Timurlular ve Osmanlılar Arasında İki Müzisyenin Yolculuğu: Şemseddin Rumi ve Abdülaziz İbn Meragi(*) … Yard.Doç.Dr. Recep Uslu
Toplam Okunma: 5575 | En Son Okunma: 20.11.2024 - 21:49
…Konumuzun doğu üçgeni Osmanlı Devletiyle ilgilidir. Şimdi ilk ele aldığımız soru şu: Abdülkadir Meragi ne zamandan beri bu doğu üçgeninde yer alan müzisyenlerce biliniyordu? Osmanlı müzisyenleri onu ölümünden sonra mı, yoksa ölmeden önce mi tanıdılar?.. Aydınlı Şemseddin Nahifi; kaynakların belirtmedikleri, muhtemelen 1415-1420 yılları arasında bir tarihte -bilgi ve görgüsünü artırmak için- yolculuğa çıktı. Aydın’dan başlayan yolculuğu, Tebriz’de son buldu. Diğer müzisyen Hace Abdülaziz’in yolculuğu ise aynı tarihlerde Herat’ta başlamış, Tebriz’den geçerek Bursa’ya uğramış, daha sonra da Edirne’de bitmiştir…
Timurlular ve Osmanlılar Arasında İki Müzisyenin Yolculuğu: Şemseddin Rumi ve Abdülaziz İbn Meragi(*) … Yard.Doç.Dr. Recep Uslu
Giriş:
Ankara savaşının biraz öncesinde Osmanlı ve Timurlu devletlerinin arasında bulunan Azerbaycan, Irak-ı Acem hattında Karakoyunlular ve Celayirliler hüküm sürüyorlardı. Anadolu’da Aydınoğulları, Karamanoğulları gibi bazı beylikler varlıklarını hala devam ettiriyorlardı. Timur süratle Azerbaycan, Irak-ı Acem hattını etkisi altına aldı. Bir tarafta Osmanlı devletinin diğer tarafta Timur devletinin yükselme çabaları bu iki devleti sonunda karşı karşıya getirdi ve Ankara Savaşı (1402) meydana geldi. 1408’de ölen Timur’dan sonra Irak-ı Acem’de yeniden kıpırdanmalar, Karakoyunlularla Celayirlilerin yeniden hakimiyet kurma çabaları varsa da artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Karakoyunluların Celayirlilerden 1408’de aldıkları Tebriz’in bulunduğu bölge 1421, 1429, 1431 tarihlerinde üç defa Şahruh’un (saltanatı 1409-1447) hakimiyetine teslim olmuştur. XV. Yüzyılın başında Şahruh Timurluların, Sultan II. Murat ise Osmanlıların başında idi. Şahruh devletin payitahtı Semerkand’ı terk edip Herat’ı kendine başkent yaptı. Bu arada her iki ülkenin arasında çoğunlukla siyasi tarihçilerin dikkatinden kaçan bir bilgi akışı, bir beyin göçü vardı. Bu bilgi akışının müzikle ilgili iki örneğini bildirimizde anlatacağımız iki müzisyenin iki devlet arasındaki seyahatleri açıkça göstermektedir.
Amaç ve Yöntem:
Bu yazının sonuçları iki temel yaklaşım üzerine kurulmuştur: Birincisi coğrafi açıdan olup Osmanlı ve Timurluların hakim oldukları üç önemli şehrin oluşturduğu üçgenler arasında insan ve bilgi akışından, ikincisi siyasi tarih açısından bu şehirlerin sürekli el değiştirmelerin oluşturduğu düzensizlikten doğan sonuçları kapsamaktadır. Bahsedilen üçgenlerden birincisi Aydın, Edirne ve Tebriz’in oluşturduğu ve çoğunluğunda Osmanlı hakimiyetinin görüldüğü bir doğu üçgeni, ikincisi Tebriz, Bağdat, Herat olmak üzere çoğunlukla Timurluların hakim oldukları bir batı üçgeninin kapsadığı iki coğrafi bölge karşımıza çıkmaktadır. Siyasi tarihe baktığımızda bu iki coğrafi üçgeninin kesiştiği Tebriz şehrinin diğer şehirlerden daha sık el değiştirdiğini görüyoruz. Bu nedenle inceleyeceğimiz 1390 ile 1422 yılları arasındaki bazı tarihleri belirgin olarak ortaya koymak gerekmektedir.
