“Yaşayan İnsan Hazinesi” Hayri Dev ve müziğin susmadığı köyü: Gökçeyaka…
Toplam Okunma: 16622 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 10:05
Denizli’nin Çameli ilçesinin Gökçeyaka köyü’nde yaşayan 77 yaşındaki Hayri Dev 2008 yılında Unesco tarafından “Yaşayan İnsan Hazinesi” ödülüne layık görülmüştü. Köyü’nde müzik yapılmayan ev yok gibi. Her evde en az bir kişi saz, cura, kaval, çam düdüğü, sipsi gibi çeşitli müzik aletlerinden birini çalabiliyor… Hayri Dev şöyle diyor: “Ben oynamam diyen olmaz bizim ezgilerimizle. Akşamdan gireriz, sabaha çıkarız. Diyelim 20 kişi var bir evde. İçlerinden biri oynamayı bilmiyor. Oynamayı bilmeyen için evin kapısı kilitlenir. Onun için çalar dururuz. O adam oynayıncaya kadar o kapı kilitli durur. Ta ki oynar kapı açılır…”
“Yaşayan İnsan Hazinesi” Hayri Dev ve müziğin susmadığı köy: Gökçeyaka…
Yaz aylarında yaylalarda, kış aylarındaysa her gün bir başka evde yapılan “yarenlik buluşmaları”nda kendilerine özgü besteler ve türkülerle müzik ziyafetleri sunuluyor.
Köylüler geçimlerini bu meslekle sağlarken, müzik sayesinde genç kaldıklarını da ifade ediyorlar.
Çocukluğundan bu yana yerel müzisyenlik yapan Hayri Dev, köyün eski isminin Karaman olduğunu, Anadolu’da yaygın “Karaman kırığı” parçasının bu köyden çıkarak meşhur olduğunu söylüyor.
Hayri Dev köyde çalınan müzik aletlerini de kendileri yapıyor:
“Arkadaşlarımız ile beraber çalardık. Kış devresinde, bugün senin evinde, yarın benim evimde, yaz devresindeyse dağda çobanlık yaparken arkadaşlar ile yarenlik olurdu. Çam düdüğünü kızlar çalardı. Bu civarın ilk ismi Karaman. Karaman’ın kırığı diye geçer. Bu muhitlerde herkesin elinde bağlama olsun, çam düdüğü olsun, kaval gibi çalgılar çalınırmış. Biz babalarımızdan dedelerimizden öğrendik, şimdi çocuklarımıza, torunlarımıza öğretiyoruz.”
Gökçeyaka Köyü’nün en fazla ilgilendiği şeyin çalgı ve müzik olduğunu söyleyen Bayram Develi:
“Yıllardan beri böyle devam etmiş, şimdi de aynen sürüyor. Burada genelde 3 telli bağlama, saz, çam düdüğü çalınır. Benim babamın çaldığı çam düdüğüdür. Keman çalınırdı eskiden, şimdi de çalınıyor. Kabak kemane çalıyoruz, üç telli bağlama çalıyoruz, hepsi var. Müzik aletlerini köyde yapıyoruz. Benim de bir atölyem var. Üç telli bağlama ve kabak kemaneyi burada yaptım. Müzik tutkusu köy halkını diri ve genç tutuyor. Hem çalıyoruz, hem yapıyoruz. Evlerde toplanılır, yarenlikler yapılır, çalınır, söylenir, oynanır. Sırayla herkes oynar. Belli mevsimlerde yapılır. Bahar ve yaz mevsimlerinde yaylalarda, kış aylarındaysa evlerde toplanılır.”
Her evde bir enstrüman çalındığına dikkati çeken Mustafa Gökçe,
“Doğuştan gelen bir şey, çünkü, atalarımızdan, dayılarımızdan, amcalarımızdan öğrenerek geldik. Her evde bulunur mutlaka çalan. Geçimimizi de buradan sağlıyoruz. Yeni yetişen gençlerden de ilgilenenler çok. Düğünlere gidip çalıyor ve söylüyorlar.”
