Mefâtihu’l- ulûm / Harizmi’nin Müzikbilimi… Recep Uslu
Toplam Okunma: 6249 | En Son Okunma: 25.11.2024 - 01:01
Türk-İslam Matematik, Astronomi ve Coğrafya alimi Harizmî’nin X. yüzyılda, Orta Asya’da kaleme aldıgı kitabı “Mefâtîhu’l-Ulûm” ansiklopedik bir eserdir. Harizmî 387/997’de öldü… Mefâtihhu’ Ulûm, ilimlerin tasnifı ile baslar. Ona göre ser’i ilimler: Islâm hukuku, Kelâm, Arapça: Sarf ve Nahiv, Kitâbet Usulü, Aruz, Siir, Tarih; Yabancı ilimler ise Felsefe, Mantık, Tıp, Hesap, Hendese, Astronomi, Müzik olarak sayılır… Mefâtîh’in müzik ile ilgili kısmını ilk defa E. Wiedeman 1922′de incelemiş, Almancaya; daha sonra H. G. Farmer tarafından da Ingilizceye çevrilmiştir…
IÇINDEKILER
Giris
1- Harizmi ve Eseri– s. 4
2- Mefâtihu’l- ulûm’da “Müzikbilim”in Türkçesi – s. 11
3- Mefâtihu’l- ulûm’da “Müzik-science”in Ingilizcesi – s. 22
4- Mefâtihu’l- ulûm’da “Müzik”in Farsça ve Arapçası– s. 39, 50
CONTENTS
Introduction
1- Harizmi and his live – p. 4
2- Translated to Turkish of “Music” in Mefâtihu’l- ulûm by Uslu – p. 11
3- Translated to English of “Music” in Mefâtihu’l- ulûm by Farmer– p. 22
4- Arabic and Persian Text of “Music” in Mefâtihu’l- ulûm – p. 50, 39
GIRIS
Müzik tarihini aydınlatacak pek çok Arapça eser vardır. X. yüzyılda Orta Asya’da kaleme alınmıs Mefâtihu’l- ulûm böyle bir eserdir. Bu çalısmanın amacı eserin yazarı hakkında bilgi vermek, nerede ve ne zaman yazıldıgına dikkati çekmek ve eserdeki müzik bilgilerini arastırmacıların istifadesine sunmaktır. Bu çalısma ilk olarak ITÜ’nün kurulusunun XX. Yılı Armagan’ı için 1996 yılında hazırlanmıstı. O günlerde hazırlanan metni gözden geçirerek yeniden ele aldık.
Bu çalısma üç kısımdan olusmaktadır.
Birinci kısımda eserin Türkçeye tercümesi, ikinci kısımda Farmer’in Ingilizce’ye çevirisi ve üçüncü kısımda Hüseyin Hidivcem tarafından çevrisi yapılan Tahran 1346’da yayınlanan Farsçası, sonunda Ibrahim Ebyari’nin Arapça yayını olmak üzere hepsi bir araya getirilmistir.
Bu çalısmada kullanılan kısaltmalar çok olmadıgı için ayrı bir sayfa olusturmaya gerek duymadık. Kısaltmalar: b.: ogul, oglu, bk.: bak, bakınız, ö.: ölüm yılı, s.: sayfa, sy.: sayı,
Bu tercümeyi yaparken danıstıgımız bazı kisiler oldu. Tercümemizi gözden geçiren Doç. Dr. Salim Ögüt ve Ibrâhim Dakukî’ye ve müzikoloji açısından bilgileri tetkik eden Prof. Yalçın Tura’ya tesekkür ederim.
Yrd. Doç. Dr. Recep Uslu
HARIZMÎ ve ESERI
Belh’te dogan Harizmî’nin adı ve künyesi eserinde söyle kayıtlıdır: Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Yûsuf el-Harizmî. Nisbesinden Hazar gölünün dogusundaki Harizm bölgesinden oldugu anlasılıyor. Dedesi Yusuf, Sâmânîler zamanında ihtida etmis yani müslüman olmus, yaklasık 300/912 yıllarında hayatta oldugu bilinen bir mevâlîdir. Harizm, Türklerin çokça bulundugu bir bölge oldugu için onun Türk olma ihtimalinin yüksek oldugu tarihçilerce ileri sürülmüstür. Ancak bYusuf adından hareket edilerek ihtida etmis bir Harizm Yahudisi olması da mümkündür. Harizmî’nin babası ve dedesinin Sâmânî asilleri ile yakın iliski içinde olmustur. Dini bilgileri babasından almıstır. Daha sonra Sâmânî sarayında yazı dersleri ile birlikte, Arapça dilini, çesitli ilimleri ögrenmistir. Süphesiz dinî ilimleri ögrendikten sonra Harizmî’nin kâtiplik meslegine girdigi anlasılmaktadır. Çünkü o devirde ancak katipler çesitli bilimleri ögrenerek bir ansiklopedist gibi saray görevlilerinin sorularına cevap vererek hizmet ederlerdi. O bu görevde iken Sâmânî emirliginde bir degisiklik olmus, Mansur b. Nuh ölmüs, yerine oglu II. Nuh tahta geçirilmistir (366/977). Onun henüz 13 yasında olmasından dolayı devlet islerine annesi ile vezirlige tayin edilen Ebülhüseyin Abdullah b.Ahmed el-Utbî bakıyordu.
