Müzikbilimde Üretim ve Yazı(m) Üzerine… Gülay Karamahmutoğlu *


Toplam Okunma: 4656 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 14:14
Kategori: Fikir Yazıları

Kimilerinin, son zamanlarda gerçekleştirilen bazı bilimsel etkinlik ve yazılarında, üzerinde çokça durduğu gibi, müzik alanında yayınlanan (müzik) yazıların(ın) sayısal üretim oranı, beklenilenin altında olabilir ve buna pek de yanlış denilemez (ki bana göre üretim örneği olarak ortalıkta gezen çalışmaların niteliği ve etik değerleri de bu tartışmanın içinde yer almalıdır) ancak acaba sözkonusu sorun, sadece müzikbilimci araştırmacıların, müzik yazarları ve onların üretim eksikliğinden mi kaynaklanmaktadır? …Müzik araştırmacılığı ile yazarlığı, müzik yapanlar tarafından uzun yıllar boyunca dışlanmamış mıdır?..

Müzikbilimde Üretim ve Yazı(m) Üzerine… Gülay Karamahmutoğlu *

İnsanlık, yazının bulunuşundan bu yana geniş bir veri tabanı oluşturmakta ve yazmaktadır. Kimliğini bildiğimiz ve/ya bilmediğimiz yazarlar aracılığı ile günümüz bilgilerinin kökeni, siyasi, sosyal, kültürel olaylar, sanatsal ve bilimsel keşifler yazılarak çağlar boyu tarihte yerlerini almışlardır ki bu, günümüzde de gelişmiş teknik olanaklar eşliğinde devam etmektedir.
“Sanayi Toplumu”ndan bir “Bilgi Toplumu” olmaya geçiş aşamasında, gerçekleştirilen her çalışmada (bilimsel olsun/olmasın), bilimsel düşünce ve davranış kazanmış bireyler olarak hareket etmek gerekir. İçinde bulunduğumuz Bilgi Çağı’nda, bilimsel olsun ya da olmasın her türlü çalışma, öncelikli olarak yazıya dökülüp paylaşılarak konunun uzmanları ile meraklılarının bilgi ve görüşlerine sunulmak zorundadır ki, müzik üzerine yapılan araştırmalar, gözlemler ve ilgili düşünceler de “tarihe bir not düşme”nin bu klasik hatta geleneksel ve kalıcı yöntemi ile kayda geçirilmeli, yazılmalıdır.

Kuşkusuz müzik üzerine felsefî görüşlerini ve güncel yorumlarını paylaşmak isteyenler de vardır ve bu noktada da bilimsel bir bakış açısı ile yola çıkılarak, “yazma edimi”ni hak ettiği ciddiyet ve bir yazar sorumluluğu ile ele almak önemlidir zira nihayetinde müzikbilimde üretim büyük oranda yazmakla gerçekleş(mekted)ir. Ne çeşit olursa olsun müzik üzerine araştırmaların yazım sürecinde yapılacak yöntemsel hatalar ve sorunların ele alınışındaki biçemin yanlı(ş) oluşu, sonuç olarak elde edilen çalışmaların niteliğine büyük oranda gölge düşürmektedir. Burada belirli kişi, kurum ve kuruluşları hedef almak yerine eldeki veri ve deneyimlerin üzerinden, mevcut duruma ortak bir “öz”eleştiri getirmenin daha doğru olacağı kanısındayım.

