Yabancı gözünden geleneksel Türk müziğinin durumu…
Toplam Okunma: 4032 | En Son Okunma: 20.11.2024 - 10:38
Şefliği, kurduğu “Klasik koro”da uygulamaya başlayan Mesud Cemil o zamana değin dejenere olmuş GTSM icrasına modern, ciddi ve müzikal bir anlayış getirmiştir… Bugün Geleneksel müziğimizi en üst düzeyde icra etmekle görevli devlet korolarının kendini yenileme özelliklerinin olmaması nedeniyle kısırlaştığı, izleyici sayılarının sezon ortalamasının 100 izleyiciye kadar düştüğü gözlenmektedir… Kendimiz söylediğinde dinlenmez iken bir yabancının söylemesi daha etkili olabilmektedir…
Peşpeşe çıkarılan yönetmelikler ile sonradan yapılmak zorunda kalınan yönetmelik değişiklikleri eksik, günümüz GTM ihtiyaçlarına cevap vermekten uzaktır…
Öngörüsü gelişmiş Geleneksel Türk müzik uğraşanlarımızın değerlendirilemediği görülmektedir.
Bir yabancı müzik adamı geleneksel müziğimiz üzerine kitap yazmış ve öngörülerde bulunmuş.
Music of Ottoman Court (Osmanlı Sarayı Müziği) kitabının yazarı Walter Feldman ile Doğan Hızlan sohbetinin satır aralarından(1):
“Feldman, hem konusunu çok iyi biliyor hem de santuri.
Kitabından, konuşmalarımızdan söz etmeden önce, onun gerçekten çok önemli bir tesbitte bulunuyor, görüşüne katılıyorum.
Feldman, Türk musikisi korolarının, toplu halde çalıp söylemelerinin solistlik kurumunu yok ettiği iddiasını ortaya atıyor.
Türk musikisi, salonlara giriyor, korolar çoğalıyor, derken, Türk musikisinin bir özelliğini gözden kaçırmışım.
Yorgo Bacanos’un eşliğinde Hafız Kemal’in, Saadettin Kaynak’ın söylediği şarkıları dinlerken, korolarda, saz ve ses solistlerinin öne çıkmadığını, - çıkmalı mı acaba - topluluk içinde eridiğini farkettim. Araştırmacı bu unutkanlığımıza değindi.
Çok sesli olmayan çok sazlı koroların eşliğinde söyleyen sanatçıların da solistlik geleneğini sürdüremedikleri ortada.
Nasıl tek piyano eşliğinde lied’ler söyleniyorsa, tek saz eşliğinde de bir solist şarkılar söyleyebilir. Üstelik oda müziği olan Türk musikisi için de geçerli ve aslolan bir tarz.
***
Münir Nurettin Selçuk’un piyano eşliğinde söylediği Kanatları gümüş bir yavru kuş’unu da hatırlayınca… Türk musikisinde ses ve saz solistliğinin yok olduğunu, yeniden solist yetiştirmenin gereğine inandım.
Şimdi batı tarzı bir disiplin içine girerken, kendi geleneksel özelliklerimizi, Türk musikisine özgü bazı tavırları da unutmayalım.
İkisini bir arada yaşatalım.
Osmanlı müzik yaşamının 15′nci ve 16′ncı yüzyılda çok az bilindiğini yazan araştırmacı, lâdini müziğin oluşma sürecini anlatıyor ve başta müzik olmak üzere, sanatların gelişme yerinin saray olduğunu belirtiyor.
Osmanlı devletini yöneten, yönlendiren sınıflarla müziğin gelişimini, aristokrasi ile müziğin bağlantılarını inceleyen Feldman, bu müziği, yönetici elit sınıfın geliştirdiğini ortaya koyuyor.
Müziğin sekülarizmin (din dışı, laik ) başladığı Lâle Devri’nde geliştiğini, Türk sanat musikisinin o dönemde kaliteli ürünler kazandığını savunuyor.
