Arabesk Yavşaklık ve Kimi Müzik Eğitimliler ile Kimi Müzik Eğitimcilerinin Arabesk Yavşaklığa Katkıları… Ayhan Sarı
Toplam Okunma: 4198 | En Son Okunma: 20.11.2024 - 21:59
Üç grubumuz var: Batı müziği konservatuar kökenliler, (artık piyasacı olmuş) TMDK kökenliler ve de eğitim fakültelerinin müzik öğretmenliği kökenliler. Müzikoloji bölümlerini saymıyorum, çünkü devlette henüz bir kadroları bile yok… İlle de eskinin sağ-solu gibi net olacak. Ya Türk ya da batı; ya dinci, ya dinsiz… Ortası maalesef olamaz. Ah bu statükocular!..Türkiye’de asıl problem, kimi müzik eğitimli, kimi sadece müzik meraklısı, bazısı ise hem yetkili, hem etkili kılınmış devlet mensubları arasında yaşanmaktadır…
Arabesk Yavşaklık ve Kimi Müzik Eğitimliler ile Kimi Müzik Eğitimcilerinin Arabesk Yavşaklığa Katkıları… Dr. Ayhan Sarı
Sayın Fazıl Say; düzelmesi belki de on yıllar alacak bir soruna ve yan dalları hakkında birçok kişinin düşüncelerini açıklamasına vesile olduğunuz için teşekkür ediyorum. Göğüslemek size düştü. Tarihimizde örnekleriniz bulunmaktadır. Bugün, bu tarlanın ürünü maalesef bu kadar. Birçoğunun pısırık pısırık dolaştığı, boş boş hava attığı Türk müziği caddesinde bir kez daha sınırları zorladığınız için müzik tarihi yazarlarımızın konuya gereken tarihi önemi vereceğine inanıyorum. Konu hakkında ne yapalım?.. Yapalım da; yaptırırlar mı?..
İşte Türkiye’de yaş ilerledikçe aşama aşama söylenen sözler:
Yapalım…
Yapalım da…
Yapacaklarımıza ket vuran GEGELOCULAR çıkar mı acaba?..
* * *
Üç grubumuz var: Batı müziği konservatuar kökenliler, (artık piyasacı olmuş) TMDK kökenliler ve de eğitim fakültelerinin müzik öğretmenliği kökenliler. Müzikoloji bölümlerini saymıyorum, çünkü devlette veya özel sektörde henüz bir kadroları bile yok. (Hala açan üniversiteler var!) … Türkiye’de bırakınız -kimi kadrolu, kimi değil- genel müzik yavşaklarını; asıl problem; kimi müzik eğitimli olan, kimi ise sadece müzik meraklısı -bazısı etkin ve de yetkin- yavşaklar arasında yaşanmaktadır.
Bir kontrolsüzlük, bir başıbozukluk var…
Bu sorun bize tarihimizin bir mirası… Batıcılar, Doğucular, Amerikancılar, Cemaatciler, Osmanlıcılar ve de Atatürkçü’ler arasındaki bölünmüşlüğün anlaşılamamasının idrake varılamamasından, vardırılmamasından nemalananlar vs vs.
Vahim bir bölünmüşlük…
Biz gelelim kendi içimizdeki kimi eğitimli müzik yavşaklarına. Veya neden yavşakça davranmak zorunda kaldıklarına…
Siz eğitim seviyesi sürecini boşverdiniz. Yavşak genellemesi yapıverdiniz. Bu duruma gelmede Milli Eğitim Bakanlığı öğretim kurumlarındaki müzik görevlileri ve uzantıları olan halk eğitim veya kültür merkezlerinde müzik eğitimi verenlerin etkisi var mıdır?.. Konservatuar giriş sınavlarında sınava giren lise eğitimli konservatuvar adaylarının %90’ı “İstiklal Marşımızın bestecisi kimdir” sorusuna “M.A. Ersoy” cevabını verirler. Ve buna benzer orta öğrenimde öğrenilmesi gereken birçok hiç alakasız, cahilce cevaplar…
Nerde müzik öğretmenleri? Ya onları yetiştiren Eğitim Fakülteleri-Müzik Bölümleri ve bu durumdan esas sorumlu hocaları; hocaların yöneticileri?..
* * *
Sayın Fazıl Say Sizi hiçbir müzik simpozyum veya kongresinde görmedik. O kongrelerde sunduğumuz bildiriler ve oralarda karşı çıkışlarımızda ve de basılı yazılarımızda birçok düşman edindik. Kimi sempozyumlar ise -sonradan görme sonucu- paralı. Bu paralı sempozyumlara hala para vererek bilgisini/görüşünü sunanlar var. Tabii ki titr çıkarı karşılığında. Çünkü paralı sempozyuma çıkarı olmayan müzik bilimcisi ve yazarı katılmıyor.
Kalem farklı bir tuş, kağıt da farklı bir tuşe… Sosyal medya imkanı genişleyince tuşeye dokunduranı çok oluyor.
Daha önceki yazımda (http://www.musikidergisi.net/?p=1552 ) belirtmiştim:
Arabesk kelimesinin Türkiye’deki karşılığı GEGELO, yani “Gelişimi Engelliyen Gerzekler Lobisi” diye.
Şimdi sormak istiyorum:
Türk halkının arabesk yavşaklığı mı; yoksa kimi müzik eğitimli, titr’li, makamlı; kimi de müzik dışından sözde eğitimli yavşaklar mı?..
Hangisi?..
