MEB’den 4+4+4 ders çizelgesi ve “sanat alanı”… Göktan Ay
Toplam Okunma: 3277 | En Son Okunma: 20.11.2024 - 21:44
Tarihi okumak ve geçmişi bilmek, kişilere geleceğini çizmede önemli fırsatlar sağlıyor. Atalarımızın, büyüklerimizin söylediği; o kadar güzel sözler, deyişler, kitabeler v.b. var ki, içinde kayboluyor, hırsın değil aklın yoluna gelip, makamların Sultan Süleyman’a dahi kalmadığını görüp, ülkenize ve insanlarınıza daha gerçekçi bakıp, ilişkilerinizi geliştirmenin ve başarılı olmanın yollarını bulabiliyorsunuz…
Kaynaklara göre*; Orhan Bey’in, Bursa’yı fethinden sonra, Osmân Gazi’nin hastalığı artmış. Oğlu Orhan Bey’e aşağıdaki vasiyeti yapmış:
“Allah’ın emrine karşı gelme.
Ona isyân eyleme.
Bilmediğini âlimlerden sor.
Öğrendiğinle amel eyle.
Sana itâat edenleri hoş tut.
Askerine çok ihsân et.
İnsan, ihsânın kulcağızıdır.
Sakın zâlim olma.
Adl ile âlemi şenlendir.
Cihada devam et.
Böylece rûhumu şâd et.
Âlimlere riâyet eyle.
İlim ehline rağbet eyle.
Hilimle yaklaş onlara.
Kibirden uzak dur.
Sakın gururlanma.
Âlimlerden uzak durma.
Yolumuz, İslâmiyete uymaktır.
Gâyemiz, İslâm’a hizmettir.
Kuru kavga ve cihângirlik değildir.
Sana da böyle yapmak münâsiptir.
İhsan ve ikrâm et ahâliye.
Memleket işlerini tam icrâ eyle.
Cihattan geri durma.
Sana son vasiyetim budur oğlum.
Hepinizi Allaha emânet ediyorum”.
Bildiğiniz gibi eğitim zor ve ülkemizin de bir türlü çözülemeyen sorunu…
Son “ustalık hükümeti” ile birlikte MEB birden bire atağa geçti, sistemi baştan aşağı değiştirmek için düğmeye bastı ve 4+4+4 Meclisten geçti. Sn. Bakan, pilot bölge/okullar yerine bütün okullarda uygulamaya geçerek, önemli bir risk almış oldu.Uygulamalar konusunda çok farklı görüşler/eleştiriler var, izleyip göreceğiz..
Beklentimiz, bir kaos yaşanmaması ve çocuklarımızın eğitimle en iyi şekilde tanışması ve geleceğini net görebilmesi. Bakanlığın ve İl Milli Eğitim Müdürlüklerinin de aynı görüşle yoğun çalıştığını biliyoruz.
Elbette bizim alanımız “sanat” olduğu için bu konudaki görüşleri paylaşmak istiyoruz. Önce dilerseniz, bu yeni sistemin basına yansıyan/açıklanan yapısına bir bakalım;
A.A.haberine göre; Milli Eğitim Bakanlığı’nın, eğitimde 4+4+4 düzenlemesinin yasalaşmasının ardından, 2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren uygulanacak haftalık ders çizelgesinin taslağının hazırlandığı bildiriliyor. Taslağa göre; 2012/2013 eğitim yılından itibaren ilkokul ve ortaokullarda okutulan haftalık ders saatlerinde artış olacak. İlkokul 1 ve 2. sınıflarda Türkçe dersi 1 saat azaltılırken, matematik dersi 1 saat artırılacak. Yabancı dil eğitimine ilkokul 2’den başlanacak..
