Bugün, Toplum ve Müzik 9 “Müzik Eleştir-ici/isi” Paneli Raporu… Hakan Güvençli - Yusuf Kocakaplan
Toplam Okunma: 3610 | En Son Okunma: 23.11.2024 - 11:58
Müzikoloji Platformu tarafından düzenlenen Müzik Eleştirisi konulu “Bugün, Toplum ve Müzik” Tartışmalar Zinciri’nin 9. etkinliği, 3 Nisan 2010’da Caddebostan Kültür Merkezi A Salonu’nda gerçekleştirildi. Prof. Dr. Ali Ergur’un yöneticiliğini yaptığı panelde, Kemal Küçük, Murat Beşer, Kutlu Özmakinacı ve Özgür Çakır konuşmacı idiler. Panelde “Türkiye’de müzik eleştirisinde standartların olmadığı, dolayısıyla da müzik eleştirmenleri kalitesinin düştüğü” hususu ön plana çıktı…
PANEL: “Müzik Eleştir-ici/isi”
Katılımcılar:
Kemal Küçük (Andante, Milliyet Sanat),
Murat Beşer (Cumhuriyet, Andante)
Kutlu Özmakinacı (Hürriyet-Yüksek Sadakat)
Özgür Çakır (Sabah-ViyaBand)
Yöneten: Prof. Dr. Ali Ergur (Toplumbilimci)
BUGÜN, TOPLUM VE MÜZİK-9 PANEL RAPORU -1-
Hazırlayan: Hakan Güvençli
Müzikoloji Platformu tarafından düzenlenen “Bugün, Toplum Ve Müzik” Tartışmalar Zinciri’nin 9. etkinliği, 3 Nisan 2010 tarihinde saat 14:30’da Caddebostan Kültür Merkezi A Salonu’nda başladı. Oturumda “Müzik Eleştirici ve Müzik Eleştirisi” konu başlığı işlendi. Yöneticiliğini Sosyolog Prof. Dr. Ali Ergur’un yaptığı panele, Andante ve Miliyet Sanat Yazarı Kemal Küçük, Cumhuriyet-Andante Yazarı Murat Beşer, Yüksek Sadakat Grubu üyesi ve Hürriyet Keyif Yazarı Kutlu Özmakinacı, Viya Band Grubu üyesi ve Sabah Gazetesi Yazarı Özgür Çakır katılımcı olarak yerlerini aldı.
Panel Ali Ergur’un konuşmacıları ve dinleyicileri konu ve işleyiş hakkında yaptığı bilgilendirmeyle başladı. “Türkiye’de eleştiri yok” düşüncesine katılmadığına dair bir giriş yapan Ergur, sözü ilk olarak Kutlu Özmakinacı’ya verdi. Özmakinacı, konuya Ergur’un bıraktığı yerden devam etti ve Türkiye’de müzik eleştirisinin olmadığına katılmadığını, asıl sorunun Türkiye’de müzik eleştirisinde standartlar konusunda eksik olduğundan bahsetti. Amerika ve İngiltere’de müzik eleştirisi konusunun akademik bir duruma geldiğinden söz etti. Ülkemizde bu konuyla ilgili bir ekol ve okulun eksikliğinin olduğunu söyledi. Müzik eleştirisi veya müzik yazıları yazmak için ülkemizde aranan standartın sadece müziğe ilgi duymadan ibaret olabildiğinden bahsetti. Ardından Ali Ergur tarafından söz Murat Beşer’e verildi.
Beşer; konuya 10 yıl önce bir plak şirketinde yaşadığı anektodu anlatarak başladı. Herhangi bir albümle ilgili eleştiri yazması istenirken kendisine, “beğendiğini yaz, beğenmediğini yazma” dendiğinden bahsetti. Sektörün müzik eleştirmenlerini pazarlama aracı olarak gördüğünü savundu. Mesleğinin ilk senelerinde bir sanatçı hakkında eleştiri yazma konusunda çok sıkıntı çektiğini söyledi. Kutlu Özmakinacı’nın söylemiş olduğu müzikle biraz ilgisi olan muhabirlerin müzik yazarlığı yaptığı konusuna katıldığını da ekledi. Ancak bu yazarların çok fazla var olamadıklarını, bir süre sonra kaybolduklarını söyledi. “Türkiye‘de müzik eleştirisi yoktur düşüncesi yanlıştır, çünkü Türkiye’de müzik eleştirisi vardı” dedi. Son 3o yılda çıkan müzik yazarlarının doruk noktasını zorlayamadıklarından bahsetti. Yine başından geçen bir durumu paylaştı. Kendisini plak şirketlerinin çağırdığını ve yeni çıkacak olan bir albüm hakkında düşüncelerini almak için albümü dinlettiklerini anlattı. Beşer, albümü eleştirdiğinde yapımcıların sevindiğini, çünkü bu şekilde tamamen ticari amaçlı bir albüm olduğunu anladıklarını ve büyük satış beklediklerini ifade etti. Son olarak akıntıya kürek çekenlerin daha başarılı olacağını savunarak sözlerini tamamladı. Oturum Başkanı Ali Ergur, sözü Özgür Çakır’a verdi.
