TÜİK* Çalışmalarında Eğitim-Kültür-Sanat İşbirliği… Göktan Ay
Toplam Okunma: 3675 | En Son Okunma: 22.11.2024 - 01:01
…Yüce Parlamentomuzun 5. Beş yıllık Kalkınma Planı Kültür Ekindeki 583. maddesi; Türk müziğinin ne kadar ihmal edilmiş olduğunu, çok çarpıcı bir biçimde açıklar. T.B.M.M. nin 13.07.1984 tarih ve 8 nolu kararı; “Bu güne kadar ihmal edilmiş olan Türk musıkisinin araştırılması, geliştirilmesi ve tanıtılması 5. plan döneminde ana ilke olarak benimsenecektir” demiştir… Bale salonunda da aynı savımız geçerlidir ve bale salonu diye bir bina olamaz. Neden halk oyunları salonu denilmemiştir?..
TÜİK* Çalışmalarında Eğitim-Kültür-Sanat İşbirliği… Göktan Ay
Ünlü düşünür Aristo, insan eğitiminde müziğin önemine şu sözlerle yer vermektedir:
“Tıpkı jimnastiğin belli bir türde vücut meydana getirmesi gibi, müziği de daha çok kişilik üzerinde etki yapabilen ve böylelikle, doğru bir eleştirici değerlendirme alışkanlığına sahip ve yetenekli insanlar yetiştirmemiz için, bir uyarıcı olarak görmemiz gerekir. Duyguları samimiyetle ifade etme konusunda hiçbir şey ritim ve şarkı söyleme kadar kuvvetli değildir. Madem ki bu kadar güçlü bir kuvvettir, o halde müzik mutlaka çocukların eğitiminde kullanılmalıdır.” (Tuncay,1975)
Bu konuda, Türk ulusunun duygu ve gereksinimini dile getiren yüce Parlamentomuzun 5. Beş yıllık Kalkınma Planı Kültür Ekindeki 583. maddesi; Türk müziğinin ne kadar ihmal edilmiş olduğunu, çok çarpıcı bir biçimde açıklar. T.B.M.M. nin 13.07. 1984 tarih ve 8 nolu kararı; “Bu güne kadar ihmal edilmiş olan Türk musıkisinin araştırılması, geliştirilmesi ve tanıtılması 5. plan döneminde ana ilke olarak benimsenecektir” demiştir.
Yüce ulusumuza karşı; görev ve sorumluluklar yüklenmiş olan; Yükseköğretim kurumları, müzik dernek ve vakıfları, kuruluşlar, medyada görevli bütün aydınlarımız ve bütün vatandaşlarımız, Türk ulusal müziğine karşı görevlerini yerine getirmede az veya çok sorumluluk sahibidirler.
Ülkemizde eğitim kurumları maalesef, günlük sorunlar içinde kalmakta, bulundukları ast-üst meseleleri, yetkiler nedeni ile gerekli atılımı yerine getirememekte, bütçelerinin yetersizliği ile gerekli araştırmaları yapamamaktadırlar. İşte bu durumda her alanda olduğu gibi; kültür-sanat alanında da destek verecek, yol gösterecek kurum olarak karşımıza TÜİK çıkmaktadır.
TÜİK’nun Eğitim, kültür ve spor başlığı altındaki Kültür İstatiklerini tıkladığınızda şu başlıklar geliyor;
a)İllere ve türlerine göre müzeler(71 müze)
b)İllere göre müzelerin ve müzelere bağlı halka açık ören yerlerinin ziyaretçi sayıları ve gelirleri
c)Türlerine göre kütüphane, kitap ve kitap dışı materyal sayısı
d)Kütüphane türlerine göre kütüphanelerden yararlananlar, kayıtlı üye ve personel sayısı
e)Konularına göre yıl içinde yayımlanan kitap, gazete ve dergiler
f)Yayımlanma sıklığına göre yıl içinde çıkarılan gazete ve dergiler
g)İllere göre matbaa sayısı
h)İllere göre mevcut tiyatro salonu, koltuk, oynanan eser, gösteri ve seyirci sayısı (41 resmi kurum tiyatrosu, 27 devlet tiyatrosu, 29 özel tiyatro)
ı)İllere göre opera ve bale salonu ( 5 adet), koltuk, oynanan eser, gösteri ve seyirci sayısı
i)İllere ve sınıflarına göre sinemalarda gösterilen film ve seyirci sayısı
Bu başlıklarda, neden özellikle opera ve bale salonu yazılmış anlamak mümkün değildir? Cumhuriyetimizin kültür politikaları batıyı gösterdiği için olsa gerek!.. Özellikle opera binası/salonu Ankara’da dahi istenilen şekilde yok iken, ülke genelinde aramak ne derece doğrudur? Bale salonunda da aynı savımız geçerlidir ve bale salonu diye bir bina olamaz. Neden halk oyunları salonu denilmemiştir? Bizce, o da olamaz Sadece, bir binanın/kültür merkezinin bale/halk oyunları çalışmak için düzenlenmiş bölümü olabilir. Ayrıca; ülkemizde çocukların ne kadarı bale çalışmasına gitmektedirler? Ama, halk oyunlarının bir federasyonu olduğunu, ilköğretimden üniversitelere kadar binlerce kişinin halk oyunları çalışmasına katıldığını, ülke çapında kategorilerine göre yarışmalara girdiklerini, yıl sonu gösterilerini yaptıklarını biliyoruz. Demek ki, Türkiye için araştırma ve sonuç çıkarmak üzere kurulmuş bulunan kurumun, sadece bir türü değil, bütün türleri kucaklayacak bir salonu yani “çok yönlü salonu” araştırması, yetkilileri yönlendirmesi daha doğru olacaktır. Yoksa yapılan istatistik doğru ve yeterli cevabı vermeyecektir.
Ülkemiz belediyeleri, geleceğe ve ülkeye yatırım amacı ile, her gün yollardaki kaldırımları değiştireceklerine, eğitime-kültür-sanata yatırım yapmalılar ve “çok yönlü salonları” hizmete geçirerek; hizmette büyük aşama kat etmelidirler.2010 Kültür Başkenti Istanbul’da dahi, etkinlik için salon sıkıntısı çekilmiştir. Yeni açılmış olan bir salonda (Fatih) kuliste odaların yapılmadığı görülmüştür. Kağıthane’de yapılan salon maalesef, güzel bir yapı olmasına rağmen çok yönlü kullanım için düşünülmemiştir. Büyük reklamlarla Maslak’ta açılan TİM’nin, oturma düzeni nedeniyle, her iki taraftan en az 100 kişi, sahneyi %30 luk bir açı ile izleyebilmektedir. İMKB tarafından yapılan İMKB Şişli Halk Eğitimi Merkezi 4-5 katlı yapılmış ancak içinde bir etkinlik salonu düşünülmemiştir.
Milli Eğitim Şuraları öğrencilerin kültürel zenginlikten faydalanması amacı ile, yeni yapılan okullarda mutlaka “çok yönlü salon” yapılmasını benimsenmiştir. Ama nasıl olacaktır bu?Bu güne kadar kaç tane yapılmıştır?
Ülkemizde hala “çok yönlü salon planı” hazırlanıp, ilgili kuruluşlara gönderilememiştir. İstatistik kurumunun görevleri arasında çok yönlü salon ihtiyacının belirlenmesi de olmalıdır.
Acaba; ülkemizde kaç kişi müzikle, bale ile, halk oyunları ile, spor ile ilgilenmektedir? Kaç kişi şarkı-türkü-arya söylemekte, kaç kişi, hangi çalgıları çalmaktadır? Bu kişiler standart bilgileri almakta mıdır? Ülkemizde her yıl bir milyon bağlama satıldığı söylenmektedir? Doğru mudur? Kimler yapmakta, kimlere satmaktadırlar? Bu bağlamalar standart, bilimsel ölçütlere göre mi yapılmaktadır?
Müzik eğitiminde standartlık yakalanmış mıdır? Antep’te okuyan müzik eğitimi ana bilim dalı/ konservatuar öğrencisi ile Istanbul’da okuyan müzik dalı öğrencisi, aynı bilgilerle donanmakta mıdır? Yetenekleri aynı derecede geliştirilebilmekte midir? Mezun olduklarında aynı çalgıyı, belli bir seviyenin üstünde çalabilmekte midirler? Teorik olarak aynı bilgiye sahip olmakta mıdırlar?
Eğitim yapılan binalar; eğitime yeterli binalar mıdır? Her öğrencinin kendine ait çalgı odaları var mıdır? Konserleri, oyunları, alanındaki yayınları izleme imkanları nedir? Okulda öğrencilerin kullanımına açık arşiv var mıdır? Öğrencilerin evlerinde, alanlarında kaset-Cd-kitap arşivleri var mıdır?
Eğitimde üzerinde en çok oynanan beden eğitimi ve müzik dersleri olmuştur yıllarca. Öğrencilerin nefes aldıkları kendilerini buldukları bu dersler, maalesef okullarda müzik odalarının, konser ve spor salonlarının olmaması veya olsa bile gerekli araçların olmaması nedeniyle kullanılamamaktadır. Müziğin insan üzerindeki gücü, sporun insan bedenindeki önemi hep göz ardı edilmektedir. Istanbul’un göbeğinde en güzel okullardan birisi olan Sakıp Sabancı Anadolu Lisesi’nde spor salonu olmaması nedeni ile bu aktivitelerde kendini geliştirmek isteyen gençlerin nasıl bir ruh durumunda olduklarını takdirlerinize bırakıyorum.
17.Milli Eğitim Şurası “Kurumlar kendilerini “akreditasyona=kalite değerlendirmeye” tabi tutmalıdırlar” kararını almıştır. İnsan gelişip-değiştiğine göre, kurumlarda elbette değişmelidir. Özellikle eğitim kurumlarının sürekli kendilerini geliştirmesi, kontrol mekanizması ile mümkündür. Ancak, konu ile ilgili bir akademisyenin açıkladığına göre; 2000 yılında 2 sene Eğitim Fakültelerinde akreditasyon ile ilgili olarak uygulama yapmak istemişler, tepki gelmiş ve vazgeçmişler. İşte bu maalesef yanlış bir zihniyettir; ”yapılması gereken” ille birileri zorlayınca mı yapılacaktır. Cumhuriyet öğretmeni her zaman “güçlü, donanımlı, bilgili, araştırıcı, üretici ve gelişmeye açık” olmak durumundadır. Bu değişim/gelişim için en güçlü destek de TÜİK den gelmelidir diye düşünüyorum.
Kurumun görevleri arasına “bu konular”da ciddi ve sağlıklı olarak girmelidir. TÜİK alanla ilgili araştırmalarını yaparken, konu ile ilgili kurumlardan destek alarak, diğer belirtilen konuları da bir arada çıkartamaz mı? Yani ekip çalışması içine kültür- sanat ile ilgili kişilerde katılamaz mı? O zaman sonuçlar hem istatistiksel olarak ortaya konurken, izlenen oyunların kalitesi, salonun yeterliliği, gelişmeye katkıda bulunup bulunmadığı, binaların durumu, halkın neler istediği gibi konularda birinci ağızdan ve yerinde derlenmiş olur ki; her halde ilgili makamlara yaptırımı daha güçlü olur. Şu anki durumda; yapılan çalışmalar rakamsal olarak istatistiksel olarak ortaya konuyor ancak, ilgili kurumlara bir yönlendirme, zorlama yapılamıyor. Ancak; bu sonuçlar, ilgili kurumun başındaki kişilerin çalışma azmine, merak edip okuma yeteneğine ve uygulama cesaretine göre değerlendirilebiliyor.
Özellikle müzik 7 zekadan birisidir. Müzik kurumları, doğru ya da yanlış ülkemizde örgün bir yapıya kavuşmuştur. Her ailede müzikle ya da sanatla uğraşan insanlar vardır. Halk, bilimselleşmeyen çalışmalarını, kendi yaşantısı içinde folklor olarak zaten yaşamaktadır. Onun sahnesi de köy meydanıdır, oyuncuları da kendileridir… Bu gün ülkemizde 50’ye yakın Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi, 34’e yakın Müzik Öğretmenliği Ana Bilim Dalı, 35’e yakın Konservatuar,15’e yakın Güzel Sanatlar Fakültesi, çeşitli illere dağılmış Devlet Koroları(THM-TSM), Devlet Toplulukları, Operalar, Orkestralar, Halk Dansları Topluluğu, Tiyatrolar vardır. Bu küçümsenmeyecek bir sayıdır.
Bu kurumların sağlıklı işleyip işlemediklerini, gelişip gelişmediklerini araştırmak, sonuçlar çıkarmak, TÜİK’na düşmekte midir? Bizce TÜİK, bilinçli kadrolarla; alandaki kurumlara sağlıklı objeler ulaştırarak çözüme katkıda bulunabilir. Yoksa müzik gibi insanı doğumundan ölümüne kadar, her safhada etkileyen bir dalı sadece opera ve baleye indirgemek son derece yanlıştır. Çünkü TÜİK’nın her yazısının ve açıklamasının içinde kültür ve eğitim ağırlıklı olarak yer almaktadır. Görev ve yetkilerinde ; “Ülkenin ekonomi, sosyal, demografi, kültür, çevre, bilim ve teknoloji alanları ile gerekli görülen diğer alanlardaki istatistikleri derlemek, değerlendirmek, analiz etmek, yayımlamak, resmi istatistik sonuçlarının bilimsel ve teknik açıklamalarını yapmak ile görevli bilimsel ve teknik bir kurumdur” denilmektedir. Bilimsellik sözü kuruma ağır ve gerekli bir sorumluluk yüklemektedir. TÜİK İstatistik Konseyinin oluşmasındaki dağılım da zaten geniş bir işbirliğini göstermektedir. TÜİK Danışma organı olan İstatistik Konseyi
• Bakanlık Müsteşarları,
• Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarı,
• Hazine Müsteşarı,
• Dış Ticaret Müsteşarı,
• Gümrük Müsteşarı,
• Denizcilik Müsteşarı,
• Devlet Personel Başkanı,
• Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı,
• YÖK Temsilcisi,
• Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı,
• İki sivil toplum kuruluşu temsilcisinden oluşturulmuştur.
İlk Resmi İstatistik Programı olan 2007-2011 yıllarını içine alan program herhalde 2006 sonunda bitmiş olacaktır. Kurumun internet sayfasında;”Resmi İstatistik Programı 2007-2011” hazırlık çalışmalar kapsamında, 28 çalışma grubu oluşturulmuş, bu gruplar tarafından toplam 108 toplantı gerçekleştirilmiş ve bu toplantılara 193 kurum ve kuruluştan 906 temsilci katılmıştır. Toplantılarda, paydaş kurumlarca üretilen istatistiki bilgilerin mevcut durumu, veri kaynakları, veri derleme yöntemleri, kullanılan sınıflamalar, resmi istatistiklerin hangi kurum tarafından ve ne zaman yayınlanacağının belirlenmesine yönelik değerlendirmeler yapılmıştır.” denilmektedir. Bu çalışmalarda kültür ve sanatla ilgili kişi ve kuruluşlardan temsilci çağrılıp/çağrılmadığını bilmiyorum, çünkü duymadım. Eğer böyle ise, bu da bir eksikliktir. Demek ki kültür ve sanat; burada da unutulmuş gibidir. Yine TÜİK yayınları arasında eğitim ve kültür istatistiklerinin çok az sayıda yer alması düşündürücüdür.
Merak edilen;
Üniversitelerde akademisyenler; sempozyumlara bildiri vermekte ya da dergilere makale- araştırma yazıları göndermektedirler. Acaba, bu yapılan araştırma ve anketler bilimsel midir?
Konu ile ilgili yayınlanan kitapları kaç tanesi TÜİK işbirliği ile ya da desteği ile yapılmış çalışmalardır?
TÜİK bu konuda üniversitelerde konferanslar yapmakta mıdır? Çünkü;bu araştırmalardan insanlar puan almakta, yükselmekte, göreve gelmekte, taltif edilmektedir.
Eğer bu “güç” yeteri kadar desteklenmiyor ve ülke için “bir yumruk” haline getirilemiyorsa, bunda her kesimin, kişinin sorumluluk payı vardır. Bu güzel ülke için, en alt kademeden en üst kademeye kadar her kes, sorunu söyleyip kenara çekilmemeli, kendine düşen kısmı üzerine almalı, işbirliği içinde işini doğru yapmalıdır. Ancak bu şekilde ileri-müreffeh ülkeler arasına girebiliriz.
______________________________________
Kaynaklar
Tuncay,Mete:(çev.)Aristoteles- Politika,Remzi Kitabevi, Istanbul, 1975, s.238, 239.