Araştırmanın önemi, bizim bazı kavramlarımıza bir başka gözle bakarak daha iyi değerlendirmesi. Mevlevî ve müzik bölümü de bunun örneğidir.
Ud’un gördüğü ilginin azalış sürecini anlatan Feldman’a bu sazın popülerliği konusunda bilgi verdim. Birçok evde duvara asılı ud bulunurdu.
Ona göre ud, itibarını yeniden 19′uncu yüzyılın sonunda kazandı.
Feldman’ın enstrümanlar konusunda verdiği bilgiler, bu sazla ilgilenenler ve müzik tarihçileri için ilgi çekici notlar taşıyor.
Sanat musikisini, şöyle sınıflandırıyor:
Seküler müzik fasıl, ve Mevlevi ayin’leri.
WALTER Feldman’ın “Music of the Ottoman Court” kitabı sadece müziği eksen alarak yazılmış bir araştırma değil, onunla siyasal, toplumsal bağlantıları da değerlendiren bir çalışma.” (1)
***
Türk müziğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Kimleri dinliyorsunuz?
“Türk müziğini araştırıyorum. Bütün ömrümü onunla geçiriyorum. Benim için çok önemli. Türk müziği; içine dönük, kapalı ama derin ve geliştirilmiş bir müzik. Dünya mirası içinde derin, çok kıymetli ve yüksek kalitede bir yere sahip. Onu tanımayan kişi zor anlar. Güncel Türk ise müziğini takip etmiyorum. Daha çok klasikleri dinliyorum. Ben gelenekçi bir adamım. Eskileri dinliyorum. Necdet Yaşar, Cinuçen Tanrıkorur, Yorgo Bacanoz, Niyazi Sayın ve öğrencileri gibi büyük müzisyenleri…” (2)
Geleneksel Türk müziği içinde Toplu söylemenin bir disiplin altında uygulanmaya başlanması yani bir topluluğun şef tarafından yönetimi ilk olarak 1921’de düzenlenen Şark Musiki Cemiyeti’nce düzenlenen “Cemil Konseri”nde derneğin başkanı Ali Rıfat Çağatay (1867-1935) tarafından gerçekleştirilmiştir. Koro yönetimi işini profesyonel anlamda ilk uygulayan kişi ise Almanya’da müzik eğitimi görmüş Mesud Cemil (1902-1963) olmuştur.
Şefliği, kurduğu “Klasik koro”da uygulamaya başlayan Mesud Cemil o zamana değin dejenere olmuş GTSM icrasına modern, ciddi ve müzikal bir anlayış getirmiştir. Mesud Cemil’den önce bir meşk havasında süren icra tarzı bundan sonra “tüm topluluktan, tek bir sesin çıkması, isteyenin, istediği sekizliden okuyamayacağı ve uzun seslerin, istendiği gibi doldurulamayacağı esasına dayanan bugünkü yönetim biçiminin temelleri atılmış oldu.
Bu arada GTSM’de şefe gerek olmadığı tartışmaları da sürmesine karşın, yorum, tavır, balans, entonasyon gibi özelliklerin nasıl sağlanacağı, bu savı ortaya atanlar tarafından dikkate alınmıyordu. Tabii ki kurumların yapacakları şef seçimlerinde bu özellikleri uygulamasını bilen, yeterli eğitim ve nosyonu almış kişileri tercih etmeleri bu tartışmaların aza indirgenmesi konusunda etkili olacaktır…
_____________________________________
(1) Doğan Hızlan, Hürriyet Gazetesi, 19 ağustos 1997
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=-260400&yazarid=4
(2) Ali Pektaş, Zaman Gazetesi, 13 Mayıs 2007.
(3)Feldman ile diğer bir röportaj için bkz:
http://aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-8433-12-beni-turk-muziginin-yuksek-kalitesi-cezbetti.html