Kimilerinin, son zamanlarda gerçekleştirilen bazı bilimsel etkinlikler ve yazılarında, üzerinde çokça durduğu gibi, müzik alanında yayınlanan (müzik) yazıların(ın) sayısal üretim oranı, beklenilenin altında olabilir ve buna pek de yanlış denilemez (ki bana göre üretim örneği olarak ortalıkta gezen çalışmaların niteliği ve etik değerleri de bu tartışmanın içinde yer almalıdır) ancak acaba sözkonusu sorun, sadece müzikbilimci araştırmacıların, müzik yazarları ve onların üretim eksikliğinden mi kaynaklanmaktadır? Müzik yayıncılığını yalnız radyo-televizyon yayınları ve/ya müzik yapımcılığı olarak sınırlayan bir düşünce ile müzikbilimsel çalışmalar ve onların (doğal) bir uzantısı olan müzik araştırmacılığı ile yazarlığı, müzik yapanlar tarafından uzun yıllar boyunca dışlanmamış mıdır? Müzik alanında yayın-yazım bakımından hizmet ederken, bilimsel ve sanatsal olarak spesifik (bilimsel ve/ya ciddî) çalışmaları da popüler ve magazinsel olanlar kadar yayımlamaya istekli, kazanç kaygısı gütmeyen, dahası çalışmaların taşıdığı değere niteliksel anlamda hak ettiği önemi verebilecek, olanakları geniş kaç yayın kuruluşu, kaç yayınevi vardır? Olanakları geniş yayınevlerinden hangisi, geniş bir çoğunluk tarafından (anlayamamalarından ötürü) sıkıcı bulunan ancak gerçek anlamda bilimsel çalışmalardaki derinliği ve gündem üstü değeri görerek yayınlamaya heveslidir? Bilimsel çalışmaların bir ürünü olarak ortaya çıkan yazıların kaç tanesi için müzik dergilerinde yer vardır? Daha bu tip pek çok soru(n) düşündükçe akla gelecektir. Bu durumda sanatsal, bilimsel, eleştirel, felsefî-düşünsel bakımdan müzikle birebir ya da bir şekilde ilgili olan her kesim ve guruptan kişi, kurum ve kuruluşu kapsayan ve ilgilendiren bir yazı(m) üretim sorunundan söz etmek daha doğru olacaktır.

Müzikle ilgili bir araştırma, düşünce vb. yazısını yayımlamak için uygun, etik ve hem müzikle ilgili, hem akademik, hem de kişisel anlamda tarafsız bir yayıncı bulmanın zorluğunu, ancak bu alanda ‘gerçekten emek harcayarak yazan ve araştıranlar’ iyi bilmektedir. Hele müzikle ilgili araştırma sonuçlarını kitaplaştırmak isteyenlerin uygun bir yayıncı bulmaları, bu bağlamda çok daha zordur.

Öte yandan, müzikte basılı yayın yapmanın ve geniş bir okuyucu kitlesine sahip olmayı hedeflemenin, hele bir de ciddi ve/ya bilimsel çalışmalara yer veriliyorsa, iğne ile kuyu kazmak gibi bir şey olduğunu da gözardı etmemek gerekir. Müzik alanında ciddî yayınlar çıkaran yayıncıların işi de gerçekten zordur, eğer biraz dikkat edilirse bu tip az sayıdaki yayınevlerinin başka ek işlerle de uğraşarak oradan elde ettikleri ile yayınlarını finanse edebildikleri hemen fark edilecektir.

Üretimsizlik ve yayın eksikliği olarak dile getirilen sorun, biraz da yayın organlarının yeterli sayıda olmamasından kaynaklanmaktadır. Mevcut olanlardan pek çoğu ise, varlıklarını sürdürebilmek için satış sağlamak zorunluluğundan ötürü, “göz yormayan”(?!) ve dolayısıyla hedef kitlesi daha geniş olan çalışmalara yer vermeyi yeğlemektedirler. Bu geniş hedef kitleye odaklı olarak renk cümbüşü şaşaalı, kaliteli hamur kâğıda basılmış bol fotoğraf ve resimli dergi ve kitap(çık!)ların dünyasında, popüler bilim yazıları yani “light” hale getirilmiş bilimsel yazılara dahi rastlamak oldukça zordur.

Yıllar önce sosyal ve sanatsal içerikli ‘popüler bilim’ dergilerinden birine Hamparsum notasyonu (uzmanlık alanım) üzerine bir çalışmamı göndermiştim. İlgili derginin yayın editörünün bana sorduğu soru çok düşündürücü ve açıkçası benim açımdan biraz da komikti:

“Notalar renkli mi acaba?”, “Bu Hansparum Limoncu’nun (aklında bu kadarı kalmış, artık okuyup da mı böyle oldu okumadı mı yorumu size bırakıyorum) renkli bir fotoğrafı varsa çok daha iyi olur, okuyucu daha ilgili oluyor da” (?!) Elbette tarih içerisinde özellikle Avrupa kökenli müziğe ait bazı notalardan sanatsal bir üslupla ve renkli olarak basılmış örnekler vardır ancak benim çalışmamda yer alan orijinal nota örneklerinin, yılların getirdiği sararmışlık ve mürekkeplerinin siyah oluşu dışında bir fazladan bir rengi yoktu ve Hamparsum Limoncıyan’ın da çekilmiş renkli bir fotoğrafı… Zaten notasyonun onun adını taşıması dışında çalışmada Hamparsum’un fotoğrafının yer almasını gerektirecek, şahsına ait özel bir detay bilgi de yoktu. Yaşadığım buna benzer “trajik-komik” daha pek çok öyküm var. Bir dergi, hem de sosyal ve sanat içerikli bir popüler bilim dergisi baş editörünün kendisine gelen yazıları oku(ya)maması bir yana, renkli basım ve bol resim-fotoğraf konusundaki ısrarı, kuşkusuz kendi görüş ve anlayışının ötesinde, çalıştığı yayınevinin belirlediği (renkli!) yayın ilkelerinden biriydi. Başka bir yayınevi ise bir kitap çalışmamın daha başlığını ön görüşmede söylediğim aşamada “Bu çok spesifik bir konu, bunu ancak uzmanı olanlar anlar. Sizin bu kitabınızı yayınlarsak, siz ve uzmanı hariç kimse anlamayacak ve ilgilenmeyecektir; bu yüzden satışı da olmaz, zarara gireriz, emeğimiz (!?!) boşa gider” diyerek bir destekleyici kuruluş (sponsor) bulmamı önermişti. Burada emeği boşa gidenin aslında ben ve benim gibiler olduğunu söylememe gerek yoktur sanırım. Bir çalışmanızı yayınlamak için destekleyici kuruluş bulmak adına köşe bucak gezmek zorunda kalmak, ülkemiz genelinde bilimsel çalışma yapanları, özellikle de müzik ve sanat alanında çalışan araştırmacı ve akademisyenleri zorlayan/zorlayıcı en önemli sorunlardan biridir bence. Yeri gelmişken, çevremde çok değerli çalışmaları olan ama yayımcı bulmakta zorlanan pek çok akademisyen ve araştırmacının olduğunu belirtmek isterim.

Müzik alanında yayın yapan dergilerin birçoğu magazinsel içeriğe sahip olup günceli ve popüler gelişmeleri takip etmektedir. Bir diğer kısmı ise belirli (bana göre yanlı) bir yazar ekibi olan, konularını sadece belirli sanatçılar (ki bu dergilerin destekçileri de yine o ulusal-uluslararası üne sahip sanatçılardır) ile onlara ait çeşitli haberler, yine o sanatçı ve yakınlarının yazmaya heves edip de yazdıkları yazıların (ki içlerinde gerçekten yazın alanında da yetenek sahibi olanları görmezden gelmemek gerek) oluşturduğu ve oluşturdukları dairenin dışından herhangi bir kişi ve çalışmasını kabul etmeyen ve/ya daire içindekilerin tavsiyesi ile kabul eden dergilerdir. Bu dergiler kendi sanatçı ve yazarlarını över, diğerlerini görmezden gelirler ve sorun da burada başlamaktadır.

Nitelikli, bilimsel hakemli müzik dergilerinin sayısı da yok denilecek kadar azdır. Bu tip dergilerde uluslararası kabul edilmiş literatürde yer aldığı şekilde aranması gereken öncelikli nitelik tarafsızlık ve objektivitedir. Bilimde tarafsızlık olmazsa olmaz bir ilkedir. Hakemli bilimsel dergilerde tarafsızlık ve objektivite, öncelikle sadece akademik unvanlarından ötürü ve yine akademik ortamda makamsal güce sahip bir tanıdığın tavsiyesi üzerine listeye eklenmiş kişilerden değil, hizmet edeceği alanda gerçekten değerli, özgün, bilimsel çalışmalar yapmış tarafsız (ve kişisel anlamda sorunsuz) üyelerden oluşan bir yayın ve bilimsel danışma (hakem) kurulunun mevcudiyeti ile mümkündür. Yayın kurulu ve bilimsel danışma kurulunu oluşturan üyelerin karakter olarak da bilimsel düşünme, davranış ve bilince vakıf, tarafsız ve her bakımdan önyargısız kişilerden oluşturulması, genellikle atlanan, görmezden gelinen bir başka sorundur. Bu nedenle pek çok değerli bilimsel çalışmalar gerektiği gibi yayınlan(a)mamakta, kamusal alanda paylaşılamamakta dahası bilimsel arenada ortaya konulup tartışmaya açılamamaktadır. Yüksek öğrenim ve Üniversite bünyesindeki yayınlar konusunda da yukarıda bahsedilen yayın kurulu ve bilimsel danışma kuruluna ait mevcut sorunlara, basılan çalışmanın üniversite ile sınırlı kalarak hedef kitlenin tamamına ulaş(a)maması, dahası yayınlandığı üniversitede aynı alanda çalıştığınız kişiler tarafından bile bilin(e)memesi sorunu eklenmektedir.

