Borgudan Trompete Boru… Prof. Dr. Süreyya Ülker
Toplam Okunma: 5358 | En Son Okunma: 20.11.2024 - 20:59
Boru sözü eski Türkçede borga (24), borgu (24), borguy (6) biçimlerinde, sözcüğün bugünkü ikinci anlamını karşılamak üzere geçmektedir. Bir de Divan’ın III. dürümünün 220. sayfasında Atalay’ca borı biçiminde okunup “ok ucuna geçirilen temren oyuğu halkası; hokka ve taş gibi şeylerin yarılmaması için ağızlarına geçirilen halka” anlamına gelen bir söz daha vardır. İlk bakışta sözcüğün bugünkü birinci anlamının buradan kaynaklandığı izlenimi uyanmaktadır. Nitekim bu Ögel’in de gözüne çarpmış, “11.yüzyılda Kaşgarlı Mahmud, hem borı ve hem de borguy deyimlerinden söz açıyordu. Bundan dolayı bu iki sözü birbirine karıştırmamak gereklidir” demiştir (18)…
Türkçe sözlükte boru sözü “1) Bir yerden başka bir yere sıvı, gaz gibi akışkanları iletmeye yarayan çeşitli uzunluk ve çapta olabilen boş silindir. 2) Perdesiz, pes ses veren, basit üflemeli çalgı” biçiminde tanımlanmıştır (13).
Boru sözü eski Türkçede borga (24), borgu (24), borguy (6) biçimlerinde, sözcüğün bugünkü ikinci anlamını karşılamak üzere geçmektedir. Bir de Divan’ın III. dürümünün 220. sayfasında Atalay’ca borı biçiminde okunup “ok ucuna geçirilen temren oyuğu halkası; hokka ve taş gibi şeylerin yarılmaması için ağızlarına geçirilen halka” anlamına gelen bir söz daha vardır. İlk bakışta sözcüğün bugünkü birinci anlamının buradan kaynaklandığı izlenimi uyanmaktadır. Nitekim bu Ögel’in de gözüne çarpmış, “11.yüzyılda Kaşgarlı Mahmud, hem borı ve hem de borguy deyimlerinden söz açıyordu. Bundan dolayı bu iki sözü birbirine karıştırmamak gereklidir” demiştir (18); ancak bu sözün Clauson’ca, yanına soru imi konarak, büri biçiminde okunması (5) bu görüşün doğruluğuna gölge düşürmektedir.
Eren ile Tietze boru sözünün mırındışı (müzikdışı) anlamının mırınsal anlamından bozma olduğunu düşünmüş, Divan’da temren bileziği anlamında geçen borı ya da büri sözlerine değinmemişlerdir (8, 27).
Tietze, boru sözünü Türkçe dışında bir köke bağlamamaktadır (27). Doerfer, burguy sözünü Farsçaya giren Türkçe bir alıntı olarak değerlendirmektedir (7). Clauson ile Eren ise sözcüğün Türkçede bırgı, pırgı, burgu gibi biribirinden değişik biçimlerinin bulunması dolayısıyla alıntı olabileceğini belirtmektedirler (5, 8). Eyuboğlu, sözcüğün mırındışı anlamının yol anlamına gelen Rumca poros sözünden bozma olduğu kanısındadır (10). Çalgıbilimci Gazimihal boru sözüyle bur- eylem kökü arasındaki bağıntının açık olduğunu belirtmektedir (11).
Bir çalgı adı olarak borunun en bilinen Osmanlıca karşılığı nefir sözüdür. Osmanlıcaya Farsçadan geçen (13, 20) bu sözün kimi kaynaklarda buk-ül nefir biçiminde geçmesi (5), birey, er anlamına gelen Arapça nefer’den bozma olabileceğini düşündürmektedir. Nitekim Osmanlıcaya da girmiş, bireyler topluluğu, kalabalık anlamlarına gelen ikinci bir nefir sözcüğü vardır ki, Arapçadır (20). Ögel’e göre buk-ül nefir (O buk-al nafir diyor) savaş borusu anlamına gelmektedir (18). TDK’nin Türkçe sözlüğünde, belki de bu nedenle, nefirin kökeni Farsça değil, Arapça olarak gösterilmiştir (1).