Zorunlu derslere ilave olarak, öğrenciler 5-8. sınıf arasında her sene haftada 8 saat ilgi ve tercihlerine göre ders seçebilecek.( 4 farklı ders seçme hakkı veriliyor)
Seçmeli dersler; Din, Ahlak ve Değerler (bu grupta Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in hayatı, Temel dini bilgiler dersleri) , Dil ve anlatım (bu grupta Yaşayan diller ve lehçeler dersi yer alacak), Yabancı dil, Fen bilimleri ve matematik, Sanat ve spor, Sosyal bilimler olacak.. “Temel Dini Bilgiler” dersi kapsamında, isteğe bağlı olarak “İslamiyet, Hıristiyanlık, Musevilik dinleri ile Alevilik” inancına ait bilgiler verilebilecek, yeterli öğrencinin (10-12 kişi) seçmesi durumunda Kürtçe de seçmeli ders olabilecek. ve 5-8. sınıfa kadar haftada 2 saat olacak.
Kur’an-ı Kerim, Hz. Muhammed’in hayatı, Yazarlık ve yazma becerileri, Yaşayan diller, Yabancı dil, Pratik bilim uygulamaları, Matematik uygulamaları, Bilişim teknolojileri ve yazılım, Görsel sanatlar, Müzik, spor ve fiziki etkinlikler, Zeka oyunları 5. sınıftan 8. sınıfa kadar sürekli alınabilecek.
Birkaç ay önce, M.Ü. yapılan bir sempozyum sırasında Dekanlarla otururken, Genel Müdür Sn. Ömer Balıbey de gelmişti ve sistem hakkında -sorularımız karşısında- görüşlerini/düşünülenleri dile getirmişti. Kendisi ile başarılı bir İstanbul MEB İl Müdürü iken, İTÜ TMDK adına projelerlerde çok yakın ve verimli çalıştığımızdan, sormuştum; “Seçmeli dersler konusunda alınmış karar var mı? Yoksa, müzik/sanat eğitim kurumları düşüncelerini size iletsinler mi? Yararı olur mu?” diye…“Elbette Bakanlığa ve bana gönderebilirsiniz, henüz çalışmalar devam ediyor, yararı olur” demişti.
(MEB) Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürü Ömer Balıbey; ”Eskiden eğitim alanındaki yatırım daha çok tıp fakülteleri, mühendisliklere yapılırdı. Öğretmen fakültelerine pek önem verilmiyordu. Ancak sayın bakanımız gelir gelmez ’İlk iş olarak öğretmenlerimizi eğitmeliyiz’ dedi. Şuan öğretmenliğin niteliğini arttırmak için neler yapmalıyız konusu üzerinde çalışıyoruz. Akademisyenlerden bilgi alıyoruz. Genç bir öğretmen kadromuz var. Öğretmenlerimizin yüzde 73’ü 40 yaşın altında. Bu büyük bir şans. Öğretmenlerimize akademisyenler eğitim verecek ve her 5 yılda bir sınava girecekler. 7-8 yılda bir kariyer sınavlarına girecekler. Baş öğretmen, uzman öğretmen gibi unvanlar alacak”(basından)
Ben de yazılarımla ve konuşmalarımla, Konservatuarlar/Müzik eğitimi ABD yöneticilerine “düşündükleri dersler seçmeli/zorunlu varsa, acele karar alıp Ankara’ya bildirmelerinde yarar var” söylemlerinde bulunmuştum. Ancak, duyuyorum ki, bu konularda maalesef bir teklif yazısı/rapor ulaştırılmamış.
YÖK sanat konseyinin veya İTÜ TMDK’nın/Hacettepe Ün.Devlet Konservatuarı’nın bu konuya el atması öncü olması gerekmez miydi?
Bizde yöneticilik, “fors için, araba-lojman için, kişisel hırslarını tatminde, çalışanları dışlamada/baskı altına almada, kendini öne çıkarmada v.b. kullanılan, üst makamlara sorun götürmeyen, hep evet diyen, üst karşısında el-pençe duran, kurum sorunlarını öteleyen, unvan yarışına dönen” bir görev olarak algılanmaya başlandı nedense…
“Refik Tiniş’ten de bir fıkra:
Çok değerli olan kitaplığını, halkın yararlanmasına açan Koca Ragıp Paşa, kitaplığın bakımına tanıdıklarından birini atamış.
Ve bir gün ansızın kitaplığı ziyarete gitmiş.
