Küğ mü, Mırın mı?.. Prof. Dr. Süreyya Ülker
Toplam Okunma: 4619 | En Son Okunma: 20.11.2024 - 21:07
Fransızca musiqueten bozma müzik sözü ünlü mırınbilimci (müzikolog) Oransay’ca Divan’da geçen küğ sözüyle karşılanmıştır (19). Bilgisunarda yaptığımız araştırmada Türkçe yanlısı kimi mırın ağellerinin bu sözü bu anlamda kullandıklarını gördük. Fransızca musique Latince musicadan, Latince musica Yunanca mousikeden, o da esin ecesi anlamına gelen Mousa’dan bozmadır (43, 46). Almancada Musik (26), İngilizcede music (24) biçimindedir. Yunanca mousike sözü Arapçaya musiki biçiminde geçip, oradan da Osmanlıcaya geçmiştir (24)…
Gazimihal, bu sözü musıki biçiminde yazmaktadır (11). Yıllarca yakın komşuluk yaptığımız yarlıgamalı Düdükçübaşı Halil Can bu sözün doğrusunun musıkıy olduğunu söyler, kapısına sanını “Musıkıy Öğretmeni” biçiminde yazardı. 1973’te ölen bu değerli çalgıcının adı Üsküdar İhsaniye’de doğduğu sokağa verilmiştir. Özleyin emekli emgen (eczacı) yarbay olan bu değerli kişi ayrıca Bağlarbaşı’ndaki Yüksek İslam Enstitüsü’nde (şimdiki Marmara Üniversitesi Tanrıbilim Fakültesi) din müziği öğretmeniydi. Gerçekten de bu sözün son seslemindeki “k” yazacı Osmanlıcada kaf yazacıyla yazılmaktadır (24). Dolayısıyla son seslemin kalın okunması gerekir.
Divan’da geçen küğ sözünü Clauson küg (4), Atalay kög (6) okumuşlardır. Clauson, bu sözün Uygurcada da küg biçiminde geçtiğini belirtmekte (4), Caferoğlu ise bu sözü Atalay gibi kög biçiminde vermektedir (2). Clauson ile Doerfer’e göre sözcük Çince bir alıntıdır (4, 7). Clauson’a göre Orta Çincede şarkı anlamına gelen k’iok sözünden bozmadır (4). Sözcüğün yeni Çince biçimi ch’üdür (4). Räsänen, sözcüğe yad köken vermemekte, Türkçe ile Moğolcada ortak olduğunu, Türkçe biçiminin küg olup, ezgi, ses, şarkı, titrem anlamlarına geldiğini, Moğolca biçiminin kög olup uyum, mırın anlamlarına geldiğini, Türkçedeki kög biçiminin Moğolca bir alıntı olup ölçü, ezgi, şarkı, uyum, ses, titrem anlamlarına geldiğini belirtmektedir (23).
Clauson’a göre sözcük eski Türkçede şarkı, ezgi anlamlarındadır (4). Tarama dergisinde köğ sözü makam, yöntem (usul); küğ sözüyse makam, ölçü (vezin) anlamlarında geçmektedir (27). Ögel’e göre kög aruz, gazel anlamlarınadır (22). Ögel, bu sözün Gabain, Ramstedt ile Doerfer’e göre Çince bir alıntı olduğunu, ancak kendisinin bu kanıda olmadığını belirtmektedir (22). Sözcüğe küy biçiminde yer veren Gazimihal makam anlamına geldiğini belirtmekte, kulak sözüyle konuşmak eyleminin kökü olabileceğini belirtmektedir (11).
Divan’da bir de ün anlamına gelen bir kü sözü geçmektedir (6). Giles’e göre bu söz Orta Çincede im, ad; çağırmak anlamlarına gelen gau sözünden bozmadır (4). Bu sözün yeni Çincesi haodur (4). Clauson, Giles’in bu kuramını inandırıcı bulmamaktadır (4). Cep kılavuzunda bu söz ün anlamında yer almıştır (3).
Küğ sözü Fasçaya kûk biçiminde düzen (akort) anlamında geçmiştir (4). Dilimizde telli çalgıları kurmaya yarayan burgu, kulak anlamında yer alan kök sözünün Farsça kûk’tan bozma olduğu bilinmektedir (1). Buradaki Farsça kûk’un, Türkçe küğden bozma kûk olduğu anlaşılmaktadır. Räsänen ise Osmanlıcada düzen (akort) anlamına gelen kök sözünün, küğün Moğolca biçimi olan kög’den bozma olduğu kanısındadır (23).
Bu verilerden küğ sözünün, dilimize Çinceden geçtiği sanılan, mırınla ilgili çeşitli anlamları olan, ancak mırın anlamına gelmeyen bir söz olduğu anlaşılmaktadır. Sözcük, kaynağı olduğu sanılan Çincede de mırın anlamına gelmemekte, yalnızca Moğolcada mırın anlamına gelmektedir. Moğolcadan dilimize geçtiği düşünülen “ö”lü biçimleri (köğ, kök) dahi dilimizde mırın anlamında değildir.
