Kendinize Koltuğu Yakıştırın, Ama Yapıştırmayın… “Bir CEO’dan” … Göktan Ay


Toplam Okunma: 3465 | En Son Okunma: 22.11.2024 - 23:33
Kategori: Fikir Yazıları

Ülkemizde bir çok görevler vardır, Atama ile ya da seçimle gelinir… Önemli görevlerin isteklileri de çok olur doğal olarak… Kriterlere uyan her kişi, kafasındaki projeleri hayata geçirmek için çalışır, kamuoyu yoklaması yapar, açıklayıcı/tanıtıcı kitapçıklar basar, toplantılar / yemekler yapar…Bunlar doğal yollardır. Doğal olmayan, bir kişi görevdeyken, süresini doldurmamışken onun yerine geçmek/onu yerinden oynatmak için yapılan “etik” olmayan kulis faaliyetleridir ki bu durum ülkemizde fazladır maalesef…

Elbette her kişi bir göreve geldiğinde başarılı olmak ister…Ancak, daha önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi o alanda “donanımlı” olmak, “işin adamı olmak” şartına ve “herkesin her şey olamayacağı” gerçeğine bağlı ise… “takım ruhu” gerektiğini biliyorsa… “İşe göre insan” prensibine bağlı kalıyorsa… “çalışanlara eşit” davranabiliyorsa.. “konuştuklarını uygulayabiliyorsa… “üretiyorsa”…başarılı olmak için yol açılmış demektir.

Sn. Ayşe Arman’ın Toyota’nın Türkiye CEO’su Ali Haydar Bozkurt’la yaptığı röportaj* bana yine ilham verdi….Başarılı bir ceo ile görüşmüştü, isterseniz yorumlarımla irdeleyelim;

A.A. Sık sık Japonya’ya gidiyorsunuz haliyle. Japonya’da sizi en çok etkileyen üç şey? Suşi mi, kebap mı?

AHB. İnsana saygı, dakiklik ve Japon yemekleri. Zor bir soru! Ölüyorum ben suşiye çünkü! Ama kebaptan da vazgeçemem. İkisini de alsam? Japonya’da insanlar o kadar dakik ki, tıpkı metro gibi, 14.42′de geleceğim diyorlarsa, tam 14.42′de ordalar. Çok planlılar. Ve hep sözlerinin arkasındalar. Asla kaypak değiller.

Ay: İşte bizim insanımızın Avrupa birliğine girsin girmesin, kendisine rehber edeceği en önemli sloganlar. Özellikle “insana saygı ve dakiklik” müzik insanlarının paylaşacağı en önemli gerçek. Müzikte başarılı insanı kaybetmek, onu görmemezlikten gelmek/yok saymak v.b. davranış bozukluklarını, “ben” liği ortaya çıkarmakta, paylaşımı önlemektedir. Provaya veya konsere, ya da randevuya zamanında gitmek, sanat insanının önemli bir özelliği olmalıdır Sanat adamı daima “planlı” hareket etmelidir ve verdiği sözlerin arkasında durmalı, yapamayacağı işleri konuşmamalıdır… Yemek deyince, her ülkenin kendine has yemekleri vardır ve bu bir ağız tadı meselesidir.

A.A. Hasta eden bir şey de vardır…

AHB. Var. Çok yavaşlar. Yapacakları işin, yüzde 90′ını planlamaya ayırıyorlar. Gerçi tabii onlar bütün olasılıkları hesaplayıp düğmeye bastıkları için, o iş hep oluyor. Biz Türkler, daha işi düşünürken yapmaya başlarız, çok daha tez canlıyız, hata olur, yine yaparız, hata olur yine yaparız, biz yüzde 90 deneme yanılma yöntemiyle gideriz. Japon bir arkadaşım bana “Alisan” dedi, öyle diyorlar orada, “Biz çok yavaşız, siz çok hızlısınız. Düşünsene, ikimizin birleştiğini” dedi. Ben de dedim ki, “Ya Japon kadar yavaş, Türk kadar plansız olursak”…

Ay: Ne kadar doğru..Geçmişten ders almamakta direnen bir toplumuz..Planlamaya fazla zaman ayırmayız, biz kısa zamanda işi bitireceğimize inanırız. Aksarsa bir daha deneriz. Konser için bir prova yeter der, sonra sahnede yaptığımız mimiklerle/gerginliklerle/yanlışlarla/gaflarla konsere/etkinliğe gölge düşürürüz…

A.A. Gelelim son bir yıla. Çok iyi bir yıl geçirdiniz. Göreve geldiğinizden beri Toyota büyük bir sıçrama gerçekleştirdi. Satışları 23 binlerden 38 binlere çektiniz, hedefiniz daha da büyük, 50 bin. Nasıl oldu? Sadece sizin başarınız m?

AHB. Tabii ki hayır. Bu bir takım işi. Doğru ekmeği yapabilmek için, doğru hamura sahip olmanız gerekiyor. Türkiye’deki başarımızın mimarları da bayi ordusu. Birlikte oturduk, ne yapılması gerektiğini kararlaştırdık. Amaç, gerçekten iş yapmak olursa ve aynı teknede gittiğimizi iki taraf da doğru idrak ederse, gerisi çorap söküğü gibi geliyor.

Ay: Yazılarımızda takım ruhundan, sağlam bir ekipten hep bahsediyoruz. Doğru/başarılı iş için doğru insanları seçmek bir ilkedir…Çalışacaklarınızla birlikte karar vermek, onları “işe” ortak etmek ne kadar doğru…Biat edenlerle çok yorulur ve yürüyemezsiniz, uzun soluklu olamazsınız…Bu genel bir kuraldır… Müzik alanında da kurumu,; her kişinin görevini yaptığı, sorumluluğunu bildiği, bir orkestra gibi yönetmek doğru olandır…

A.A. 14 yıl… Bu kadar yükselebilmek için az değil mi? Şans mı?

AHB. Şansın mutlaka etkisi var. Ama şans kapıyı çaldığında, sizin de hazır olmanız gerekiyor. Ben şanslıydım, hazırdım, çalışkandım ve öğrenmeye meraklıydım. Otomotiv sektörüne girdiğimde bu sektör hakkında hiçbir şey bilmiyordum, çalıştım öğrendim.

Ay:Şans kapıyı çalınca, kadro açılınca, ilan verilince “hazır olmak”…Hangi alanda olursa olsun çalışmak ve öğrenmek ihtiyacı içinde olmak…ben oldum dememek,hele sanat alanındaysanız…Kadrolar açılmıyor, korolarda-TRT de yer yok dediklerinde, öğrencilerime en çok söylediğin sözdür,; “kendinizi hazır hissediyor musunuz? Eksiklerinizi biliyor musunuz? Gidermek için ne yapıyorsunuz? Okuyor musunuz? Alanın ustaları ile meşk ediyor musunuz?”

A.A Ne güzelmiş!.. Sizin bir de tiyatrocu geçmişiniz var…

AHB. Evet, hayatımdaki en önemli dönemlerden biri. Tiyatro aşkım, okul yıllarında başladı, oyunculuk, yönetmenlik…

Ay: Hep savunduğum ve uygulama yaptığım bir fikir. Her kişinin alanı ne olursa olsun, mutlaka bir sanat dalı ile uğraşmasını istemek…Başarılı/sosyal olmanın şartlarından/yollarından biridir “sanat”…

A.A Ama konservatuar kökenli değilsiniz…

AHB. Şehir Tiyatrosu Konservatuarı’nda bir dönem eğitim aldım. Ama işletme mezunuyum. Şirkette bir tiyatro kulübü kurduk, pek çok arkadaşım o kulüpte profesyonel tiyatroculardan eğitim alıyorlar ve bir oyun hazırlıyorlar. Önümüzdeki dönem ben de ya bir rol üsteleneceğim ya da bir oyunu sahneye koyacağım.

Ay: Özel şirketlerin çalışanları arasından, amatör ve profesyonel bir topluluk, orkestra, grup, takım kurması, desteklemesi ne kadar güzel olur…ve, genel müdürlerin, ceoların asık suratlı, ciddi olmaları gibi bir düşünce artık geride kalmadı mı? Ortama göre davranmak, insanlarımızın sık sık dile getirdiği “ölü evinde ağlamak, düğün evinde oynamak” gibi…

A.A Sizi tanımlayan sıfatlar sizce neler?

AHB. Şişman! (Kahkahalar) Özgüvenli, sosyal. Beni hiç tanımadığım bir ortama bırakıp gidin, mutlaka bir şey bulurum, gelişirim, geliştiririm.

Ay: Üretim için şart, durmamak, çalışmak, öğrenmek, uygulamak…

A.A Maşallah, çok da alçakgönüllüsünüz! Ama bazı insanların egosu insanı rahatsız eder, sizinki etmiyor…

AHB. Hani bazı kasıntı tipler vardır, sağdan sola beş saatte dönerler, ben onlardan değilim. Becerebildiğim kadarıyla, egomun baskısından kurtulabiliyorum.

Ay: Güzel bir söz. Egolardan kurtulmak, kasmamak, kendinde olmayanı var gibi gösterip komik olmamak…

A.A Hayatınızı ne kadar doğaçlama, ne kadar planlı yaşıyorsunuz?

AHB. Çok planlı. Zaten başka şansım yok. Önümüzdeki 6 aylık programım belli. 17 Ocak’ta nerede olacağımı biliyorum, ne yazık ki hiç sürpriz yok…

Ay: Yine belirtelim ki özel şirketlerin başarılı olmasının sebeplerini bir röportajdan anlamak mümkün.

Peki devlet kurumlarının ne eksiği var?….İşte bunu anlamak mümkün değil!..

Yoksa sır yazının başlığında mı? Ne dersiniz?

Kıssadan hisse: Çok yaşlı bir aile büyüğü, belleğini yitirmiş.Yatağında oturur ve sürekli gülümseyerek etrafa bakarmış.İki yeğeni bir gün onu ziyaret etmişler. Biri eğilmiş ona,

- Dayı ben kimim? diye sormuş… Yaşlı adam gülümseyerek cevap vermiş:
- A kızım, sen kim olduğunu bilmiyorsan, ben senin kim olduğunu nasıl bilebilirim ki?
______________________________________
*Arman, Ayşe; İşte otomotivin bekâr prensi: Ali Haydar Bozkurt Hürriyet Gazetesi, 05.10.2010




Hoşgeldiniz