Çatalca’da geçmiş muzika hayatından… Oktay Güldüren
Toplam Okunma: 10683 | En Son Okunma: 22.11.2024 - 06:29
Oktay Güldüren’in kendi üslubunca samimi bir şekilde kaleme aldığı 20.yy. Çatalca’sının müzik hayatı- na dair yaşanımları yerel halk müziğimiz açısından bir döneme ışık tutuyor. Türkiye’nin diğer yerleşim yerlerindeki geçmiş müzik hayatının kaleme alınması, gün ışığına çıkması açısından önemli… İllerde, ilçelerde, beldelerde, köylerde –gelecek nesillere ve müzik tarihimize ışık tutacak- kimbilir ne müzik anıları hafızalarda saklı/mahfuz durmaktadır… Aşağıdaki anılarda insanın kendi çevresindeki müzisyen büyükleri geliyor akla…
Bir zamanlar Çatalca’da muzika hayatı… Oktay Güldüren
Ergun Şener Çatalca’da onu tanıyanların ”Hafız” diye çağırdığı Selanik Mübadili Ergun ağabeyimizdir. Büyük küçük her insanın sevdiği, saydığı mizah dolu yaşamı ile, entelektüel, bilgili bir insandı. Ergun Ağabey Tekerlek birahanesini fotoğrafçı Şerifin oğlu davulcu İlhan ile ortak açmışlardı.
O gün İstanbul’dan mal almaktan çok yorgun gelmiştim. Bir iki bira içip eve gidip yatmayı düşünüyordum.Yorgunluk atmak için tekerlekte bir bira içmek için Tekerlek Birahanesine gittiğimde bizim Hafız Ağabey yeni aldığı bir pikabın iğnesini siliyordu. Pikabın iğnesini sildikten sonra Pikaba çalması için Taş plakta Münir Nurettin Selçuk arşivinden bir plağı seçerek pikaba koydu. Pikap yavaşça dönmeye başlayarak Münir Nurettin duygulu sesi ile “Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır’’ şarkısı çalmaya başladı. Birahanede benden başka müşteri yoktu. Hafız abi de birasını alıp yanıma gelerek masaya oturdu, bana eşlik etmek istedi. Oradan buradan konuşarak biraz lafladıktan sonra benim ’’Hafız ağabey bu memlekette müzika kültürü hakkında ne biliyoruz ?’’ diye bir soru soracağımı çoktan hisseden Hafız Ağabey konuşmasına sözünün kesilmeden dinlenmesini rica ederek anlatmaya başladı:
Bak Oktay; bu topraklarda antik çağda burada yaşayan Traklar’ın hangi tür müzik dinleyerek eğlendiklerini bilmesek te Çatalca Akropolünde İstanbul Tekfuru’nun kızı Hanice’nin Bizans Müziği dinlediği kaynaklarda yazılıdır. Osmanlı Devleti zamanında Osmanlı saray veya halk müzisyenlerinin askerî, dini, klâsik ve folklorik türlerde ürettiği ve toplumun her kesiminde kullanılmış bir sanattır.
Temelinde tek kişinin (ozan tarzına uygun) usullü veya usulsüz, ama mutlaka bir makam’a bağlı olarak çalıp söylediği; müziğin sadece ritim ve melodi unsurlarını kullanıp insan sesine ağırlık veren ve nesilden nesle aktarımı Batı müziğindeki gibi nota yoluyla değil meşk yoluyla sağlanan bir şahsî üslup ve ifade müziğidir.
Bir zamanlar Çatalca’daki sarayların içinde usullü ve usulsüz çalınan Osmanlı musiki eserleri Çatalca semalarında hala gizemini sadece ve sadece Çatalca’da burçak tarlaları kenarlarında açan peygamber çiçekleri kokularına karışarak dolaşır durur…
19. yüzyıl başlarında Çatalca’nın Gayrimüslim mahallesinde beş genç Meryem ana Şenlikleri ve özel günlerinde eğlenmek için Çatalca Çarşı içinde bir ahşap binanın en alt katında bir araya gelerek babalarının baskılarına direnip bahçelerde çalışarak, mahalle aralarında her sabah simit satarak biriktirdikleri akçelerle yurt dışından getirttikleri müzik aletleri ve de Osmanlı Devleti’nden aldıkları müsaade ile Çatalca Orfeos Musiki Cemiyetini kurdular.