Dirgerlik dilinin özleştirilmesinin öncülerinden olan Dr. Şefik İbrahim İşçil eski Yunan esin ecesi Mousa’nın adından kaynaklandığı ileri sürülen müzik sözünün eski Türkçede kalgı (dans) anlamına gelen büzik sözünden bozma olduğu kanısındadır (15). İşçil’in bu yaklaşımı bizde bu sözün yansıma olabileceği kanısını uyandırmıştır (43). Halk dilimizde mızıklamak, mızık mızık, mızılamak, mızıldamak, mızıramak gibi sözlerin müzikle ilgili anlamlarının olması bu kanımızı pekiştirmiştir (43). Buradan yola çıkarak müzik sözünü mızık biçiminde özleştirmek köken bakımından yanlış olmazdı; ancak bu söz, mızıkçı biçimiyle değişik bir anlam taşıdığından anlam bakımından yanlış olurdu (43).
Dilimizde mırın kırın etmek diye bir deyim vardır. Eren, buradaki mırın sözünün burundan bozma olduğu kanısındadır (8, 43). Kırınsa halk dilimizde kalgı (dans) anlamındadır (5, 43). Buradan esinlenerek yine müzikle ilgili bir yansıma olan mırıldanma, mırıltı sözleriyle kökteş bir mırın sözünün (burundan bozma mırından ayrı !) müziğin uygun bir karşılığı olabileceğini düşünerek sözlüğümüzde bu sözü önermiştik (43). Müzik sözü dirgerlik dilinde müzik tedavisi anlamına gelen müzikoterapi teriminde geçmekte olup, karşılığı mırınsağaltım biçiminde verilmiştir (43).
Batı mırın dilinin dayandığı İtalyancada ince, keskin sesler alto; kalın, tok sesler basso nitemiyle adlandırılır. Bu kavramların Türkçe doğal karşılıkları ince, keskin; kalın, toktur. Bu kavramların Farsça kökenli Osmanlıcaları tiz ile pesttir. Pest sözü dilimizde pes biçiminde de kullanılır. İtalyanca basso dilimizde bas biçimini de almıştır. Alto sözü çalgıbilimde ince gıygı (viyola) denen çalgının da adlarındandır (42). Sözcüğün bu anlamı viola altodan bozmadır (46).
Genel dilde araç anlamına gelen instrumentum sözü çalgıbilimde çalgı anlamındadır. Dilimizde bu anlamda saz sözü de kullanılır. Çalgıya Çincede kung-hou denir (22). Bu söz eski Uygur Türkçesine de girmiştir.
Dirgerlik dilinde örgen (organ) anlamına gelen Yunanca organon ile Latince organum sözleri çalgıbilimde çalgı anlamındadır. Bu sözler dar anlamda koltuk sipsisini (org) tanımlarlar (45). Mırını konu edinen bilime müzikoloji, çalgıları konu edinen bilime organoloji denir. Karşılıkları mırınbilim ile çalgıbilimdir. Çalgı çalan kişiye müzisyen denir. Fransızca musicienden bozmadır (1). Latincesi musicustur (11). Türkçe doğal karşılığı çalgıcıdır.
Çalgı takımına bando denir. Bu söz Tanzimat döneminde dilimize giren İtalyanca banda musicadan bozmadır. Bu İtalyanca söz önce banda biçiminde kısaltılmış, ardından bando biçimine dönüşmüştür (11). İtalyancada da bu takıma kısaca banda denir (11). Bu terimle özleyin her türlü çalgı takımı anlatılmak istenirse de bizde bando denince genellikle törenlerde boy gösteren üflemeli-vurmalı çalgı takımı anlaşılır (1, 16). Banda musica’nın musica bileşeni de dilimize önce musika biçiminde çalgı takımı anlamında girmiş, ardından mızıkaya dönüşmüştür (11).
Mızıka sözü dilimizde çalgı, el kopuzu (el armonikası) anlamlarında da kullanılır (45). Dilimizde çalgı takımına kısaca çalgı da denir (34, 38). Bando gibi iki seslemli, kısa bir terimin yine iki seslemli, kısa bir terim olan çalgı sözüyle karşılanmasına öncelik verilmesi gerektiğini belirtmek isteriz.
Müslüman Türk devletlerinin geleneksel çalgı takımlarına mehter takımı denir. Mehter sözü Farsçada büyük, üstün anlamlarına gelen mihter sözünden bozmadır (24). Mehter sözü Osmanlıcada kâhya anlamında da kullanılmıştır (24). Bugün mehter takımı denince usa ordu mehteri gelmektedir. Oysa eski Türk devletlerinin devlet mehteri de vardı (21). Batı, mehter takımını Osmanlı ordusundan tanımıştır. Kölemen, İlhanlı, Safevî, Timurlu, Babürlü ordularının da mehter takımları vardı (21). Gazimihal’e göre mehter sözünün çalgıbilimsel anlamının eski Türkçe karşılığı tuğdur (11). Özleyin kıllardan yapılmış sancak anlamına gelip, bu anlamı günümüze dek gelen bu söz, Kaşgarlı Mahmut’a göre hakanlık tüngürü (davulu) ya da köbürgesi (kösü) anlamına da gelmekteydi (6). Ögel’e göre Karahanlılar bu sözü mehter anlamında da kullanıyorlardı (21). Kökleşik sözlüklerimizin yad bir kökene bağlamadığı bu söz (1, 16), Clauson ile Räsänen’e göre Çince bir alıntıdır (4, 23). Türkçe ile Moğolcada ortak olup, Farsçaya da giren bu sözün kökeninin Çince olduğu yolundaki görüşü Doerfer kuşkuyla karşılamakta (7), yapıtında bu söze geniş yer ayıran Ögel ise bu görüşü gündeme dahi getirmemektedir (20). Eyuboğlu ise tuğ sözünü kıl anlamındaki tüy sözüyle birleştirmiştir (10). Görüldüğü üzere tuğ sözünün Türkçe kökten mi geldiği, yoksa çok eski bir Çince alıntı mı olduğu, tartışılan bir konudur. Biz, bu sözü Çinceye dayandıran görüşleri sakıntıyla karşılıyor, bu sözü Türk ekinç geçmişinin yeri doldurulamayacak bir verisi olarak görüyoruz. Biz de Gazimihal gibi mehter takımının dilimizdeki en uygun karşılığının tuğ takımı olduğu kanısını taşıyoruz.
Ögel, Mısır Kölemen ordusunda tuğ takımının öncü savaşçılardan oluştuğunu, bu öncü birliğe çalış dendiğini (21), Türkçe çalış sözünün Arapçaya caluş biçiminde geçtiğini (20) bildirmektedir. Çalış sözü Kıpçakçayla (33) Osmanlıcada (24) savaş anlamına gelmektedir. Bu yüzden bu sözle öncü seçkin savaşçıların mı anlatılmak istendiği, yoksa tuğ takımının mı anlatılmak istendiği çok açık değildir. Ancak Doerfer Türkçe çalış sözünün Farsçaya çalgı çalmak, çalan ile çalışçı sözlerinin de çalgıcı anlamında geçtiğini bildirmektedir (7). Bu bilgi Mısır’daki caluş’un tuğ takımı olabileceğini düşündürmektedir.
Dilimizde çalgı anlamında kullanılan Farsça kökenli saz sözü geleneksel doğu çalgılarından oluşan çalgı takımı anlamına gelen saz takımı anlamında da kullanılır (1). Terimin bu anlamı doğu çalgısı, doğu çalgı takımı biçimlerinde özleştirilebilir. Saz sözü bağlama, tımbıra anlamlarında da kullanılır (41).
Çekme çalgıları çalmak için kullanılan araca çalgıç denir (1, 11, 12, 16). Bu araç dilimizde Arapçadan bozma mızrap, Farsçadan bozma tezene, İtalyancadan bozma pena adlarıyla da anılır. Mızrabın Arapça özgün biçimi mızrab, tezenenin Farsça özgün biçimi taziyane, penanın İtalyanca özgün biçimi pennadır (1). Gazimihal, tezene sözünün eski Türkçede kaçmak anlamına gelen tezmek eyleminin (6) türevi olduğu kanısındadır (12); ancak Doerfer Farsçadaki Türkçe alıntılar arasında taziyane sözüne yer vermemiştir (7). Farsçada çalgıca zahme de denir (12). İtalyanca penna sözü tüy anlamına gelen Latince penna sözünden kaynaklanır (46). Çalgıçların kuş tüyünden yapılmasına ya da biçimce kuş tüyünü andırmalarına dayalı bir adlandırma olmalıdır.
Çalgıca Yunancada plektron, Latincede plectrum denir (46). Latincesi Yunancadan bozmadır. Plektron sözü Yunancada özleyin tokmak anlamına gelir (46). Latince plectrum sözü dirgerlik dilinde tokmak biçiminde çeşitli oluşumların adlandırılmasında kullanılan bir dilgibilim (anatomi) terimidir. Bunların en önemlilerinden biri kulakta yer alan tokmak biçiminde bir kemikçiktir. Bu kemikçik ülkemizde daha çok çekiç adıyla bilinir. Latincede daha çok malleus adıyla bilinir (43). Biz, çekiç sözünün Farsça bir alıntı olduğu kanısını taşıdığımızdan tokmak demeyi yeğliyoruz (43). Latincede plectrum adıyla anılan bir başka önemli oluşum küçük dildir. Plectrum, bu örgenin az bilinen bir adı olup, daha çok uvula adıyla anılır (43). Yunanca plektronun Latinceleşmiş başka bir biçimi olan plectron sözü dirgerlik dilinde kimi dirikılların (basil) dölbirimlenme (sporlanma) sırasında aldıkları tokmaksı biçimi tanımlar. Karşılığı sözlüğümüzde yine tokmak olarak verilmiştir (43).
Yatuğan çalgıçları değişik biçimlerde olur; buna bağlı olarak değişik adlar alırlar. Örneğin kalun (kanun) parmağa takılan, tırnak biçiminde bir çalgıçla çalınır. Buna tırnak denir. Tatlıyatuk (Santur) ise tokmak biçiminde çalgıçlarla çalınır. Bunlara da tokmak denir (42).
Yaylı çalgılar keman yayı adı verilen özel bir yayla çalınır. Özleyin keman sözü Farsçada yay anlamına gelir (11). Önceleri keman yayı anlamında kullanılmış, kemancıya kemanî denmiş, zamanla kemanînin kökü olan keman sözünün çalgının adı olduğu sanılarak ülkemizde bugünkü anlamında kullanılmaya başlamıştır (11). Keman yayı anlamında kullanılan başka bir Farsça alıntı kemanedir. Özleyin yaycık anlamına gelir. Çalgıbilimde yaylı kopuz (kemençe) anlamında da kullanılır (43). Özellikle uzun yaylı kopuzlara kemane denir (43). Keman yayının Türkçe karşılıkları kopuz yayı ile kopuz okudur (43). Halk dilimizde gıvgıç ile sürgeç sözleri de bu anlamda kullanılır (5).
Sesleriyle yarım sesleri sıralı bir düzen içerisinde olan çalgılara diyatonik, yarım seslerin biribirini izlediği çalgılaraysa kromatik denir (11). Bunların karşılıkları yalın (11) ile alacadır (11, 26, 34). Bunlar sırasıyla Fransızca diatonique ile chromatiqueten bozmadır (11). Fransızca diatonique Latince diatonicus üzerinden Yunanca diatonikosa, chromatique de Latince chromaticus üzerinden Yunanca chromatikosa gider (46). İngilizceleri diatonic ile chromatictir (46). Bu nitemler çalgıların yanı sıra diziler (gam) için de kullanılır. Dizilerde düz nitemi yalına yeğlenir (11, 34). Kromatik nitemi ak ışığı çözümleyen mercekleri de tanımlar (43). Nitemin bu mırındışı anlamının dilimizdeki karşılıkları önkser (43) ile renkserdir (35). Türkçe kökten önkser nitemini Farsça renk sözünü içeren ikincisine yeğliyoruz.
Körüğü açılınca başka, kapatılınca başka ses çıkaran körüklü çalgılar Almancada wechseltönig nitemiyle anılır (47). Türkçe doğal karşılığı almaşık seslidir (45).
Do’dan do’ya sekiz sesten oluşan ses dizisine mırın dilinde oktav denir (16). Bu, Fransızca octavedan bozmadır (1). O da Latincede sekizinci anlamına gelen octavustan bozmadır (46). Almancası Oktave, İtalyancası ottavadır (11). Gazimihal, karşılığını sekizli olarak vermiştir (11). Tuğlacı bu sözü 8 kişice çalınmak üzere bestelenmiş yapıt anlamına gelen oktetin karşılığı olarak göstermektedir (34). Çalgıbilimci Gazimihal’in yaklaşımına katılıyor, bu sözün oktet anlamında da kullanılıp kullanılmaması ya da oktete başka bir karşılık bulunması işini mırıncılara bırakıyoruz. Oktav sözü kılıç oyununda Türkçe karşılığı sekizinci çelgi olan bir kavramın adıdır (30).
Dizeğin başına konan ime anahtar denir (16). Bu söz Rumca anoichtariden bozmadır (9, 32). Bu kavramın Almancası Schlüßel, Fransızcası clé ile clef, İngilizcesi key, İtalyancası chiave, Latincesi clavistir. Halk dilimizde anahtar anlamında kullanılan, aç- kökünden çok sayıda sözcükten biri olan açgıç sözünün (5) bu anlamda kullanılabileceğini düşünüyoruz. Çalgıbilimdeyse anahtar sözü, daha çok parmak anahtarı olarak adlandırılan kavramın kısa adıdır. Bu, ağaç üflemeli çalgıların titrem (perde) deliklerini açıp kapatan, bakır üflemelilerinse kapaçlarını (perde) ya da tokaçlarını (piston) indirip kaldıran küçük kaldıraçların adıdır (38). Üflemeli çalgılar üzerine yazdığımız bir yazımızda bu adları açgıç, parmak açgıcı biçiminde vermiştik (38). İngilizcesi finger key ile key (46), Fransızcası clédir (11).
Belli bir kurala göre yaratılan ses dizisine melodi denir. Bu söz Fransızca mélodieden bozmadır (1). Fransızca mélodie Latince melodiadan, o da Yunanca melôidiadan bozmadır (46). İngilizcesi melodydir (46). Türkçesi ezgidir (1, 16). Osmanlıcaya da giren Arapçası nağmedir (1, 16, 24). Arapça hevadan bozma hava sözü de bu anlamda yaygın olarak kullanılır (1, 16, 24) (1).
Mırınla ilgili önemli bir kavram şarkıdır. Uyumlu, ezgili insan sesleri dizisi olarak tanımlanır (16). Genel kanı Arapçada doğu anlamına gelen şark sözünün türevi olan şarkî niteminden bozma olduğu yolundadır (1). Gazimihal ise bu sözün Türkçe çağırmak eyleminden türeyen çağırgı sözünden bozma olduğu kanısındadır (11). Eski Türkçede bu anlamda kullanılan yır sözü (6) günümüze ır biçiminde gelmiştir (5, 28, 31).
Şarkı sözü çalgıbilimde Gazimihal’ce Gaziantep yöresinden derlenen bir bağlama çeşidi (12) olan doğu bağlaması (41) ile doğu tımbırı dediğimiz bir çeşit Türkmen tımbırının (41) adıdır. İkincisinin adı, Mısır’da kullanılan Arapça adı olan tanbûr-u şarkîden bozmadır (22).
Bu durumda şarkıcının genel mırındaki karşılığı ırcı, çalgıbilimdeki karşılıklarıysa doğu bağlamacısı ile doğu tımbırcısı olmaktadır. Ircıya Osmanlıcada muganni de denirdi (24). Arapça kökenlidir. Bu arada şarkı sözünün dilimizde köklü bir alıntı olduğunu yadsımadığımızı da belirtmek isteriz. Ünlü ırcı Bülent Ortaçgil’in halamızın güveysi olduğunu da bu nedenceyle belirtmek isteriz.