Harizmî Mefâtîhu’l- ulûm adlı eserini bu sırada kaleme aldı. Eserini Türkleri seven vezir olarak da bilinen bu vezire ithaf etti. Harizmî, bu ithafla umdugu rütbe veya makama ulasabildi mi, bunu bilemiyoruz. Ancak baska bir eser kaleme almadıgına bakılırsa bunların gerçeklesmemis oldugu gözükmektedir.
Harizmî’nin sanssızlıgı bununla da bitmemistir. Isyankar tavırlarıyla tanınan ve bu yüzden görevinden uzaklastırılan Merv sipehsâlârı Ibn Simcür, o sırada Sâmânî ordusunun Büveyhîlere yenilmesinden veziri sorumlu tutmus, saraya baskı yaparak onun öldürülmesini saglamıstır (370/981-82). Böylece Harizmî hâmisiz yani korumasız kaldı. Bu tarihten sonra da Sâmânî ülkesi, kudretli aileler arasındaki çatısmalarla çalkalanmaga devam etti. Belh, Nisapur, Merv, Buhara sık sık el degistirirken bu çalkantıların durulacagı günü bekleyen Harizmî 387/997’de öldü.1
Harizmî’nin kaleme aldıgı tek kitab olan Mefâtîhu’l-ulûm ansiklopedik bir eserdir. Aynı yüzyıl içinde yazılmıs Ibn Ferigun’un Cevâmîu’l- ulûm ve Fârâbî’nin ihsâu’l-ulûm (Fârâbî’nin olan bu eser Avrupada uzun süre tercüme edenlere maledilmistir2) da birer ansiklopedidir. Cevâmîu’l- ulûm sematik bir yapıya sahip olup terimlerin tariflerine çok az yer vermistir. Felsefe ilmini amelî ve ilmî olarak ikiye ayırdıktan soma alt bölünmeleri hakkında bilgi vermemistir. Müzigin yer alması gereken ta’limî ilimleri sadece “vehmî seylerden bahisler” olarak açıklama ile yetinmistir. Yani “ta’limi” ilimleri ayrıntılarıyla sıralamamıstır.3 Onu örnek alarak yazıldıgından süphelenilen ama bunun dogru olmadıgı açıkça görülen Mefâtih, ilimlerin tasnifı ile baslar. Önce ilimleri dini ve yabancı ilimler olmak üzere ikiye ayırır. Ona göre ser’i ilimler: Islâm hukuku, Kelâm, Arapça: Sarf ve Nahiv, Kitâbet Usulü, Aruz, Siir, Tarih; Yabancı ilimler ise Felsefe, Mantık, Tıp, Hesap, Hendese, Astronomi, Müzik olarak sayılır. Her ilimle ilgili terimleri açıklarken istifade ettigi kaynaklardan veya bu ilimlerle ilgili eserlerden çok az bahseder. Müzikle ilgili kısımda sadece ilk aruz, gramer ve müzik bilginlerinden olan Halil b. Ahmed’in adı geçmektedir. Çagdası Ibnü’n-Nedîm’in (ö.385/995) Bagdad’da bir “kitap kurdu” olmasına ragmen el-Fihrist adlı eserine bakılırsa, Harizm’de muhtemelen 977 tarihinde yazılmıs olan Mefâtîh kitabının kendisine ulasmamıs oldugu anlasılmaktadır. Genel bir tarih kitabı olan ve zaman zaman yazarların hayatından ve eserlerinden bahseden Ibnü’l-Esîr’in (ö.630/1232) el-Kâmil fi’t-târîh’inde Harizmî’nin adı geçmez.
Bildigimiz kadarıyla ondan ilk bahseden kisi Ibn Hallikân’dır (ö. 681/1282). O Vefeyât adlı eserinde Iran’ın eski kahramanlarından Behramgur’la ilgili bir bilgiyi Mefâtih’te buldugunu yazar. Bir biyografi kitabı yazan Zehebî’nin (ö. 748/1347) Siyer’inde yer almayan Harizmî’nin kitabını Makrizî (ö. 845/1441) eserinde över.
Mefâtîh ilk olarak G. van Vloten tarafından bes yazması karsılastırılarak yayınlanmıstır: Liber Mefatih, Leiden 1895-98, müzik kısmı, s. 235-246; yeniden basım 1968. Daha sonra bulunan yazmaların metne farklı birsey katmadıgı anlasılmıstır. Eserin bu baskısından birçok kısmı batı dillerine çevrilmistir (bu tercümeler için bk. Islam Ansiklopedisi, VI/ 1, s. 258; The New Encyclopedia of Islam, IV, 1069; Farsça tercümesi: Terceme- i Mefâtîhu’l-ulûm, çev. Hüseyn-i Hidivcem, Tahran 1346). Daha sonra Kahire’de birkaç kez basılan bu eser Ibrâhim el-Ebyârî tarafından da nesredilmistir (Beyrut 1989, 284 s.). Bu baskının nasirin mukaddimesinden baska farklı bir özelligi yoktur. Harizmî ve eserinden bahseden pek çok arastırmadaki bilgiler birbirinin tekrarı seklindedir.
Mefâtîh’in müzik ile ilgili kısmını ilk defa E. Wiedeman 1922′de incelemis ve Almancaya; daha sonra H. G. Farmer tarafından da Ingilizceye çevrilmistir (Glasgow Univ. Oriental Society, sy. 17, 1957-58, s. 1-9). Harizmî’nin verdigi müzik bilgileri degerlendirilmis ve en az Ihvânu’s-safâ Risâleleri’ndekiler kadar önemli görülmüstür. Asagıda eserin bu kısmının Türkçeye kazandırma denemesi yer almaktadır. Eserde kullanılan Arapça’nın uslubu yazarın Arap olmadıgına isaret eden önemli bir unsur gibi gözükmektedir.
Harizmî eserinde eski dönemdeki birçok yazar gibi müzigi felsefe ilmi içinde degerlendirir. Felsefeyi önce nazarî ve amelî diye ikiye; nazarî kısmını ise “ilmü’t-tabia, teoloji, ilmü’t-ta’limî ve’r-riyazî” olarak üçe ayırır. Müzikbilmini, dört kısma ayırdıgı ilmü’t-ta’lim’in (ögretilerek ögrenilen ilimlerin) dördüncüsü olarak gösterir. Buna sarkılar ilmi (ilmü’l-luhûn) dendigine de isaret eder (haz. Ebyarî, s.154-155). Müzikbilimi ile ilgili verdigi bilgiler eserin yedinci bölümünde üç başlık altında yer alır.
Yazar ve eserinden Yılmaz Öztuna’nın ansiklopedisi ile Türk Musiklsi Tarihi’nde bahsedilmemektedir. H. Sadettin Arel’in Türk Musikî’si Kimindir adlı kitabında da bu esere yapılan herhangi bir isarete rastlanmamaktadır. Bu eser Türk Tarihi için çok önemli bir bölge olan Horasan’da yine bir Türk tarafından yazılmıs olmasıyla önemlidir. Müzik tarihi ve bilimi açısından da degerli görüldügü için Türkçeye çevirme ihtiyacını hissettik. Tercümeyi yaparken Arapça terimleri çevirmedik. Zaman zaman dipnotlarla açıklamalarda bulunduk. Bazı açıklamaları metro içinde verdik. Çeviride esas aldıgımız I. Ebyârî baskısındaki bir iki hatayı düzelttik.