Osmanlıca Arşiv belgesi. Çatalca’da Rumlar tarafından kurulan Orfeos Musiki Cemiyeti’ne Cemiyetler Kanununa uygun olarak ruhsat verilmesi… 29/Ra/1329 (Hicrî)-12-46-DH.EUM.KADL
Bu çocuklar kendi ceplerinden aldıkları müzik aletleri ile Deresi kenarında bulunan Bulgaryanko’da bol bol müzik ziyafeti verdiler.
Daha sonra gerçekleşen Nüfus Mübadelesi sonucu bu çocukların hepsi Yunanistan’a Gefira’ya aileleri ile birlikte göç ettiler ve müzik aletlerini çalmaya orada da devam ettiler.
Türkiye’deki Cemiyetler kanununa göre aletleri götüremediler. Çatalca Orfeos Musiki Cemiyetleri daha sonra feshedildi .Bu aletler Çatalca Halkevine devredilince bunlarla bando kuruldu. İçlerinde Ermeni çocuklar da vardı.
Naim Aytekin, Belediyeci Celal, Sünnetçi Fethi Bey sadece bir kaçı.
Bizim devrimizde önce Deniz Çocukları daha sonra “Komandoslar” (1963) müzik grubu kuruldu. Benim kurduğum Komandoslar şu isimlerden oluşuyordu:
Ergun Şener, Burak Çağlayan, Erman Efe, İlhan Aydoğan, Yalçın Saraçoğlu ve İlhan Kömürcü. Birçok yarışmaya katıldık. Edirne Trakya Festivali’ndeki müzik yarışmasında ikinci olduk.
Daha sonra “Gençlik 71” müzik grubu kuruldu.
Hayati Tuna Çatalca Belediyesi TSM korosunu yıllarca çalıştırmıştır.’’
Diyerek masadan kalktı ve ‘ha bu arada…’ diye devam etti
“Yorgo Bacanoz (s olacak. MD) İsmail Kahyaoğlu’nun sığır meydanındaki Çatalca Kır Kahvesinde 12 yaşında sahneye çıkmıştır.
19. yüzyıl başları Çatalca’sında Tavernalarda minik kadehlerde rakıları Rum kızları dağıtırmış. Bu Tavernalarda Rumca ezgiler canlı müzik çalınarak söylenirmiş.
Çatalca’da görev alan kamu görevlileri Çatalca müzik Kültürüne katkıda bulunmuşlardır.
Bunlardan biri de Çatalca’da Kaymakamlık yapan Nevrez Paşa’dır. Nevrez Paşa; İstanbul’un Beşiktaş ilçesinde doğdu. Üstün yeteneği ve zekâsı ile henüz on bir yaşına iken Enderun-ı Hümayun’a alındı. Padişah II. Mahmut’un ikinci oğlu şehzade Abdülaziz ile birlikte tahsil gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. Damadı olduğu Kemani Rıza Efendi’den musiki ve keman öğrendi. Çatalca Kaymakamlığı, Rumeli Beylerbeyiliği, Başmabeyincilik gibi önemli devlet görevlerinden sonra Maliye Nazırı oldu. Mektuplara pul yapıştırma mecburiyeti getirerek Türk pulculuğunu başlattı. Siroz tedavisi için gittiği Viyana’da öldü. Kanlıca iskelesi mescidine defne edildi. Ölümüne düşürülen ebcede tarihli şiirin yazılı olduğu mezar taşı Süleymaniye’deki Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’ndedir. Zamanımıza üç eseri gelebilmiştir.(14 Eylül 1826-13 Temmuz 1872)
ÇATALCA HALKEVİ BANDOCULARI
Çatalca’da bir zamanlar Kaleiçi Mahallesi’nde yaşayan Rumların devam ettiği Orfeos Musiki Cemiyeti vardı. Çatalca ve köylerinde bir çok müzik etkinliği düzenlemişti. Bu müzik etkinliklerinin bazılarını Karasu deresi kenarında düzenleyerek söyledikleri şarkı ve müziklerle İstanbul ve bölgemizde Çatalca’nın ismini duyurmuşlardı.
Mübadele sonrası Çatalca Musiki Cemiyeti kapanınca, Cemiyetin müzik aletleri Çatalca’da kalmış, bunlar ile Çatalca’nın ilk bandosunun temelleri atılmıştı. Kasabada bir odada toz toprak içinde kalan bu müzik aletlerini kasabaya Selanik-ten göç eden Mübadiller ve Çatalca’da esnaflık yapan Ermeni ve Musevi Çatalcalılar büyük bir özenle parlatmışlar ve icra etmeye başlamışlardı. Esnaf, emekli, astsubay, gayrimüslim, belediye çalışanları gibi özverili insanların bir araya gelmesi ile kurulan bu bando takımı bölgede kasabamızı her yönü ile temsil etmişti. Bondo şefi Sünnetçi Fethi Bey, Terzi Adnan, Niyazi Saraçoğlu, Zülfikar Saylam, Tenekeci Fethi Gül, Trompet: Celal(belediyeci), Naim Aytekin. Zurnacılar Roman Kemal-Kadri, değirmenci Habib Usta’nın oğlu Hacik, Arbaş Usta, Enuk. Kunduracı Ropen ve Mişon bando ekibinden birkaç isimdi. Tarih 1935 idi.
* * *
Perasayna Kalokeri
Perasa perasayna kalokeri
Perasayna na vre na kalokeri
Kai den mi estiles kanin haberi
…
Bir yaz geçti
Bir yaz geçti, bir yaz geçti
Bir yaz geçti bre bir yaz geçti
Hiç haber göndermedin
Ne haberi göndereyim
Bre ne haberi göndereyim
Kendime yeni bir dost buldum
Kendine yeni bir dost bulduysan
Kendine yeni bir dost bulduysan canı
Eldir dersin onu da terk edersin
Dar bir sokaktan geçerken
Bre dar bir sokaktan geçerken
Bir kıza rastladım
Durup baktım kıza, sordum
Bre durup baktım kıza, sordum
Kızcağızım, sen nerede uyursun?
Yatağımda, kendi yatağımda
Bre yatağımda uyurum kendi yatağım
Korkum da yoktur kimseden
Okay Temiz Çatalcalı’dır. 1939 yılında Çatalca-da doğan sanatçı, Çatalca’da Hamamönü Tahta sokakta büyüyen ve de okula giden bir asker çocuğudur. Okay Temiz Türk müziği ile ilgili ilk tınıları musiki eğitimi ni annesi Naciye Temiz’den aldı. Yine annesinin desteği ile Ankara Klasik Müzik Devlet Konservatuarında vurmalı çalgılar ve timpani eğitimi almıştı. Okay Temiz Avrupa, Amerika ve Hindistan’da yaklaşık 3300 konser verdi ve 350 festivale katıldı. Afrika’nın, Güney Amerika’nın ve Hindistan’ın ritimlerini en iyi çalanlarıyla tanışıp görerek, dinleyerek, beraber çalarak ve onların çaldıkları aletleri quicca, berimbau, parmak piyano, konuşan davulu yapabilmesini ve çalabilmesini öğrenmiştir. Kendi el yapımı olan bakır davullar, “Elektrikli Sihirli Piramiti”, deve ve koyun çanlarında yaptığı “Artemiz” isimli metal aleti de içeren geniş bir etnik ve elektronik çalgılar koleksiyonu vardır.
Nüfus Mübadelesi ile Çatalca’ya Selanik’ten göç eden Romanların çok iyi bir kulakları vardır. Çok iyi ritim vururlar. Bir ezgiyi bir kere dinlemeleri onu yorumlamaları için yeterlidir. Çok iyi davul ve klarnet icracıları yetişmiştir.
Bir de daireci Gülsün ile Hanife Abla vardı ki, müzik bilgi ve dağarcıklarına şapka çıkartırdım her zaman’’
Diyerek konuşmasını tamamlayarak tezgahın başına geçerek büyük bira bardaklarını önlüğü ile silmeye koyuldu.Tezgahta işi bitince ‘’Bir dakika’’ diyerek elinde bir kağıtla masama kadar geldi ve ‘’bak’’ dedi “bu kağıtta yazılanlar çok önemli Çatalca Müzik Kültürü için belge” diyerek konuşmasına devam etti:
“Bir gün Çatalca Elma ve Süt Festivaline konuk sanatçı olarak Büyük yorumcu ve bestekar Usta Muammer Ketencoğlu gelmişti. Bu birahanede onu konuk etmiştik bizim baterist İlhan’la. İşte bu ustanın Çatalca Halk Müziğine Bir Bakış adında bir çalışması sen yerel gazete çıkartıyorsun bu belge emek verilerek arşivlerden çıkartılmış bir çalışma. Sende kalsın. Bir gün gelir yayınlarsın gelecek nesillerde Çatalca Müzik Kültürü açısından bir şeyler öğrenir deyip kağıdı bana uzattı Alıp hemen oracıkta okudum.