Topluca ırlayan topluluğa koro denir. Bu, İtalyanca corodan bozmadır (1). İtalyanca coro Latince chorustan bozmadır (46). Latince chorus Yunanca chorostan bozmadır (46). O da kalgı (dans) anlamına gelen choreiadan bozmadır (11, 46). Yunanca choreia, Rumca üzerinden dilimize kökleşik bir kalgıyı tanımlayan hora ile Doğu Karadeniz’e özgü bir halk oyunu olan horon biçiminde girmiştir. Gazimihal’in koro dinletisi anlamında önerdiği söylenk sözü (11, 34) sözlüğümüze koro anlamında girmiştir (43). Bu sözü koro dinletisi anlamında da kullanmanın bir sakıncası olacağını sanmıyoruz. Koro dinletisine söylenk dinletisi de denebilir. Söylenge Almancada Chor (26), Fransızcada choeur (11), İngilizcede chorus (46) denir. Mırın gösterisi anlamına gelen konser sözü Fransızca concertten bozmadır (1). Fransızca concert İtalyanca concertodan bozmadır. O da Latincede büyük bir istekle çabalamak anlamına gelen concertare eyleminin türevidir (46). Almancası Konzert (26), İngilizcesi concerttir (46). İtalyanca concerto sözü dilimize konçerto biçiminde bir çalgının özelliklerini öne çıkarmak amacıyla oluşturulmuş mırın yapıtı anlamında da girmiştir (1). Elimizdeki kaynaklarda Türkçe karşılığını bulamadığımız bu terimin özleştirilmesi işini mırıncılara bırakıyoruz. Konserin Türkçe karşılığı olan dinleti sözü bu anlamda kökleşik sözlüklerimizde yer almaktadır (1, 16).
Bir mırın yapıtının ezgilerinin oluşturduğu bütüne beste denir (16). Bu Farsça sözün karşılığı Oransay’ca bağda biçiminde önerilmiştir (19). Bağda yapan kişiye besteci ya da bestekâr denir. Oransay bunun karşılığını bağdar olarak vermektedir (19).
Sarıçalgıya (Bakır üflemeli çalgı takımı) özgü ezgilere boru ezgisi ya da fanfar denir. Fanfar sözü Fransızca fanfaredan bozma olup, o da yansımadır (38, 46). Almancası Fanfarenstoß, Trompetengeschmetter, Tuschtur (26). İngilizcesi fanfare (46), İtalyancası fanfaradır (11). Fanfar sözü çalgıbilimde düz boru, sarıçalgı anlamlarına da gelir (38). Sonuncusuna fanfar mızıkası da denir (38). Bakır üflemeli çalgılardan oluşan takım anlamındadır.
Davul-zurna sözü dilimizde önemli bir mırın terimidir. Tüngürle gürdüdükten oluşan ikiliyi tanımlar. Gerek davul, gerek zurna sözünün dilimizde kökleşmiş alıntılar olduğunu bugüne dek hep söyledik (39, 44). Bu terimin Türkçe köklerden karşılığı düdük-tüngür olabilir. Zurnanın Türkçesi olan gürdüdük yerine daha genel bir terim olan düdük kullanılıp, ses uyumu açısından tüngürle düdüğün yeri değiştirilerek oluşturulmuş bir terimdir.
Halka özgü ır anlamına gelen halk şarkısı halk ırı biçiminde özleştirilebilir. Arapça halk sözü yerine eski kaynaklarda geçen ilboy (28) sözü kullanılarak ilboy ırı da denebilir. Türklere özgü ilboy ırına türkü denir. Arapça türkî niteminden bozmadır (1). Türkleme biçiminde özleştirilebilir.
Yürüyüş düzününde bağdanmış ezgiye marş denir. Fransızca marchetan bozmadır (1). Onun da eski Almancada sınırlarını belirleme anlamına gelen marcôndan bozma olduğu sanılır (46). Almancası Marsch (25), İngilizcesi march (46), İtalyancası marciadır (11). Mıhçıoğlu, karşılığını yürüt biçiminde önermiştir (18). Biz çaldırı sözünün daha uygun bir karşılık olabileceği kanısındayız. Marş sözü mırın dilinde yürüyüş denen bir düzünle bu düzüne uygun çalışı niteleyen yürüyüşlü anlamlarına da gelir (11). Askerlikte marş sözü yürüme komutudur. Bu anlamda arş biçimi de kullanılır. Mıhçıoğlu bu komutu yürü biçiminde özleştirmiştir (18). Marş sözü devitgeli (motorlu) araçlarda ilk devinim anlamındadır. Kuyumcu, marş motorunun karşılığını ilkdevinim motoru biçiminde vermiştir (17).
Bir ülkenin simgesi olan çaldırıya ulusal çaldırı (millî marş) denir. Buna ulusal yurtlama da denebilir. Yurtlama sözünü yurt ırı (vatan şarkısı) anlamında öneriyoruz. Türkiye’nin ulusal çaldırısına bağımsızlık çaldırısı (istiklâl marşı) denir. Ulusal çaldırının Almancası nationale Hymne (26), İngilizcesi national anthemdir (24).
Almanca Hymne sözü Yunanca hymnostan bozmadır (46). Fransızcası hymne, İngilizcesi hymn, İtalyancası inno ya da unno (11), Latincesi hymnustur (46). Çeşitli anlamları olan, geniş kapsamlı bir mırın terimidir. Ünlü İstanbullu usulcu (piyanist) Furlani, cumhuriyet devrimi üzerine bağdadığı çaldırının adını “Millî Ün” koymuştur (11). Gazimihal buna dayanarak İtalyanca unno’ya sesçe de anlamca da yakın olan Türkçe ün sözünün, hymnos’un bütün anlamlarını karşılayacak biçimde kullanılmasını önermiştir (11).
Hymnos sözü ilahi, ulusal çaldırı (millî marş), methiye, neşide, sena şarkısı, yurtlama (vatan şarkısı) anlamlarına gelir. Arapçada tanrı anlamına gelen ilah sözünün türevi olan ilahî niteminden bozma ilahi sözü dinsel içerikli ırlara verilen bir addır. Gencan’a göre bu ır çeşidine Mevlevîler ayin, Bektaşiler nefes, Alevîler duşe, Gülşenîler tapuğ, Halvetîler durak, başka yollardan olanlar cumhur derlermiş (13). Bunlardan durak sözü ayrıca tekerlemelerde okunan koşmalarla ilahilere verilen addır (13, 14). İlahi sözü tanrılama biçiminde özleştirilebilir. Gülşenîlerin bu anlamda kullandıkları tapuğ sözü de ikinci bir seçenek olarak sunulabilir.
Bir kişiyi övmek amacıyla yazılan ya da söylenen söz ya da koşuğa methiye denir (13, 14). Arapçada övgü anlamına gelen medih sözünün türevi olan Osmanlıca medhiyeden bozmadır. Almancası Elogie, Lobgedicht; Fransızcası éloge; İngilizcesi eulogydir (14). Batı dillerindeki adları Yunancada iyi söz anlamına gelen eulogiadan bozmadır (46). Türkçesi övgüdür (13, 14, 26).
Neşide Arapça kökenli Osmanlıca bir terimdir. Konusu gönül açıcı, uyumu tatlı koşuktur (13). Gencan, karşılığını okuncalık biçiminde vermiştir (13).
Sena şarkısı övgü ırıdır. Almancası Lobgesang, Loblied (25); İngilizcesi song of praise (46), Yunancası hymnostur (46). Radloff’ça Karay Türkçesinden kaside anlamında derlenen sarnav sözünün (27) övgü ırının eşanlamlısı olduğunu söyleyebiliriz; çünkü geniş anlamda kaside övgü ırı demektir.
Kaside Arapçada ölçülü (mevzun, vezinli) anlamına gelen kasid sözünün türevidir (1). Geniş anlamda övgü ırı demektir. Dar anlamdaysa din, devlet büyüklerini öven ır demektir (14). Sözcüğün kökü olan kasid sözü de her iki anlamda Osmanlıcaya girmiştir. Dar anlamdaki kasidenin Almancası Ode (26); Fransızcası, İngilizcesi, Latincesi ode (14, 46); Yunancası aoidedir (46). Hepsinin kaynağı olan Yunancası ırlamak anlamına gelen aeidein eyleminin türevidir (46). Kaside’nin Türkçesi Radloff’ça Karay Türkçesinden sarnav biçiminde derlenmiştir (27). Irlamak anlamına gelen sarnamak eyleminin türevidir (27). Bunun da eski Türkçede ötmek anlamına gelen sayramak eyleminden (4, 6, 36) bozma olduğu anlaşılmaktadır. Kaside sözü Doğu Anadolu’da kısa öykü anlamında da kullanılır (13, 14).
Ulusal çaldırının İngilizce adı olan national anthem teriminde geçen anthem sözü de Yunanca hymnos sözü gibi çeşitli anlamları olan bir mırın terimidir. Sözcük, Latince antiphonadan bozmadır (46). O da Yunancada düzgün (concordant) (Gazimihal konkordan’ın Türkçesini düzgün olarak veriyor (11)) anlamına gelen antiphonostan bozmadır (46). Antiphona, neşide, vatan şarkısı anlamlarına gelir. Antiphona, karşılıklı okunan tanrılama demektir (46). Türkçe doğal karşılığı karşılıklı tanrılamadır.
