda Hikmet Bey, Refik Fersan, Mesud Cemil, Hatıf Bey, Faize Ergin, Laika Karabey, Ney’de Hafız Ömer Efendi, İhsan Bey, Ud’da Fahri Kopuz, Kanun’da Nezihe Hanım idi.(1)
Bu arada Cemiyet’de parasızlık da sürmekteydi. Yeterli sandalye bulunamadığından öğrencilerin üzerlerine isimleri yazılı birer sandalye getirmeleri şart olmuştu.Başkanlık, maddi durumu da iyi olan müzik insanımız viyolonsel de çalan Ali Rıfat Çağatay’a(1867-1935) önerildi. O da kabul etti. Konserler artmış, dernek çalışmaya başlamıştı.Konserlere Şerif Muhittin Targan ve henüz yurtdışına çıkarılmamış Hanedan üyeleri de geliyordu.Ali Rıfat Çağatay cemiyetin müzik çalışmalarında ve anlayışında Batı Müziğine yatkın değişiklikler yapmak istiyordu. O’nun bu isteklerine karşı çıkanlar vardı ki bunların başında Udi Nevres Bey geliyordu. Aralarındaki rekabet bir sanat rekabetiydi ve saygı sınırlarını aşmıyordu.Bu anlaşmazlığa cemiyetteki yeniliğe kapalı daha katı kimseler karışıp istekleri yapılmayınca Rıfat Bey görevden ayrıldı. (Daha sonra Tük Musikisi Ocağı’nı kurdu.) Cemiyet’in para durumu bozuldu, çünkü Rıfat Bey’in Cemiyet’e maddi olarak da katkıları vardı.Karışıklığı çıkaranlar maddi durumu iyi başka bir başkan aramaya başladılar. Moda’da oturan, sosyal faaliyetlere ilgi duyan çiftlik ve fabrika sahibi Süreyya(İlmen) Paşa’ya başkanlık teklif edildi. O da kabul etti (1923). Aklı para işlerine yatkındı. Lokalin 8 aylık kirasını ödedi. Daha sonra Mühürdar Caddesi’nde Ermeni Kilisesi’nin yanında büyük bir yapıya taşınıldı. Süreyya Paşa Cemiyet üyelerinin seslendirdiği fasıla hayran kalmış, bu işten para kazanılabileceğine inanmıştı.Hemen Hale Sineması ile 15 günde bir geceliği 75 liraya anlaşıldı. Konserler çok ilgi gördü. Oturacak yer bulunamıyordu.
Cemiyet icra heyeti Ulu Önder Atatürk’ün Mudanya ve Bursa Gezisi’nde de görev almıştı…
Şark Musiki Cemiyet’den yetişenler arasında Muzaffer İlkar ve günümüz sanataçısı Müzeyyen Senar da bulunuyordu.
21 Aralık 1924 tarihli Vatan Gazetesi’ndeki şu yorum dikkatleri çekti.
“Süreyya Paşa’nın başkanlığında teşekkül eden Şark Musiki Cemiyeti 2. Konserini verdi ve Muvaffak oldu. Rıfat Bey devrindeki tarzından büsbütün başka, O’ndan çok güzel bir şekil alan bu konserler çok rağbete mazhar oldu. Garp musıkisini taklit ile eline bir değnek alarak usul tutan Şef D’orkestr hamdolsun ortadan kalktı.” Daha sonra Süreyya Paşa’nın bir müzik adamı olmadığı halde bazı yenilikler yapmak istemesi, yöneticilerle ve kimi üyelerin arasını açtı. Müzikal anlaşmazlık doğmuştu. Paşa, zamanı açısından yeni bir konu olan Türk Halk Müziği ile ilgileniyordu. Osman Pehlivan’a çaldırttığı Anadolu ve Rumeli havalarının 8 tanesini Hamparsum notası ile tespit ettirerek, konserde seslendirdi. Bu havaların tümü 40 dolaylarındaydı. Aralarında Beyoğlu Saray Sineması ve Büyükada’daki Splendide Palas’ın da bulunduğu konserler epey ilgi gördü. Ayrıca Paşa, 100 kişilik bir saz ve koro heyeti ile konserler verilmesini istiyordu. Ama bu sayıyı sağlayabilmek için öğrencilerin de icra heyetine girmesi gerekmekteydi.Asıl icra heyeti üyeleri “biz acemilerle çalışmayız” diye diretince Süreyya Paşa istifayı bastı.Kendisi sonraları şöyle demiştir:“İstifamdan bir müddet sonra cemiyet bocalamaya başladı, nihayet sönüp gitti. Muhakeme ile anlatamadığımı, Cemiyet’in çökmesiyle anladılarsa da iş işten geçti. ” (2)Geleneksel Türk müziğinde özellikle günümüz açısından dersler çıkarılması gereken bu olayların benzerlerine bugün de şahit olmak mümkündür.Olayın temelinde kişilikli sanat anlayışına sahip Türk müzik topluluklarına duyulan ihtiyaç ve arayışlar yatmaktadır.
______________________________________
* Dr. Ayhan SARI
(1) Prof. Dr. Gültekin ORANSAY “Cumhuriyetin İlk Elli Yılında Geleneksel Sanat Musikimiz” T.C. 50. Yıl Kitabından Ayrı Basım, 1973, sf.248.
(2) Adnan GİZ “Bir Zamanlar Kadıköy” İletişim Yayınları, İstanbul, 1988, sf.232-235.
______________________________________________
* Bu yazı 26 Haziran 2007 günlü Musiki Dergisi’nde yayınlanmıştır.