Osmanlılar ve Timurlular Arasında Durum:
Konumuzun doğu üçgeni Osmanlı Devletiyle ilgilidir. Şimdi ilk ele aldığımız soru şu: Abdülkadir Meragi ne zamandan beri bu doğu üçgeninde yer alan müzisyenlerce biliniyordu? Osmanlı müzisyenleri onu ölümünden sonra mı, yoksa ölmeden önce mi tanıdılar? Bu sorunun cevabı için elimizdeki kaynaklara baktığımızda Ahmed-i Dai’nin ondan ilk defa bahseden kişi olduğunu görüyoruz. Yazı hayatının ilk örneklerini 1340’da Aydın’da veren Ahmed-i Dai’nin, Abdülkadir Meragi’den bahsettiği Çengname (yazım tarihi 1406) adlı eserini, 1390’dan sonra Kütahya’da yanında bulunduğu Emir Süleyman için yazdı. Bu eserle biz Abdülkadir Meragi’nin adının ve müzikte ustalığının 1406’dan önce Osmanlı Topraklarında, hatta Anadolu’nun batısında, Aydın şehrinde duyulduğunu anlıyoruz.
Öte yandan doğu ve batı üçgeninin ortak noktası olan Tebriz’de de hakimiyet değişmiş, Tebriz, Celayirlilerin elinden çıkıp Timurluların eline geçmişti. 1372-1386’ya kadar Celayirlilerin yanında, Tebriz’de bulunan Abdülkadir Meragi 1386’da Bağdat’a kaçmış, 1393 yılında ise Bağdat’tan, Mısır’a kaçarken Timur’un oğlu Miranşah tarafından yakalanıp Semerkant’a gönderilmiştir. Bundan sonra Semerkant’ta yaşayan Abdülkadir’in 1394 ve 1397 tarihlerinde birer çocuğu olmuş, ilk eseri Camiul elhan’ı 1406’da yazmıştır. Abdülkadir Meragi’nin, bu tarihten daha önce Osmanlı topraklarında kitaplarıyla değil sadece besteleriyle tanındığı, büyük besteci olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır. Abdülkadir Meragi her ne kadar Timur’dan 1398’de nişan almış olsa da aslında Timur hakanlarının yanında kendisini daima güvensiz hissetmiş olmalıdır. Nitekim Timur’un ölümünden sonra 1405’te Semerkant’ta Halil’in, 1407’de de Herat’ta Şahruh’un yanına sığındı. 1435’te ölünceye kadar Herat’ta kaldı.
Timur’un Anadolu’dan çekilirken beyliklerin çoğunu kendi halinde bırakması, Edirne’yi başkent olarak kullanan Osmanlının toparlanmasını kolaylaştırmış, batı üçgeninde istikrar yeniden sağlanmıştır. Doğu üçgenini oluşturan üç şehirden Tebriz ve Bağdat için böyle olmamıştır. Bağdat ve Tebriz, hakimiyet kurmak için uğraşan Timurlular, Celayirliler ve Karakoyunlular arasında sık sık el değiştirmiştir. Şahruh’un (saltanatı 1409-1447), üçgenin diğer ucunda bulunan Herat şehrindeki güçlü hakimiyetine rağmen Bağdat ve Tebriz istikrarlı bir şehir olamamıştır.
İki Müzisyen ve İki Ülke Arasındaki Yolculukları:
Odaklandığımız coğrafi bölgelerde, oluşan siyasi karışıklıklara rağmen iki müzisyenin yolculuk yaptığını görüyoruz. Bildirinin başlığında da işaret edilen bu müzisyenlerden biri Aydınlı Şemseddin Nahifi, diğeri Hace Abdülkadir Meragi’nin oğlu Hace Abdülaziz’di. Yolculukları işte tam bu sıralarda, XV. Yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleşti . Her ikisinin de hayatları hakkında biyografi kaynaklarında hemen hemen hiç bilgi yer almamaktadır. Bu nedenle hayatlarının özellikle ilk safhaları bazı verilerden yola çıkılarak yapılacak tahminlere dayanmak zorundadır.
Aydınlı Şemseddin Nahifi kaynakların belirtmedikleri, muhtemelen 1415-1420 yılları arasında bir tarihte “bilgi ve görgüsünü artırmak için” yolculuğa çıktı. Aydın’dan başlayan yolculuğu, Tebriz’de son buldu. Diğer müzisyen Hace Abdülaziz’in yolculuğu ise aynı tarihlerde Herat’ta başlamış, Tebriz’den geçerek Bursa’ya uğramış, daha sonrada Edirne’de bitmiştir. II. Murad, Edirne’nin bir köyünü, ta Herat’tan Osmanlı sarayına gelen, udi müzisyen Hace Abdülkadir’in oğlu Hace Abdülaziz’e vermiştir. Hace Abdülaziz’in Edirne’ye geldiği zaman yaşı konusunda bir bilgi yoksa da, 1421 tarihinde muhtemelen yaşı 16-20 arasında olmalıdır. Aydınlı Şemseddin’in de Tebriz’e gittiği zaman yaşı buna yakındı. Şemseddin’in Tebriz ve Bağdat’a uzanan yolculuğundan 20-25 yıl sonra Anadolu’ya dönüşü Fatih Sultan Mehmed’in padişah olduğu zamana rastlar (1444). Her iki müzisyen de Fatih Sultan Mehmed döneminde birer eser yazarak kendi bilgilerini günümüze aktarmışlardır. Bu eserlerden Hace Abdülaz’in eseri bir müzik teorisi, Şemseddin Rumi’nin eseri ise bir güfte mecmuasıdır.
Sonuç:
Timur ve Şahruh dönemlerinde Tebriz ve Bağdat’ın sürekli el değiştirmesiyle oluşan istikrarsız bir ortamda güzel sanatların yeterince gelişmesi mümkün olmamıştır. Müziğin gelişmesine daha uygun bir ortamı Osmanlıların istikrarlı siyasetleri hazırlamıştır. Bunun sonucu Hace Abdülaziz, Herat’ta mevcut bir müzik ekolünü Osmanlıya taşımıştır. Şems-i Rumi ise Tebriz ve Bağdat ekollerini Edirne’ye taşımıştır. Bu müzik ekollerinin etkilerini iki müzisyenin eserlerinde görebiliyoruz. Acaba bu ekoller Osmanlı sarayındaki müzisyenleri ne kadar etkilemiştir? Sorusu şu üç olasılığı akla getirmektedir. 1- Bu ekoller Osmanlılarda henüz gelişmeyen bir müzik anlayışının yerini alıp, sarayda yaşamağa devam etmiştir (Bu ekoller sarayda varlıklarını devam ettirmişlerdir). 2- Bu ekoller Osmanlı toplumunun oluşturmağa başladığı müzik anlayışıyla birleşerek yeni bir müzik zevkini, yeni bir müzik ekolünü doğurmuştur (Bu ekoller saraydaki müziği çok etkilemiştir). 3- Bu ekoller sarayda var olan güçlü Osmanlı müziği karşısında yok olup gitmiştir (Bu ekoller saraydaki müziği hiç etkilememiştir).
II. Murad zamanında sarayda var olan veya oluşan müzik bugün adını Türk Sanat Müziği veya Klasik Türk Müziği dediğimiz müzik anlayışının temelini oluşturmuştur. Yukarda andığımız etkileşme ihtimalleri ile iki müzisyenin kitaplarında aktardıkları bilgiler karşılaştırılınca bu ekollerin Osmanlı sarayında yaşayamadığı, sarayda oluşan veya var olan müziğe etkisinin ise az oranda olduğu sonucu çıkmaktadır. Günümüzde Orta Asya ve İran ülkelerinin müziklerine bakarak, bu müziklerle Türk Sanat Müziği’nin sanat anlayışı karşılaştırılırsa, doğu müziklerinin daha folklorik olduklarını görmek hiç de zor değildir. Dikkatle dinleyen her kulak bu farkı duyabilir. İşte Osmanlılarda Türk Sanat Müziği anlayışının oluşmasında temel faktörlerden bir kısmını, etkileşimin oranını göstermesi açısından, bu iki müzisyenin Osmanlılarla Timurlular arasındaki yolculukları, edindikleri tecrübeleri, yazdıkları kitaplar önemli tipik birer örnektir.
Aşağıdaki kronoloji Osmanlılar ve Timurluların arasında yolculuk yapmış olan iki müzisyenden Heratlı Abdülaziz b. Abdülkadir Meragi ve Aydınlı Şemseddin Rumi ile ilgilidir. Yaşadığı zaman diliminde Celayirli Sultan Ahmed’in sarayında yaşayan Abdülkadir Meragi, Timur, Osmanlı sultanı Yıldırım Bayezid, ardından tahta geçen Mehmed Çelebi, Germiyanlı ve Osmanlılara hizmet eden şair Ahmed-i Dai, Aydınoğullarını da kapsamaktadır:
1356- Sultan Üveys Tebriz’de Celayirli tahtına geçti, babası Gıyaseddin Gaybi tarafından Abdulkadir Meragi (7-10 yaşında idi) saraya verildi.
1372- Sultan Üveys, Tebriz’de Abdülkadir Meragiye (yaklaşık 25 yaşlarında) bir hat yazdı.
1374- Sultan Üveys’in ölümü, Celayirli tahtına oğlu Hüseyin’in geçişi. A. Meragi Tebriz’de ününü duyurmaya başladı.
1377- 11 Ocak, Abdülkadir Meragi, Celayirli müzisyenleri arasında nevbet-i müretteb iddiasını Tebriz sarayında Sultan Hüseyin’in huzurunda kazanması.
1381- Abdülkadir Meragi, 24 zamanlı darbırebi usulünü Sultan Hüseyin için icat etti.
1382- Sultan Hüseyin’in ölümü, Abdülkadir Meragi, Bağdat’ta bulunan Şeyh Ali’nin yanına gitti. Aynı yıl Şeyh Ali’nin kardeşi Ahmed Bahadır’la yaptığı savaşı kazanması üzerine 49 zamanlı darbıfetih usulünü icat etti. Fakat, yaptığı ikinci savaşı kazanan, aynı zamanda bir müzisyen olan Sultan Ahmed Bahadır’ın para bastırması. Abdülkadir Meragi’nin onun adına “devrişahi” usulünü icat etmesi.
1384- Sultan Ahmed, kardeşi Bayezid’i yendi. A. Meragi Tebriz sarayında.
1385- Tebriz’e saldıran Altınordu hükümdarı Toktamış şehri yağmaladı.
1386- Timur Tebriz’e geldi ve şehri ele geçirdi. Sultan Ahmed, yanındakilerle birlikte Bağdat’a kaçtı, A. Meragi Bağdat’ta.
1390- Şair Ahmed Dai, himayesinde bulunduğu Germiyanlı II. Yakub’un 1390’da Yıldırım Bayezid’a yenilince, Kütahya’da bulunan Yıldırım’ın emiri Emir Süleyman’ın himayesine girdi. Aydınoğlu İsa Bey Osmanlılara katılmayı kabul etti.
1393- Timur, Bağdat’a saldırıp Irak-Cezire bölgesini ele geçirdi. Sultan Ahmed’le birlikte Abdülkadir Meragi Bağdat’tan Mısır’a kaçarken Timur’un oğlu Miranşah tarafından yakalanıp Semerkand’a gönderildi. Okuduğu Kur’an’ın etkisiyle affedildi.
1394- Abdulkadir Meragi’nin büyük oğlu Nureddin Abdurrahman Semerkand’ta doğdu.
1397- Abdulkadir Meragi’nin ortanca oğlu Nizameddin Abdurrahim Semerkand’ta doğdu.
1398- Abdulkadir Meragi, Semerkant’ta Timur’dan nişan aldı ve veliaht Muhammed Mirza’nın nedimi oldu. 200 zamanlı devrimieteyn usulünü icat etti.
1400- Celayirli Sultan Ahmed, Mısır’dan Osmanlılara yardım istemek üzere geldi. Eski Tebriz sarayındaki Abdülkadir’in eserlerinden ve başarılı müzisyenliğinden söz etti.
1402- Timur ile Yıldırım Bayezid’in Ankara savaşı, Bayezid’in yenilmesi. Timur’un beyliklere eski güçlerini bağışlayarak Tebriz ve Semerkand’a dönüşü. Aydın Musa Bey’e verildi, Musa Bey
1403’te ölünce yerine II. Umur Bey geçti.
1405- Timur’un Semerkant’ta ölümü. Abdulkadir Meragi’nin Semerkant’ta Timur’un torunu Halil’e (1405-1409) Camiul-elhan adlı eserini yazdı, sekiz zamanlı “devrikumriyye” adlı usulü yaptı. Sultan Ahmed’in Bağdat’ı ele geçirmesi. Aydınoğullarından II. Umur Bey öldü yerine Cüneyd Bey geçti.
1406- Şair Ahmed Dai, Kütahya’da Çengname adlı eserini Emir Süleyman’a yazdı. Eserinde Abdülkadir Meragi’den söz etmesi ününün Aydınoğulları, Germiyanlılar ve Osmanlılar arasında duyulduğunu göstermektedir. Kütahya’daki Emir Süleyman, itaati karşılığında Aydınoğlu Cüneyt Bey’e Balkanlardaki Ohri sancağını verdi. Sultan Ahmed, Tebriz’i almak istedi ama Timur’un torunu Ebubekir’in Tebriz’e geldiğini duyunca, Bağdat’a geri döndü. Tebriz’e Karakoyunlu Kara Yusuf yerleşti.
1407- Herat’ta Timurlu Şahruh’un (1405-1447) himayesine girdi.
1410- Kütahya’da Emir Süleyman öldürülünce, Ahmed Dai Bursa’ya Osmanlı sultanı olan Mehmed Çelebi’nin yanına gitti. Tebriz’i almak isteyen Sultan Ahmed, şehri savunan Karakoyunlu Kara Yusuf tarafından öldürüldü.
1415- Abdulkadir Meragi, Şahruh için Camiul-elhan’ı Herat’ta yeniden ele aldı.
1418- Abdulkadir Meragi, Makasıdul-elhan’ı Herat’ta yazdı. Camiul-elhan’ı yeniden yazarak, eserlerini Baysungur Mirza (ö. 1433) ve Şahruh’a ithaf etti. Aydın’dan yola çıkan müzisyen Şemseddin Tebriz’e ve Bağdat’a gitti.
1421- II. Murat Osmanlı tahtına geçti, Daha önce saraya gelmiş olan Ahmed-i Dai yanında yer aldı. Herat’tan bir kervanla gizlice yola çıkan 15 yaşlarındaki udi Abdülaziz b. Abdülkadir Meragi elinde Makasıdul-elhan’la II. Murat’ın yanına Bursa’ya geldi. II. Murat ona Edirne’nin bir köyünü ikta olarak verdi.
1422- II. Murat, Aydınoğlu Cüneyt Bey’e Aydın ilini verdi.
1423- Abdulkadir Meragi, Herat’ta Makasıdul-elhan’a son şeklini verdi.
1425- II. Murat, Aydın’da isyan eden Cüneyt Bey’i öldürttü, Aydınoğulları sona erdi.
1435- Abdulkadir Meragi, Herat’ta vebadan öldü.
1436- Timurlu Şahruh, Tebriz’i aldı.
1437- Abdulkadir Meragi’nin TSMK Revan’da bulunan Makasıd’ın Muh. B. Muh. B. İlyas tarafından yazım tarihi.
1444- Şems-i Rumi başarılı bir müzisyen olarak, eğitim aldığı Tebriz veya Bağdat’tan Bursa’ya döndü. II. Murat’ın öümünden sonra yerine geçen II. Mehmed onu Edirne sarayına davet etti. Şems-i Rumi burada kendisinden yaşça küçük ama önemli bir geliri elinde bulunduran Hace Abdülaziz’le tanıştı.
1452- Şems-i Rumi, yaptığı bir hatadan dolayı Edirne sarayından çıkarıldı. Mecmua-i Güfte’sini yazdı. Bursa’da ders vererek geçimini sağlamaya çalıştı. Yetime adlı kızını öğrencisi Cüneyd Minkari ile evlendirdi.
1480- Şems-i Rumi bu tarihten sonra Bursa’da öldü.
_________________________________________
1 Yanında getirdiği Makasıdu’l Elhan’ın yazıldığı 1418 tarihinden iki yıl sonra.
2 Ahmed-i Dai, Germiyanlı II. Yakub’un ve 1340 yılında Terceme-i Tefsir-i Ebulleys’i yazıp adına ithaf ettiği Aydınoğullarından Umur Bey’in himayesinde, Aydın’da (Bk. “Ahmed-i Dai”, DİA), yaşayan bir edebiyatçı iken, 1390 yılında Yıldırım Bayezid’in Germiyanlı II. Yakub’u yenmesi sonucu Aydınoğulları da Osmanlılara bağlılığını bildirdiler. Ahmed-i Dai Kütahya’da bulunan Emir Süleyman’ın yanına yerleşti, 1406’da Abdülkadir Meragi’den bahsettiği Çengname adlı eserini Emir Süleyman için yazdı.
3 Abdülkadir’in adı, Tebriz’de bulunduğu 1372’den sonra, daha kuvvetli bir tahminle 1380-90’dan sonra Aydın’da duyulmuş olmalıdır. Çünkü Ahmed-i Dai, Yıldırım Bayezid’in aldığı Kütahya şehrindeki Emir Süleyman’a 1390’da intisab etmişti. Bu duyum Sultan Ahmed Celayir’in Bayezid’in yanına sığındığı 1400 yılında daha da güçlenmiş olabilir.
4 Bardakçı, Murat, Maragalı Abdülkadir, bk. sonundaki kronoloji.
5 Bardakçı, Murat, Maragalı Abdülkadir, bk. sonundaki kronoloji.
6 Tebriz, Timur’un 1405’te ölümünden sonra Celayirliler, Karakoyunlular, Timurlular arasında 1405, 1408, 1421, 1429, 1431 tarihlerinde el değiştirmiştir.
7 *Kaynaklarda her ikisinin de doğum tarihleri verilmemiş olmakla birlikte eldeki verilere göre 1397-1405 yılları arasında doğmuş oldukları anlaşılmaktadır. Abdülkadir Meragi’nin oğlu olan Hace Abdülaziz’in doğumu 1397’den önce olamaz. Semerkant veya Herat’ta doğmuş olmalıdır. Kaynaklarda Aydınlı olduğu belirtilen “bilgi ve görgüsünü artırmak için” İran’a gittiği söylenen, döndüğünde Fatih zamanında saraya intisap ettiği belirtilen Şemseddin Nahifi de yine muhtemelen bu tarihlerde, yani XV. Yy başında Aydın’da doğmuş olmalıdır*
8 Yanında getirdiği Makasıdu’l Elhan’ın yazıldığı 1418 tarihinden iki yıl sonra.
9 O tarihlerde bir köyün ikta olarak verilmesi bir müzisyen için çok büyük bir bağıştı. Bunun sebepleri içinde her halde Abdülkadir Meragi’nin de Osmanlı topraklarına geleceği düşüncesinin de var olduğunu çağrıştırmaktadır.
10 *Tezkirelere göre “bilgisini arttırmak” için yola çıktığı belirtildiğine göre Aydın’dan yola çıktığı zaman müzisyenliğe başlamış, Abdülkadir Meragi’nin adını duymuş, hatta Tebriz’de ünlü müzisyenlerin olduğunu biliyordu. Aydınlı Şemseddin 1420’den biraz önce, Celayirliler zamanında Tebriz’e gelmiş olmalıdır. Çünkü eserinde bir çok Celayirli müzisyenin bestesine yer vermektedir. Timurlular zamanında Tebriz’de ve Bağdat’ta kalmış olmalıdır. Nitekim eserinde bazı Timurlu ve Bağdat’lı bestecilerin bestelerine de rastlanmaktadır. Aydınlı Şemseddin’in hayatını aktaran tezkirelerde İran ve Arabistan’a gittiğini belirtmeleri de buna işaret etmektedir*
11 Şemseddin’in kendini Osmanlı sarayında kabul ettirmesi zor olmamıştır. Tam aksine kendi üstünlüğünü göstermesi için sarayda bir de fırsat çıkmış, saraya kendisi gibi İran’dan gelen, Abdülkadir Gulabi adlı bir müzisyenle sanat üstadlığı gösterisi yapmış, Gulabi bu karşılaşmanın sonunda sarayı terk etmek zorunda kalmıştır.
12 Şemseddin Rumi’nin verdiği bilgileri Süleymaniye Kütüphanesindeki Mecmua-i Güfte’den inceleyen makalede (Recep Uslu, “Bir Musiki Kaynağından XV. Yüzyıl Musikisini Aydınlatan Bilgiler”, Journal of Turkish Studies, 24/2, 2000, s. 281-296) aktarılan bazı bilgilerin eserin Paris nüshasında yapılan karşılaştırmalarla tasrih edilmesi gereklidir.
13 Timurlu ve Bağdatlı, Tebrizli müzisyenlerin bestelerini Şemseddin Rumi, Abdülkadir Meragi ve Herat müzisyenlerinin bestelerini Hace Abdülaziz Osmanlı sarayına getirmiştir. Ancak onların bahsettikleri formların, müzik teori görüşlerinin Osmanlı sarayı müzisyenleri tarafından kabul görmüş olduğu söylenemez. Çünkü Hace Abdülaziz’in aktardığı müzik bilgilerini, II. Murad müzik nazariyecileri her ne kadar babası Meragi’yi saygıyla ansalar bile kabul etmemişlerdir.
14 Her ne kadar elde mevcut o günden bu güne kalan besteler bulunduğu söylense de, veya bu bestelerin XV. Yüzyıla ait oldukları konusunda şüpheler varsa da, bu besteler dikkate alınmadan, sadece aktarılan bilgilerden yola çıkılarak yukardaki sonuca ulaşmak mümkündür. Çünkü iki müzisyenin kitaplarında anlatılan form, beste, makam anlayışı daha sonra devam eden anlayıştan farklıdır.
_____________________________________
(*) Bu yazı Mimar Sinan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi tarafından 26-27 Mayıs 2006 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen “600. Ölüm Yıldönümünde Emir Timur ve Mirası” konulu uluslararası sempozyumda bildiri olarak sunulmuştur.