_________________________________
Bu yazının yazılmasında kaynak:
“Üzücü, gergin, yanlış ve yıpratıcı bir varış noktası…” Fazıl Say
“Bu günlerde, sanki bir savaş alanından arda kalanları toplar gibiyim. Bunu sadece yaşayan anlayabilir. En üzüldüğüm nokta ise, yaşadığım ortamdaki güç dengelerini yitirmemek adına, “güç” kullandığımdır. İlkelliğe, yozlaşmaya ve cehalete karşı mecbur kaldığımdan.
Tarkovski’nin sözüdür; “Güç ölümcüldür” der.
Sizler, bu 900 kişilik gruba bir şeyler yazdınız belki. Çoğunuz beni savundunuz, veya bana emailler attınız. Ama gerçek anlamda ön cephede olmak lazım. Benimle değil, onlarla hesaplaşmanız lazımdı…
Bugün Salzburger Nachrichten’daki eleştiride şöyle bir cümle geçiyordu; “Piyano’nun dervişi ile Mozarteum Orkestrasının buluşması , birbirine destek veren bir kıvamdaydı.” (Bu grupta internette hakkımda neler neler aradılar da buldular, en kolay bulabilecekleri şeyleri ise bulmak istemediler… Pozitif bir şey yollamak kafalarında yok… Bu memleketteki “hazımsızlık” konusunu bir sorgulamak gerekir. Daha doğrusu bazı insanların kendilerini sorgulaması gerekir.) “Derviş” olmak, “ermiş” olmak, çoğu zaman iyidir.
Bazen ama işte, Nazım’ın da dediği gibi, mücadele zamanıdır. Mücadele ederken , “erdem” elden kaçabiliyor. Bu Nazım için de böyleydi, çok argo konuşan Can Yücel için de böyleydi, çok tahrik edici bir üslubu olan Aziz Nesin için de…
Derviş olmak benim için piyanonun başındayken mümkün olabiliyor. Hayatın her aşamasında benden bunu bekleyemezsiniz. Ben çabuk sinirlenen bir insanım. Her tür tartışmada çabuk sinirlenebilirim. Hele cahilce ve haksızca bir sataşma var ise kim olsa kızar!!!
Verdiğim yılda 120 konserin, şuraya sadece hangi şehirlerde olduğunu yazsak , şehirlerin isimlerini ve programda ne çaldığımı okumanız en az bir saat sürer. Ben o konserlerin hepsini çalıyorum, bütün o şehirlere gidiyorum ve sadece uçuş ve Otel planını yapan bir asistanım var. Yılda 270 gün evde değilim. Kızımdan ayrıyım. Her yıl 100′den fazla uçuşum var. Kıtalararası saat farkleri ve turnelerdeki uçuş planı dolayısıyle, dengesiz, uykusuz , -hatta sağlıksız- bir yaşantım var.
Taraf gazetesi durumuna gelince. Beni Hitler - Wagner ile kıyaslayıp, internete koydukları fotoğrafta Hitler bıyığı yapıştırmaları benim için çok inciticidir. Bu ögeyi buraya yollayan şahıs (Tongyuç) ömrüm boyunca dostum olamaz. Bu şansı yoktur… Bunu burada yayınlayanı bile kendi hesaplaşmamda sorgulayacağım..
Bazı şeyler sizler için çok kolay. Fazıl Say bir marka.. Ama ben Fazıl Say’ım ve Fazıl Say da ben. VE ben insanım… Facebook sayfama “Taraf ile Hesaplaşacağız” yazmam bu yüzdendir. Ve hakikaten de hesaplaşacağım Taraf Gazetesi ile.
Bunu anlamayan bir genç müzisyen, Benyamin Sönmez, sayfama gelip “Boş ver yaaa. Müzik güzel yaa” yazınca , inanın o an çıldırasım geldi. Kim kime neyi boş verip boş vermeyeceğini öğretiyor? Kim kime müziğin güzel olup olmadığını öğretiyor? Ve bütün bu uğraşların, bu mücadelenin , bu ağır şartların, sadece benim için değil kendisi için de, hepimiz için de olduğunu niye bir türlü anlamıyor?
Evet, “defol” da yazdım, “utan!” da yazdım. Durum bu… Bu tavırlara “lanet olsun”, “yazıklar olsun” dedim ,evet. Bana ahkam kesen, bu tartışmada her daim haksız bulan “korkaklık” yazısı yazan, kendisinin hiç argo kullanmadığını bildiğimiz(!) yetenekli şef İbrahim Yazıcı… Hayatımda uğradığım en ağır ihanetlerden biridir… Bütün Avrupa’da uğrunda onca kişiyi ona konser verdirtmelerine razı etmeye çalıştığım , saatlerce toplantılara girdiğim Yazıcı. Bir daha değil müzik yapmak, hayatımda görmek bile istemiyorum. Den Haag. Hamburg. Luzern. Paris. Berlin. Tıka basa dolu en büyük salonlar… Daha nice nice CD, DVD işleri…
Benim için geçmiştir artık. Arabesk tartışması bitmiştir. Ve Serhan Bali’nin dediği gibi, hiç bir şekilde benim açtığım boşlukları doldurmadığınız için bu şekilde bitmiştir. Bana email atmanız gerekmiyordu. Onlara atmanız gerekiyordu.(1)
(1) Konu: “Üzücü, gergin, yanlış ve yıpratıcı bir varış noktası…” Kimden: “fazil say” < … @yahoo.com> Kime: klasikbatimuzigi@yahoogroups.com Tarih: 23 Ağustos 2010 Pazartesi, 19:41