Nefirin Osmanlıca eşanlamlıları dilimize yine Farsçadan giren nay-ı türkî (20) ile Arapçadan giren buktur (20, 27). Bu çalgının Farsçada türk düdüğü anlamına gelen bir sözle anılması, bu çalgıyı Ortadoğu’ya Türklerin getirdiğini düşündürmektedir.
Osmanlıcaya Arapçadan giren buk sözünün kökeniyse Latince bucinaya dayanmaktadır. Yine boru anlamına gelen Latince bucina sözüyse sığır anlamına gelen bos sözünün türevidir. Eski çağlarda borunun sığır boynuzundan yapılmasından ya da sesinin sığır sesini andırmasından kaynaklanan bir adlandırma olsa gerektir. Arapça buk sözü Türkçede buğ biçiminde yumuşamıştır (18).
Latince bucina Arapçanın yanı sıra İtalyanca búccina üzerinden de dilimize bukçina (11), bukina (27) biçimlerinde girmiştir. Arapçada boruya buk’un yanı sıra buka da denmektedir (20). Kaşgarlı Mahmut ise Türkçe borguy’u Arapça şebbûr’un karşılığı olarak göstermiştir (5).
Eski çağlarda boruların daha çok boynuzdan yapılması kimi dillerde boynuz anlamına gelen sözlerle anılmasına yol açmıştır. Almanca ile İngilizce horn, Çerkezce bjemıy (22), İtalyanca corno sözleri buna örnektir. Horn ile corno sözleri Latincede boynuz anlamına gelen cornudan bozmadır. Çerkezce bjemıy sözüyse o dilde boynuz anlamına gelen bje sözünün türevidir (22).
Borunun Almancada daha yaygın olarak kullanılan bir karşılığı Trompetedir. Bu, eski Almanca ile Vikingçede bu anlamda geçen trumba, trumpa sözlerinin türevidir (3, 31). Bu söz İngilizcede trumpet (31), Fransızcada trompette (21), İtalyancada tromba (11) biçimlerinde kullanılmaktadır.
Latincede boruya buc(c)ina’nın yanı sıra clario (31) ile tuba (4) da denmektedir. Tuba sözü, boru sözünün mırındışı anlamının karşılığı olan tubusun türevidir. Clario sözüyse İtalyancaya clarino (31), İngilizceye clarion (31) biçiminde geçmiştir.
Bir çalgı adı olarak borunun Yunancası salpinxtir. Gerek Yunanca salpinx, gerek Latince tuba sözleri dilgibilim (anatomi) diline boru biçimindeki kimi örgenlerin adı olarak girmişlerdir. Bunlar, Türkçe karşılıkları kulak borusu ile yumurta arkı olan tuba auditiva [Eustachii] ile tuba uterina [Fallopii]dir (30). Eşanlamlıları salpinx auditiva ile salpinx uterinadır. Tuba uterina’nın Türkçesi olan yumurta arkı, adı geçen borunun başka bir adı olan oviduktun çevirisidir. Tuba auditiva yaygın olarak östaki borusu olarak da bilinir. Tuba uterina’nın eksiksiz çevirisi dölyatağı borusu olup, yumurta arkının eşanlamlısı olan bir Türkçe dilgibilim terimidir. Salpinx sözü tek başına kullanıldığında yumurta arkını tanımlar.
Borunun eski Türkçe biçimleri olan borga ile borgu sözleri dirgerlik diline İşçil-Elöve’ce salpinx anlamında sokulmuştur (12). Bunlardan borga sözü bizce yumurta arkı anlamındaki salpinx’in karşılığı olarak benimsenmiş, yumurta arkı yangısını tanımlayan salpingitise borgaca denmiştir (30). Tuba ile salpinx’in dilgibilim (anatomi) dilindeki anlamlarının Osmanlıcası nefirdir (14, 20, 29, 33).