BIBLIYOGRAFYA:
Aykut, Ayhan, “Ansiklopedi”, Türkiye Diyanet Vakfı Islam Ansiklopedisi, III, 220;
Brockelmann, C., GAL, Leiden 1943-49, I, 282-283; Suppl., 1, 434-435;
Collison, R., Encyclopaedias, New York 1964, s. 39-40;
Farmer, H. G., The Sources of Arabian Music: Mesâdırü’l-musika’l-
Arabiyye (çev. Hüseyin Nassâr), Kahire 1957, s. 21-22, 68-69; a. mlf., Studies in Oriental Music, Frankfurt 1986, I, 454-461 (Bu kitaptaki Mefâtîh ile ilgili makale ve çeviri ilk yayınlandıgı 1931 baskısından ofsettir)
Harizmî, Mefâtîhu’l- ulûm (çev. ibrâhim el-Ebyârî), Beyrut 1989, yayınlayanın mukaddimesi, s. 5-11;
Ibn Hallikân, Vefeyâtü’l- ayân (nsr. ihsan Abbas), Beyrut 1968-72, VI, 355;
Kallek, Cengiz, “Cevâmiu’l-ulûm”, Türkiye Diyanet Vakfı Islam Ansiklopedisi, VII, 441
Kâtib Çelebi, Kesfü’z-zunûn (haz. Kilisli Muallim Rıfat- Serefeddin Yaltkaya), Istanbul 1941-43, II, 1756
Makrizî, Kitâbü’l-Mevâiz ve’l-i’tibâr bi- zikri’l- hıtat ve’l- âsâr, Bulak 1270, I, 258
Sabra, A. I., “al-Khwarazmi”, The New Encyclopedia of Islam, London 1989, IV, 1068-1069
Serkîs, Y. I., Mu’cemü’l- matbûati’l- Arabiyye ve’l-muarrebe, Kahire 1928- 30, I, 839
Sezgin, Fuat, GAS, Leiden 1967-84, III, 315; VI, 289-290
Shiloah, A., The Theory of Music in ArabicWrittings, München 1992, s.251-252
Uslu, Recep, “X. yy.da Orta Asyada Ansiklopedi Bilgini Harizmi ve Eserindeki Musiki Bilgileri”, Musiki Mecmuası, sy. 471, 2001, s. 64-67
Vernet, J., “al- Khuwarizmi”, Dictionary of Scientific Biography, New York 1981, VII, 357-358
Wiedemann, E., “Zur Geschichte der Musik”, Aufsatze zur Arabischen Wissenchaftgeschte (ed. W. Fisher), New York 1970, II, 580-595;
Wiedemann, E., “Harizmî”, Islam Ansiklopedisi, V/1, 257-258
Ziriklî, A’lâm (nsr. Zübeyr Fethullah), Beyrut 1984, V, 312-313
MEFÂTÎHU’l-ULÛM
YEDINCI BÖLÜM: MÜSÎKÎBILIMI ÜÇ FASILDIR
I. FASIL: Çalgıların isimleri ve Onlara Ait Seyler
II. FAS1L: Mûsikînin Olusturulması
III. FASIL: Kullanılan Usuller
I. FASIL:
ÇALGILARIN ISIMLERI VE ONLARA AIT SEYLER
Mûsîkî: Melodilerin bir araya getirilmesi anlamına gelir. Kelime Yunancadır. Çalgıcı ve bestekâra müsîkûr veya mûsîkâr denir.
Organon:4 Yunanlılar ve Rumlara ait bir çalgıdır. Manda derisinden yapılmıs üç büyük tulumdan olusur. Tulumlar birbirinin üzerine eklenir. Orta tulumun üzerine büyük tulum ve bu tulumun üzerine de borular yerlestirilir. Boruların belirli oranlarda delikleri vardır. Bu deliklerden kullananın istedigi gibi costurucu, oynatıcı, güzel sesler çıkar. Selyâk:5 Yunanlılara ve Rumlara ait telli çalgıdır, çenke benzer.
Lûr: Yunancada sanc denilen alettir.
Kiytâre: Tunbur’a6 benzeyen Yunanlılara ait bir çalgıdır.
Tunbûru’1-mîzânî: Uzun Bagdâd tunburudur.
Unk:7 Fars ve Horasan halkınca bilinen rebâbdır.
Mi’zefe: Irak’da bilinen telli çalgı.
Mustak: Dizilmis borulardan yapılan Çin çalgısı. Farsça ismi Bîse müsteh’dir.8
Nây: Mizmâr’dır.9
Surnay:10 O saffâre’dir.11 Yera’12 da böyle bir çalgıdır.
Saîretü’l-mizmâr: Bası sıkılıp gevsetilerek çalınır.
Sanc: Farsçası çenk olan telli çalgıdır. Halil13 der ki: Araplara göre sanc, deflerde bulunup kendisinden zil gibi ses isitilen seydir. Sanc’ın telli olanı Araplara dısardan girmistir. Telli olanına venec derler.14
Sehrûd:15 Hicrî 300 (miladi 912) senesinde Bagdad’da Hakîm b. Ahvas es-Sufdî’nin icat ettigi çalgıdır.
Berbet:16 Ud’dur, bu kelime Farsçadır, yani kaz gögsü manasında “berbet”tir.17 Çünkü çalgının sekli kaz gögsü ve boynuna benzer.
Dört telli ud: En kalını bam telidir. Onu mesles –okunusu : mim fetha ile, lam seddesiz, matlab kelimesi gibi- takip eder. Meslesi, mesnâ - okunusu : mim fetha ile, nun seddesiz, ma’na ve magza kelimeleri seklinde- takip eder. Dördüncüsü olan zîr tellerin en incesidir.
Melâvî: Teller akort edilecegi zaman bununla bükülür.
Desâtîn: Parmakların üzerine kondugu perdelerdir. Bir tanesi destân’dır.
