Ertuğrul Günay: “Anayasanın sanatın ve sanatçının korunması konusunda direktifi var.”…
Toplam Okunma: 2756 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 09:54
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın sanatın ve sanatçının yanında olduğu biliniyor. Şehir tiyatrolarının özelleştirilmesiyle ilgili olarak Ankara Devlet Opera ve Balesi Sahnesi’nde “4. Murat” balesinin dünya prömiyeri öncesi yaptığı açıklamalarda düşüncelerini şöyle dile getirdi: “Özelleştirmenin nasıl bir model içinde olacağı önemli. İki noktanın altını çok çiziyorum. Sanatçı özgürleşecek ve sanat Türkiye’de yaygınlaşacaksa, böyle bir model bulabilirsek sanıyorum hepimiz ittifak ederiz ama sanatı geriletecek olan, sanatçıyı baskı altına alacak olan, Türkiye’de sanatın yaygınlaşmasını engelleyecek olan hiçbir tasarrufumuz olmaz.”
”Bakanlar Kurulumuzda çoğunlukla hem şehir tiyatrolarına hem de devlet tiyatrolarına belli bir yapı verilmesi ve bu yapı çerçevesinde sanatçıların daha çok özgürleştirilmesi hem de sanatın daha çok yaygınlaştırılması konusunda yeni bir model aranması ve bunun da çok gecikmeden bulunması görüşü oluştu. Dünya uygulamalarını inceliyoruz.
Zaten bir süreden bu yana kamu kaynaklarını daha verimli kullanmak konusunda ‘memur sanatçı’ statüsünün ötesinde sözleşmeli ya da sanat projelerine destek vermek konusunda bir arayış eskiden beri vardı. Bu konuda ön çalışmalar da var ama şu anda nihai, olgunlaşmış bir model yok.
Sonuçta anayasanın sanatın ve sanatçının korunması konusunda direktifi var. Yasaların vermiş olduğu bazı kazanımlar var. Bunları ortadan kaldırmak konusunda herhangi bir girişim de olmaz, herhangi bir sonuç da olmaz, bir model de oluşmaz. Bu çerçevede, yani anayasanın koymuş olduğu temel prensip, yasaların çizmiş olduğu sınırlar çerçevesinde, kimsenin kazanılmış hakkını yok etmeden, kimsenin sanat yapma konusunda özgürlüğüne bir kısıtlama getirmeksizin, bir kez daha altını çiziyorum, daha özgür bir tiyatro ortamı nasıl yaratılabilir ve bütünüyle hem tiyatro hem sanatın öbür dalları nasıl daha yaygın hale getirilebilir konusunda bir çalışma yapacağız. Bunu Bakanlar Kurulu’nda paylaşacağız. Ondan sonra da eğer kabul görürse bir yeni model oluşmuş olacak ama bu konuda hemen bugünden yarına, 15 gün sonra tiyatro mevsimi kapanıyor, turne mevsimi başlıyor, bu 15 gün içinde, 1 ay içinde hemen yapabileceğimiz bir şey olduğunu zannetmiyorum.
Bir çalışma yapacağız ve bu çalışmayı sadece kendi içimizde değil, tiyatro dünyasının ve sanat dünyasının önde gelen, konuyu yakından bilen ama tarafsız gözle konuya bakan, ideolojik gözlüklerle bakmayan arkadaşlarımızla da paylaşacağız. Sanat dünyasının içinden de daha özgürleştirici, daha özelleştirici, daha özerkleştirici model önerileri var. Dünyada da birkaç model var, bizimkine benzer modeller var, iyice özel modeller var, karma modeller var. Dünyadaki uygulamalara da bakacağız. Bu çerçevede bir sonuca varmaya çalışacağız. Önümüzde yoğun bir çalışma süreci var.
Bir model arayışımız var, ancak herkesi ikna edebilen bir sonuca henüz varamadık. Umarım bu kez hepimizi ikna eden, hem kamu kesimini hem hükümeti hem de sanatçılarımızı buluşturan bir modeli, bunların hepsinin mutabakatını sağlayan bir modeli gerçekleştiririz. Bugünden yarına böyle bir ani uygulama, bir gecede devrimsel uygulama olmayacak. Elbette bir toplumsal mutabakatı gerçekleştirmeye çalışacağız.”