Böylelikle son bölümünü genel mırın terimlerine ayırdığımız, Türkçe çalgı adları üzerine bir deneme niteliğinde olan bu dizinin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Dizimizin 1. bölümünde (37) 22. sayfanın 29. satırında yer alan kalameia sözünün kalamaia, yine o sayfanın en alt satırında yer alan 33 sayılı kaynağın 3 biçiminde düzeltilmesi gerektiğini bildirmeyi de bir görev biliriz. Yine o yazıda Eren’in 1942 yılında yazdığı bir yazıya dayanarak Çerkezcede kaval anlamına gelen kamıl sözünün eski Bulgar Türkçesinden kalma bir alıntı olduğu kanısında olduğumuzu belirtmiştik. Daha sonra Tavkul’un Haziran 2007’de Çerkezcedeki Bulgar Türkçesi alıntılar konusunda yazdığı bir yazıda bu söze de yer verildiğini gördük (29). Bu, kanımızı pekiştirdi. Yine o yazımızda Türkçe adını kısa yan kaval olarak verdiğimiz çalgının son yıllarda düz eşdeğerinin de geliştirilmiş olduğunu öğrendik. Ülkemizde pikolo blok flüt adıyla anılıp İngilizce adı piccolo recorder olan bu çalgının doğal Türkçe karşılığının kısa düz kaval olduğunu belirtmek isteriz. Dizimizin 4. bölümünde (40) 18. sayfanın 18., 23. satırlarında yer alan 29 sayılı kaynağın 30, 49. satırında yer alan 29 sayılı kaynağın 28; 19. sayfanın 43. satırında yer alan 15 sayılı kaynağın 16, 47. satırında yer alan 23 sayılı kaynağın 22 biçiminde düzeltilmesi gerekmektedir. Yine o yazının 21. sayfada yer alan kaynakçasında 32 sayılı kaynağın sayfaları yazılmamıştır. 18-21 olması gerekmektedir. Dizimizin 8. bölümünde (41) Ziya Santur’un dedemizin amcasının oğlu olduğunu belirtmiştik. Bunun, “amcasının torunu (oğlunun oğlu)” biçiminde düzeltilmesi gerekmektedir. Dizimizin 9. bölümünde (42) Ziya Santur’un, Pelin Halkacı Akın’ın babasının anneannesinin amcasının oğlu olduğunu belirtmiştik. Bunun, “babasının anneannesinin amcasının torunu (oğlunun oğlu)” biçiminde düzeltilmesi gerekmektedir. Yine o yazının 24 nolu kaynağının adı “Okyanus 2. yüzyıl ansiklopedik Türkçe sözlük” olarak verilmiştir. Buradaki “2. yüzyıl”ın “20. yüzyıl” biçiminde düzeltilmesi gerekmektedir.
Bir kişiyi övmek amacıyla yazılan ya da söylenen söz ya da koşuğa methiye denir (13, 14). Arapçada övgü anlamına gelen medih sözünün türevi olan Osmanlıca medhiyeden bozmadır. Almancası Elogie, Lobgedicht; Fransızcası éloge; İngilizcesi eulogydir (14). Batı dillerindeki adları Yunancada iyi söz anlamına gelen eulogiadan bozmadır (46). Türkçesi övgüdür (13, 14, 26).
Neşide Arapça kökenli Osmanlıca bir terimdir. Konusu gönül açıcı, uyumu tatlı koşuktur (13). Gencan, karşılığını okuncalık biçiminde vermiştir (13).
Sena şarkısı övgü ırıdır. Almancası Lobgesang, Loblied (25); İngilizcesi song of praise (46), Yunancası hymnostur (46). Radloff’ça Karay Türkçesinden kaside anlamında derlenen sarnav sözünün (27) övgü ırının eşanlamlısı olduğunu söyleyebiliriz; çünkü geniş anlamda kaside övgü ırı demektir.
Kaside Arapçada ölçülü (mevzun, vezinli) anlamına gelen kasid sözünün türevidir (1). Geniş anlamda övgü ırı demektir. Dar anlamdaysa din, devlet büyüklerini öven ır demektir (14). Sözcüğün kökü olan kasid sözü de her iki anlamda Osmanlıcaya girmiştir. Dar anlamdaki kasidenin Almancası Ode (26); Fransızcası, İngilizcesi, Latincesi ode (14, 46); Yunancası aoidedir (46). Hepsinin kaynağı olan Yunancası ırlamak anlamına gelen aeidein eyleminin türevidir (46). Kaside’nin Türkçesi Radloff’ça Karay Türkçesinden sarnav biçiminde derlenmiştir (27). Irlamak anlamına gelen sarnamak eyleminin türevidir (27). Bunun da eski Türkçede ötmek anlamına gelen sayramak eyleminden (4, 6, 36) bozma olduğu anlaşılmaktadır. Kaside sözü Doğu Anadolu’da kısa öykü anlamında da kullanılır (13, 14).
KAYNAKÇA
1. Ağakay MA. Türkçe sözlük. 10. bası. TDK. Ankara, 2005.
2. Caferoğlu A. Eski Uygur Türkçesi sözlüğü. TDK. İstanbul, 1968.
3. Türkçeden Osmanlıcaya cep kılavuzu. TDK. İstanbul, 1935.
4. Clauson G. An etymological dictionary of pre-thirteenth century Turkish. University Press. Oxford, 1972.
5. Türkiye’de halk ağzından derleme sözlüğü. TDK. Ankara, 1963-82.
6. Divanü lûgat-it Türk dizini. TDK. Ankara, 1972.
7. Doerfer G. Türkische und mongolische Elemente im neupersichen. Wiesbaden, 1963-67.
8. Eren H. Söz bilgisi: Mırın kırın etmek. Türk Dili 1988; LVI: 25-28.
9. Eren H. Türk dilinin etimolojik sözlüğü. Ankara, 1999.
10. Eyuboğlu İZ. Türk dilinin etimoloji sözlüğü. 2. bası. Sosyal Yayınlar. İstanbul, 1991.
11. Gazimihal MR. Musıki sözlüğü. MEB. İstanbul, 1961.
12. Gazimihal MR. Ülkelerde kopuz ve tezeneli çalgılarımız. Kültür Bak. Ankara, 1975.
13. Gencan TN, Ediskun H, Dürder B, Gökşen EN. Yazın terimleri sözlüğü. TDK. Ankara, 1974.
14. Göğüş B, Oğuzkan F, Önertoy O, Ünlü M, Koçak S. Yazın terimleri sözlüğü. Dil Derneği. Ankara, 1998.
15. İşçil Şİ, Elöve AU. Türkçe hekimlik terimleri üzerine bir deneme. TDK. Bursa, 1944-48.
