23:59 + Çevre sakinlerini rahatsız etmeden konukları eğlendirebilen müzik/sanat insanlarının geliştirilmesi = Medeniyet… Dr. Ayhan Sarı


Toplam Okunma: 4366 | En Son Okunma: 21.11.2024 - 04:01
Kategori: Toplum ve Müzik, Yazarlarımız: A.Sarı

Yakın geçmişten bu yana her yaz mevsimi geldiğinde medyada “yaz gürültülerinin kısıtlanması” haberleri günlerce yayınlanır durur. Her sene bir çok demeç verilir, sezon bitince de bu haberler, demeçler bir sonraki yaz mevsiminde yeniden başlamak üzere rafa kaldırılır… Çözümlenmez. Çözümlenemez. Sanki dünyada eğlence yapan tek toplum bizmişiz gibi… Çok değil 50 yıl önce yaz gürültüleri yerine “İstanbul Boğaziçi mehtap alemleri” vardı. Geleneksel müziğimizin üstadları ve meraklıları kayıklarla Boğaziçi’ne açılırlar -mikrofonsuz- müzik icra ederlerdi… Şimdi de aynısını Boğaziçi’ndeki gezi tekneleri volümlü ses düzenleri ile yapıyorlar. Aslında ana düşünce olarak aralarında bir fark yok…

İhtiyaçtan kaynaklanıyor…

Ama toplumun içinde bulunduğu kültürel, sosyal yani insansal ilişki durumu, konunun özünden arabesk, sığ bir davranış şekline kaydığından, yani bozulduğundan eskiden herkesin ilgiyle izlediği, gerek denizden, gerekse karadan katıldığı sosyal olgu bugün maalesef cezalandırılması gereken toplumsal davranış şekline dönüşüyor.

Yakın geçmişin mehtap alemlerinin kakafoniye / gürültüye dönüşmemesinin tarihsel bir yazıda dile gelen perde arkası:

“…Fakat temmuz ya da ağustos aylarının hangi günlerinde mehtaba çıkılacağı, sazlı sözlü deniz âlemlerinin ne zaman yapılacağı, başka faktörleri de devreye sokardı. Çünkü bulutsuz ve saf mehtaplı bir gece istendiği gibi, mehtaba çıkılan geceye başka bir saz âleminin de rastlamaması gerekirdi. Böyle bir durum, yani aynı gecede birbirinin seslerini bozabilecek ve sazı takip edecek kayıklarla sandal kafilesini birbirinden ayıracak iki saz takımının Boğaz’daki varlığı bir ‘skandal’ sayılırdı. Neden, derseniz; bu gecelerin sahipleri vardı. Mehtaplı bir gecedeki saz âlemini düzenleyen, zaten bütün Boğaziçi’ne karşı bir sorumluluk üstlenmiş olduğunu bilirdi… Kayıklarla mehtaba çıkarılacak saz heyetinde kimlerin yer alacağı önemli olup, su saz heyetinin geçmiş mehtaplarda, hele de o yılın daha önceki mehtaplarında müzik icra edenlerden aşağı kalmaması gerekirdi…

Pekiyi; nasıl olurdu da, dönemin ‘sansürlü’ gazeteleri bu tür bir haberi veremedikleri halde, temmuzun ya da ağustos veya eylülün, ‘Arabî 13, 14 ya da 15′ine’ denk düşen gecesinde, mehtaba çıkılacağını bütün İstanbul öğrenirdi?.. Evet efendim, sadece Boğaziçi köylerinin ahalisi değil, bütün İstanbul bilirdi o geceyi!.. Çünkü Hem Şirket-i Hayriye vapurlarında mevzu ağızdan ağza yayılır hem de kira kayıkçılarının, ekmek parası adına yürüttükleri fısıltı gazetesi faaliyeti etkili sonuçlar verirdi…”(1)

İstanbul Boğaziçi mehtap alemlerinin nostaljik ve de ibretlik öyküleri, eski seslerimizin diğer yakada dinlenebilen mikrofonsuz nağmeleri, nasıl oldu da gürültüye dönüştü?..

Eğitimi bir yol geçiverdikten(!) sonra:

Plansızlık mı, saygısızlık mı?

Yoksa artık insanların paylaşım adaletini yitirmesi mi?

Yoksa ana tema:
”Benim gürültüm, senin gürültünü döver, dövmezse seni ben döverim” mantığı mı?..

* * * * *

Gerek yerel, gerekse devletin Bakan’ı düzeyinde yöneticiler soruna çözüm arıyorlar ve diyorlar ki:

Çözüm 23:59 …

Vahim örnekler:

“İstanbul Devlet Tiyatrosu sanatçısı 38 yaşındaki İsmail Hakkı Sunat, dün Gelibolu’daki yazlığında gürültü yüzünden tartıştığı komşusu Prof. Dr. M.İhsan Özgen’in yüksek lisans öğrencisi oğlu 25 yaşındaki İhsan Fuat Özgen tarafından 7 kurşunla öldürüldü.15 Temmuz 2004”(2)

Günümüzden bir örnekte olgu tavan yapıyor:

“Gece yarısından sonra süren sokak düğününü yapanları uyaran emniyet müdürünü beş kişi döverek hastanelik etti… Sokakta düğün yapanları ‘Saat gece yarısını geçti, düğünü bitirin’ diye uyaran Bursa Karacabey ilçesi Emniyet Müdürü İsmail Aşkınoğlu düğün magandalarınca feci şekilde dövüldü. Kafasında şişe de kırılan Emniyet Müdürü Aşkınoğlu’na kaldırıldığı hastanede ‘10 gün iş göremez’ raporu verildi…13 Temmuz 2010”(3)

Gürültüye çözüm önerisi 23:59 veya 00:59 olarak tartışılıyor.

Oysa çözüm yine gayet basit:
“Mikrofonların kaldırılması ve mikrofonsuz müzik yapabilecek yetenekteki bağırtısız müzisyenlerin tekrar eski rağbetine kavuşması.”

Bugün ülkemizin sayıları elliyi aşmış müzik okullarından her yıl yüzlerce müzik uğraşanı müzik hayatımıza katılıyor. Çoğu işsiz. Neden? Onların nerelerde çalışabilecekleri konusunda eğitmeyen, fikir de üretemiyen cahil, sığ kafalar yüzünden.

Bu kafaların içinde o mezunların hocalarından tutun da gerek yerel, gerek genel politikacılar baş sıraları oluşturuyor.

Müzikolojinin önemi bir kez daha beliriyor:

Müzisyenlerin gürültüden / mikrofondan uzak nağmelerinde yatan toplumsal sevecenliğe toplumun alıştırılması misyonu.
. . .

Ve eğlence müziği organizatörlüğü mesleğine yeni bir anlayış geliyor:

Çevredekileri rahatsız etmeden konukları eğlendirebilen müzik / sanat insanları…

Dr. Ayhan Sarı
___________________________________
(1) Abdülhak Şinasi Hisar (1887-1963), ‘Boğaziçi Mehtapları’, 1942
(2) http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?viewid=440707
(3) http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date=13.07.2010&ArticleID=1007763




Hoşgeldiniz