Geleneksel Türk Sanat Müziği’nde Uvertür Olur mu?.. Günay Günaydın
Toplam Okunma: 3491 | En Son Okunma: 22.11.2024 - 05:14
Her Pazar akşamı(2007 yılı) saat 20:00’ da Star Televizyonu’nda yayına giren “Pop Star Alaturka” yarışması 20 Mayıs 2007 günü ünlü geleneksel Türk müziği popüler keman sanatçısı Selçuk Tekay’ın bestesi olan Muhayyer-Kürdî UVERTÜR’’ü ile başladı… Fransızca kökenli “ouverture-uvertür” kelimesi dilimize “açımlık” şeklinde çevrildi. Güzelim dilimizdeki sözcükleri atmaya, unutmaya ve yerine yabancı sözcükleri almaya bayılıyoruz. Bu hataya belki de farkında olmadan düşüyoruz ama yine de düşüyoruz. Nasıl mı? Anlatayım…
Geleneksel Türk Sanat Müziği’nde Uvertür Olur mu?.. Günay Günaydın
Her Pazar akşamı saat 20.00’ da Star Televizyonu’nda yayına giren Pop Star Alaturka yarışması 20 Mayıs 2007 günü programına:
Selçuk Tekay’ın Muhayyer-Kürdî UVERTÜR’’ü ile başladı….
Uvertür sözcüğü, bir Fransızca sözcüktür. “Açmak” fiilinden gelir. Genellikle opera (sözleri bestelenmiş tiyatro eseri) gibi müzikli sahne yapıtlarının, orkestrayla çalınan giriş bölümlerine uvertür denmektedir. Günümüzdeki anlamda uvertürü ilk kullanan Fransız besteci, Jean Baptiste Lully’dir (1632-1687). Lully’den önce bestelenmiş ilk operaların başında, kısa ve gösterişli çalgı müzikleri çalınmaktaydı. İşte bu müzikler, uvertürün temelini teşkil etmektedirler. Lully’in bestelediği Thésée operasının girişindeki uvertür, tam uzunluktaki ilk uvertürdür. Kısacası Avrupa müzik sanatında uvertür, giriş, açış anlamlarına gelmektedir.
Gelelim bizim müziğimize. Geleneksel Türk Sanat Müziği’nde, fasılların girişinde genellikle peşrev, kimi zaman da taksim ismini verdiğimiz giriş amaçlı bestelenmiş çalgı müzikleri çalınır. Peşrevler genellikle dört haneden (bölümden) meydana gelirler ve aksak olmayan usullerle belirli kurallar çerçevesinde bestelenirler. Taksim ise çalgıcının içinden geldiği gibi çeşitli makamlarda dolaşması yoluyla elde edilen bir doğaçlama (irticalî) müzik biçimidir. Çeşitli amaçlarla icra edilen taksim türleri vardır.
20. yüzyılın başlarında, medhal ismi verilen bir Geleneksel Türk Sanat Müziği çalgı müziği biçimi ortaya çıkmıştır. Medhaller, faslın başında peşrev ya da taksim yerine çalınmak üzere bestelenmişlerdir. Peşrevlere göre oldukça serbest yapıdadırlar, aksak olmayan usullerle bestelenirler ve belirli biçimleri yoktur. Medhaller, peşrevlere göre daha kısadırlar ve aynen uvertür gibi, giriş, açış amacıyla bestelenirler.
İlk medhal besteleyen ve bu ismi kullanan Ali Rıfat Çağatay’dır (1867-1935). Sonraki yıllarda Kemal Emin Bara (1875-1957), Sadi Işılay (1899-1969), Refik Fersan (1893-1965) ve Alaeddin Yavaşça (1926- ) gibi tanınmış besteciler de medhal bestelemişlerdir.
O halde yazımın girişinde sözünü ettiğim, Geleneksel Türk Sanat Müziği’mizin usta keman yorumcusu ve bestecisi Selçuk Tekay’ın bestelemiş olduğu eser, aslında Muhayyer-Kürdî Uvertür değil, Muhayyer-Kürdî Medhal olmuş oluyor.
Yüz yıllık medhal ve çok daha eski olan peşrev gibi müzik biçimlerinin ismini bırakıp da uvertür sözcüğünü kullanmak ya da buna cesaret etmek hangi akla hizmet etmektir anlayabilmiş değilim. Hele bu işi ustalar yaparlarsa kalfaların ve çırakların başımıza örebileceği çorapları düşünmek bile istemiyorum. Bugün Muhayyer-Kürdî Uvertür besteleyen bu düşüncedeki ustalar, yarın da Beste-nigâr Senfoni ya da Sûz-i Dil Piyano Konçertosu bestelemeye kalkışırlarsa sakın ola ki şaşırmayın. Çünkü saçmalamanın sonu ve sınırı yoktur.
Uvertür sözcüğünü müzik dışında da kullanır olduk. Hatırı sayılır sanatçılardan önce sahneye çıkanlara uvertür deniliyor. Hatta İstanbul’un birinci sınıf lokantalarında, yemekten önce içtiğimiz kırk yıllık sıcacık çorbamızın ismi de uvertür olmuş. Bilmeyenlere duyurulur.
Şimdi bir ricamız olacak. Yerli yersiz kullandığımız bu uvertür sözcüğünü kim nereden getirdiyse aldığı yere geri götürsün, iade etsin. Bizleri medhalimizle, peşrevimizle ve sıcacık çorbamızla baş başa bıraksın.
Güzelim dilimize ve müziğimize de limon sıkmasın!..
______________________________________________