“Hey Onbeşli” Türküsü Oyun Havası mı?..
Toplam Okunma: 11123 | En Son Okunma: 20.11.2024 - 04:10
Geleneksel müziğimizde türkülerin ve kimi bestelerin tempolarının hızlandırılarak oyun havası tarzına büründürülmesi olgusu sık rastlanan “anlam, tempo bozulması” durumunu ortaya çıkarmıştır. Bir GTSM bestesi olan Tanburi Mustafa Çavuş’a ait “Dök zülfünü meydane gel”den Tokat yöresinden derlenmiş bulunan “Hey onbeşli” türküsüne değin böyle birçok örnekle karşılaşılmaktadır. Sözkonusu olgu türküsünden halk oyunlarına değin birçok kültürel ögemizde karşımıza çıkar. Buna “geçen zaman içinde kaynak öyküsünün yitip gitmesiyle oluşan yorum dezenformasyonu” diyoruz. 18 Mart Çanakkale savaşlarını, şehitlerimizi andığımız bu günlerde Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hikmet Öksüz konunun önemine değinerek ‘Hey Onbeşli’ türküsünün oyun havası şeklinde seslendirilmesine tepki gösterdi:
“Çanakkale ruhunun çok iyi anlaşılması gerek. 1915’te Çanakkale’yi savunmak için yollara düşenler için bu millet ’Hey Onbeşli’ türküsünü yakmıştır. Aslında ağıt formundaki bu türkü günümüzde maalesef ruhundan uzaklaştırılıp oyun havasına dönüştürüldü. ‘Hey Onbeşli Onbeşli Tokat yolları taşlı/Onbeşliler gidiyor kızların gözü yaşlı’… Buradaki onbeşli tabiri Hicri takvime göre 1315 doğumlulardır. Miladi takvimde 1894-95’e denk gelir. 1895 tertipli olan bu gençler 1915’e gelindiğinde 20 yaşlarındadırlar ve o büyük muharebeye dahil olmak için devletin seferberlik çağrısına uyarak, vatanı savunmak için yollara düşmüşlerdir. Kızlarımız da onlar için gözyaşı dökmüştür. Onlar da kızların namusunu yere düşürmemek, lekeletmemek için büyük bir direnişi, kahramanlığı gösterdiler. Türkünün yazıldığı gençler, Çanakkale’de şehit düşmüştür. Türkü günümüzde, özellikle düğün salonlarında maalesef oyun havası formunda çalınıp söylenmektedir. Ağıt formundaki bu türkünün ortaya çıkış ruhundan uzaklaştırılmaması gerekir.”
Tokat yöresinden derlenen
“Hey onbeşli onbeşli” türküsünün hikayesi:
Çanakkale Cephesinde meydana gelen boşlukları doldurmak için, diğer cephelerden asker getirilemediğinden, en yakın çevreden başlayarak, 15 yaşın üstündeki eli silah tutan bütün gençlerin dahi, gönüllü olup olmadığına bakılmaksızın, Çanakkale’ye sevk edilmeleri alışılmış normal bir hadise haline gelmişti.
O günler, köyde, kasabada erkeğin kalmadığı, gücü kuvveti ve boyu posu yerinde olan herkesin asker olduğu ya da asker olmak zorunda kaldığı kara günlerdi.
Birinci Dünya Savaşı’nda, Osmanlı ordusunda insan kaybı öyle bir noktaya varmıştı ki Harbiye Nezareti, harp bütün hızıyla sürerken askerleri birkaç günlüğüne de olsa memleket iznine göndermeye gayret etmişti.
Çünkü harpte gün geçtikçe daha da artan kayıplar, nüfusun tükenmekte olduğu korkusunu doğurmuş ve savaşan askerler memleketlerine nüfusu çoğaltmak üzere gönderilmişlerdi.
Çanakkale Savaşı sırasında, İtilaf Devletlerinin Nisan 1915’ten itibaren kara çıkartmasına başlamalarıyla birlikte cephede takviye kuvvetlere ihtiyaç hâsıl olunca Sultan V. Mehmed Reşad 14 Mayıs 1331’de (27 Mayıs 1915) bir irade (emir) yayınlayarak, yukarıda sözünü ettiğimiz Askeri Mükellefiyet Kanunu’nda değişiklik yapmak ve lise talebelerini de cepheye çağırmak zorunda kalmıştı.
Sultan Reşad, yayınladığı iradede, Mükellefiyet Kanunu’nun 42. Maddesine ek olarak hazırlanan “kâtib-i sultaniye 10. sınıf müdaviminine mütedair (devam edenlere dair)” başlıklı fıkra hakkında şöyle geçici bir düzenleme yapma yoluna gitmişti:
“Madde 1: Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-u Muvakkatinin (geçici kanununun) 42. Maddesindeki fıkra atiye (geleceğe) tezyil (ertelenmiş) olunmuştur. Muayene-i intihaiye esnasında (muayene sonucunda) mekatib-i sultaniyenin (sultani mekteplerinin) onuncu sınıflarında bulunanlar da hizmet-i makzura (zikri edilen hizmet) hakkına nail olacaktır.”
Sultan V. Mehmed Reşad’ın iradesinden sonra Harbiye Nezareti de bir tebliğ yayınlayarak, 1314 (1896) doğumluların (yani 19 yaşındakilerin) henüz askerlik hizmetine çağrılmamışları ile 1315 (1897) doğumluların, bedenleri gelişmiş, harbe elverişli ve silah kullanmaya kabiliyetli olanlarından müsait bulunanların da kıtalara teslim olmalarını istemişti.
Padişahın ve Harbiye Nezaretinin bu çağrısı üzerine, Balıkesir, Bursa, Kütahya, Manisa, Adapazarı, İzmir, Aydın, Muğla ve Konya’nın, tahsilleri ve hayatlarının henüz başındaki bu yeni yetme gençleri, vatanın kendilerinden beklediği yüce vazifeyi hakkıyla ifa etmek azim ve inancıyla silâhaltına koşacaklardı.
Ekseriyeti 15 ila 19 yaşında olan bu genç bahadırların cepheye katılımları anısına Anadolu’da yakılan meşhur “Hey Onbeşli Onbeşli” adlı türküde de söz konusu durum çok acı ve dramatik bir dille anlatılmıştır. Burada sözü edilen “15’liler” 1315 doğumlulardır. Yani 1 Haziran 1897 ile 22 Mayıs 1898 arasında doğan ve tam 18 yaşını doldurmuş olan gençlerdi. Türküde, bu 1315’li gençlerden şöyle bahsediliyordu:
Hey onbeşli onbeşli
Tokat yolları taşlı
Onbeşliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı
Aslan yârim kız senin adın Hediye
Ben dolandım sen de dolan gel beriye
Fistan aldım endazesi onyediye
Gidiyom gidemiyom
Az doldur içemiyom
Sevdiğim pek gönüllü
Koyup da gidemiyom…