16. Kutlu A, Yaşayan S, Ateş K, Dizman İ, Kul E, Özel S, Çotuksöken Y, Küçükceylan N. Türkçe sözlük. 2. bası. Dil Derneği. Ankara, 2005.
17. Kuyumcu İ, Beşorak Y. Otomobil ve motor bilgisi terimleri sözlüğü. TDK. Ankara, 1980.
18. Mıhçıoğlu C. Sözcüklerin öyküsü. Kültür Bak. Ankara, 1996.
19. Oransay G. Bağdarlar geçidi. Küğ Yayını. İzmir, 1977.
20. Ögel B. Türk kültür tarihine giriş 6. Kültür-Turizm Bak. Ankara, 1984.
21. Ögel B. Türk kültür tarihine giriş 8. 3. bası. Kültür Bak. Ankara, 2000.
22. Ögel B. Türk kültür tarihine giriş 9. 3. bası. Kültür Bak. Ankara, 2000.
23. Räsänen M. Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der Türksprachen. Lexica societatis Fenno-Ugricae. Helsinki, 1969.
24. Redhouse. Türkçe/Osmanlıca-İngilizce sözlük. 17. bası. Sev. İstanbul, 1999.
25. Steuerwald K. Almanca-Türkçe sözlük. ABC. İstanbul, 1982.
26. Steuerwald K. Türkçe-Almanca sözlük. ABC. İstanbul, 1983.
27. Osmanlıcadan Türkçeye söz karşılıkları tarama dergisi. TDTC. İstanbul, 1934.
28. XIII. yüzyıldan beri Türkiye Türkçesiyle yazılmış kitaplardan toplanan tanıklarıyla tarama sözlüğü. TDK. Ankara, 1963-77.
29. Tavkul U. Adige (Çerkes) dilinde Bulgar Türkçesi alıntı sözcükler üzerine. Modern Türklük Araştırmaları Dergisi Haziran 2007; 4(2): 104-115.
30. Tayla S. Kılıçoyunu terimleri sözlüğü. TDK. Ankara, 1970.
31. Taymas AB. İbnü-Mühennâ lûgati indeksi. TDTC. İstanbul, 1934.
32. Tietze A. Tarihi ve etimolojik Türkiye Türkçesi lugatı. Birinci cilt A-E. Österreichische Akademie der Wißenschaften. Simurg. İstanbul, 2002.
33. Toparlı R, Vural H, Karaatlı R. Kıpçak Türkçesi sözlüğü. TDK. Ankara, 2003.
34. Tuğlacı P. Okyanus 20. yüzyıl ansiklopedik Türkçe sözlük. Pars, 1971.
35. Türkay K, Koçak S, Ünal S. Uygulayım terimleri sözlüğü. 2. bası. TDK. Ankara, 1980.
36. Ülker S. Sayrı. Türk Dili Dergisi Mayıs-Haziran 2006; 19(114): 8-9.
37. Ülker S. Flüt mü kaval mı ? Türk Dili Dergisi Kasım-Aralık 2007; 21(123): 19-25.
38. Ülker S. Borgudan trompete boru. Türk Dili Dergisi Ocak-Şubat 2008; 21(124): 32-37.
39. Ülker S. Zurnadan obuaya gürdüdük. Türk Dili Dergisi Mart-Nisan 2008; 21(125): 32-36.
40. Ülker S. Tımbırdayan tellerin dili. Türk Dili Dergisi Mayıs-Haziran 2008; 21 (126): 18-21.
41. Ülker S. Psalterion’dan santura yatuğan. Türk Dili Dergisi Mart-Nisan 2009; 22 (131): 24-26.
42. Ülker S. Kemandan viyolaya gıygı. Türk Dili Dergisi Mayıs - Haziran 2009; 22 (132): 19 - 22.
43. Ülker S. Ülker tıp terimleri sözlüğü. Latince-Türkçe, Türkçe-Latince. 4. bası. İstanbul, 2009.
44. Ülker S. Tabldan davula tüngür. Türk Dili Dergisi Temmuz – Ağustos 2009; 23 (133): 31 – 33; Eylül – Ekim 2009; 23 (134): 31 – 33; Kasım – Aralık 2009; 23 (135): 26 – 28.
45. Ülker S. Perdeden tuşa dokunak. Türk Dili Dergisi Ocak – Şubat 2010; 23 (136): 34 – 36; Mart – Nisan 2010; 23 (137): 21 – 23.
46. Webster’s third new international dictionary of the English language unabridged. Könemann. Cologne, 1993.
47. http://de.wikipedia.org/wiki/Akkordeon , 22 Jun 2007.
Kaynak: http://www.turkdilidergisi.com/140/SureyyaUlker.htm