İşte O kağıtta yazılan çalışma:
Muammer Ketencoğlu- Kasım 2009, İstanbul
Tüm Trakya’da sevilen Rumeli köy türküleri ve şehir şarkıları Çatalca’da da büyük bir tutkuyla sevilip yorumlanmaktadır. Kasap havaları ve karşılamalar bölgenin belirleyici halkoyunu türleridir. TRT repertuarında İstanbul’dan derlenmiş pek çok türkünün derleme notlarında ilçe ya da yöre tanımlaması bulunmadığından Çatalca ve yöresi kaynaklı türküleri ayırt etmek oldukça güçtür. Bu alandaki ciddi boşluk yüzünden yerel tarihçilerin, Etno müzikologların, derlemecilerin ve müzisyenlerin Çatalca, Silivri ve civarı halk müziği hakkında yapacakları her çalışma eşsiz değerde olacaktır.
Günümüzde Çatalca’nın yaşayan halk müziği geleneği Trakya bölgemizin etnik ve kültürel çeşitliliğinin küçültülmüş bir örneği gibidir. Ayrıca bölge, Patriyotların ihmal edilmiş müzikal renkliliğiyle beraber düşünüldüğünde, son derece değerli ve özel bir halk müziği dokusuna sahiptir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun özellikle son döneminde Çatalca’da Türklerin, Rumların, Ermenilerin, Yahudilerin ve Müslüman Çingenelerin bir arada yaşadığını biliyoruz.
Halk müziği pratiğine dışarıdan baktığımızda en az dört dilde şarkılar söylendiğini ve kimileri ortak olan dans havalarının bulunduğunu anlıyoruz. Bu dönemde ve belki de bugün de müzik geleneğinin hemen hemen aynı etnik çeşitliliği içeren Silivri ile çok büyük bir benzerlik gösterdiğini de söylemek mümkün.
Bu bölgede müzik hayatını toplum olarak müziksever Rumlar ile bütün Anadolu’da olduğu gibi Trakya’da da müzisyenlik işini adeta toplumsal bir iş bölümü ile devralmış olan Çingeneler idare etmekteydi.
İstanbul’un merkezinde olduğu gibi Rumların Çatalca ve Silivri’de de müzikli eğlenceleri sirto ve kasap dansları dillere destandı. Klasik Türk müziğimize büyük katkıları olmuş efsanevi Silivrili müzisyen kardeşler Yorgo ve Aleko Bacanos’u anmadan geçmeyelim. Bölgede derlenen ve 1950’lerde ünlü şarkıcı Roza Eşkenazi tarafından da plağa kaydedilen Silivri sirtosunun sözlerine yer verelim:
Silivri Sirtosu
“Sütle şeker gibi tatlı senin kara, büyük gözlerin
Sana olan aşkım yakıyor beni
Ah, acıyla dolu kalbim
Sen oyna sevdiğim ben de söyleyeyim
Sana Mayıs çiçekleri vereyim
Altın bir kanaryasın sen
Deliye döndüm güzelliğinden
Işıksın ruhuma aşkım sen
Benim olmazsan ölüp gideceğim”
Bu şarkı bugün de Yunanistan’da sevilerek söyleniyor ve eğlencelerde aranan bir dans havası olmaya devam ediyor.
Hem İstanbul şehir merkezine hem de İsrail’e gerçekleşen göçler yüzünden bugün Çatalca’da yaşayan bir Yahudi kültüründen söz edemesek de geçmişte İspanya’dan getirdikleri romansların yanı sıra Yahudilerin Türk etkileri taşıyan şarkılar da söylediklerini biliyoruz. Mas Ariva adlı bu şarkı Çanakkale’li kadın şarkıcı Berta Aguado’nun sayesinde tüm dünyaca tanınmaktadır:
Ariva
Daha yukarıda daha yukarıda
Çatalca-Silivri diyarında
Orada balıkçılar vardı
Atasözlerini avlayan
Üç kişi ata biniyordu
Ve büyük bir toz bulutuydu
Arkada bıraktıkları
Geldiler nehrin yakınlarına
Başladılar onu yıkamaya
Görmek için ne çıktığını
Açtılar kilitleri
Bir duka altın çıktı
Kralın oğluna benziyordu
Eğer diri getirebilseler
Önemli kişiler olacaklardı
Yok ölüsünü getirirlerse
Saygılar sunulacakmış
Hollanda’dandı gömleği
Yastığıysa sırmalı ve incili
Parmağında ise bir yüzük
Zengin olmaya muktedirdi”
PATRİYOTLAR ve Şarkıları
Mübadele ile Çatalca’lı Rumlar Yunanistan’a gitmek zorunda kalırken yerlerine Kuzey Yunanistan’ın Vodina bölgesinden yine Rumca konuşan Müslüman Patriyotlar gelmiştir.
Atatürk’ün onlar için hemşeri ya da vatansever anlamında kullandığı Patriyot sözcüğü günümüzde de bu topluluğu ifade etmek için kullanılmaktadır.
Böylelikle Çatalcalı Rumların Yunanistan’a götürdüğü pek çok şarkı ve dansın yerine Çatalca’ya Kuzey Yunanistan’dan bambaşka bir müzik geleneği taşınmıştır. Yine aynı dönemde Çatalca’ya yerleştirilen Selanik göçmeni Çingeneler Patriyot şarkı ve danslarını ya biliyorlardı ya da kısa zamanda öğrendiler. Bugün de bu şarkı ve dansların en otantik haliyle yaşamasına vesile oluyorlar. Patriyot şarkıları bize yepyeni ufuklar açtı. Alışmamış kulakların ilk duyuşta biraz yadırgayabileceği yepyeni bir tınıydı bu. Yunanistan’ın Vodina bölgesinin bu müzik geleneği bir yandan Arnavutluk sınırındaki Epir bölgesine komşu olması nedeniyle pentatonik öğeler içerirken öte yandan yer aldığı Makedonya bölgesinin genel etkilerini de barındırıyor. Patriyot şarkıları büyük ölçüde bugün Yunanistan’ın Grevena şehri ve çevresindeki şarkılarla benzerlik göstermektedir.
Lozan Mübadilleri Vakfı gönüllülerinin 2007’de yaptığı derleme çalışmasına dek Patriyotların geleneksel müziği ile ilgili ülkemizde ciddi bir çalışma yapılmamış idi. Bu yüzden pek çok şarkının kayda alınamadan unutulup gittiğini söyleyebiliriz. Lozan Mübadilleri Vakfı’nın 2009’da yayınlanan “Meriç’in İki Yakasından Ezgiler” adlı cd çalışmasında ilk kez Patriyotlara ait şarkılar yer almıştır. Bizi Yunan halk müziğinin ifade biçimlerine, ana temalarına yaklaştıran bu Patriyot şarkıları ezgileriyle olduğu gibi sözleriyle de ufkumuza yepyeni dünyalar serer.
Çingene’ce ise bu bölgede Türkiye’nin hiçbir yerinde olmadığı kadar yaşayan bir dildir ve az da olsa Çingenece dilinde şarkılar hala söylenmektedir.
Yazımızı Çatalca’dan derlenmiş ve 40- 50 sene önce yaşanmış bir olay nedeniyle yakılmış bir ağıtla bitirelim:
Mustafanın-in Ağıdı
“Bir gün benim yanımda
Feriha’yı duttular
Ben onu gurtarırken
Sol yanımdan vurdular
Anne anne kalksana
Lambaları yaksana
Yaralı Mustafa geldi
Çaresine baksana
Portakal limon ağacı
Acele edelim hacı
Sol yanımdan vuruldum
Yok mu bunun ilacı
Mezar mezara bakar
İçinde Mustafa yatar
Mustafa’nın nişanlısı
Mezara çiçek atar”
Asmaki kır kahvesi
Kaleiçi Mahallesinde Sığır Meydanın bulunduğu yerde Selanik Mübadili Nasliç’li Cemal Kahyaoğlunun babası İsmail Kahyaoğlu’nun kır kahvesi vardı. Bu kır kahvesinin hemen yanı başında Rum mezarlığı ve büyük ayazması ile muhteşem bir yapıya sahip kutsal bir mekan vardı.Rumlardan kalan bu kır kahvesi o yıllarda kebere gibiydi. Bölgedeki ne kadar udi,bestekar,ses sanatçısı varsa önce buralarda duyururdu seslerini.