Hayri Dev
1933′ te Denizli İli, Çameli İçesinin Gökçeyaka köyünde doğan Hayri Dev, çocukluğundan bu yana çaldığı yöresel çam düdüğüyle UNESCO tarafından 2003 yılında kabul edilen, Ülkemizin 2006 yılında taraf olduğu Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında 2008 yılı için”YAŞAYAN İNSAN HAZİNESİ KÜLTÜREL MİRAS TAŞIYICISI” olarak ilan edildi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı Marmara Salonu’ nda 14 Ocak 2010 tarihinde saat:17.00′ de düzenlenen Ödül Töreninde, Geleneksel kültürümüzün önemli kollarından biri olan “ÇAM DÜDÜĞÜ” alanında yurt içinde ve yurt dışındaki çalışmalarından ve hizmetlerinden dolayı Hayri DEV’ e Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul GÜNAY imzalı “Teşekkür Belgesi” verilmiş konu Denizli İl Kültür Ve Turizm Müdürlüğü basın bülteninde şöyle duyurulmuştu:
“UNESCO tarafından 2003 yılında kabul edilen, Ülkemizin 2006 yılında taraf olduğu Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında kültürel mirasımızın belli unsurlarını yeniden yaratmak ve yorumlamak açısından gerekli bilgi ve beceriye yüksek düzeyde sahip olan ve Ülkemizden seçilen * 7 kişi içerisinde yer alan İlimizden Hayri DEV, 2008 yılı için “YAŞAYAN İNSAN HAZİNESİ” olarak değerlendirilmiştir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’ mızca İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı Marmara Salonu’ nda 14 Ocak 2010 tarihinde saat:17.00’ de düzenlenen Ödül Töreninde, Ülkemizden seçilen * 7 kişi “YAŞAYAN İNSAN HAZİNESİ KÜLTÜREL MİRAS TAŞIYICILARI” olarak kamuoyuna ilan edilmiştir..
Geleneksel kültürümüzün önemli kollarından biri olan “ÇAM DÜDÜĞÜ” alanında yurt içinde ve yurt dışında yaptığı çalışmalardan ve hizmetlerinden dolayı Hayri DEV’ e Sayın Bakanımız Ertuğrul GÜNAY imzalı “Teşekkür Belgesi” verilmiştir.
Kamuoyuna duyurulur.
Mehmet KORKMAZ
İl Kültür ve Turizm Müdürü
Hayri Dev ile UNESCO’nun “Yaşayan İnsan Hazineleri”ne seçilmeden önce Özkan Güven tarafından yapılmış röportajı(1) aktarıyoruz:
Hayri Dev, üç telli sazıyla, besteleriyle Avrupa’da çok tanınıyor. Üç telli bağlamanın gençlere aktarılması gerektiğini söyleyen Dev ‘Gençler bu bölgede orga çok düşkün. Küçümsüyorlar bu sazı. Gıy gıy diyorlar. Org’a yeniliyor üç telli sazımız’ diyor.
Karşımızda bir çınar gibi sakin, sessiz ve dimdik dururken ve gözleriyle gülümserken, yüzüne bakıp ‘Bizi bağışla’ diyemedim. Yıllar önce Fransızlar seni keşfedip ülkesine çağırdı, hayat öykünü belgesel haline getirdi, Belçikalı üniversite öğrencileri senden üç telli bağlamayı öğrendiği zamanlarda bile biz, Denizli’nin dağları, tepeleri aştıktan sonra çam ağaçlarıyla kaplı köyündeki kapını çalmadık.
Koca bir ömrün son demlerinde gündemimize girdi köy çalgıcısı Hayri Dev. Bir hazine kadar değerli olduğunu UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu) da anlamış ki adını ‘Yaşayan İnsan Hazineleri Aday Listesi’ne seçildi.
Foto muhabiri arkadaşım Adnan Gül ile birlikte Hayri Dev’i görmek için Çameli Köyü’ne gittik. Üç telli bağlamasından, çam düdüğünden çıkan ezgilerle söylediği Yörük türküleri arasında hayat hikayesini dinledik…
Bu işe komşu kızı Birgül için başladı…
Hayri Dev 75 yaşında. Çameli’nin yoksul dağ köylerinden biri olan Gökçeyayla’da geçen hayatında hep çobanlık yaptı. Çobanlığının yanına kendi deyimiyle çalgıcılığı da eklemesi, ilk aşkı ‘Birgül’ adındaki komşu kızına aşkıyla başladı desek abartmış olmayız. Onun için besteler yapmaya başladı, keçileri otlatırken dağlarda, ormanlarda bir yerlerde Birgül’ün de olabileceğini düşünerek yanık yanık söyledi hep. O çalarken orman, onun ezgileriyle dalgalandı. Ama filmin sonu farklı bitti: Ailesi Birgül’ü başka biriyle evlendirdi. Hayri Dev de bir başka kızla hayatını birleştirdi. İkisi erkek, üçü kız beş çocuğu oldu. Ama ailesinden habersiz elindeki üç telli sazı, çam düdüğünü hiç bırakmadı. Evlere gidip yarenlik yaptı, düğünlerde insanları eğlendirdi. Ormanda, dağlarda çobanlar için çaldı, söyledi… Zaman böyle geçti…
1992’de hayatını değiştirecek bir olay oldu. Fransız Jerome Cler İspanya’da duyduğu bir bağlama sesinin büyüsüne kapılarak Türkiye’ye gelmişti. Bin 500 metre yükseklikteki Çameli ve Fethiye dağlarında uzunca bir süre bu sesin kaynağını bulmaya çalışırken yörenin kültürü hakkında 350 sayfalık bir tez hazırladı.