Destân: Aynı sekilde bârbed’e18 ait melodilerin her birine verilen isimdir.
Ud perdelerinin isimleri, üzerine konan parmaklara nisbet edilir. Ilki sebbâbe 19 perdesidir, telin dokuzda biri hizasına baglanır, onun üstüne baska bir perde daha baglanır ki zâid20 diye adlandırılır. Sonra sebbâbe perdesini vustâ perdesi takip eder. Çesitli pozisyonlara konmustur. Birincisine vusta’l-kadîme21 perdesi denir. Ikincisi vusta’l-Furs diye adlandırılır. Üçüncüsü vusta Zelzel veya Zelzel perdesi diye isimlendirilir. Bu Zelzel (ö. 175/791) perdeyi baglayan ilk kisidir. Bagdad’ta Zelzel havuzu22 da ona nispet edilir. Vusta’1-kadîme perdesi,23 sebbâbe perdesiyle binsır perdesi arasına, telin dörtte birlik kısmına yakın yere baglanır. Vusta’l-Furs perdesi,24 bu iki perdenin arasında yaklasık yarısındadır. Vusta Zelzel perdesi25 binsır perdesine yakın yerde, o iki perdenin dörtte üçlük kısmında yer alır. Bu perde baglantılari bire indirilebilir. Bazen de bu perdelerden ikisi birlestirilmistir. Vustâ perdesini binsır perdesi26 takip eder. Sebbâbe perdesi ve mist (esik, tarak, köprü) arasında yer alır ve bu yerin dokuzda birine baglanır. Sonra binsır perdesini hınsır perdesi27 takip eder. Telin dörtte birine baglanır.
Ud’un mistı [esigi]: Udun boynunun alt kısmından gelen tellerin üzerine baglandıgı bir cetvele benzer. Asagıdan gelen telleri toplar.
Ibrîk:28 Ud’un üzerinde bulunan burgularla birlikte boyun kısmına verilen isimdir.
Ayne’l-ud: [Ud’un] yüzünde bulunan iki delik.
Mızrab: Bununla teller çalınır.
Cess: Mızrapsız bas parmak ve isaret parmagı ile telleri çalmaktır. Gövdeye dokunmaga benzer.29
Hark:30 Telleri uzatmak veya kısaltmaya denir.
Irhâ31 ve Hatt: Mesnâ telinin sebbâbe perdesi notası ile beraber mutlak32 bam notasına denir. Meshur olan akorda göre bu secâhtır.33 Sebbâbetü’l-mesnâ notası mutlak bam notasının sıyâhıdır,34 Yine sebbâbetü’1-bam secâh, binsırü’I-mesnâ sıyâh’tır. Bu aradaki nagmelerin hepsi böyledir. Bunlardan pest (sakil) olan secâh, ince (tiz, hâdde) olan sıyâh olarak adlandırılır. Nagmenin ittifakı için bu ikisinden biri digerinin yerine geçer. Secâh, escâh olarak; sıyâh, sayha ve ed’âf olarak da adlandırılır. Dogrusu secâhtır, escâh degildir.
II. FASIL:
MÜZIĞİN OLUŞTURULMASI
Nagme: Ne tizligi ve ne de pestligi degisen sestir [yani tizligi ve pestligi degismeyen sestir]. Çalındıgı zaman mutlak bam veya diger tellerden çıkan notalar gibi. Veya bam ve diger tellerin perdelerinden birinin üzerine parmak koyup çalınca çıkan [notalar] gibi. Melodi için nagmeler kelimelerdeki harfler gibidir. Onlarla terkip yapılır veya çözüme ulasılır. Bu’d:35 Ses, bir aralık (bu`d) içinde nagmeye baslar ve aynı aralık içinde baska bir nagmeye çıkılır.
Cem’: 36 Notalar toplulugudur. Bu topluluktan melodi olusturulur. Sesin tizlik ve pestlik derecelerine tabakalar denir. Akort edilmis iki ud birlikte çalındıgı zaman aynı tabaka37 üzerinde olur. Bu ikisi dısındaki telli çalgılarda da böyledir.
Bu’d zülkül (: tam sekizli): Ellezî bilkül olarak da isimlendirilir. Udda mutlaku’l-bam’dan sebbâbetü’l-mesnâ’ya ve yine sebbâbetü’l-mesnâ’dan binsırü’lmesnâ aralıgı seklindedir. Biri secâh, digeri sıyâh olan her iki nagme arası da bu’d zülküldür (tam sekizli). Bu’d zülkül bir tel mutlak olarak çalındıgında secâh, yarısı baglandıktan sonra çalındıgında ise sıyâh olur. Bu`d zülhams (: tam besli): Ellezî bilhamse olarak da isimlendirilir. Mutlaku’l-bam ile sebbâbetü’l-mesles arasında oldugu gibidir. Tek bir tel mutlak olarak çalınırsa (böyle bu’d zülhams olur), baglı olarak (perdesine basılarak) çalındıgı zaman üçüncü tele (döner).
