Müzik sanatında kim memnun?..
Toplam Okunma: 3350 | En Son Okunma: 22.11.2024 - 01:01
Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay Radikal Gazetesi’nde Cem Erciyes ile yaptığı söyleşide Bakanlığının bünyesinde barınan sanatçıların üretiminden, dolayısıyla da onları çalıştırma sisteminden memnun olmadığını ifade etmektedir… Kim memnun? Popçu değil, türkücü değil, klasikçi zaten hiç memnun değil? E peki Türkiye’de sanat alanında kim memnun?.. Memnun olunan sanatçı/sanatçılar kimdir, kimlerdir?..
Devletin sanatçıları arasında birçok nitelikli sanatçı bulunuyor. Değerlerinin bilinmediği konusunda da bir o kadar yaygın kanı.
Ve Türk müzik sanatında yapıta/sanatçıya değer biçmenin ölçüsü…
Barak, Ege, Balkan vs. havalarını; Hacı Arif Bey’i, Z. Arif Ataergin’i en güzel hangi sanatçımız yorumlar?
Kültür Bakanlığı Türk müziği sanatçıları içinde kaç tane müzik/müzikoloji alanında doktora yapmış sanatçı var, kaçı müzik/sanat içerikli kitap yazmış?..
Hangisi bestecidir, hangileri GTM çalgılama, orkestralamalarıyla, çoksesli çalışmalarıyla tanınır?
Beethoven’in piyano sonatlarını, Wagner operalarını, aryalarını, Şostakoviç’i veya bilmem hangi bestecinin hangi eserini hangi Türk sanatçısı dünya çapında bir özgünlükte en iyi seslendirir/yönetir?
Bilinir mi, bilinenlere gereken değer verilir mi?…
Sayın Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay şöyle diyor:
“İstanbul 2010 Ajansı ne yazık ki, sivil toplumdan bizim ajansı kurarken umut ettiğimiz desteklerin hiçbirini toparlayamadı. Tamamen genel bütçeden kaynak ayırdık. Bu genel bütçedeki kaynağı kullanmak konusunda yeni bir bürokrasi oluştu. Üstelik gereksiz yere insanlara maaş ödedik. Bizim bakanlığın birimleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ve özel idarenin görevlendireceği bazı sanat insanlarıyla çok daha ekonomik olarak o kaynağı kullanabilirdik. Eğer bir sivil toplum hareketi yaratabilse, kamunun verdiği kaynağın yarısı kadar zenginleştirebilseydi devam edebilirdi. O yüzden acilen tasfiyesi gerekiyordu. Ben de uzatma projelerine hiç sıcak bakmadım. Bakanlığa bağlı orkestralar, tiyatrolar, korolar…
Bu kurumların hepsi Cumhuriyet’in ilk yıllarında devletin Batılı kültürü empoze etmesi amacıyla oluşmuş. Bunların aslında bir vadede sivil topluma devredilmesi lazım. Yani sivil topluma gönüllü kuruluşlara, özel idarelere, yerel yönetimlere devredilmesi lazım. Devlet bütün bu sanat etkinliklerini kendi özkaynaklarıyla destekler ama doğrusu devletin orkestrası, senfonisi, operası balesi, tiyatrosu olur mu? Devlet bunları destekler… Devlet bütün bu alanlarda topluma yaygınlaşmayı ve sanat üretiminin önündeki engellerin kaldırılmasını destekler. Bunların hepsi geçmişte devletin bir kültür dayatması çerçevesinde oluşmuştur.”
Sanat kurumlarımızın işleyişiyle ilgili bir model üzerinde çalışıyoruz. İtiraf edeyim bu benden önce başlatılmış olan bir çalışma ve benim dönemimde de bitecek gibi gözükmüyor. Çünkü bir kurumsal tutuculuk var, herhangi bir düzenlemeyi kamuoyunda çok farklı biçimde sunma konusunda sanatçı arkadaşlar derhal bir PR çalışması yapabiliyorlar ve siz dünyada Fransa’da, İngiltere’de olan örnekleri Türkiye’ye taşımakta zorlanıyorsunuz. Bu konuda yine bizim bir çalışmamız var ama nasıl bir sonuç alırız bugünden söylemem zor. Performansa dayalı, üretime dayalı, üretkenliğe dayalı, niteliğe dayalı bir sistem oluşturmak istiyoruz. Şu anda böyle bir şey yok. Şu anda klasik devlet memuru anlayışı var. Yani belli bir yaşta bir sınavla girmişseniz 65 yaşına kadar çalışıp emekli oluyorsunuz. Çalışsanız da çalışmasanız da yetenekli olsanız da olmasanız da… Sanat kurumları böyle olmamalıdır. Ama yeni model konusunda da mutabık olmuş değiliz.
Ben şunu soruyordum, mesela İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın artık esamisi okunmuyor, çünkü yabancı solist getiremiyor iddialı konserler veremiyor.