Yine boru anlamına gelen Latince buccina sözü musculus buccinator adı verilen bir kasın adında geçmektedir. Ağza üfleme devinimi yaptıran bu kasın dilimizdeki karşılığı üfürten kastır(30, 34). Buc(c)ina sözü de sözlüğümüzde buccinator niteminin kökü olan dirgerlikdışı bir terim olarak yer almış, karşılığı boru olarak verilmiş, borga, borgu sözleri de bunun eşanlamlıları olarak sunulmuştur. Üfürten, üfürtücü anlamına gelen buccinator niteminin dirgerlikdışı anlamı da borucu olarak sunulmuştur (30).
Batıdan gelen maden borular Osmanlı döneminde tuğ (mehter) takımına girmiş, geleneksel boruların yanında kullanılmaya başlamıştır (18). Bununla, geleneksel boruların madenden yapılmadıklarını söylemek istemiyoruz. Madenden yapılmış borular doğuda da eskiden beri kullanılmıştır. Dede Korkut kitabında bunlardan “burması altun tuç borılar” biçiminde söz edilmektedir (18). Selçukluların sarı bakırdan (pirinç) yapılmış borular kullandıklarını, bunlara boru-i pirang dendiğini de biliyoruz (18). Dahası Altaylardaki Teleüt Türklerinin bile yees komurgay adı verilen bakır kavallarının bulunması madenden yapılmış üflemeli çalgıların Türk geleneğinde bulunduğunu göstermektedir (18).
Evliya Çelebi batıdan gelen, madenden yapılmış boruları turumpata borusu olarak adlandırarak “Alaman’da, Pırak kalesinde peyda olup, alaylarında çalarlar” demiştir (9, 18). Bu anlatımdan, bu borunun Bohem Hanlığı’nın başkenti olan Prag’da, bir ordu bandosunun çalgısı olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır (18). Bu boru başka kaynaklarda durumpata borusu (18), tulumpata (25) biçimlerinde de geçmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz üzere Almanca kökenli trompet sözü İngilizce, Fransızca, İtalyanca gibi çeşitli batı dillerinde çeşitli biçimlerde yazılıp okunarak boru sözünün çalgıbilimsel anlamını genel olarak karşılamaktadır.
Tanzimat döneminde yukarıda tanımladığımız yalınç batı borusuna boru denmiş, trompet sözü biçimle anlam kaymasına uğrayarak trampet biçiminde, boru eşliğinde çalınan kucak davulunun adı olmuş, trompetin dilimize uyarlanmış eski söylenişleri unutulmuştur (11). Nizam-ı Cedit ordusunun trompetçilerine borazan denmiştir (11). Bu söz Türkçe boru sözünün sonuna Farsça –zen eki getirilerek oluşturulmuştur. Zamanla borazan sözü de anlam kaymasına uğrayarak çağcıl yalınç boru anlamında boru sözünün eşanlamlısı olarak kullanılmaya başlamıştır. Dolayısıyla bir çalgıbilim terimi olarak boru sözü geniş anlamda kapaçsız (perdesiz) üflemeli çalgıların genel adını, dar anlamdaysa bu tür çalgıların yalınç bir örneği olan, batı kaynaklı bir bakır üflemeli çalgı olan borazanı tanımlamaktadır.
Borular düz ya da burmalı olabilmektedir. Düz borulara fanfar denmektedir. Bu söz Fransızca fanfaredan bozmadır. Bu Fransızca söz boru ezgisi anlamına gelen yansıma bir sözdür (31). Bir çalgı adı olarak doğal Türkçe karşılığı düz borudur.
Başlıca boru çeşitleri corno di caccia, işaret borusu ile kerrenaydır. Corno di caccia avcıların kullandıkları bir boru çeşididir. Corno di caccia İtalyancada av borusu anlamına gelmektedir (31). Bu boruya Almancada yine av borusu anlamına gelen Jagthornun yanı sıra orman borusu anlamına gelmek üzere Waldhorn da denmektedir (23). İngilizcedeyse doğal boru anlamına gelmek üzere natural horn denmektedir (31).
İşaret borusu işaret amaçlı sesler çıkarmaya yarayan yalınç bir boru çeşidi olup adının im borusu biçiminde özleştirilmesi gerekir.
