Sanat ve Bilim Olarak Müzik ve Müzikologların Çalışma Alanı… Yrd.Doç.Dr. Seyit Yöre


Toplam Okunma: 7955 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 10:39
Kategori: Fikir Yazıları

…Birinci tip müzikolog akademik çerçevede, üniversite vb. kurumlarda çalışmalarını sürdürür. Ancak, Türkiye’de araştırmacı (scholar) ve ders veren (lecturer) akademisyen birbirinden ayrılmadığı için müzik bilimciler de sıradan ders veren bir öğretim elemanı olarak görülüp, araştırmacı özellikleri geri planda kalabilmektedir… Kültür Bakanlığı’na bağlı senfoni orkestraları, operalar, korolar ve müzik topluluklarında ‘müzik uzmanı, müzikolog’ olarak çalışan kişilerin müzikle ya hiç ilgisi olmadığı ya da bir dönem müzikle amatörce ilgilenmiş olduğu görülür…

Sanat ve Bilim Olarak Müzik ve Müzikologların Çalışma Alanı… Yrd.Doç.Dr. Seyit Yöre

Müziğin sanat olmakla birlikte, çok disiplinli bir bilim dalı olduğunu ve aslında çok zor olan sanatın/müziğin bilimini yapmaya çalışanları hatırlatmaya yönelik olan bu kısa deneme, yakın zamanda (29 Mayıs 2010) gerçekleştirilen Ulusal Müzik ve Müzikoloji Çalıştayı’ndan itibaren gündeme gelen müzikologlar neden güncel olarak müziğin içinde almıyorlar eleştirisine de bir cevap olabilecektir. Bu tarz konular, eleştiriler kişisel tartışmalardan çok, girişimlerle ve birliktelikle çözülebilecektir.

Müzik, eğlence aracı, dinsel araç ve tedavi aracı gibi her ne kadar farklı anlamlarda ve işlevlerde kullanılsa da, Antik Yunan’dan beri bir bilim dalı olarak da gelişmiştir. Günümüzde kullanılan seslerin fiziksel ve matematiksel olarak belirlenmesi Antik Yunan’a dayanır. Yani filozoflar müziği bir bilim olarak incelerken, halk ise müziği günlük yaşamda farklı amaç ve işlevlerde kullanıyordu. Bu süreç, yüzyıllardan beri aynı şekilde sürüp gitmektedir. Müzik bir sanat olarak gelişirken, yine onun bilimsel yönünün de eş zamanlı olarak geliştiği görülür. Yani, müzik varolduğundan beri aynı zamanda çok disiplinli bir bilimdir. Yaklaşık iki yüz yıl önce, ‘müzik’ ve ‘loji’ kavramları birleştirilerek ‘müzikoloji’ müziğin bilim dalı olmuş, günümüze kadar etnomüzikoloji başta olmak üzere müzikolojinin alt dalları oluşmuştur.

Öncelikle müzikoloji disiplinli bir bilim olduğu için, bunun eğitimini alan birinci tip müzikolog da, akademik çerçevede, üniversite vb. kurumlarda çalışmalarını sürdürür. Yani, araştırmalar yapar, kitap ve makale yazar, bildiri sunar. Araştırma, her bilim insanın olduğu gibi müzikologların da birincil üretim alanıdır. Ancak, Türkiye’de araştırmacı (scholar) ve ders veren (lecturer) akademisyen birbirinden ayrılmadığı için müzik bilimciler de sıradan ders veren bir öğretim elemanı olarak görülüp, araştırmacı özellikleri geri planda kalabilmektedir. Örneğin, dünyadaki birçok müzikolog ve etnomüzikolog, bağlı oldukları veya olmadıkları kurumların her türlü desteği ile farklı ülkelerde uzun süre araştırma yapabilmektedir.

Türkiye’de pek yaygın olmayan ikinci müzikolog tipi ise, bir üniversiteye veya kuruma bağlı olmadan, serbest bir şekilde gazete ve dergilerde -tabii ki müzikoloji alt yapısını yansıtarak- güncel müzik yazıları ve eleştirileri yazıp, bazı kurum ve kuruluşlara (şirketler, sinema, dizi, tiyatro vb.) danışmanlık yapıp, bir sanatçı ile açıklamalı konser, CD projeleri ve bilimsel toplantı koordinasyonu yapabilir. Bu bağlamda, Dr. Murat Katoğlu’nun müzikologlar müzikle ilgili her şeyin içinde olmalı ve kendilerini göstermeli eleştirisinde olduğu gibi, müzikle ilgili iş yapan herhangi bir kurum ve kuruluşun yaptığı çalışmalarda müzikologlardan yararlanması gerekir.

Örneğin, bir elektronik eşya firması Muhlis Sabahaddin’in Çok Yaşa Sen Ayşe adlı operet şarkısını bestecisinin adını vermeden Çok Yaşa Sen Anne şeklinde kullandı ve eserin notasını yanlış bir şekilde gazetelerde tam sayfa olarak yayınladı(1) İlgili firma ve reklam şirketi bu reklam çalışmasını yaparken müzik danışmanı olarak birilerinden fikir almış olabilir mi? İşte burada bir müzikologla birlikte çalışılsaydı hatasız ve daha bilinçli bir çalışma ortaya çıkabilirdi.

Kurumsal veya serbest bir müzikolog güncel olarak gazete veya dergilerde müzik yazıları yazabilir. Burada üç durum önemlidir. Birincisi, ilgili gazete veya dergilerin bu alanda çalışabilecek bir müzikologa ulaşıp profesyonel bir anlayışla yazı yazmasını talep etmesi gerekir. Türkiye’deki medyanın bu konuda ne kadar bilinçli olduğu tartışılır. Dolayısıyla, amatörce müzik konusunda yazılar yazan kişilerin ‘müzikologlar niye güncel yayınlarda yazılar yazmıyor’ eleştirisi haklı değildir. İkincisi, özellikle akademik çalışmalar ve ders vermekle uğraşan akademik bir müzikologun, güncel yazılara vakit ayırabilmesi hem zordur, hem de herhangi bir medya kuruluşundan talep gelmediyse, karşılıksız olarak yapması gerekir mi? Üçüncüsü ise, özellikle akademik dile alışmış bir müzikologun güncel yazı yazması için, bu konuda bir gazeteci üslubu ile ayrıca çalışması gerekir.

Yukarıdaki durumlardan dolayı, müzikoloji toplantılarında çok defa gündeme gelen bir konu müzikologların medyada yer alabilmesidir ve bunun içinde ilgili müzikoloji öğrencilerinin medya kuruluşlarında staj yaparak o alanda ilerlemesi gereklidir. Yoksa tarihçi ve müzikolog olarak anılan bazı gazeteciler bu işi yaparlar, ya da bazı tiyatro oyuncuları klasik müziği sevdirmek için seminerler düzenlerler.

Müzikologların bir başka çalışma alanı da, Kültür Bakanlığı ve TRT gibi kültür, sanat ve müzik kurumlarında danışman olarak çalışmalarıdır. Yani, Kültür Bakanlığı’nın kendi içinde olabileceği gibi kuruma bağlı senfoni orkestraları, operalar, korolar ve müzik topluluklarında bir müzikologun –alanında yetkin olmak şartıyla- bulunması gerekir. Ancak, Türkiye’de bu durumun pek geçerli olmadığı, çünkü ilgili kurumlarda halen ‘müzik uzmanı’ olarak çalışan kişilerin müzikle ya hiç ilgisi olmadığı ya da bir dönem müzikle amatörce ilgilenmiş olduğu görülür. TRT’deki müzik uzmanlarının ise genellikle bazı TRT sanatçıları arasından seçildiği ve hatta artık önemini yitirmiş olan Eurovision Şarkı Yarışması’nın toplantısında bile seçici olanların müzikle hiç ilgisinin olmadığı görülür.

Örneğin, T.C. Kültür Bakanlığı’na bağlı müzik birimlerinde amacı ve tanımı belirsiz, sınavsız sadece yukarıdan atama yapılan ve kimsenin pek bilmediği ‘müzikolog’ kadroları vardır. Bunların bazılarına sekreter veya müzikoloji ile alakası olmayan kişiler sınavsız olarak atanmıştır. Aslında bulunduğu müzik biriminin ve Bakanlığın müzik işlerini geliştirmek için açılmış bu kadro kullanılmıyor veya başka amaçlarla kullanılıyor. Bu da Türkiye devletinin sanat ve bilim politikasının bir göstergesidir.

Dolayısıyla, çok kimsenin bilincinde olmadığı ve Türkiye’de bizlerin bir şekilde sürdürdüğü ve geliştirmeye çalıştığı müzikoloji alanının ve müzikologların olması gereken ve olan durumu bu kısa denemede ortaya çıkarılmaya çalışıldı. Müzikologlardan bir şeyler beklenirken, ilgili kişi, kurum ve kuruluşların da öncelikle bir şeylerin farkına varması, ondan sonra eleştiri yapması gerekir. 13.07.2010
_______________________________________
* Müzikolog-Besteci, Selçuk Üniversitesi Dilek Sabancı Devlet Konservatuvarı
(1) Sarı Ayhan “Arçelik Reklamında İsmi Yazılmayan Bestecimiz: Muhlis Sabahattin Ezgi…” 24.05.2010 Bkz: http://www.musikidergisi.net/?p=1485




Hoşgeldiniz