* * *
Bir de ne görsün, raflardaki kitaplar da dahil, her taraf toz toprak içinde.
* * *
Halkın yararlanmasına açtığı kitaplığının, öylesine bir özensizliğe ve umursamazlığa uğradığını gören Koca Ragıp Paşa’nın canı çok sıkılıyor ama hiç belli etmeden, kitaplığın bakımına atadığı kişiye:
-Seni tebrik ederim yavrum, diyor; gerçekten de güvenilir bir adammışsın. Teslim edilen şeylere hiç elini sürmemişsin, aferin.”**
“Unutmayalım; alanın sorunlarını çözenler yine o alanın mensupları olmalıdır.” Ve “Makamlar, sorunu dile getiren değil, sorunları çözen yerlerdir.”
Eğer;
Kurum için teklifi ilgili makamlar yapmayacaksa, kim yapacak?
Kurumun sorunlarını makamlar dile getirmeyecek, çözüm için üstlerle irtibata geçmeyecekse kim geçecek?
“ Bakınız eğitimci, eski MEB TTK Başkanı Prof.Dr. İrfan Erdoğan alanımızla ilgili neler yazmış: Öncelikle ilkokulun rahat ve oyuna dayalı bir programa sahip olması beklenirken bu kademeden “Beden Eğitimi ve Spor” dersi tamamen kaldırılmış olmasının nedeni izah edilemez. Her bir sınıfta sunulmak üzere 5’er saatlik “Oyun ve Fiziki Etkinlikler” diye bir ders kondu ki; oyun kısmı anlaşılmakla birlikte fiziksel etkinliklerde neyin kastedildiği belli değildir. Bununla Beden Eğitimi’ne denk düşen bir içerik kastediliyorsa, karar verme, sorun çözme, kaynak kullanımı gibi becerilerin kazandırılmasına dayalı “oyun” ile beden eğitimine denk düşecek Fiziki Etkinlikler’i birlikte vermek doğru olmaz. Ayrıca bu kademedeki derslerin adı dersi alan çocukların anlayacağı düzeyde yalın ve açık olmalıdır… İlkokulda birinci sınıftan dördüncü sınıfa kadar “Görsel Sanatlar ve Müzik” derslerinin haftada birer saat olarak sunulacak olması da ayrı bir sorundur. Çocukların faaliyetleri ile kendilerini gerçekleştirebilecekleri en önemli iki dersin birer saat olarak verilmesi vahimdir. İlkokulu kendine özgü bir okul olarak düşünmek, eski ilköğretim okulunun ilk dört yılı gibi ele almamak gerekir ki; bu kademeye “Sosyal Bilgiler” ve “Fen Bilimleri” (bilgisi) derslerinin konmasının hiçbir gereği yok. Bu kademeyi eski ilköğretimin ilk üç yılına denk düşen bir evre olarak görmek gerekir. İşte o zaman yeni ilkokul gerçek anlamda yeni bir ilkokul olur…“Sosyal Bilimler” alanı altında “Halk kültürü”, “Medya Okuryazarlığı”, “Hukuk ve Adalet” ve “Düşünme Eğitimi” adlı seçmeli derslerle sosyal bilimlere dair bir temelin atılması mümkün değildir…” (www.egitimtercihi.com, 29.06.2012
Şimdi aşağıdaki derslere bakınca, MEB’na teklif götürmeyen sanat/müzik insanlarımız;
“Sanat ve spor” adını doğru bulacaklar mı? Kabul edecekler mi?
Sanat/kültür son yıllarda, hükümet alanında turizm ile birlikte sancılı olarak yürürken, birçok aydın/yazar bir an önce Kültür Bakanlığı bağımsız olmalıdır kampanyası yürütürken, sanatın sporla birleştirilmesine ne diyecekler?
Yine, “Müzik, spor ve fiziki etkinlikler” adını doğru bulacaklar mı?
Müziğin önce “spor” ile, sonrada “fiziki etkinlikler” ile birleştirilmesini kabul edecekler mi?