Bilimsel çalışmalar ve fikirler ortak bir platformda paylaşılarak tartışılmak değerlendirilmek gerekliliği içerisindedir. Müzik alanından yazar ve araştırmacılar, daha geniş bir hedef kitlesine ulaşabilmek amacıyla, müzik alanında hedef kitlesi daha kısıtlı çeşitli (bilimsel ve/ya ciddî) yayın organlarında yayınladıkları çalışmalarını, internet ortamında önemli bir veri tabanı oluşturmayı amaçlayarak yayın yapan çeşitli web sayfalarında, sitelerde paylaşmaktadırlar. İnternetin bilgiye ulaşım ve paylaşım alanında sunduğu olanaklar hem verimlilik açısından yararlı hem de bazı etik değerlerin bilerek/bilmeyerek çiğnenmesi bakımından yıpratıcıdır. Yayınlanmış çalışmalar bazı güvenilir siteler hariç pek çok yerde “kopyala-yapıştır (copy-paste)” yöntemiyle, yazarın, yayıncının adı ve yayın tarihi kaynak olarak gösterilmeden tıpkı-basım ya bölünerek ya da bir kısmı aşırılarak yayınlanmaktadır. Hepsinden önemlisi ise, müzikbilimi alanındaki bazı araştırmacı ve yazarların, kendi kişisel web sayfalarında daha önce yayınlanmış çalışmalarını, yayıncı, tarih vb. detayı vermeden, sadece kendi adı ile yayınlamakta bir sakınca görmeyerek telif hakkı bağlamında hukuki kuralları hiçe sayması, dahası yayıncıların da buna ses çıkarmaması, takip etmemesidir. Bu kişilerin çalışmalarına hiçbir resmî yayın organında yer vermemek, belki de açılacak davalardan daha etkili bir çözüm getirebilir. Ancak telif haklarını hiçe saymalarının yanında, hukuk dışı davranışları ile bir kısmı akademik çevreden olan (mezun ve/ya akademisyen) bu tip kişilerin yarattıkları en önemli sorun, meslekî ve sosyal konumlarına yakışmayacak bir şekilde başta öğrencileri ve akademik çevre olmak üzere tüm topluma bir örnek teşkil etmeleridir.

Müzikbilimde yazı(m) ülke genelinde bilimsel platformlarda ele alınması gereken ciddî bir konudur. Müzik bir sanat olduğu kadar bir bilimdir. “Bilim yazılır” kuralından yola çıkılarak, müzikle ilgili her türlü bilimsel ve düşünsel araştırmaların yazılması, tartışılması, tekrar ele alınıp tekrar yazılması son derece önemli ve gereklidir.