Sorbonne Üniversite’sinin Etimoloji bölümünden doçentlik alması da bu tezle oldu. Cler, Türkiye’ye işte bu tarihte geldi. Hayri Dev’i buldu. Dinlediği ses, Dev’in elindeki üç telli saza aitti. Daha sonra 15 kişilik bir Fransız ekibi tekrar köye geldi. Dev’in hayatı Ormanlar Arkası adlı belgesel filmle anlatıldı. Fransız müzikologlar üç defa ülkelerine konser verdirtmek üzere çağırdılar. Hatta bir Fransız her yıl Dev’den ders almak üzere Fethiye’ye, Çameli’ne kadar geliyor. Yani Hayri Dev’in adının UNESCO’nun Yaşayan İnsan Hazineleri Aday Listesi’nde yer alması boşuna değil.
Birgül başka biriyle evlendiğinde neler hissetmiştin Hayri Amca?
Kötü oldum tabii. Onun için o sazı elime aldım. Ve hiç bırakmadım. Bütün düğünlerde ben çalardım. Bir tek onun düğününde çalmadım.
Nasıl biriydi?
Etine dolgun, çok güzel, parlak bir kızdı. O benim komşumdu. Beraber yarenliklerimiz oldu. Ona çok beste yapmıştım. O evlendi işte. Bahsettiğim dönemler ananın, babanın ne derse yapıldığı dönemler tabii. Ailem bana başka bir hanım buldu. Onu da çok sevdim, evlendik. Ama ben çalgıcılığı hiç bırakmadım. Bu üç telli yüzünden babamdan çok dayak yedim. Çobandık biz. İşimiz hayvanlarlaydı. Kaç kez keçileri kaçırdım türkü söylemeye dalarken… Hatırlamıyorum bile. Yaylalarda anne ve babalardan gizlice toplanırdı gençler. Hep birlikte çam düdüklerimizi, üç tellilerimizi çıkarır çalardık. Öyle bir şey ki bu orman arkasında çalarsan öbür orman arkasında duyulmazdı. Dağlarda çobanları topluyorduk. Hepsi de başka başka yerlerdeyken hem de.
Dağdaki çobanları nasıl, niye topluyordunuz?
Herkesin yanında ayna vardır. Çobanların da bizim de. Onlara ayna tutardık. Onlar da kendi aralarında haberleşirdi aynalarla. Sonra bir yere toplanırdık. Amaç eğlenceydi. Çalarak hem onları hem kendimizi eğlendirirdik. Bunlar dedelerimizden kalan gelenekti. Mustafa dedem de üç telli saz çalardı. Ama ben bizim bölgede keman çalan Hasan Yıldırım’dan öğrendim ne öğrendiysem. Hepimiz onun çırağıyız.
Üç telli bağlamanın özelliği ne?
Sadece Fethiye ve yöresinde kullanılan bir saz bu. Dünyada başka bir yerde yok. Çameli ve Gireniz yöresindekiler ardıç ağacından yapılıyor. Alt telleri birbirine yakındır. Böylelikle orta tel çalındığı zaman alt tel de basılır. Bu sazı yapan ben ve birkaç kişi dışında yok artık. Gençlere öğretmek lazım ama gençlerde bu bölgede orga çok düşkün. Küçümsüyorlar bu sazı. ‘Gıy gıy’ diyorlar. Orga yeniliyor üç telli sazımız. Şimdiki sazlar zaten sadece cila. Ciladan sesleri çıkmıyor. Oysa gençliğimizde öyle miydi? Sazın ucuna mutlaka ninelerimiz bir toka takardı. O tokanın üzerine de nazar değmesin diye boncuklar… Üç telliyle insanlar öyle eğlenir ki yarenliğe gittiğimiz evlerde akşamdan başlar sabaha kadar insanları eğlendiririz. O evlerdeki halıları bir günde eskitiriz.
Türklerden çok yabancılar seninle ilgilenmiş. UNESCO’da da ismin geçiyor.
UNESCO herhalde müzisyenlerin üst mertebesi, bilmiyorum. Onlar bu müziği, sazı gelecek nesillere taşımak istiyor herhalde. Sağ olsun yabancılar çok ilgilendi benimle. Bu sazı çalmamdan dolayı Fransızlar, Belçikalılar geldi köye. Ben Fransa’ya gittim. Bana kiliselerinde çaldırdılar, plaket verdiler. Fransızlar geldi filmimi çektiler. 11 kişi bir ay benim yanımda kalıp benimle dağı, taşı dolaştı. 30 yıl bu işi yaptıktan sonra bizimkiler beni fark etti. Bu tür müziği korumak için benim korunmam gerekiyormuş. Valilik beni emekli yapacağını söyledi. Yaparsa iyi olur elbette.
