Akademik Hayatta “Etik” Olmak… Göktan Ay
Toplam Okunma: 3112 | En Son Okunma: 22.11.2024 - 05:07
Akademisyenler, sempozyumlarda vs. sundukları bildirilerde sürekli olarak “…bu bildiri yüksek lisans çalışmamın; doktora/sanatta yeterlik çalışmamın bir bölümünü kapsamaktadır. Tezimde konu hakkında daha geniş bilgiler mevcuttur” ifadelerini kullanmaktadır… İsim ya da içerikte biraz oynayarak yeni bildiri yaratılamaz… Ya Asistanlarına, öğrencilerine ödev adı altında konu vererek hazırladığı bildirisini biraz değişiklikle içerde veya dışarıda tekrar sunanlar?.. Yayınevlerinin bazıları müzik alanında bilgi sahibi olmadıkları için, eseri aynen basmakta, birçok terminolojik ve bilgi hatalarına sebep olmaktadırlar… Ayrıca biliriz ki, birçok arkadaşımızın özgün ve alanda ihtiyaç duyulan çalışmaları vardır ama maalesef maddi geri dönüşünde sıkıntı yarattığı için yayınevi bulamamaktadır…
Akademik hayatta “etik” olmak… “Görülen lüzum üzerine”… Göktan Ay
“Küçük şeylere fazla önem verenler,
ellerinden büyük şeyler gelmeyenlerdir.” Eflatun
Mart- Haziran arası konser ve toplantıların yoğunlaştığı bir dönem… Bu şekilde çeşitli üniversitelerden gelmiş arkadaşlarla görüş alışverişinde bulunma / tanışma / paylaşma fırsatı elde ediyoruz…
Ancak, toplum içinde en üst kademede olması gereken akademisyenlerin kendi özlük hakları sorunları, rektörlük seçimleri v.b. yanında, bilerek ya da bilmeyerek yaygınlaşmaya başlayan bazı yanlışları, etik olmayan davranışları da sık sık dile getiriliyor…
Genel tesbitlere göre;
1- Akademisyenler, sempozyumlara sundukları bildirilerde sürekli olarak “…bu bildiri yüksek lisans çalışmamın; doktora / sanatta yeterlik çalışmamın bir bölümünü kapsamaktadır. Tezimde konu hakkında daha geniş bilgiler mevcuttur” ifadelerini kullanmaktadır. Yani, sunulan bildiri, özgün olmayıp daha önce kurullara sunulup, sınava/mülakata tabi tutulup, karşılığında bir hakkın/ünvanın alındığı çalışmanın bir parçasıdır.
Ayrıca, bildiri sunulduktan sonra (telifi) sempozyumu yapan kuruma aittir. Bir kaç yıl geçtikten sonra bildirilerin basılma ümidi yoksa, o kurumdan izin alarak ya da haber verilerek başka bir yerde yayınlanabilir. Ama isim ya da içerikte biraz oynayarak yeni bildiri yaratılamaz… Bunlar çok basit kurallardır…
2- Tezler, daha sonra kitap haline getirilip –imkan bulunursa- bir yayınevi tarafından basılmaktadır. Yayınevlerinin bazıları müzik alanında bilgi sahibi olmadıkları için, eseri aynen basmakta, birçok terminolojik ve bilgi hatalarına sebep olmaktadırlar.
Tezlerin komisyonlardan geçmiş olması eserin mükemmel olduğunu göstermez.
Ülkemizde müzik terminolojisinin hala oturmamış olması ise bağışlanamaz…
Ayrıca, tez ile kitap aynı şey midir?
Bir tez birebir kitap olarak basılmalı mıdır? sorusuna cevabımız “hayır”dır…
3- Bir çok arkadaşımız, çok özgün ve alanda ihtiyaç duyulan çalışmalar yapmışlardır. Ancak, geri dönüşte sıkıntı yarattığı için basım için yayınevi bulamamaktadır. (Sn. Ayhan Sarı’nın baskı aşamasında nasıl vazgeçtiğini biliyorum.) Bakınız Pan yayıncılık dahi yeni eser basımını durdurmuştur…
Bu; artmakta olan kurumlarımızla, orkestralarımızla övünen bir ülke için handikaptır…
4- Akademisyenler, eğer kendilerine ait basılmış eserleri yoksa, başkalarının yaptığı eserleri derslerinde öğrencilere tavsiye etmemektedirler. Çünkü, kendi ders notları daha önemlidir! ve doğrudur! Zaten, kendi alanındaki yayınları okumayan/takip etmeyen, üretmeyen, sadece ÜDS’ye odaklanmış bir kitle oluşmuştur son yıllarda. Alanımızda bilimsel paylaşım, araştırma, derleme yok denecek kadar azdır…
5- Sempozyumlar, akademisyenlerin tercih ettikleri alanlardır. İçeriği ne olursa olsun bildiriler dosyaya koymak için gereklidir, puan getirmektedir, yeni yer görmeyi/arkadaş edinmeyi sağlamaktadır. Yine de yurt dışındaki sempozyumlara verilen bildirilerin ülkemizde de yayınlanması aydınlanma / paylasım için gereklidir… Ancak; asistanlarına, öğrencilerine konu vererek bildiri hazırlatanlar, aynı bildiriyi biraz değişiklikle içerde veya dışarıda tekrar sunanlar, bitirme ödevlerinden ve yüksek lisans tezlerinden yararlananlar da dillendirilmektedir.
6- Her ne şekilde olursa olsun, Doç. ve Prof. ünvanı alan kişilerin, alanlarına hizmet için, bilge insan olmaya yönelik yayın yapmaları/örnek olmaları şarttır. Sadece idari görevlerle, tez danışmanlıklarıyla, oturum başkanlıklarıyla, birkaç bildiri ile yetinilmemelidir. Alanda tecrübeli kişilerin hatıralarını yazmaları bile müzik tarihine ışık tutacaktır…
Sonuç olarak; olumsuz anlamda kullanılan “Türkiye’de Türkler yaşar, onlar da böyle yaşar” sözünü olumlu hale çevirmek için biraz gayret lütfen…