Tıpkı müzik gibi, yazmak da bir gönül işi olmanın yanısıra, uzun (bilimsel olan/olmayan) araştırmaların yanısıra düşünsel bir süreç, belli bir deneyim ve birikimin sonucudur. Bu bağlamda müzik yazarlığı bakımından üretimsizlik sorunu, sayısal oranlarla ölçülmekten ziyade, yazı ve çalışmalardaki niteliksel derinlik bakımından da ele alınmalıdır. Her aklına geleni, aklına geldiği gibi kaleme alıp yazanlarla oluşturulan sayısal çoğunluk, bir üretim fazlalığı olarak değerlendirilemez, değerlendirilmemelidir de. Oysa bilimsel ve akademik çevrelerde dahi, akademik yükseltme ve görev süresi uzatmalarının birey üzerindeki baskısı nedeniyle bilimsel ve akademik kriterleri bir şekilde asgari ölçüde sağlayan (sağlar gibi görünen) ancak içeriğinde bilimsel yaratıcılık ve özgünlükten eser bulunmayan, birbirinin benzeri, mevcut bilimsel verilere bir yenisini eklemekten, yeni bir düşünce katmaktan (oldukça) uzak, üstelik (özellikle çeşitli akademik kurumlara ait dergilerde) bolca “onursal yazar”a [1] “onursal editör”e [2] yer verilmiş örnekler bulunmaktadır.
Derin düşünmeden, özenmeden, çeşitli art niyetlerle, eleştiri adı altında sunî gündemler yaratarak bir takım polemiklerle beslenen kişi ve yayıncılar, “nitelikli üretim/ürün” çerçevesinde ele alınmamalıdır. Bazı yayıncıların özellikle sorunlu yazılardan hoşlandığı ve “Biraz gündemi meşgul edelim, o arada 4-5 sayı takip eden okurumuz olur” zihniyetiyle hareket ettikleri bilinen bir gerçektir. Bu tip suni sorunlarla gündemi meşgul eden yazıların da, müzik yazarlığı bağlamında yaratıcı ve özgün bir zihnin ürünü olarak değerlendirilmemesi gerektiği düşüncesindeyim. Söz konusu yazılarda amaç, gerçekte mevcut bir sorunun tespiti ve uygun çözüm önerilerinin sunumu mudur yoksa yazı sahiplerinin kendi kişisel sorunlarının bir sağaltımı olup satış odaklı mıdır?

Bilimsel olsun olmasın müzik ve/ya diğer bir alanda ortaya konulan bir yazıda en genel hatları ile öncelikli olarak şahsi ve kurumsal çıkarlardan arınmış (ki bilimsel bir çalışma ise zaten böyle olmak zorundadır), mevcut (gerçek) bir sorunun belirlenmesi, çözüm önerilerinin paylaşılması ve uygun alternatif çözümlerin ortaya konulması, konu hakkında (gerekli görüldüğü takdirde yeniden) düşünülmesi, sorunlar kadar güzel ve/ya ilgili alana yararlı bir sonucun, başarının da yine yazı(m) yoluyla ifade edilerek paylaşılması gerekir. Akademik ya da değil, yayın organlarının üstlendikleri sorumluluğun bilincinde olarak tarafsız bir zihinden çıkmış derinlikli ve nitelikli çalışma ürünü olan yazılara öncelikli olarak yer vermeleri de ayrı bir önem taşımaktadır. Elbette günümüz ülke koşullarına rağmen yayıncılık, bir meslek olarak kazanç da sağlamalıdır. Ancak unutulmamalıdır ki, hedef kitleyi oluşturan okuyucunun alımlama ve algılama yeteneğini artırarak değer yargılarını geliştirmek, bu yolda hem gözünü hem zihnini açıp yorarak nitelikli olanı belirleyebilecek bir düşünsel zenginliğe sahip olmasını sağlayabilmek de yine ciddî yayın organları ve nitelikli yazarların elindedir.

İster bilimsel, ister felsefî, ister deneme, ister eleştiri vb. olsun, yazı(lan)lar ve içeriğindeki üslup, yazarın kimliğinin ve düşün yaşamının aslında tarihe bir izdüşümüdür. O nedenle yazarken anı değil geleceği düşünmek ve bu işi ciddiyetle, gereken dikkat ve emek sarf edilerek, nitelikte yoğunluk ve derinliği arayarak yapmak önemlidir.

Kadimlerin dediği gibi:
“Söz uçar yazı kalır… (Verba volant, Scripta manent…)”
______________________________________________
*İTÜ TMDK Öğr. Üyesi (Yrd. Doç.)

[1] Onursal Yazar/lık (Honorary author/ship): Uluslararası literatürde makalenin hazırlanmasına anlamlı düzeyde ya da hiç katkısı olmayan birisinin yazar olarak belirtilmesi olarak tanımlanmış olup genelde bu kişiler yazıya gerçekten emeği geçen(ler)in bölüm başkanı, anabilim dalı başkanı, dekan vs. unvanlı kişilerdir.

[2] Onursal Editör: Onursal yazarlıkta olduğu gibi, bir çalışmada, editör olarak hiçbir katksı olmayan kişilerin editör olarak adlarının yer alması.
_________________________________

Bu yazı (Aylık) Bosphorus Sanat Gazetes’nini Ekim-2010 sayısında yayınlanmıştır.




Hoşgeldiniz