HAYRİ Dev’e ‘Koca Usta’ diyorlar. Koca Usta lakabını elinden her iş geldiği için almış. Marangozluk, terzilik (başındaki şapkayı kendisi yapmış), ayakkabıcılık gibi işlerin elinden geldiğini söylüyor. ‘Elin yapacağı her şeyi yaparım’ diyor ve devam ediyor: ‘Ama hiçbirini yapmak istemedim. Çünkü ben çobanım ve müzisyenim. Çalgıcılıktan çok aç kaldığım oldu ama hiçbir zaman ondan ayrılmadım.’
MUSA Dev Hayri Dev’in kardeşi. O da köy çalgıcısı. 66 yaşındaki Musa Dev çocukluğundaki bir kareyi anlatıyor: ‘Bir buçuk metre karın olduğu havalarda yarenlik yapılacak eve gitmeye çalıştığımız günü hatırlıyorum. Yalnız bırakmamak için abim beni sırtına alıp öyle yola devam etmişti. Nasıl ölmedik bilmiyorum.’
HAYRİ Dev ‘Parayla hiçbir zaman derdimiz olmadı’ diyor ve şöyle devam ediyor: ‘Keçilerimiz bizi her zaman geçindirdi. Sazı, sözü eğlence için yapıyoruz hala. Atkımızı asıyoruz boynumuza, şapkamızı takıyoruz, düğünlere gidiyoruz 300-500 YTL veriyorlar, yetiyor. Ben oynamam diyen olmaz bizim ezgilerimizle. Akşamdan gireriz, sabaha çıkarız. Diyelim 20 kişi var bir evde. İçlerinden biri oynamayı bilmiyor. Oynamayı bilmeyen için evin kapısı kilitlenir. Onun için çalar dururuz. Herkesin oyun şekli farklıdır. O adam oynayıncaya kadar o kapı kilitli durur. Ta ki oynar kapı açılır. Hala bunu yapmaya çalışıyoruz. Bunun dışında Denizli’nin dışına çıkıyoruz. Gençlerin bol olduğu üniversite festivallerine katılıyoruz, insanları eğlendiriyoruz.’
Neden insanlar yaşayan hazine seçiliyor?
UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Somut Olmayan Kültürel Miras İhtisas Komitesi ve Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, Türk Folkloru Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Metin Ekici ‘Yaşayan İnsan Hazineleri’ni şöyle anlatıyor:
‘Topluluk, grup ve bireylerin, kültürel miraslarının bir parçası olarak tanımladıkları uygulamalar, bilgiler, beceriler ve bunlara ilişkin araçlar, gereçler ve kültürel mekanlar anlamına gelir. Kuşaktan kuşağa aktarılan bu somut olmayan miras, toplulukların ve grupların çevreleriyle, doğayla ve tarihleriyle etkileşimlerine bağlı olarak, sürekli biçimde yeniden yaratılır ve bu onlara kimlik ve devamlılık duygusu verir. Böylece kültürel çeşitliliğe ve insan yaratıcılığına duyulan saygıya katkıda bulunur.’
UNESCO’nun aday listesinde Hayri Dev’in isminin geçmesinin en büyük nedeninin çam düdüğü, üç telli sazı ve yöresel türküleri yaşatması olduğunu anlatan Ekici şöyle devam ediyor: ‘Hayri Dev adaylardan sadece biri. Farklı yörelerden farklı unsurlar aday gösterildi. Dev’in yanı sıra biri ebru diğeri tezhip sanatıyla ilgilenen iki kişi ile Konya’da bir keçeci ve bir müzisyen var. ‘Mayıs Yedisi Töreni’ de Somut Olmayan Kültürel Miras adayları arasında. Biz dosyaları hazırladık. Ön incelemeden sonra komisyon incelemesini tamamladıktan sonra, Kültür Bakanına arz edilecek ve ardından komiteye gelecek. Aynı bölgeden, aynı türden adaylar arasında değerlendirme yapılarak sonuç açıklanacak.’
______________________________________
Hayri Dev çam düdüğü, üç telli icrası ve diğer videoları için bkz:
http://www.youtube.com/watch?v=fHyXAMYgIoo&feature=related
(*) http://www.gokceyakakoyu.com/
(1) http://mobil.stargazete.com/n97/pazar/unesco-nun-yasayan-hazinesi-hayri-dev-haber-109191.htm
(2) http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspxaType=RadikalDetayV3&Date=7.4.2010&ArticleID=990159&CategoryID=79 07/04/2010