Türkçe, Rumca şarkıların yanında, Bulgar ve Ermenice ezgilerle, Yahudi müziği çalınır, söylenirdi. Gelen konuklara. Küçük, minik kadehlerde rakılar, çömlek kadehlerinde yakut rengi şaraplar ve Galata’dan gelen fıçılarda balık mezesi sunulurdu.
Kır Kahvesi böyle olan Çatalca’nın Tavernası, Palanga eğlence bahçesi nasıl olurdu, Bilinmez…
Topuklu çıkışında kale surlarının arkasında iki katlı bağdadi ve tahta ahşap bir binanın büyük bir mahzeni vardı. Mahzende tahta fıçılar, eski büyük testiler, fındık ağaçları ile örülmüş damacanalar; bahçesinde ulu, kalın, büyük ceviz ağaçları büyük defne ağacı, büyük bir kuyu ve katırların bağlanarak döndürdüğü bir ağaç aksamından yapılmış çıkırık bulunuyordu. Burası çok gizemli ve ürkütücü bir yerdi. Müzik sesleri buranın gizemini ve karanlığını yok ederdi. Bu eğlence Bahçesinin adı da Palanga idi.
Biraz daha ileride eski Kaymakamlık binası (şimdiki Belediye Kültür Merkezi) yanındaki Eski Rumların toplandığı eğlendiği Taverna binası bulunur. Bina çatı altlarında üzüm salkımı figürleri ve bir adet karşılıklı hayvan figürleri vardı. Üst kısımlarında bir kuş kanatları açık vaziyette tasarlanmıştı. Bu Tavernayı bir zamanlar Çatalca’da Sünnetçi Fethi Bey de bir müddet işleterek o eski havanın o tarihi mekanda solunmasına katkıda bulunmuştu. O tarihte buranın garsonları adaplı, terbiyeli ve bu işi bilen gayrimüslim kızlardı. Taverna giriş kapısı iki kanatlı büyük bir kapı idi, sağlı sollu iki adet pirinçten topuz şeklinde kapı kolları vardı. Hemen arkasındaki ulu çitlembik ağacı günümüze kadar gelmiştir. Bu Tavernanın mahzen kapısı demirden ve iki adet pirinçten topuz şeklinde tokmaklı idi. Soğuk ve gizemli bir havası bulunan mahzenin içi de dışı gibi kırmızı tuğla ile örülmüştü. Tavernanın içinde zeminde iki adet mermerin üzerine çizilmiş motifler vardı. Bu kültür mirası günümüze kadar gelmeyi başaran ender yapılardır. Bugün Mübadele Müzesi olarak bir ilki gerçekleştiren bina konuklarını beklemektedir.
AMERİKA’DAN ÇATALCA’YA GELEN EZGİLER
Amerika’ya çalışmak için İç savaşlar sonunda Yunanistan’dan işçilerle beraber Nasliçli Patriyotlar da gitmişti. Büyük göç 1900-1920 yılları arasında her yıl 25.000 bin kişi olarak diaspora tarafından ve mainstays edildi. Umutlar ülkesine yolculuk Pire limanından gemilerle aylarca sürmüştü. Bu yolculuğa çıkan her yolcuya bir teneke maşrapa ile bir çatal kaşık gemiye binmeden verilmişti. Yunan göçmenler Amerika’da Chicago’da ayrıcalıklı bir bölgeye yerleştirilmişlerdi. Amerika iç savaş sonunda tüm dünyadan proletarya göç akışı ile karşı karşıya kaldı. Yunanlı göçmenler güçlü sağlıklı idiler. Çünkü titizlikle seçilmişlerdi. Lakin biraz saf ve cahildiler. Bunlar kendi güçlerinin farkında olmayan yoksul insanlardı, İçlerinde çoğu ilk okul mezunu bile değildi. Yunanistan’ın kırsal kesiminin dörtte biri yurtdışına çalışmaya gidiyordu.