Kerrenay kalın sesli uzun borulara verilen addır. Tuğ (Mehter) takımlarında kullanılan bu borunun kaynağının Tibet olduğu sanılmaktadır (18). Kerrenay sözü Farsça olup, bu çalgı İstanbul’a İran’dan gelmiştir (18). Kırgızcaya kereney biçiminde Türkçeleşerek girmiştir (18, 19). Radloff özgün Farsça biçiminin gurrenay olduğu kanısındadır (18). Kimi Farsça sözlüklerdeyse adı kurenay biçiminde geçmektedir. Görüldüğü üzere sözcüğün Farsça doğru biçimi konusunda görüş birliği yoktur (18). Doğal Türkçe karşlığı uzun borudur.
Yalınç bir çalgı olan boru sarı bakırdan (pirinç) yapılmış birçok kapaçlı (perdeli) ya da tokaçlı (pistonlu) üflemeli çalgının anasıdır. Bu çalgılar, sarı bakırdan yapılmış borularla birlikte bir öbek oluştururlar. Bunlara Almancada teneke üflemeli çalgı anlamına gelmek üzere Blechblasinstrument (23), Fransızcada bakır anlamına gelmek üzere cuivre (11, 21), İngilizcede sarı bakır (pirinç) üflemeli çalgı anlamına gelmek üzere brass wind instrument (31) denir. Ülkemizde bunlar yaygın olarak bakır üflemeli çalgı adıyla anılmaktadır. Gazimihal ise bunları teneke saz olarak adlandırmayı yeğlemektedir (11, 23). Farsça saz yerine Türkçe çalgıyı, teneke yerine de bakırı yeğliyoruz.
Teneke yerine bakırı yeğlememizin nedenlerinden biri teneke sözünün dilimizde yaptığı olumsuz çağrışım, ikincisiyse kökeni konusundaki kuşkumuz. Kökleşik sözlüklerimizin Türkçe dışında bir kökene bağlamadığı teneke sözü (1, 13, 20) Räsänen’e göre Farsça tunaktan (19), Eyuboğlu’na göre Rumca tenekostan (10) bozmadır. İngilizcede kalay anlamına gelen tin sözüyle de ilginç bir ses, anlam yakınlığı vardır; çünkü teneke kalaylı sac demektir. Kökleşik sözlüklerimizin yine Türkçe dışında bir kökene bağlamadığı bakır sözüyse Räsänen’e göre Farsçadan bozmadır (19). Tietze, Räsänen’i kaynak göstererek İran kökenli olduğunu belirtmiştir (27). Eyuboğlu Türkçe bak- köküne bağlayamadığını, dolayısıyla kökenini bilemediğini belirtmiştir (10). Bakraç sözünü ele alan Eren, adı geçen sözün yapısında bulunan bakır sözünün kökenine değinmemiştir (8). Clauson Türkçe dışında bir kökene bağlamamıştır (5). Räsänen’in görüşünü sakıntıyla karşılıyor, bakır sözünün, dilimizdeki yeri doldurulamayacak bir varlığımız olduğunu düşünüyoruz.
Yukarıda düz boru anlamına geldiğini belirttiğmiz fanfar sözü bakır üflemeli çalgılardan oluşan takım anlamına da gelmektedir. Bu anlamda fanfar mızıkası da denmektedir (11). Bu kavramın Almancası teneke mırını (müziği) takımı anlamına gelmek üzere Blechmusik-kapelle (23), Fransızcası fanfare, İngilizcesi sarı bakır (pirinç) çalgı takımı anlamına gelmek üzere brass band, İtalyancası fanfaradır (11). Bu kavramın kısaca sarıçalgı biçiminde özleştirilip bakır üflemeli çalgı takımı, bakır üflemeliler takımı terimlerinin de eşanlamlı seçenekler olarak sunulabileceği kanısındayız. Çalgı sözünün mırın (müzik) takımı (28), mırın topluluğu (1), çalgı takımı (28) anlamlarına da geldiği kökleşik sözlüklerimizde belirtilmiştir.
Boru dışında kalan bakır üflemeli çalgıların başlıcaları büğlü, Flügelhorn, fransız kornosu, kornet, ofikleid, sakshorn, saksofon, saksotromba, trombon, trompet, tubadır.
