2012 müzik sempozyumları üzerine… Göktan Ay


Toplam Okunma: 2879 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 09:54
Kategori: Kongre.simp.panel

Bahar ayları gelince sempozyumlar artıyor. Böylece bilim insanları araştırmaları- nı / çalışmalarını sergileme karşılığında Y.Doç. / Doç. / Prof. için puanlarını alıyorlar… Tabii ki içerik/kalite konuşulmuyor, eleştiri-değerlendirme yazısı yazılmıyor… Sanat kurumlarımız yerel/yöresel/bölgesel farklılıklar içindeler ve YÖK’nun getirdiği genel şartlar nedeniyle kaliteli kadro kurmakta zorlanmaktalar… “Yabancı dil” de sanatta hiçbir şeyi çözmüyor, “piyanoyu çaldırmıyor”,”koro şefliği” yaptırmıyor, “kitap yazdırmıyor”… Çünkü, yabancı dile ağırlık verince “sanat geri kalıyor”…

2012 müzik sempozyumları üzerine… Göktan Ay

“Bilinen şeyleri tekrarlayarak, farklı sonuçlar elde edilebileceğine inanmak, çılgınlıktan başka bir şey değildir.” Albert Einstein

Bahar ayları gelince sempozyumlar artıyor. Böylece bilim insanları araştırmalarını/çalışmalarını sergileme, tartışma ve bunun karşılığında Y.Doç./Doç./Prof. için puanlarını alıyorlar, kurumlarına akademik çalışma yaptıklarını gösteriyorlar, kurumlarda bunları toplayıp –sayı olarak- ne kadar başarılı olduklarını ilan ediyorlar… Tabii ki içerik/kalite konuşulmuyor… Bu her alanda maalesef böyle…

Önce alanımızın sorunlarının ortak olduğunda birleşelim. Kurum içi veya dışı hiç kimseyi ötekileştirmeyelim. İdareciyiz diye kendi kurumumuzu, kendi programımızı göklere çıkartıp, diğer kurumları küçümsemeyelim… Birbirimizin etkinliklerine birimler adına temsilci gönderelim, temsil edelim…

“Müdür, Müdür Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi, Bölüm Başkanı, Anasanat/Anabilim dalı Başkanı olunca kurumun etkinliklerine katılmak, görevden ayrılınca yada görevden alınınca kurumun etkinliklerine katılmamak” gibi “etik olmayan” davranışlarda bulunmayalım.

Sanat kurumlarımız yerel/yöresel/bölgesel farklılıklar içindeler ve YÖK’nun getirdiği genel şartlar nedeniyle kaliteli kadro kurmakta zorlanmaktalar. Birçok kurumda sanat çalışmaları ile öne çıkan ve başarılı etkinliklere imza atanların çoğu “yabancı dil” barajını aşamamış, belli bir yaşa gelmiş Y.Doç.Dr. lar oluşturuyor.

“Yabancı dil” de sanatta hiçbir şeyi çözmüyor, “piyanoyu çaldırmıyor”,”koro şefliği” yaptırmıyor, “kitap yazdırmıyor”… Çünkü, yabancı dile ağırlık verince “sanat geri kalıyor” doğal olarak… “Marifet iltifata tabidir” unutmayalım.

Mümkün olduğu kadar üniversitenin verdiği veya katılanların masraflarını ödediği sempozyumlar/etkinlikler yerine, sponsorlar kurumlar arası işbirliği ile kurum bütçesinden asgari harcama yaptırarak işi bitirmeye çalışalım.

Son sempozyumlar nedeni ile, kayda geçmesi bakımından, yıllarca düzenlemiş ve kurullarda görev almış bir kişi olarak sanat kurumlarındaki gençlerimize, bir kez daha birkaç konuyu hatırlatmak istiyorum.