Bu’d zülerba’a (: tam dörtlü): Ellezî bilerba’a olarak da bilinir. Mutlaku’lbam ile hınsırı arasında olan seydir. Telin dörtte biridir. Sunu kastediyorum: Mutlak olarak çalındıgında ve sonra dörtte biri baglanıp çalındıgında, iki nota arasında olusan sey bu’d zülerbaadır. Bazen buna zâerbâa da denir. Çünkü bunda dört nagme vardır. Bunlar: mutlak, sebbâbe, binsır, hınsır notalarıdır. Vustâ ve binsır sesleri bir arada kullanılmaz (toplanmaz, bir araya getirilmez). Bu`d zülhams denilmesinin sebebi kendisinde bes nagme olmasındandır. Yukarda geçen dördü ve sebbâbetü’l-mesles. Mutlaku’l-mesles nagmesi ile hınsırü’l-bam nagmesi birdir. Çünkü udda ikisi de aynıdır.
Tanînî bu’d'u,38 Müdde, Avdet: Mutlak ile sebbâbe arasında olur. Teli dokuzda bire ayırır. Sebbâbe ile binsır arasında olan sey de böyledir.39
Fazla ve Bakiyye:40 Binsır ile hınsır, veya sebbâbe ile vustâ,41 yahut da sebbâbe ile vustalfurs notaları arasında olur. Yaklasık müdde’nin yarısı kadardır.
Erhâ: Yaklasık fazla’nın yarısıdır.
Cinsler üçtür:
Birincisi: Tanîn, buna kavî ve mukavvî de denir. (Birinci cins yani Tanin: )
Bu`d zülerbaayı müdde, müdde ve müddenin yarısıyla kısımlara bölmektir. Mutlak nagme, sebbâbe, binsır ve sonra hınsır gibi.
Ikinci cins: Levn42 veya mülevven. Bu’d zü1erbaayı yarım müdde, yarım müdde ve üçte bir müdde olarak üç defa yarıma bölünmüs müddeyle taksim etmektir.
Üçüncü cins: Te’lîfi, nâzım, râsim olarak adlandırılmıstır. Bu`d zülerbaayı dörtte bir müdde, dörtte bir müdde ve iki müddeyle taksim etmektir. Bu cinslerin ilki onların efhuludür (efhul: en erkegi). Kisiyi heyecana, siddetli sevince ve oynamaya sürükler. Riclî (erkeksi) olarak da isimlendirilir.
Sayılan cinslerin ortasında olanı kisiyi cömertlige, rahat davranmaga ve rahatça harekete sevkeder. Hunsevî olarak adlandırılır.
Ücüncüsü ise üzüntü, hüzün ve sıkıntı dogurur. Nisvî (kadınsı) olarak adlandırılır.
Mutlak çift zülkül nagmeler, udda mutlaku’l-bam’dan binsır perdesine kadar olur. Besinci bir tel diger tellerin uzunlugu ile esit ve zîr’in altına ilistirilir.
Bu [durumda çıkan] onbes nagme sunlardır:
Ilki mutlaku’l-bam’dır. Sakîletü’l-mefrûzât olarak da adlandırılır.
Ikincisi sakîletü’r-riyasât,
Sonra vâsıtatü’r-riyasât,
Hâddetü’r-riyasât,
Sakîletü’l-evsât,
Vâsıtatü’l-evsât,
Hâddetü’l-evsât,
Vustâ,
Fâsılatü’l-vustâ,
Sakîletü’l-munfasılât,
Vâsıtatü’l-munfasılât,
Hâddetü’l-munfasılât,
Sakîletü’l-hâddât,
Vâsıtatü’l-hâddât,
Hâddetü’l-hâddât.43
III. FASIL:
KULLANILAN USULLER
Ikâ’:44 Sınırı takdir edilmis bir zaman içindeki notaların ölçüsüdür.
Niseb: (nispetler, aralıklar) Sınıflar ve çesitler.
Arabî îkâların ilki hezec’dir,45 vurulusu birer birer devam eder, ritmi söyledir: ten, ten, ten, ten, ten, ten, ten.
Ikincisi hafifü’r- remel, vurulusu ikiser, ikiser hafif [vuruslarla] devam eder: ten ten, ten ten, ten ten, ten ten.