Büğlü sözü Fransızca bugleden bozmadır (1). Fransızca bugle de Latincede küçük sığır anlamına gelen buculustan bozmadır. Onun da kökü sığır anlamına gelen bos sözüdür. Dolayısıyla bu söz boru anlamına gelen Latince bucina sözüyle kökteştir. Fransızca bugle sözü özleyin borunun en yalınç örneği olan işaret borusu anlamına gelir (31). Sonradan, kapaçlı (perdeli) ya da tokaçlı (pistonlu) bakır üflemeli çalgıların küçük bir örneğinin adı olmuştur (1, 13, 31). Geniş anlamdaysa Flügelhorn’dan tuba’ya dek değişen bütün kapaçlı ya da tokaçlı bakır üflemeli çalgıların genel adıdır. Gazimihal, eski bandocuların bu sözü bükülü biçiminde Türkçeleştirdiklerini belirtmektedir (11).
Flügelhorn, kanat borusu anlamına gelen Almanca bir çalgı adıdır. Adını, sürek avında kanatlardan saldırı yapacak avcılara komut vermek amacıyla kullanılmış olmasından dolayı almıştır (31). İç çapı kornetinkinden küçük olan, kapaçlı (perdeli) bir bakır üflemeli çalgıdır (31).
Fransız kornosu av borusundan türetilmiş, burmaları teker biçiminde olan, kapaçlı (perdeli) bir bakır üflemeli çalgıdır (31). Geniş anlamda boruyu tanımlayan, İtalyancadan bozma korno sözü dar anlamda bu çalgının adının eşanlamlısıdır (31). Bu çalgının adının tekerboru biçiminde özleştirilebileceği kanısındayız.
Kornet, trompete benzeyen, ancak daha boğuk bir ses çıkaran, kapaçlı (perdeli) bir bakır üflemeli çalgıdır (31). Adı, İtalyancada boru anlamına gelen corno sözünün sonuna –et küçültme soneki getirilerek oluşturulmuştur. Eski Türkçede boru anlamına gelen borga sözünün sonuna –t soneki getirilerek, adının borgat biçiminde özleştirilebileceği kanısındayız. Yineldoğuş (Rönesans) döneminde bu söz ağaçtan yapılmış bir borunun adıydı (31). Bu boru kilise söylenklerine (koro) eşlik ederdi. Borgat sözü, terimin bu anlamını da karşılayabilir.
Ofikleid açgıçlı bükülüler (anahtarlı büğlüler) sınıfından bir bakır üflemeli çalgıdır (31). Adı, Fransızca ophicléideden bozmadır (31). Bu da Yunancada yılan anlamına gelen ophis ile açgıç (anahtar) anlamına gelen kleis sözcüklerinden oluşur. Yılan gibi burmalı oluşundan dolayı böyle adlandırılmıştır. İngilizcede ophicleide (31), İtalyancada officleide ya da ofleide (11), İspanyolcada ofigle ya da ofiglo (11) adıyla anılır. Almancada Ophikleidin yanı sıra yılan borusu anlamına gelmek üzere Schlangenhorn (11, 23) adıyla da anılır. Yılan borusu sözünün uygun bir Türkçe karşılık olduğu kanısındayız. Bu arada ağaç üflemeli çalgıların titrem (perde) deliklerini açıp kapatan, bakır üflemelilerinse kapaçlarını (perde) ya da tokaçlarını (piston) indirip kaldıran küçük kaldıraçlara açgıç (anahtar) ya da parmak açgıcı (finger key) dendiğini, üzerinde 6 açgıcı bulunan bükülülere açgıçlı bükülü (key bugle) dendiğini, yılan borusunun yanı sıra yukarıda söz ettiğimiz tekerboruyla aşağıda ele alacağımız trompetin birer açgıçlı bükülü olduklarını belirtmekte yarar görüyoruz (31).
Sakshorn Belçikalı çalgıbilimci Antoine Joseph (Adolphe) Sax’ça geliştirilen bir bakır üflemeli çalgı çoluğudur (familya) (31). İngilizce özgün adı saxhorn olup Sax borusu anlamına gelir. Eski Türkçede boru anlamına gelen borgu sözünden yararlanılarak adının burmaborgu biçiminde özleştirilebileceği kanısındayız. Sax’ın öz adı Antoine Joseph olmakla birlikte Adolphe adıyla tanınmıştır (31).