”Özelleştirme konusu bir tedirginlik yarattı. Bu konudaki görüşünüz nedir?” sorusunun cevabı şöyleydi:
”Bu özelleştirmenin nasıl bir model içinde olacağı önemli. İki noktanın altını çok çiziyorum. Sanatçı özgürleşecek ve sanat Türkiye’de yaygınlaşacaksa, böyle bir model bulabilirsek sanıyorum hepimiz ittifak ederiz ama sanatı geriletecek olan, sanatçıyı baskı altına alacak olan, Türkiye’de sanatın yaygınlaşmasını engelleyecek olan hiçbir tasarrufumuz olmaz. Bu konuda herkesin rahat olmasını temenni ederim. En azından benim yaklaşımımı sanırım herkes biliyor, şu ana kadar ki.”
- Devlet tiyatrolarının repertuarlarının da incelenme altına alındığı iddiaları var. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
”Geride bıraktığımız, benim yönettiğim 4 yılda, ondan önceki 4,5-5 yılda bizim hiçbir baskıcı yaklaşımımız olmadı ama şunu hep söyledik; toplumun farklı kesimlerinin beklentilerine cevap veren bir repertuvar olmalı. Türkiye’de şu anda 60′a yakın yerde sahne açıyoruz. Bir ay içinde 500 yerde perde açıyoruz. Bir yıl içinde 6 bin yerde perde açıyoruz, çok sayıda oyunumuz var, yerli ve yabancı. Elbette tiyatronun klasikleri olacak ama yerli yazarlar arasında özellikle seçim yaparken toplumun farklı kesimlerinin tanıdığı, bildiği yazarlara özen gösterilsin ve ideolojik bir görüntü olmasın, tek taraflı bir görüntü olmasın. Bu, çok haklı bir taleptir. Bugüne münhasır bir talep değildir. Uzun zamandan bu yana sürdürülen bir taleptir. Bu konuda herkesin bu yaklaşımı paylaştığını zannediyorum. Doğru talebe herkesin doğru cevap verdiğini, vereceğini zannediyorum. Bazı zamanlarda istisnai davranışlar, tek taraflı gibi görüntüler oldu. Bunun doğru olmadığını, yani herkesin aradığını bulabileceği bir repertuvarın daha doğru olduğunu düşünüyorum.”
-Sayın Başbakanın kızından kaynaklanan, Genç Osman oyununda yaşanan olayın konu üzerinde etkisi var mı?
”Hiç böyle bir sorun olmadı. Olsaydı, üzerinden 1 sene geçti, o zaman olurdu. Sanatı daha çok yaygınlaştıracak olan, kaynakları daha çok verimli kullanmayı sağlayacak olan, sanatçıyı daha özgürleştirecek olan bir model sadece bizim tarafımızdan değil, tiyatro dünyasının önde gelen, dünyaca tanınmış temsilcileri tarafından da söyleniyor. Bu modelin kendisini biraz daha evrimleştirmesi gerekiyor. Bir ricam var, şehir tiyatrosunda ve devlet tiyatrosunda olmayan bazı arkadaşlarımız, bu kurumun dışındaki arkadaşlarımız biraz yangına körükle gidip, tartışmaya benzin döküyor zaman zaman. Kimse bunu yapmasın. Bence soğukkanlı bir tartışma yapalım ve Türkiye’nin geleceği için iyi bir modeli soğukkanlı bir tartışmanın içinden oluşturmaya çalışalım. Bunu özellikle rica ediyorum. Bazıları çünkü bir kurumu kurtarmak ya da bir kurumsal yapıyı iyileştirmek değil, tam tersine bir keşmekeş yaratılsın diye uğraşıyorlar. Bu tür arkadaşlarımız bence katkılarını biraz esirgesinler bizden.”
* * *
“V. Murad” Balesi Dünya Prömiyeri Ankara’da izleyicilerle buluştu…
Tahtta yalnızca 93 gün kaldıktan sonra akli dengesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle saltanatı sona erdirilen V. Murad’ın yaşamı, bale eseriyle seyirci karşısına çıktı. Ankara Devlet Opera ve Balesi “V. Murad” Balesi’nin dünya prömiyeri gerçekleştirildi.(03 Mayıs 2012)
V. Murad’ın kendisine ait olan bestelerinin düzenlemesini müzikolog Emre Aracı ve orkestra şefi Bujor Hoinic yaptı. Balenin librettosu Aracı’ya, koreografisi Armağan Davran ve Volkan Ersoy’a ait.