Üçüncüsü remeldir,46 Sakîlü’r-remel de denir. Vurusu bir agır, iki hafif seklindedir. Ritmi söyledir: tene, ten ten; tene, ten ten; tene, ten ten.
Dördüncüsü sakîlü’s-sânî’dir, ölçüsü iki agır, bir hafif vurusdur. Ritmi söyle: tene tene ten; tene tene ten.
Besincisi hafifü’s- sakîli’s- sânî’dir. Mâhûrî olarak da adlandırılır. Iki hafif sonra bir agır vurus seklindedir. Ritmi böyledir: ten ten, tene; ten ten, tene.
Altıncısı: sakîlü’l-evvel’dir.47 Birbirini takip eden üç agır vurustur. Ritmi söyledir: tene tene tene; tene tene tene.
Yedincisi hafifü’s- sakîli’l- evvel. Birbirini takip eden üç vurus olup, sakîlü’1- evvelden daha hafiftir. Ritmi söyledir: ten ten ten; ten ten ten.
_________________________________
1 Samanîler ve II. Nuh için bk. Islam Ansiklopedisi
2 Bu konuda ayrıntı için bk. M. Kaya, “Felsefe”, Türkiye Diyanet Vakfı Islam Ansiklopedisi,Istanbul 1995, c. XII, s. 311-319
3 Ibn Ferigun, Cevâmiu’l- ulûm (haz. Fuat Sezgin). Stutgart 1985, s. 144. Bu baskı TSMK, III. Ahmed, no. 2768′den tıpkıbasımdır.
4 Bugün org adıyla bilinen çalgının Islâm dünyasındaki adı. Eski devirlerden bugüne kadar birçok degisiklige ugrayarak gelismistir. Hiç degismeyen esası boru ve borulardan geçirilen tazyikli havanın çıkardıgı ses düzenidir (Öztuna, Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi, II, 117).
5 Farmer’e göre selyak kelimesinin dogrusu selbak olacaktır (Farmer, Studies Oriental (1931), I, 456)
6 Bu kelime Ortaçagda tunbur olarak telaffuz ediliyordu. Fârâbî bunu belirtir.
7 Vloten’in nesrinde bu ketimenin yerine rebâb geçiyor.
8 Bîse müsteh: bu kelime Farsça sözlüklerde bulunamadı.
9 Mizmâr düdük türünden çalgılara verilen genel bir addır.
10 Surnây: Zurna
11 Seffâre: Dogu musikisinde bir üflemeli çalgı.
12 Yera’: Flüt’e benzer üflemeli çalgı.
13 Halil b. Ahmed (ö. 175/791) ünlü bir dilcidir. Islâm tarihinde siir ve müzikte “ika’” hakkında ilk kitap yazan kisi olup eseri kayıptır. Harizmî’nin ifadesindeki eksiklikten ve kitabın kayıp olmasından dolayı, Harizmî’nin bu kitaptan mı, yoksa bu kitabı kullanan baska birinden mi faydalandıgı tespit edilememektedir (Farmer, The Sources of Arabian)
14 Venec çalgısının Horasan asıllı ve yedi telli oldugunu Mesudî bildirir: Mürucü’zzeheb,
15 Arapça telaffuzuyla Sehrüz’un diger bir yazılısı Sâhruz’dur. Telli bir çalgıdır.
16 Iran’ın Sasaniler dönemine ait kopuz cinsi bir çalgı olarak bilinmekle beraber burada “ud” karsılıgı olarak kullanılmıstır. Biraz sonra ise “dört telli ud”dan ayrıca bahsetmesi, “berbet” denilen bu sazın uddan farklı fakat ona benzeyen bir çalgı oldugunu gösterir. Bârbet aynı zamanda bu çalgıyı icat ettigi ileri sürülen Iran efsanesinde adı geçen bir müzisyenin adıdır.
17 Arapça metindeki “ber yet” yanlıstır, dogrusu « ber bet »tir. Sonundaki “t” harfi, Arapça’da iki noktalı “te” veya “tı” harfıyle de yazılmaktadır.
18 Metinde farklı yazılmakla birlikte yukarda geçen « berbet » ile aynı seydir. Music: Mesadirü’l- musika’l Arabiyye, çev. Hüseyin Nassâr, Kahire 1957, s. 21- 22, 68-69).
19 Sebbâbe : isaret parmagı. Farmer’a göre aralık nisbeti 8:9 veya 204 cents (Farmer, s. 56). Modern ölçümlerde aralık nisbeti tel boylarıyla yapılan ölçümlerde 8:9, ses rekanslarıyla yapılan ölçümlerde 9: 8 gelmektedir. Netice itibarıyla aynı sonucu ermektedir.