Sax’ın geliştirdiği başka bir ünlü çalgı saksofondur. Bir bakır üflemeli çalgı olmakla birlikte ağzına klarnet gibi sipsi takılır. Açgıçlarla (Anahtar) donanmıştır. Bir orkestra çalgısıdır (31).
Saksofon sözü dilimize Fransızcadan geçmiştir (13). Fransızca özgün biçimi saxophonedur (1). İngilizceye de Fransızcadan geçmiştir (31). Almancası Saxophondur. Sözcüğün Türkçe yazımı TDK ile Dil Derneği arasında anlaşmazlık konusudur. Dil Derneği saksofon biçiminde yazarken (13), TDK saksafon yazımını yeğlemektedir (1). Redhouse’da yer almamaktadır (20). Okyanus Türkçe sözlükte de saksofon biçiminde geçmektedir (28). Sax ile Fransızcada ses anlamına gelen phone sözcüklerinden oluşur. Fransızca phone’un kökeni de Yunanca phonosa dayanır. Çalgının boru gibi burmalı olmasına karşılık zurna çoluğundan (familya) çalgıların kimi özelliklerini de taşıdığı göz önüne alınarak adının burmadüdük biçiminde özleştirilebileceği kanısındayız.
Adolphe Sax’ın geliştirdiği başka bir çalgı saksotrombadır. Burmaborguyla burmadüdük gibi tutunmamıştır. 1845’te burmaborguyla birlikte geliştirilmiş, 1867’de kullanımdan kalkmıştır (17). İtalyancadan bozma olup özgün adı saxotrombadır. Sax ile boru anlamına gelen tromba sözcüklerinden oluşur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi İtalyanca tromba sözü eski Almanca trumbadan bozmadır. Adının burmaborga biçiminde özleştirilebileceği kanısındayız.
Başka bir bakır üflemeli çalgı trombondur. Adı İtalyanca tromboneden bozmadır (31). Boru anlamına gelen, Almancadan bozma İtalyanca tromba sözünün sonuna –one soneki getirilerek oluşturulmuş bir terimdir. İngilizce ile Fransızcada da trombone diye adlandırılır. Almancadaysa boru anlamına gelen Latince bucina sözünden bozma Posaune sözüyle adlandırılır (31). Eski Türkçede boru anlamına gelen borgu sözünün sonuna –n soneki getirilerek borgun biçiminde özleştirilebileceği kanısındayız.
Yukarıda boru kavramının hem Osmanlıcası nefir olan geniş anlamının, hem de Osmanlıcası borazan olan dar anlamının batıdan gelen karşılığı olduğunu gördüğümüz trompet sözü ayrıca kapaçlı (perdeli) bir bakır üflemeli çalgının da adıdır (31). Trompet sözü sözlüklerimize bu anlamıyla girmiştir (13). Sözcüğün bu anlamı dilimize Fransızcadan girmiştir. Sözcüğün Almanca, Fransızca, İngilizce biçimlerini yukarıda vermiş olduğumuzdan burada yinelemeyeceğiz; ancak boru anlamındaki trompetin İtalyancası trombayken, bu çalgınınki trombettadır (11). Bu çalgının adının burmaboru biçiminde özleştirilebileceği kanısındayız. Böylelikle borga, borgu, boru sözlerinin burma sözüne eklenmesiyle 3 ayrı terim elde etmiş olduk. Bu terimin, düz olmayan boruların genel adı olan burmalı boruyla karışmayacağını sanıyoruz.
Yukarıda Latincede boru anlamına geldiğini gördüğümüz tuba sözü İtalyancada en büyük bakır üflemeli çalgının adıdır. Bu söz bu yazımıyla bütün çağdaş batı dilleriyle bizim sözlüklerimize de bu anlamıyla girmiştir. Bu çalgının adının kocaboru biçiminde özleştirilebileceği kanısındayız.
Kalın sesli kocaboruya bas tuba denmektedir. Doğal karşılığı kalın kocaborudur. Özleyin kaba zurna anlamına gelen Fransızca bombardon sözü kalın kocaboru anlamında da kullanılmaktadır (31). Bu söz İtalyanca bombardoneden bozmadır.
