“Değişim” ve “Gelişimin” Sanatta Yeri Var mı?.. Göktan Ay
Toplam Okunma: 3174 | En Son Okunma: 19.11.2024 - 11:25
Ülkemizde “değişim ile gelişimi karıştırmak” moda oldu galiba… Değişim, yaşantının bir kuralıdır ve kişilere bağlıdır… Her kişi; büyüdükçe olağan gelişimlere uğrar, “ben değişmem, küçüklükten beri böyleyim!” gibi söylemler doğru olmasa gerek… Özellikle makamlara gelenlerde bu değişim fazlası ile görülür. Elbette bir makamı kendi zevkinize göre düzeltebilir, değiştirebilirsiniz, geliştirebilirsiniz, bu en doğal hakkınızdır…
Ancak; kurumu baştan aşağı değiştirmek, o zamana kadar hiçbir şey yapılmadığı veya yanlış yapıldığı anlamına gelir… Dolayısı ile o kurumun yetiştirdikleri de inkar edilmiş olur ve gelişmeyi engeller… Elbette; aksayan yönlerin tespiti ve çözümü her zaman yapılmalıdır ki yazılarımızda özellikle eğitim/sanat kurumlarında, 5 yılda bir gelinen noktanın değerlendirilmesini zaten istiyoruz… Ama, her yönetici, kurumun “geçmişini yok sayıp”, “benden başlayacak” mantığına girerse, vay o kurumun haline…vay o kurumun gelişmesine…
“Fransız matematikçi ve filozof Blaise Pascal (1623-62) ile ineğine ait öykü muhtemelen sadece bir şehir efsanesidir… Ama “Değişim”e ilişkin çarpıcı bir anlatımdır. “Pascaline” diye bilinen ilk mekanik hesap makinesini de yapan Pascal’ın bir buzağısı varmış. Pascal bu buzağıyı her sabah kucağına alıp severmiş.Buzağı büyümüş, inek olmuş. Ama Pascal her sabah onu kucağına aldığı için hayvanın büyüdüğünün farkına varmamış. İneği de buzağıymış gibi kucağına alıp severmiş.
Kentli Pascal’ın neden bir ahırı ve içinde bir ineği olsun ki? Toricelli’nin atmosfer basıncına ilişkin tezlerini doğrularken veya insan-Allah ilişkilerini irdelediği “Düşünceler”i (Pensées) yazarken, bu arada neden bir inekle haşır neşir olsun ki?1
Ayrıca, başarının ölçütleri konulmadığından, her yönetici başarılı! bir şekilde görevini bırakır/bıraktırılır… Günümüz Türkiye’sinde, hala görev tesliminde dahi, gerginlikler, laf sokmalar, geçmiş yönetime teşekkür etmemeler, benim dönemim çok iyiydi v.b. sözler “etik” bulunmuyor… Bırakalım değerlendirmeyi yaşayanlar/çalışanlar yapsın …
“GOPÜ’de 8 yıldır rektörlük görevini devam ettiren Prof. Dr. Zehra Seyfikli, görevini Prof. Dr. Mustafa Şahin’e devretti.
Devir teslim töreninde konuşan Seyfikli; “ rektörlük görevinin sonuna geldiğini, pazartesi gününden itibaren Mustafa Şahin’in rektörlük makamında oturacağını belirterek, ”Ben görevde bulunduğum 8 senelik zaman içerisinde Gaziosmanpaşa Üniversitesi ve Tokat’ın gelişmesi yönünde çalışmalar yaptım. Bazen beni eleştirdiler, bazen övgü dolu sözler söylediler. Ben kimseye hakkımı helal etmiyorum. Kimseden de helallik beklemiyorum. Diğer dünyada helalleşiriz. Şahin’e rektörlük görevinde başarılar diliyorum. Kendisinin üniversitemizi benden daha ilerilere götüreceğine inanıyorum” dedi.2
Gelişim; fizyolojik ve (psikolojik)zihinsel olarak kendini gösterir ve “gelişme işi, serpilip büyüme, ilerleme, inkişaf, tekâmül” sözlük anlamlarıdır.
“Piyasa’ faktörü sadece üretim ve ticareti değil, kültüre ilgiyi de teşvik ediyor. İşleri ticaret olan insanlar, bakın, “üç dinin özel günleri”ni düşünmüşler, Osmanlı takıları, kıyafetleri falan imal ediyorlar.
Piyasa geliştikçe “tarihi miras, yaratıcılık, hoşgörü, çeşitlilik” gibi değerler de gelişiyor.
Bugün Türkler tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar refahlı ve sağlıklıdır; tarihte olmadığı kadar okuyorlar, yazıyorlar.
İşte edebiyat, işte değişik TV dizileri ve işte Türk sineması… Her hassasiyete göre eserler var.
Edebi kültürümüzün en büyük değerleri arasında yer alan Recaizade, Ömer Seyfettin, Halide Edip, Reşat Nuri, Peyami Safa gibi yazarlarımız… Bugünkü Elif Şafak veya Ayşe Kulin kadar okunmuşlar mıydı? Nobel ödülünü daha önce birinin değil de böyle bir dönemde Orhan Pamuk’un alması tesadüf müdür?
Biliyorum, “kültürel yozlaşmayı unutma” diyenler de olacaktır. Haklılar. Ama yapılacak şey, kaliteli edebiyat ve sanat eserlerini daha çok ‘üretmek’, daha çok ‘pazarlamak’ ve ‘talep’ yaratmak, ‘düşünme’yi geliştirmek değil midir?“ 3
Ancak önce “değişim” sonra “gelişim” gelir. Değişim; doğal olarak kendini gösterir, gelişim ise; insanın kendi yeteneklerini, beyin fonksiyonlarını, davranışlarını, ilişkilerini oluşturması, üretmesi ile ortaya çıkar. Gelişimi her meslekte görebilirsiniz; ileri gitmektir, yeni araştırmalar ışığında projeler ortaya konulmasıdır…
“…Okumayı sevmeyi öğrenmek gerek
Milliyet’teki o doyumsuz yazılarını kesip sakladığımız Çetin Altan, bir sohbetimizde okuma alışkanlığı edinme yolları ile ilgili şöyle demişti: ‘İnsan, okuma alışkanlığı ile doğmaz. Sonradan edinir. Her entelektüel yeti gibi okumayı sevmek de öğrenilen bir şeydir. Bunun en iyi yolu da insanları bu işe en sevdikleri yerden başlatmaktır. Mizah mı seviyor, mizah kitapları okumalı. Korku romanları mı seviyor, korku romanları okumalı. Ama bunlarda da klasik ustalar tercih edilmeli. Benim tavsiyem bu işe polisiye ile başlamak. Georges Simenon, Agatha Christie, Arthur Conandoile gibi yazarlarla mesela. Oradan diğer romanlara ve edebiyata geçmek çok daha kolay olacaktır.’
NTV Yayınları’nın çıkardığı muhteşem tasarımlı ve baskılı resimli romanı işte bu yüzden ne kadar övsek azdır. Macbeth’i derinliği bilmeyen, yüzeyselliği ve çağından kopmuşluğu sanki bir yaşam biçimi haline getirmiş kuşaklara nasıl okutur; bunun tiyatrosunu, filmini görmeye nasıl ikna edersiniz?
…Hepsini canı yürekten kutluyorum. Keşke bir yandan da Türk edebiyat klasiklerini hazırlıyor olsalar…”4
Elbette, “gelişim” ve “değişim” için her alanda “eğitim” şarttır. Eğitimin ve bilimin öncü olamadığı alanlarda sağlıklı gelişim mümkün değildir.
Alanımızla ilgili olarak, sürekli “müzik eğitiminin çocuk ve kişilik gelişimine” etkilerinden söz edilmektedir. Müzik zekasının, diğer zekaları da olumlu yönde tetiklediği bilinmektedir. Özelikle “müzik-çocuk gelişimi” ilişkisi, “müzik ve gelişim” konusunda bir çok yayın ve bildiride konunun önemi dile getirilmektedir.
“Gardner’a göre 7 tip zeka doğuştan her çocukta değişik düzeylerde bulunmaktadır ve küçük yaşlardan başlayarak yaşam boyu bütün zeka tipleri geliştirilebilmektedir. Pek çok çocuğun eğitimle sesini daha doğru kullanmayı öğrenebilerek, güzel şarkı söylemeye başlaması; müzik aleti çalmaya hevesli ya da çalıyor olması, müzik dinlemeyi seviyor, okul dışında öğrendikleri şarkıları söylemekten çok hoşlanıyor olması, koro ya da buna benzer faaliyetlere katılmaktan zevk alması bunlardan “müzik zekası” ile ilgilidir. Kapsamlı bir müzik eğitimi alan çocuk, sanatsal eğitime hazır biçime gelir, doğaçlamalar yolu ile yaratıcılığını geliştirir, kendini müzikle (dil, hareket, müzik) ifade ederken, toplum içindeki yerini, görevlerini fark eder, iç ve dış disiplini gelişir, müziğin temel kuralları ve değişik çalgılarla tanışır, (müziksel bilgi ve becerisi artar), şarkı söyleyebilir, uyumlu dans edebilir ve çocuğun ritm duygusu, sesini kullanabilmesi ve müziksel işitmesi, müzik beğenisi vb. gelişir.”5
“Murathan Mungan’ın bu yılın baharında elimize geçen kitabı “227 sayfa”yı karıştırmak yeni kısmet oldu… Kitap adından da anlaşıldığı gibi tam 227 sayfa.. İçinde hayatın çizgilerine ait güzel satırlar var…
“Yaşamak beş duyunun hakkını vermektir. Görmenin, duymanın, tatmanın, koklamanın, dokunmanın… Bunları ölene kadar dolu dolu yaşamak isterim. Yaşamıma hepsinden çeşit çeşit gelsinler isterim.
Mevlana’nın Kur’an’a gönderme yapan ünlü sözünde dediği gibi her canlı bir gün ölümü tadacaktır ama hayatı tatmayı kaç kişi başarır? Bu cümlede kullanılan tatmak sözü diğer dördünü de kapsayan bir varoluş eğretilemesi değil midir?”6
İşte bu doya doya yaşamak, kişiyi hayat okulundan geçirecek, değişimi ve gelişimi de ortaya çıkaracaktır… Değişim ve gelişim birbirinden kesin çizgilerle ayrılmadan, birbirinin içinde yoğrularak devam edip gitmektedir…
___________________________________
1 Barlas, Mehmet; Değişimi anlamayanı değişim yok eder…Sabah, 17.03.2011, İstanbul
2 Görevi devreden rektör, helalleşmeyi ahirete bıraktı, Memurlar.net, 26.11.2010
3 Akyol, Taha; Milliyet, Piyasa iyidir!, 18.03.2011
4 Saydam, Ali; CHP yine AK Parti’ye çalışıyor, Akşam, 29.07.2009, İstanbul
5 Eskioğlu, Itır; Cumhuriyetimizin 80. yılında müzik eğitimi sempozyumu, Bildiriler 116-123, İnönü Ün., Malatya, 2003
6 Aşık, Melih; Hayır ve Evet…, Milliyet Gazetesi, 11.09.2010