Bakanlığımıza sorularımız şunlar olacak;
Bu kararları alırken, son yıllarda uygulamaya konulan “Güzel Sanatlar ve Spor Liseleri” nin uygulamada çektiği sıkıntılar konusunda Bakanlık ve akademisyenler araştırma yaptı mı?
Bakanlık ilgili kurumlardan görüş istedi mi?
Bakanlık, öğrenci sanatı/sporu seçtiğinde, her dalda öğretmen bulabilecek mi?
“Oyun ve fiziki etkinlikler” neyi anlatmaktadır, doğru mu?
Müzik, spor, güzel sanatlar v.b. hepsi fiziksel/bedensel etkinliklerdir. Acaba, “halk oyunları ve uygulamaları” adı daha doğru ve gerçekçi değil mi?
“Güzel Sanatlar” dediğimizde, görsel sanat (göze hitap eder; resim, heykel, mimari ve fotoğraf v.b.), işitsel sanat (kulağa hitap eder; şiir, edebiyat ve müzik v.b.) ve dramatik sanat (hem göze hem kulağa hitap eder; tiyatro, opera, müzikal oyun, kukla gibi sahne sanatları, sinema, gölge oyunu v.b) anlaşılmaktadır. Dolayısı ile, çizgi, boya ve hacim veren maddelerle göz duyumuzu algılayan sanat olan “görsel sanatlar”ın bağımsız olarak yer almasının sebebi nedir?
Üniversitelerimizin artması ile sanat kurumları Ales şartı ve Üds barajı yüzünden yetişmiş eleman bulmakta zorlanmaktadırlar… Bu branşlar bir kişide toplanamayacağına göre, ihtiyacı karşılayacak, yetişmiş sanatçı/akademisyen/öğretmen/uzman nereden bulunacaktır?
Bu alanlarda, usta öğreticilere dönülecekse, “pedagojik formasyon” önemli olduğu için, aman dikkat diyoruz….
Eğer üniversitelerde olduğu gibi, seçmeli dersler adı altında 4-5 isim koyup, sonra öğrencilere “şu dersleri açamıyoruz, hocası yok” deyip, sadece belirli dersleri açmak yoluna gidilecekse o başka!…
Konunun olgunlaşması, çıkabilecek sorunların kısa zamanda, alan mensupları ile görüşülerek önlemlerin alınması en büyük arzumuzdur…
Bu sistem konusunda büyük emek harcanmaktadır. Bu emeğin boşa gitmemesi en büyük dileğimizdir.Sistemlerin sürekli değişmesinden ülke çocukları ve aileler zarar görmektedir.
“Çok sık değişen sınav sistemlerine ilişkin de soruları da yanıtlayan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Sınav sistemlerinin çok şeffaf ve önceden bilinir olması gerekir. Günlük değişiklikler olmaması gerekir. İhtiyaçlar değişebilir ama birden bire değişmiyor ki. Birden bire bize 20 milyon nüfus gelmiyor ki. Son yıllarda biraz kafa karıştırıcı şeyler oldu” diye konuştu.” (Basından, 24.06.2012)
Bu sistemin pilot seçilen şehirlerde değil, tüm okullarda uygulanması ile bir çok yönetmeliğin de elden geçirilmesi gerekmektedir.
O nedenle sanat/müzik kurumlarının -zaman geçti demeden- varsa teklifleri Bakanlık makamına mutlaka ulaştırılmalıdır.
Sn. Bakan, yönetimdekiler, TTK üyeleri sanat kurumlarının değerli fikirlerini mutlaka dikkate alacaklardır. Biz de alanımızla ilgili desteği –siyasi düşünmeden- esirgememeliyiz…
Tek çare “bilgi toplumu” olmak, “bilime/sanata öncelik” vermektir.
“Daha iyi bir eğitim” ve “daha iyi bir Türkiye” için biz her zaman hazırız…
_____________________________________________
*Uyan, Abdüllatif;Oğluna son vasiyeti, Türkiye,14.06.2012
**Altan, Çetin; Vardikara geliyor, Milliyet, 01.07.2012
Bakanlık son açıklamaları(25.06.2012);