Tatlı sesli bir kocaboru çeşidine euphonium denmektedir (31). Adı tatlıses biçiminde özleştirilebilir.
Kalın kocaborunun daha çok çerisel çalgı takımlarında kullanılan bir çeşidi helikon adını taşır. Fransızca hélicondan bozmadır (31). Sarmal yay anlamına gelen Yunanca helix sözünün sonuna –on soneki getirilerek oluşturulmuş bir terimdir. Sarmalboru biçiminde özleştirilebilir.
Burmaborgu (Sakshorn) çoluğunun kocaborusuna sakstuba denmektedir. İngilizce özgün biçimi saxtubadır (31). Bu çalgıya bas sakshorn da denir. Bunun İngilizce özgünü bass saxhorndur (31). Bu çalgının adları burmakocaboru, kalın burmaborgu biçimlerinde özleştirilebilir.
Yazımıza son vermeden önce kaval, boru ya da zurna çoluğuna girmeyen üflemeli çalgılar olan ağız mızıkası ile melodikaya da kısaca değinmek istiyoruz. Ağız mızıkasına ağız armonikası da denmektedir. Mızıka sözü İtalyanca musicadan bozma olup dilimize Tanzimat döneminde çalgı, çalgı takımı anlamlarında girmiştir (11). Armonika sözü de İtalyanca armonicadan bozma olup çeşitli körüklü çalgıların adlandırılmasında kullanılan bir terimdir. Özleyin ud anlamına gelen eski Türkçe kopuz sözü Karaçay’dan Altay’a dek uzanan çok geniş bir alanda çeşitli Türk topluluklarınca çeşitli körüklü çalgıların adlandırılmasında kullanılmaktadır (18, 26). Bunun ayrıntısına burada girmek istemiyoruz; çünkü bu, dizilemli (klavyeli) çalgıların ele alınacağı başka bir çalışmanın konusudur. Buna dayanarak ağız mızıkasının adının ağız kopuzu biçiminde özleştirilmesinin uygun olacağını düşünüyoruz. Ağız kopuzunun Almancası Mundharmonikadır. Avusturya’da ağız piyanosu anlamına gelmek üzere Mundklavier de denir (2). Piyanonun Türkçesi sözlüğümüzde usul olarak önerilmiştir (30). Latincede sevecen anlamına gelen pius sözünün türevi olan İtalyanca piano sözü mırında (müzik) bir çalgı adı olmasının yanı sıra bir ezginin alçak sesle çalınmasını buyuran bir komuttur. Türkçe usul sözü, sözcüğün bu anlamının dilimizdeki doğal karşılığıdır. Dolayısıyla ağız kopuzunun eşanlamlısının ağız usulu olabileceği kanısındayız.
Melodika Hohner’ce Melodica adıyla 1950 yılında üretilen dizilemli (klavyeli) bir üflemeli çalgının satınsal (ticarî) adıdır (16). Dolayısıyla başka kuruluşlar bu çalgıyı Melodion (Suzuki), Melodia (Diana), Pianica (Yamaha), Clavietta gibi başka adlar altında üretmektedirler (32).Yine bu yüzden melodika sözü birçok sözlüğe girmemektedir (1, 20, 28, 31). Bu söze yer verdiğini gördüğümüz tek Türkçe sözlük Dil Derneği’nin sözlüğüdür (13). Wikipedia adlı İngilizce e-bilgilikte (e-ansiklopedi) de melodica yazımıyla bir çalgı olarak yer almaktadır (32). Melodica sözü İtalyanca olup Latincede ezgi anlamına gelen melodianın türevidir. Bu sözün de kökeni Yunanca melôidiaya dayanır (31). Üflemeli piyano anlamına gelen İngilizce wind piano terimi bu çalgının satınsal olmayan tek karşılığıdır (15). Bizim de çocukluğumuzda çalmış olduğumuz bu çalgının doğal Türkçe karşılığının üflemeli usul olduğu kanısındayız.
KAYNAKÇA
1. Ağakay MA. Türkçe sözlük. 10. bası. TDK. Ankara, 2005.
2. http://cgi.ebay.at/Alte-VERMONA-Weltmeister-Mundharmonika-Harmonika_W0QQ.