Bunların oraya uyum sağlaması cafe ve rembetiko şarkıları ile oldu. Uyum sorunları yaşadılar. Çok zahmetler ve acılar çektiler, çok kavgalar ettiler. Amerika ya uyum sağlamak kolay olmadı. Yemekler topluca yapıldığı için paralar toplanıyor ve huzursuzluklar hiç bitmiyordu yemeklerin seçiminde Müslüman ve Hıristiyanlar ayrı yemek istiyorlardı büyük kavgalardan sonra artık herkesin kafasında bir dükkan fikri oluşmaya başlamıştı. Yunanlı göçmenler hem maden ve demiryolunda çalışıyor hem de fabrika ve sanayi de daha fazla para getirecek işler aramaya başladılar. İngiliz otel sahipleri Yunanlı kadın göçmenleri tercih etmeye başlayınca, erkekler tekstil ayakkabı sektörlerinde daha iyi şartlarla iş buldu. 1910 yılına gelince göçmenlerin artık küçük işletmeleri vardı.. Şekerleme restoran perakende ve toptan ticaret çiçekçi,tuhafiye temizlik ve tamirat ve ayakkabı mağazaları. Zenci Mahallerinde elbisecilik yapmaya başladılar. Başarmak zorundaydılar. Amerika da bu insanların uyumaları veya bir tabak yemek değil ölmek için bir yatak bulmalarını bile garanti edecekleri güvenecekleri ne bir arkadaşları nede bir akrabaları vardı. Amerika’da Açlık kol geziyordu, açlıktan gözleri önlerinde ölenler onlara ibret verici bir dersti. Demiryolunda çalışanlar için zor koşullar ağır çalışma şartları yetmez gibi demiryolları üzerlerinde iç savaş yıllarında döşenen askeri mayınlarada hedef olmak vardı. Havasız ve pencereleri olmayan bordum katlarında yaşadılar sırf çocuklarına memleketlerinde rahat ettirebilmek için .Kimi orada kaldı kimi orada evlendi çoluk çocuk sahibi oldu, kimi Yunanistan’a döndü.
1924 Tarihinde Yunanistan Nasliç’ten Çatalca’ya göç eden Amerika kahramanları Patriyotlar beraberlerinde kasabaya gelerek İngilizce şarkı dağarcıkları ile kasabaya renk kattılar.
Çatalca Roman Mahallesinde…
Çatalca Mübadele Müzesine giderken Çatalca Parkının hemen yanından kestirmeden gitmek isterseniz Roman Mahallesinde ki kahvelerin önünden mutlaka geçmeniz gerekir.
İşte ben de o sabah Kaleiçi Mahallesinde bulunan Mübadele müzesine gitmek için tam da Roman Kahveleri yanından geçerken Roman Ertuğrul kahvelerin önünde oturuyordu. Yanında Klarnetçi Salko’nun torunu çok derinden kırmızı gülün alıver şarkısını çalıyor, kılarnetini adeta konuşturuyordu. Etkilenmemek elde değildi. Hemen yanlarına bir sandalye çekerek usulca oturdum. Kafamla selamladım. Mest oldum. Efsunlandım.
Roman Ertuğrul ile hoş beş sohbetten sonra Ertuğrul:
“Bak Oktay Efendi şimdi sana biraz bu Mahalleden ve bizlerden bahsedeyim diyerek konuşmasını sürdürdü; Bir zamanlar bu Çatalca’da bizlerin dedeleri Selanik’ten gelmeden önce İspanyadan Romanya’ya göç etmiş oradan da Çatalca’ya göç edip Çatalca girişinde ve bu mahallede birkaç evde yine bayırda teneke evlerde büyük yoksulluk, yokluk içinde aç, perişan gayrimüslim Çingeneler yaşarmış.
Bunların dini vecibelerini gayrimüslim olmaları açısından bilemesek te bunlar bizim mahallelerimizde yaşadığımız yerlerde ki bayırda dehlizler kazarak yer altında ibadethaneye benzer yerler yapmışlardır. Bu yeraltına kazdıkları ibadethanelerin duvarlarına meryemana ve elinde bir bebek fügirü cizdiklerini bazı arkadaşlarımız görmüştür. Mübadle ile Çatalca’ya gelen dedelerimiz Çatalcaya geldiklerinde bir müddet onlarla iç içe yaşadıysa da bunların Çatalca’dan bazıları göç etmiş bazıları da Çatalca’da kalarak Kunduracılık, kömürcülük, ayakkabıcılık yapmışlardır.
Bizim dedelerimiz Mübadele ile Çatalca’ya gelirken de Selanik Nasliç’te İslam dinene mensup ellemdürüllah Müslümandılar.
Bu Mahallede yıllar su gibi akıp geçmiş Çatalca-da esnaf Müslüman ve Ermeniler yanında çalışmışlar, kah banyacılık, arabacılık, kalaycılık, demircilik, kahvecilik, elekçilik, hamallık, ayakkabı boyacılığı, sülükçülük, berberlik, balıkçılık, çiftçilik, çicekçilik ve kulakları ile ritim için hepsinde iyi kulak dinlemesi olduğu için çalgıcılık yaparak evlatlarını torunlarını büyütmüşlerdir.
Bu Mahallede çoluk çocuğunu namusu, şerefi ile büyütüp te bu mahallede yaşayıp iz birakanları sayayım sana; Paşakina,HamalKadri,Paşako,NanaElmasina,Nana Ramazina, Asene Abla, Gaco Bayram, Çüftek Ali, Hüsko, SucuYaşar, HilmiAga, BeygirciHaydar, Zako, Kamil, Aydın Abi, Merka, Salih Usta,Topal Reşat, Kömürcü Demir, Kalaycı Remzi, Rakiye Abla, Çinko Karavana, Gega, Salko, Demirci Hüseyin, Zerdali, Daireci Hanife Abala, Gülsüm Abla, Basmacı Pakize, Berber Müzaffer, Terlikçi Aydın, Süpürgeci Osman, Galo, Hasırcı Hasan, Kara Kiraz, Mico, Deli Mehmet, Bamyacı Kerim, Boyacı Hakkı, Çolak Celo, Camka Ekrem.
Düğünler üç gün olurdu Çatalca’da düğünlere Salko, Şeket, Merka, Kadri, Daireci Hanife Gülsüm Abla çağrılırdı. DüğünlerdeSamyoti, ekşiye, peresayna, mandumala, kırmızı gül, bir evler yaptırdım, sarı yılan, oyun havaları çalınırdı.’’
diyerek sözlerini tamamladıktan sonra ben de izin isteyip Çatalca Mübadele müzesi yolunu tutum…
TEFÇİ HANİFE
Tef yuvarlak bir tahta kasnağın bir veya iki yanına deriden bir örtü geçirilerek yapılan bir parmak vuruşlarıyla çalınan müzik aletidir.
Türk musikisinde, fasıl şefi olan ser hanendenin veya birkaç hanendenin elinde bulunur. Parmak vuruşlarıyla usul tutulur her vuruşta, kasnaktaki ince pirinçten sekiz çift küçük zil tınlar Tef’in diğer adı da deftir. Çatalca’da bir zamanlar tef çalan meşhur Tefçi Hanife vardı. Roman Mahallesinde oturan Kalaycı Süleyman ustanın kızı….
1930 yılında Çatalca’nın Boyalık Köyünde doğan Tefçi Hanife, 1946 yılında Selanik mübadillerinden davulcu Şevket’le evlendi.
Tef ile usul vurmayı kaynanasından öğrenen Tefçi Hanife, Dokuz yıl sonra bir çocuk dünyaya getirdi. Hem de bu çocuğu sadece bir tefi ile adam gibi büyüttü.
Mahallede bütün komşularının parmakla gösterdikleri tefçi Hanife, Çatalca ve 72 köyünde geleneksel köy düğünleri coşturan aranan müzisyeni idi. Nişan, sünnet, kına gecelerini tek başına bir tef çalgısı ile çalar, söylerdi. Geniş müzik arşivin de oyun havası,türkü ve o günün sevilen şarkıları ile düğünlerde insanları eğlendirirdi. Düğünlerin ilerleyen saatlerinde Rumca havaları ile süsleyerek eğlencelerin aranılır kişisi olmuştu. 1982 yılında genç yaşta hakkın Rahmetine Kavuştu.Tef te sustu ,o güzelim geleneksel eğlencelerde. Şimdi Mahallesinde ki eski evin duvarında düğünlerde çaldığı tef duvarda asılı durur, bazen düm teka düm tek der rüzgarla Roman Mahallesindekiler bizim’’Tefçi Hanife yine tefini çalıyor’’ der. Belki de herkes mışıl, mışıl uyuyunca o evine gelir gözü gibi baktığı tefini siler parlatır..
Bu gün, o eski kına geceleri ve düğünlerde ki eğlenceler yok artık. Ne de Tefçi Hanifeler…
Teker, teker yitiriyoruz kültür değerlerimizi…
______________________________________
(*) Çeşitli gazetelerde yazan Araştırmacı Yazar-Gazeteci Oktay Güldüren (1957) Selanik Nasliç Mübadili bir ailenin torunudur ve yerel tarih araştırmaları sonucu derlediği ”Bir Zamanlar Çatalca” başlıklı kitabı bulunmaktadır. Halen (2012) Çatalca’da ikamet etmektedir.