20 Zâid perdesi. Aralık nisbeti 243: 256 ve 2048: 2187, veya 80 ve i 14 cents (Farmer, s. 456).
21 Vustâ : Orta parmak demektir. Destânu vusta’l-kadîme: Eski orta parmak perdesi. Destânu vusta’l-Furs: Fars orta parmak perdesi.
22 Destânu vustâ Zelzel: Zelzel orta parmak perdesi. Destânu Zelzel: Zelzel perdesi. Arapça metinde geçen “birke” kelimesi havuz manasına gelmektedir. Farmer bunu sistem olarak tercüme etmistir.
23 Aralık nisbeti 27: 32 veya 294 cents (Farmer, s. 496)
24 Aralık nisbeti 68: 81 veya 303 cents (Farmer, s. 456)
25 Aralık nisbeti 22: 27 veya 355 cents (Farmer, s. 457)
26 Aralık nisbeti 64: 81 veya 408 cents (Farmer, s. 457)
27 Aralık nisbeti 3:4 veya 498 cents (Farmer, s. 457)
28 Farmer’a göre ibrik kelimesinin dogrusu unk olmalı.
29 Orta Asya’da Selpe teknigine isaret ettigi dikkatlerden kaçmıstır.
30 Vloten’in nesrinde “hazk” (Farmer, s. 457).
31 Farâbî’ye göre irhâ bir çeyrek tondur (35: 36 veya 49 cents. Farmer, s. 457).
32 Mutlak: müzikte bos bırakılmıs, serbest tel manasına gelen “mutlak” kelimesi Farmer tarafından “open note” veya “open string” olarak tercüme edilmistir. Ud üzerinde baglı bir telin herhangi bir perdesine basmadan çalma durumuna telin mutlak hali denir.
33 Kelime segah’tan bozma olmalıdır.
34 Sıyâh= Oktav. Secâh ve sıyâh arasında bir tam sekizli aralıgı bulunmakta oldugunu bir süre sonra yazar belirtmektedir. Aynı sesin bir tam sekizli tizidir.
35 Bu’d aralık demektir. Asagıda gelecek olan aralıklar sunlardır: bu’d zülkül: tam sekizli, bu’d zülerbaa: tam dörtlü, bu’d zülhams: tam besli.
36 Bugün kullanılan gam teriminin bu kelimeden geldigi kuvvetle muhtemel oldugu ileri sürülmektedir (Yalçın Tura).
37 Tabaka, eski musiki kitaplarında sed. Yani bir dizinin sed cetveline tabakat (tabakalar) denirdi. Sed veya tabaka: Bir diziyi aralıklarını degistirmeden baska bir perdeye nakletmeye denir. Ezgilerin pestlik, tizlik farkı olan degisik katlara göçürülmesi isidir.
38 Tanînî aralıgı: Türk musikisinde 9 koma degerinde tam ses aralıgı. Tanînî, müdde, avdet hepsi aynı anlamı ifade eden terimlerdir.
39 Farmer’a göre 8:9 (Farmer, s. 459)
40 Fazla, Türk musikîsinde bir tam sesin dokuzda biri degerindeki en küçük aralıgıdır. Eskiden ziyâde denir ve Z ile gösterilirdi. Bu terkedildi, simdi F harfıyle gösterilmektedir. Bakiye, Türk musikisinde dört komalık aralıga verilen isimdir.
41 Farmer’a göre 243: 256 (Farmer, s. 459)
42 Arapça baskısında kelime liva seklindedir, dogrusu levndir.
43 Bu ana perdeler için bk. Yalçın Tura, “Ana dizi”, Orkestra Dergisi, X7CX1/232, Istanbul 1992, s. 8. Farmer tercümesinde bu sırayı asagıdan yukarıya dogru vermistir.
44 ika; ritm, tempo, usul olarak çevrilmektedir.
45 Hezec: Türk musikisinde bir büyük usul. 22 zamanlı ve 15 darplıdır: 22 zamanlı tek usuldur. Öztuna, Türk Musikisi Ansiklopedisi, I, 260; I. Hakkı Özkan, s. 652
46 Remel: Türk musikisinde bir büyük usul. 28 zamanlı ve 21 darplıdır (Öztuna, Türk Musikisi Ansiklopedisi, II, 175; I. Hakkı Özkan, s. 667). Ayrıca remel usulun tarihi için bk. A. Feridun Öney, Remel Bestelerde Usul- Güfte Uyusumu (yüksek lisans tezi, 1989), ITÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü
47 Sakîl: 48 zamanlıdır (I. Hakkı Özkan, s. 678). Ayrıca bk. Yesim Erdogru, Sakîl Usulü: Tarihi ve Tatbiki (yüksek lisans tezi, 1994), ITÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü