“Musica” mı, Yoksa “Mûsikî“ mi ?.. Salih Zeki Çavdaroğlu
Toplam Okunma: 3661 | En Son Okunma: 20.11.2024 - 21:16
Sayın Ayhan Sarı, “MUSÎKİ DERGİSİ” nde yayımlanan “Musiki Kelimesinin Şapkacıları” başlıklı, “mûsıkî “ nin yazılımı konusundaki farklılıkları ele alan makalesinde (http://www.musikidergisi.net/?p=1700 ) bunun kelime içinde kullanılan “şapka” işaretinin hangi harfin üzerine konulacağına dair anlamsız bir farklılıktan kaynaklandığını öne sürüyor…
Sonrasında da, kelimenin etimolojik seyri ve çeşitli ülkelerdeki kullanım karşılıklıklarını veriyor ve ülkemizdeki geleneksel müzikçilerin kelimenin Yunanca olduğunu bilmediklerini ve çoğunun ise kelimenin kökenini Arapça olarak bildiklerini ifade ediyor.
Ben bu konuda fikir beyan eden müzik adamları içinde ,başta, Rauf Yekta Bey, Hüseyin Sadettin Arel, Cinuçen Tanrıkorur, Cem Behar v.d. mûteber isimlerin buna aykırı bir ifadede bulunmadıklarını biliyorum.
Hemen hemen hepsinin ittifak ettiği görüşün, kelimenin kaynağı hakkında değişik görüşler arasında en yaygın ve kabul edilebilir olanının Lâtince “ musica “ ya dayandığı, oradan Arapça’ ya “mûsîkâ “ olarak, Farsça ve Osmanlıca’ ya da “ mûsikî “ olarak geçtiği görüşüdür.
Kendisinin de bir yerde değindiği gibi bu farklılıkların tamamen Osmanlıca “ Elifbâ” ile bunun yerine ikame olunan “ alfabe” ya da daha “öztürkçe” si ile söylersek, “abece” den kaynaklanmaktadır.
Yani Osmanlıcada kelime mim, vav, sin, ye, kaf ve ye harfleri ile yazılır ve okunurken de kendine özgü kuralları varken, yeni alfebedeki m, u, s, i, k, i harflerinin aynı sesleri veremediğinden kaynaklandığı ortadadır.
Zaten yeni alfebe ortaya konduğunda da bu çatışmanın çözümü için dilciler çârnâçar bu simgeyi kullanmakta bulmuşlar ve bu konu uzun yıllar herhangi bir ihtilâfa sebep olmamıştır.
Hem tek, hem de çok sesli müzik konusundaki bilgi ve birikimi tartışılmayacak olan rahmetli Hüseyin Sâdeddîn Arel ve ekolündeki müzikologlar kelimeyi hep şapka yardımı ile kullanmışlardır.
Kelimenin seslendirilmesinde uzun yıllar her hangi bir sorun yaşanmaz. Aslında “ şapka “ nın ikinci ve son sesli harflerinde kullanılması gerekirken, buna zamanla yazımlarındaki acelelikten dolayı geleneksel müzikçilerden bazıları, batıcıların ise tamamı önyargıları sebebiyle bilhassa buna riayet etmemişlerdir.
Özellikle TDK aldığı bir kararla “şapka” yı sözlüklerden tamamen kaldırması sonucu, tüm kelimeler, ister istemez “ sözcük” e dönüşecektir.
Meselâ kışın yağan “ kar “ ile kazanç anlamındaki “ kâr” ın, tane anlamına gelen “ adet “ ile, gelenek alışkanlık anlamındaki “ âdet “ , bir kemik türü olan “ aşık “ ile, sevdâlı, ya da ozan anlamına gelen “ âşık “,bir meyve türü olan “ nar “ ile , ateş anlamındaki “ nâr” ın, bir tüzel kişilik türü olan “ vakıf “ ile, bilgi sahibi olmak anlamındaki “ vâkıf “ ın, kâinat anlamındaki “ âlem “ ile, bayrak anlamına gelen “ alem “, in , bir damar hastalığı olan “ varis “ ile mirascı anlamındaki “ vâris” in ve benzeri bir çok kelimenin arasında bir fark kalmayacağı ortadadır.
Kelimede şapkayı kullanmak istemiyorsanız “ mûsikî ” yi “ muusikii “ olarak yazmazsanız, aksi halde günlük hayatımızda sıkça örneğine rastadığımız, “ muzuki “, “ musuki” gibi “ ucûbe “ söylemleri benimsememiz gerekir.
Diyebilirsiniz ki, o zaman bu farklılaşmayı “müzik” le, hatta “ küğ “ ile , hattâ “ ırlamak “ ile giderelim ; şahsen ben ve benim gibi düşünen kahîr bir ekseriyet, bunu en azından kulak zevkleri bakımından seksen küsur senedir olduğu gibi ellerinin tersi ile geri çevirecektir.
Zaten mûsikî ile müzik bu gün birer kelime olmanın çok ötesinde tamamen birer farklı “ ıstılah”, günümüz tabiriyle “ terim “ haline dönüşmüştür.
Dizekci, yoncu, yongici, dikci, so açkıcı “küğ” cülerimiz şapkalı mı şapkasız mı yazarlar bilemem, biz “ mûsikî ” yi, her zaman “şapka” ile de değil, daha doğru bir tâbir olan “inceltme” ve “uzatma“ işaretleriyle yazmaya, zevkle icrâ etmeye ve de dinlemeye devam edeceğiz…
_________________________________________
Yazarımızın “Bir Milletin Müziğini Değiştirmek İstiyorsanız Önce “ Dil “ ini Değiştirmeniz Gerekir” başlıklı, Murat Bardakçı’nın HABERTÜRK TV’ deki “ Tarihin Arka Odası “ isimli programda Fatih Altaylı’ yı referans göstererek Türk Beşleri’ ne “ Türk Leşleri” deyince kıvılcımın yangına dönüşmesini de içeren diğer bir yazısını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz: