“Fark Etmeliyiz” … Sercan Halili
Toplam Okunma: 3544 | En Son Okunma: 19.11.2024 - 11:51
…Herşey başkaymış, farkediyorum. Selahattin İçli Hocanın sigarayı tutuşu da başkaymış. Kâni Karaca Hocanın oturuşu da başkaymış… Hazinelerimiz azalıyor. Artık Niyazı Sayın’ın tatlı sohbetlerine konuk olmamız şart! Erol Deran’ın ütülü pantolonunu ve gün içinde nasıl davranılması gerektiğini izleyip örnek almamız şart! Mutlu Torun’un bilgilerinden yararlanmamız şart! , Alaeddin Yavaşça’nın sesini dinleyip, sahnede nasıl olmamız gerektiğini öğrenmemiz şart!, İhsan Özgen’in sanata bakışını örnek almamız şart! , Serap Mutlu Akbulut’un konuşmasını örnek almamız şart! , Yücel Paşmakçı’nın sürekli nasıl böyle güler yüzlü kalabildiğini öğrenmemiz şart!..
“Fark Etmeliyiz” … Sercan Halili
Aylardır büyüyen müzik konulu bir tartışmaya şahit oluyoruz. Herkes kendi fikrini açıkça hiç çekinmeden ve hiç düşünmeden rahatlıkla söyleyebiliyor. Konuşurken söylenen kelimeler bazen düşünülüyor bazen hiç düşünmeden söyleniyor. Herkesin bir fikrinin olması ve bunu rahatlıkla söylemesi ne kadar güzel bir şey değil mi?
“Artık değişti herşey, milenyum çağına giriyoruz” diye diye bizi milenyum çağına getirenleri unuttuk, fark etmiyoruz bile .. Herşey o kadar değişti ki, dün kendime kot pantolon almaya gittiğimde eskitmesi ve yırtığı olmayan kot pantolon görmediğimi fark ettim.
Fark etmeden herşeyi değiştirdik ve yeni nesil, bayanların yanında nasıl konuşması gerektiğini bilmeyen, büyüklerinin yanında nasıl davranması gerektiğini bilmeyen, yemek yerken, otururken, kalkarken, maç izlerken, konser izlerken ve kısaca bütün yaşamı boyunca nasıl davranılması gerektiğini bilmeyen gençlerle doluyor. Her geçen günde bu çoğunluk büyüyor. Bu çoğunluğun tek düşündüğü şey üzülerek söylüyorum güçlü olmak ve para kazanmak …
Sanatçılarımız bile değişti. Kalitesine güvendiğimiz sanatçılarımız bile yeri geldi argo konuştu, yanlış davranışlarda bulundu. Ama gündemin ortasında aylarca kalmayı başardı, belki gündemde olmak için, belki de farklı olmak için. İşin doğrusunu bilemeyiz. Ama erken yaşımda dünyadaki bu güvensizlikten ben çok sıkılmaya başladım ..
Bizim hocalarımızın gündem ile ilgili hiç bir kaygıları olmadı, onlar her zaman kendi aralarında gündem üzerine konuşup, gerekli olanların üzerinde durdu. Doğru zamanı bulduklarında popülerlikten uzak bir şekilde doğru kişiye doğru eleştirilerini yansıttılar.
Peki Ustalarımız nasıl davranırlardı?
Geçtiğimiz günlerden birinde, beş dakikalık kısa bir süre içinde, değerli Hocalarımız Erol Deran ve Mutlu Torun’u koridorda gördüm ve onlar da beni görünce öğrencilerin gelmeyişinden yakındılar. Odamda misafir edip birer çay ikram ettim ve hoş bir sohbete başladık. Hiç konuşmasaydım bile Hocaların çay sohbetlerine şahit olduğum için kendimi çok şanslı hissederdim ama yeri gelince bana da fikrimi sorarak beni utandırdılar… Bu konuşmanın zevkini, bizlere hissettirdiği mutluluğu ve öğrettiklerini bu yazıda veya herhangi bir şekilde anlatmam mümkün değil. Birçok meslektaşımın orada olmasını isterdim …
Bu hocalarımız, bizim gibi genç nesil hocaların, yaşlarına ve ünvanlarına bakmayarak, bizlerin odasına uğrayıp, çayımızı içip, sohbetimize ortak olarak üzerine yorum yapma büyüklüklerini gösteriyorlar. Bizlere verdikleri değeri, hem konuştuklarımızı dinlerken olan dikkatleri ile hemde bize verdikleri öğütlerin öncesinde yaşadıkları deneyimlerini anlatmaları ile hissettiriyorlar.
Farkında mısınız biz onların çocukları hatta torunları yaşındayız …
Derste Yavuz Özüstün Hocamıza sorduğumuz bir soruda yanıt olarak ” Bak şimdi sevgilim … ” diyerek başladığı cümleleri mi anlatsak… Yoksa Erol Sayan Hocamızın ” Efendi … ” diyerek başladığı cümleden mi konuşsak… Ya da Cüneyd Orhon Hocamızın ilerleyen yaşına rağmen, toplantılarda hiç üşenmeyip herkesin konuşmalarından kesitleri not ederek, bütün konuşmalardan sonra söz hakkı isteyip, ceketinin düğmesini iliklemesi ile ayağa kalktığında insanlara huzur veren bir ses tonu ile fikirlerini ve öğütlerini anlatmasını mı örnek versek…
Herşey başkaymış, farkediyorum …
Selahattin İçli Hocanın sigarayı tutuşu da başkaymış …
Kâni Karaca Hocanın oturuşu da başkaymış …
Hazinelerimiz azalıyor …
Artık Niyazı Sayın’ın tatlı sohbetlerine konuk olmamız şart! Erol Deran’ın ütülü pantolonunu ve gün içinde nasıl davranılması gerektiğini izleyip örnek almamız şart! , Mutlu Torun’un bilgilerinden yararlanmamız şart! , Alaeddin Yavaşça’nın sesini dinleyip, sahnede nasıl olmamız gerektiğini öğrenmemiz şart! , İhsan Özgen’in sanata bakışını örnek almamız şart! , Serap Mutlu Akbulut’un konuşmasını örnek almamız şart! , Yücel Paşmakçı’nın sürekli nasıl böyle güler yüzlü kalabildiğini öğrenmemiz şart! …
Değerlerimizi kaybettikten sonra ağlamayı bırakıp bu isimlerden daha öğreneceğimiz çok şeyin olduğunu FARK ETMEMİZ ŞART !!!
Akıllanmıyoruz değil mi ? …
Ama bıraktıkları miras üzerine sürekli yorum yapmayı biliyoruz… Çünkü günümüzde herhangi bir konuda yorum yapmak için konu üzerine uzman olmak önemli değil, güçlü olmak önemli. Güçlü olan kişi her şeyi yapabiliyor. Aslında yapabildiğini sanıyor. Bilseler etrafındakilerin sadece güç için yanında olduklarını belki de yapmazlar. Ekranda masa başında oturup, Tanburi Cemil Bey’e, İhsan Özgen’e sataşmakla uzman olunmaz. Onları anlamak için çaba sarfetmek gerek. Konunun bu yüzü hoşuma gitmedi, hocalarımızı anlatmaya devam etmek istiyorum …
Cüneyd Orhon ile bir sohbet sırasında, piyasada yapılan popüler müzik tarzı üzerine konuşuyorduk. Yapılan bazı işleri nadiren beğendiğini söylerdi. Hoca zaten o kadar güzel konuşurdu ki, söylediklerini sadece karşısındaki kişinin duyacağı ses tonu ile anlatırdı. Ne eksik ne fazla… Konuşması sırasında gerek seçtiği kelimeler, gerek kibarlığı ve karşısında kim olursa olsun gösterdiği değer her zaman en üst seviyede idi. Hoca bir gün şöye dedi;
” Kimsenin yaptığı işi hor görmemek gerek, saygı duymak lazım, beğenip beğenmemek senin tercihindir. Zaten kendi beğendiği için yapmıştır o işi. Ama öz müziğimiz her zaman kalıcı değer görecektir, geçici değil. ”
İhsan Özgen’i seneler evvel bir yemeğe davet ettiğimde, çatalı ve bıçağı tutuşundaki kibarlığı, uzun zaman kimsede görmemiştim.
Buraya kadar anlattıklarım, hep benim gördüklerim. Görmediğim ve yetişemediğim değerleri hep büyüklerimden diniliyorum ve toprağımızın kalitesinin farkına varıyorum. Topraklarımızdan ne hazineler çıkmış diyorum.
Peki şimdi ne oluyor ?
Alaeddin Yavaşça, Erol Deran, Mutlu Torun, İhsan Özgen, Abdi Coşkun ve geriye kalan bir çok hocamız odalarında derse gelmeyen öğrencilerini bekliyor. Öğrenciler gelmeyince de bizimle sohbet edip onurlandırıyorlar. Bazı hocalarımız da evlerinde telefon bekliyorlar, telefonlar çalmayınca bayramları bekliyorlar …
Yukarıda ismi geçen hocaların sanatçı duruşu ve kalitesini bir bayrak misali Oğuzhan Balcı, Cihat Aşkın, Cengiz Özkan gibi iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar az olan gerçek sanatçılar taşıyor. Bu sanatçılarımızın hiç bir zaman yardıma ihtiyaçları olmadı ve hiç de olmaz. Bizim sadece eğitim seviyesinin yüksek olduğu bir bilinçli topluma ihtiyacımız var. Sanatçıyım diyerek gezinen fakat hocalarımızın kanatları altında büyümüş sanattan kopma noktasına gelip farkında olmayan kişilerin, bazı durumların farkına varmaları gerekir. O zaman sanat gücü büyümeye başlar …