3. Brockhaus FA. Der Sprach Brockhaus. 9. Aufl. Wiesbaden, 1984.
4. Cassell’s Latin dictionary. Macmillan. USA, 1982.
5. Clauson G. An etymological dictionary of pre-thirteenth century Turkish. University Pres. Oxford, 1972.
6. Divanü lûgat-it Türk dizini. TDK. Ankara, 1972.
7. Doerfer G. Türkische und mongolische Elemente im neupersischen. Wiesbaden, 1963-67.
8. Eren H. Türk dilinin etimolojik sözlüğü. Ankara, 1999.
9. Evliya Çelebi seyahatnamesi. 2. kitap. Çev. Danışman Z. Zuhuri Danışman Yayınevi. İstanbul, 1969.
10. Eyuboğlu İZ. Türk dilinin etimoloji sözlüğü. 2. bası. Sosyal Yayınlar. İstanbul, 1991.
11. Gazimihal MR. Musıki sözlüğü. MEB. İstanbul, 1961.
12. İşçil Şİ, Elöve AU. Türkçe hekimlik terimleri üzerine bir deneme. TDK. Bursa, 1944-48.
13. Kutlu A, Yaşayan S, Ateş K, Dizman İ, Kul E, Özel S, Çotuksöken Y, Küçükceylan N. Türkçe sözlük. 2. bası. Dil Derneği. Ankara, 2005.
14. Lûgat-ı tıb. Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmaniye. İstanbul, 1900.
15. http://www.melodicas.com/melodica_is_a_wind_instrument_cr.htm, 16 Nov 2006.
16. http://www.melodicas.com/melodicas.htm. Welcome to Melodicas.com, 8 Jul 2007.
17. http://www.8notets.com/f/29_155996.asp.Saxotromba, 26 Feb 2006.
18. Ögel B. Türk kültür tarihine giriş 8. Kültür Bak. Ankara, 1987.
19. Räsänen M. Versuch eines etymologischen Wörterbuchs der Türksprachen. Lexica Societatis Fenno-Ugricae. Helsinki, 1969.
20. Redhouse. Türkçe/Osmanlıca-İngilizce sözlük. 17. bası. Sev. İstanbul, 1999.
21. Saraç T. Fransızca-Türkçe büyük sözlük. TDK. Ankara, 1976.
22. Sıj Erdoğan R. Çerkes müziği ve çalgıları.http://www.grupyorum.net/tavir/goruntu.php?makale_id=723&Formtavir_Sorting=2.
23. Steuerwald K. Türkçe-Almanca sözlük. ABC. İstanbul, 1983.
24. Osmanlıcadan Türkçeye söz karşılıkları tarama dergisi. TDTC. İstanbul, 1934.
25. XIII. yüzyıldan beri Türkiye Türkçesiyle yazılmış kitaplardan toplanan tanıklarıyla tarama sözlüğü. TDK. Ankara, 1967-77.
26. Tavkul U. Karaçay-Malkar Türkçesi sözlüğü. TDK. Ankara, 2000.
27. Tietze A. Tarihi ve etimolojik Türkiye Türkçesi lugatı. Birinci cilt A-E. Österreichische Akademie der Wißenschaften. Simurg. İstanbul, 2002.
28. Tuğlacı P. Okyanus 20. yüzyıl ansiklopedik Türkçe sözlük. Pars. 1971.
29. Unat EK, İhsanoğlu E, Vural S. Osmanlıca tıp terimleri sözlüğü. TTK. Ankara, 2004.
30. Ülker tıp terimleri sözlüğü. Açıklamalı 3. bası. İstanbul, 2004.
31. Webster’s third new international dictionary of the English language unabridged. Könemann. Cologne, 1993.
32. http://en.wikipedia.org/wiki/Melodica, 6 Jul 2007.
33. Zeren Z. Lâtince-Türkçe-Osmanlıca anatomi sözlüğü ve Türk anatomi terimleri. 2. bası. İÜTF. İstanbul, 1959.
34. Zeren Z. (Kısa) sistematik insan anatomisi. İstanbul, 1971.
(Türk Dili Dergisi Ocak-Şubat 2008; 21(124): 32-37)
http://turkcesivarken.com/borgudan-trompete-boru/