Yabancı solist getiremiyor ama bu arada Borusan var, Doğuş var, Akbank’ın desteklediği gençlik orkestrası var… Dünyada da böyle. Bu işleri bu tür toplumsal kurumlar taşıyorlar. Sivil toplumda toplumsal örgütlenmeler var. Devletin bir senfonisi olacak, bütün sanat etkinliklerini o yürütecek. Bu cumhuriyetin 30’lu 40’lı yıllarının bir perspektifi. Türkiye bunları aşıyor. Aşması da gerekiyor. Biz bir kaynak arayışı içerisindeyiz. Başka destekler çoğalsa biz de kaynaklarımızı cari harcamalara, memur maaşlarına değil bu meselelere ayırırız. O zaman dünya çapında virtüöz de getiririz veya biz yetenekli insanlarımızı destekleriz, dünyaya çıkmalarını sağlarız, ki esas önemli olan bu. Bizden insanların dünyaya çıkmasını sağlamak… Biz cari meselelerimiz yüzünden ne önemli insanları getirebiliyoruz ne de kendi yeteneklerimizi dünyaya çıkarmak için yeterli kaynak arayabiliyoruz.
Bu işi memur rutininden kurtarıp da yetenek kriterlerine dönüştürebilsek belki bunları başarabileceğiz…”(1)
Türkiye’de iyi niyetlerle kurulan çoğu kültür kurumları gün geçtikçe –yine politikacılar tarafından- yozlaştırılmış, verim alınamaz hale getirilmiştir. Ama burada “suçlu”, empoze edilmeye çalışıldığı gibi ne sanat, ne de sanatçı değildir!..
Kültür Turizm Bakanlığı’nın müzik kısmını yönetecek kişiler ne derece müzik ile doğrudan alakalı ve de Türkiye’deki müzik hayatına hakim yöneticilerden oluşturulmaktadır?..
* * *
Hemen duyar gibi oluyoruz. “Devlet sanatçı barındırmamalı.”
Ya gelişmek; ya da sanatı serbest piyasa dalgalanmasına bırakmak…
Zaten bütün mesele de burada…
* * *
“Sanatçıları yerel yönetimlere devretmek” düşüncesi Bakanlık tarafından dile getirilmektedir.
Oysa yerel sanatçı ayrı, Türkiye’yi uluslararası anlamda temsil edecek sanatçı ayrıdır.
Sayın Kültür ve Turizm Bakanı’nın, kendi bünyesindeki sanatçılardan uluslararası sanatçı çıkacağı ümidini yitirdiği anlaşılmaktadır. Oysa hem Türk, hem de batı müziğine hizmet götüren müzik idaresinin birim başlarına her iki alanda da yeterli/yetkin yöneticileri atamaktaki isabet derecesi ve müzik politikası sorgulanmamakta, sanatçıyı köreltme mekanizmasının kurulmasına izin verilmektedir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı; senfoni orkestraları, GTM koro ve topluluklardaki sanatçıların –dedikodusal söylemler dışında- yeteneklerini, sanatsal yükseltileri ve de hangi sanatçıdan nerede nasıl yararlanılabileceği bilincine yani “sanatçıyı tanıma sistemi”ne sahip midir?
Artık net olarak görülmektedir ki müziğe seçilen devlet yöneticileri hakim olmadıkları Türkiye müziği konusunda, tanımadıkları bakanlık sanatçılarının sanatlarını değerlendirememekte, yönlendirememektedirler.
Basit, yakın aylardan bir örnek: Bilgisayar eğitimi almış müzikle ilgisi olmayan kişi müzik ile ilgili birime yönetici olabilmekte, sonra da Orta Asya’daki bir büyükelçiliğimize kültür ataşesi olma başarısını göstermekte ama kültür alanında tanınmamaktadır.
Bu örnekler on yıllardır yaşanıyor…
Yüzlerce konservatuar ve müzikbilim mezunu işsiz. Kültürel kalkınmada kamudan özele çalışabilecekleri birçok alan bulunuyor ama çoğu aktif yöneticimiz daha bu alanların varlığından, bu alanların istihdam yaratacağından habersiz.
Türkiye’deki müzikseverler Kültür Turizm Bakanlığı sanat yükseltisinin idaresi açısından yeni oluşumlar ve bu oluşumlara da yeterli, en önemlisi samimi/içten mesleğe ve sanata hakim yöneticiler bekliyor.
Bekleniyor!..
* * *
Genç iken verimli olup, yaşı arttıktan sonra sağlık problemleri çıkan sanatçıyı performanssızlık nedeniyle -uygun emeklilik koşullarını sağlamadan- kapı dışına koyma düşüncesi ne derece adil olabilir ki?..
Sanatın birinci koşulu da sanatçıyı dışlamak değil, desteklemektir.
20 tanesini desteklersin, iki tane çıkar. Belki de bir…
Çıkanları yok etmek de neyin nesi?
Sanat ve bilim, iltifat görmediği yerden hep uzaklaşmış, toplumsal başarısızlık gelmiş.
* * *
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak görev yapan devletin sanatçısı ne yapsın?
Gitse gidemiyor, kalsa kalamıyor…
Karşılıklı bir memnuniyetsizlik sözkonusu…
Gelinen duruma bakar mısınız?..
* * *
Tüm bunların üstüne bir de “sanatçıyı memnun etmek zordur” deyin, olsun bitsin…
____________________________________
(1) Cem Erciyes “Kültür Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile Röportaj” Radikal Gazetesi / 09.08.2011