Değerli akademisyen/sanatçı arkadaşlarım;
1/ Kişilerin rahatça ulaşacağı bilgileri, internetten al/yapıştır modeli ile bildiriler hazırlamayalım. Mutlaka, araştırmaya dayanmasına özen gösterelim, bunlara yer vermeyelim.
2/ Kaynaklardan bire bir alıntı yaparak, kendimizden fikirler eklemeden hazırlanan bildiriler asla sizin olamaz. Buna imovasyon (taklitçi icatçılık) denilmektedir.
3/ Özellikle alan araştırmasına dayalı çalışmalar iki kişi tarafından hazırlanabilir. Ama; Doç./Y.Doç./Prof. olarak yüksek lisans öğrencisi/ Arş.Gör. gençleri sunuma göndererek, internet araştırmaları yaptırıp –gelmeyip- onları yalnız bırakarak, gençleri akademik hayata başlamadan korkutmayalım. Bildirileri ve gençleri ünvana puan almak için kullanmayalım.
4/ Bir anket, mutlaka o birimin/kesimin %60-70 ini kapsamalıdır.5-6 veya 15 kişi ile anket yapıp ülke geneline hitap etmeye çalışmayalım.
5/ Tek bir cümle ile anlatılacak konu başlığı yerine, uzun bir başlık koyarak çok önemli izlenimi vermeye çalışmayalım.
6/Programda basılı olduğu halde katılmayacaksak bildirelim, düzenleyenleri zor durumda bırakmayalım. Artık, programda bildirisi olanlar katılmadıkları zaman kurumlarına yazı yazılmaktadır, unutmayalım.
7/ Mutlaka daha önce aynı konularda yapılan sempozyum bildirilerini okuyalım ki tekrara ya da çözülmüş konulara yeni bulmuş gibi değinmeyelim. Unutmayalım ki en iyi ve doğru düşünen siz değilsiniz, mutlaka aynı şekilde/ortak düşünenlerde vardır.
8/ Bildirileri veya yayınları okumak terminolojik birliği de beraberinde getirecektir. Bildirilerde yazım/imla kuralları yanlışlarına yer vermeyelim.
9/ Müzik eğitimi programlarındaki yanlış terminolojileri (güncel müzik, güncel ve popüler müzik, eğitim müziği, eğitim müziği besteleme, topluma hizmet uygulaması, repertuar/repertuvar, konservatuar/konservatuvar, eşlik/eşlik çalma, temiz çalma/entonasyon, çalgı/enstrüman, Türk müziği koro v.b.) kullanmayalım, eleştirelim.
10/ Avrupa’da kullanılan ama bizde yaygınlaşmamış yabancı/özenti kelimeleri kullanmak için zorlamayalım, herkesin anladığı dilden konuşalım.* Zaten, sorulara verilen cevaplarda/açıklamalarda bu kelimeler nedense! kullanılmamaktadır.
11/ Güzel Sanatlar Liselerinin tekrar bağımsız hale getirilmesini, GSL deki derslerin ülke müziğine hitap etmesini ve batı müziği eğitimi zorlamasından vaz geçilmesini bildirilerimizin sonuç bölümlerinde mutlaka vurgulayalım.
12/ 4+4+4 sisteminde “müziğin” ana ders olması için gerekli yerlere raporlar gönderelim. Yeni seçmeli ders teklifleri varsa MEB ilgili birimlerine yazalım.

Ayrıca;
Müzik Eğitimi ABD lerde çalgı öğretmeni yetiştirilmesi için program hazırlanmasını, 1997 ve 2006 da YÖK tarafından verilen eğitim programlarının verimli olmadığını, STKlar ve öğretmenler tarafından verilen raporların uygulamalara yansımadığını, müzik öğretmenlerinin maaşlarının düzeltilmesi gerektiğini, bölümlerdeki araç gereç sıkıntısının giderilmesinin şart olduğunu, ALES te alan soruları ile karşılaşmak istediğimizi, yüksek lisans ve doktora/sanatta yeterlik yapanların mutlaka statü ve maaş olarak farklılaştırılması ve öğretmenlerin bu çalışmaları yapması için özendirilmesini, sanatta ÜDSnin baraj olmasına çözüm bulunmasını, konu ile ilgili her bildirinin sonunda ve bulunduğumuz her platformda belirtelim.

Akademik hayat hem kolay hem zordur. O nedenle yanlış örnekleri doğru diye algılamayın. Kendimizi akıllı, başkalarını kör ve sağır zannetmeyelim…

Müzik öğretmenliğini –öğretmenlik mesleğini- büyük bir aşkla sevmek gerekir.

Sonuç olarak;
MEB; müzik ve sanat alanlarına gereken önemi vermeli, lisansüstü çalışma yapmak isteyenlere destek olmalı ve hatta harçlarını dahi Bakanlık bütçesinden karşılamalıdır.
Konservatuarlar; müzik ve sahne sanatları eğitimi verilen kurumlardır. O halde bölümler oluşturulurken “müzik bölümü” olmamalıdır. Konservatuarlarda anasanat/anabilim dalları tekrar oluşturulmalıdır.
ALES sınavlarında 2012/2013 döneminde sanat alanı mutlaka ayrılmalıdır.
Müzik eğitimcileri terminolojiye önem vermeli, yayınları, bildiri kitaplarını, internet sitelerini takip etmelidir.
Müzik öğretmenleri için 1996 dan beri hizmet içi eğitim yapılmamıştır. Bu önemli bir eksikliktir, giderilmelidir.
Çalıştaylar ile uygulamayı yapan müzik öğretmenlerinin görüşleri alınmalı ve değerlendirilmelidir.
Sanat kurumları; illerin, üniversitelerin en büyük tanıtım ve sosyal birimleridir. Buna uygun uygulama yapılmalı, değer ve önem verilmeli, gerektiği gibi temsil edilmelidir.

Son söz;
Hepsinden önemlisi sanatımızı ve kişiliklerimizi geliştirelim, yanlış örnekleri almayalım, birilerinin adamı olmayalım, “kuruma, alana” sahip çıkalım…
Yoksa, birinciliği ve önderliği/değeri bize vermezler…
Bir ve beraber olmak dileğiyle…

Yazımızı Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun şiiri ile noktalayalım;

“Ağaç bütün,
Işık bütün,
Meyve bütün,
Benim dünyam paramparça…
Büyük bir ayna kırılmış,
Kırılıp yere dökülmüş,
Kainat içine düşmüş,
Düşmüş amma paramparça…
Nereden geldi, niye hatırlandı, bilmiyorum. Sadece söylüyorum. İçimizde ‘paramparça’ olan bir şeyler var.
Bir ses diyor ki, alıp başını git, bir dağ başına; kuş uçmaz kervan geçmez bir köye. Uzak bir ülkeye…
Sahih bir ses mi bu, dinlemeye değer mi? Gittiğinde bir şeyler değişecek mi, huzur bulacak mısın? Hayır, hayır… Doğru diyorsun sevgili kardeşim, ‘Biz içimize sığamıyoruz’.
Şeyh Galip de “Bir şulesi var ki şem’i canın / Fânusuna sığmaz âsumanın.” demiyor muydu?
Sen ve ben ve ‘hüzün cemaati’nin bütün üyeleri, galiba ömrümüzü böyle şikayetlenerek geçireceğiz. Hayatımızın bütün tadı, belki de burada, bu sonsuzluğu özleyen arayışlarda… ‘
Her şeyi söylemenin mümkün olduğu’ bir yerde, susuyor, anlatamıyoruz…

* “Yeni inşa edilen konut ve işyerlerinde Towers gibi mall gibi kelime ve kavramların tamamının Türkçe’de aslında güzel karşılıkları var. İstanbul Türkçesi ülkemizin artan dış ticaretine paralel olarak, yatırımcılarımızdan Türkçe hassasiyetini görmek istediğimizi özellikle vurgulamak istiyorum.” Trump Towers Mall’ın açılışına katılan Başbakan Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasından.19.04.2012




Hoşgeldiniz