Çakır, sözlerine Türkiye’de kültür endüstrisinin oluşmaya başladığını söyleyerek başladı. Müzikle ilgisi olduğundan dolayı bulunduğu gazetede müzik eleştirmenliği görevinin kendisine kaldığını söyledi. Günümüzde müzik eleştirmenlerinin kalitesinin düştüğünden bahsetti. Eleştirmenin politikadan beslendiği konusunda Murat Beşer’e katıldığını, kendisinin bu alanda daha yeni bir eleştirmen olduğunu söyledi. Müzik eleştirmenliğinin sadece gazetede köşe sahibi olmadığını ifade ederken, klasik müziğin bile popüler şekilde pazarlanmaya başlandığından bahsetti. Ardından Ali Ergur, sözü Kemal Küçük’e verdi.
Kemal Küçük, panelde klasik müzikle ilgili tek kişi olduğunun altını çizdi. Eleştiri kavramının tanımı ve tarihi hakkında bilgi verdi. Popüler müziğin klasik müziğin içinden doğduğunu söyledi. İlk müzik eleştirmenlerinin Schumann gibi ünlü müzisyen ve düşünürler olduğunu söyledi. Türkiye’de müzik eleştirisi endüstrisinin olmamasından bahsetti. Andante Dergisi’nin böyle bir ortamda başarılı bir satışa sahip olduğunu vurguladı. Türkiye’deki müzik eleştirmenlerinin etik değerlere uymadığını ifade etti. 1930-1940 yıllarında imkanlar kısıntılı olduğundan dolayı yazarların sanatçıları daha çok desteklemeye yönelik yazılar yazdığını, ancak günümüzde imkanların çok olmasına rağmen hala yazıların destek ağırlıklığı olduğundan, eleştirilerin çok az olduğundan bahsetti. Eleştirilerde katı olunmaması gerektiğini, yapıcı olunması gerektiğini düşündüğünü açıkladı Eleştirmenlikte manevi baskının çok olduğunu, bunun da yanlış olduğunu söyledi ve sözlerini bitirdi.
Kemal Küçük konuşmasıyla oturumun ilk turu sona erdi. Başkan Ergur, sözü aldı. Kısaca konuşulanları özetledi. Eleştiri kavramının tanımının tam olarak belli olmadığını, bir çeşit haber yapma şeklinde yorumlandığını söyledi. Tanıtıcı yönün, eleştiri yönünden ağır basmaya başladığını ve eleştiri dozunun iyi ayarlanması gerektiğini vurguladı. Kutlu Özmakinacı söz aldı. Eleştiricinin değer yargıları ve kendi düşüncelerini de okuyucuya vermesi gerektiğini söyledi. Kendisinin müzisyen ve besteci olmasından dolayı müzik çevresinde çok iyi tanındığını, bu yüzden eleştirilerinde tanıdığı kişiler hakkında negatif yazmamaya özen gösterdiğini söyledi. Hayatını müzik eleştirmenliğinden değil, müzisyenlikten kazandığına değindi. Müzisyen olmasının müzik eleştiriciliğine katkı sağladığını, farklı bakış açılarında yazılar yazmasına sebep olduğunu söyledi. Okuyucuların da birçok konuda eksik olduğunu, onları da bilgilendirmek gerektiğini ifade etti. En zor olanın, dinleyicilik olduğuna değindi. Kendisinin yazılarının daha çok bilgilendirme ve tanıtım amacı taşıdığını, tarafsız olmadığını anlattı. Ali Ergur da, daha fazla çeşitin olduğu müzik yazarlarının olması gerektiğini savunarak, “Tek bir standart üzerine saplanılmamalı” dedi. Kemal Küçük, müzikologların müzik yazarı olması gerektiği konusuna değindi. Ancak ülkemizde müzikolojinin girilmesi kolay bir bölüm olduğunu ve eksik eğitim verildiğini söyledi. Teorik olarak müzikolojiden mezun olanların müzik yazarı olabileceğini, ancak pratikte olamayacağını ifade etti. “Müzik teorisini pratikte anlamak için bir çalgı çalmalı” dedi. “Müzik yazarlığı ile müzik eleştirmenliğini karıştırıyoruz” diyerek performans eleştirisinin çok farklı bir konu olduğunu söyledi. Ne kadar objektif, ne kadar subjektif olunması gerektiğini bilmemiz gerektiğini vurguladı. Performans eleştirisinde önce somut kriterlerden sonra soyutlaşan ve öznelleşen kriterlerden bahsetti. Uğur Mumcu’nun ‘Gazeteci Yalnızdır’ sözünü vurguladı. Gazeteciliğin temas ve mesafe mesleği olduğundan bahsetti. Ne kadar temas, ne kadar mesafe olması gerektiğini söyledi. Yazar Filiz Ali’nin arkadaşlarını kırdığını düşünerek mesleği bıraktığını anlattı. “Objektif ve subjektif kavramları iyi ayarlanmalı” dedi. Ali Ergur‘un ‘müzik eleştirilerini sadece müzikologlar mı yapmalıdır?’ sorusuna Küçük, “hayır” olarak cevap verdi. “Bütün müziği bilenler potansiyel müzik yazarı değildir” dedi. ”Yazar, eleştiri ve yazılarında kategorileri iyi ayırtmalıdır, Performans, eser yada CD eleştirisinden önce bakış açısı belli edilmelidir” dedi. Konum ve durumun önceden belirtilmesini gerektiğini söyledi. Özmakinacı, Küçük’ün bu kategori ayrımı ile ilgili sözlerine tamamen katıldığını açıkladı. Popüler müziğin daha çok hayatın içinde olduğunu söyledi. “Sanat dergisi ile bir gazetenin sanat sayfasındaki yazı arasında çok fark vardır ve olmalıdır da” dedi. Çok satan bir gazetedeki yazının her kesime hitap etmek zorunda olduğunu söyledi. Kemal Küçük, buna onay verdi. Murat Beşer, Özmakinacı’nın durumunun özel olduğunu söyledi. “Müzik yazarının müzik teorisi bilgisi olmalı ve bir çalgı çalmalı” dedi. Ancak yazar-müzisyen olmanın mesleki deformasyona sebep olabilceğinden bahsetti. Müzik yazarlığının onun için bir okulu olduğunu söyledi. Ufaklığında evlerine müzik dinlemeye gittiği abilerinin ve Beyoğlu’nun arka sokaklarındaki canlı performans barlarının onun için bir okul niteliği taşıdığını söyledi. İyi dinlemenin önemli olduğunu anlattı. Kemal Küçük, bu konuda Murat Beşer’e katıldığını söyledi. Ali Ergur, Özgür Çakır’ın fikrini sordu. Çakır, dinleyici ile dinlenenler arasında uçurumlar oluştuğundan bahsetti. Ergur, yaşadığımız çağda müziğin bir fon durumuna geldiğini ekledi. Kutlu Özmakinacı, müziğin estetik yönünün artık önemsenmediğini söyledi. Kemal Küçük, “müzik, etrafımızda yardımcı öğe olarak görülmemeli” dedi. Son 30 yılda orta sınıfı kaybettiğimizi, estetik değerlerin artık bir lüks haline geldiğini ekledi. “Günümüzde kültürel anarşi yaşıyoruz” dedi. Kemal Küçük, en son, “müzik duyguyu düşünceleştirmektir ve biz bunu kaybediyoruz” dedi.
Ali Ergur, salondan sorusu olanlara söz verdi.
Önce (adını ifade etmedi) bir beyefendi söz aldı ve 1970’den sonra dinlediği müziklerin değiştiğini ve kaltesinin düşütüğünü söyleyerek fikrini paylaştı.
Ardından Levent Özel adında bir dinleyici söz aldı ve TRT-3’ü her yerde neden dinleyemediğini sordu? Murat Beşer cevap verdi; “TRT-3’ün iktidar tarafından desteklenmediğini, gavur radyosu olarak nitelendirildiğini ve bu yüzden hiçbir alıcısının yenilenmediğini” söyledi. “Hatta yakın bir zaman sonra kapatılabilir!” dedi. Kemal Küçük, cevabı destekledi.
Başka bir kişi (adını belirtmedi) söz aldı. Müzik eğitiminin tarih bilinci, felsefe bilinci, resim ve şiiir gibi sanatlarla desteklenmesi gerektiğini söyledi. “Hatta konservatuara girişte matematik de olmalı” dedi. Kutlu Özmakinacı, “klasik müziği, iyi müziği insanlara dinletmek için alt kesime indirmeli” dedi. Kemal Küçük’e onay verip bunu, Rusya rejiminin başardığını söyledi.
Selin isimli bir Müzikoloji öğrencisi söz aldı ve icracının bestecinin önüne geçmesi durumunu sordu? Kemal Küçük cevapladı. Halen 19.yy müziklerinin ağırlıklı dinlenmesi ve çok icracının olmasının bu durumu ortaya çıkarmakta olduğundan bahsetti. “Eserler aynı ama sürekli yeni icracılar çıkıyor. Bu da icracının yorumunu ön plana çıkarıyor” dedi ve ‘pazar küçük, icracı çok’ diyerek net bir özet yaptı.
Ankara’dan geldiğini ifade eden Deniz adlı bir diğer müzikoloji yüksek lisans öğrencisi, ’Neden gazeteciler müzik eleştirmenliği yapıyor, bence yapmamalı’ diyerek, ‘neden müzikolojiden mezun olanlar birçok düzenlenen organizasyona çağrılmıyor da yurt dışından adamlar çağrılıyor?’ diye sordu. Ali Ergur cevap verdi. Mesleklerin kendisini öne çıkartmasını gerektiğini söyledi. “Müzikologlar mezun olup davet beklerse olmaz” dedi. Müzikologların iyi işler yaparak kendilerini kanıtlamaları gerektiğini söyledi. Kemal Küçük, bunu onayladı. Müzikolojiden mezun olanın müzikolog olmadığını, müzikolog adayı olduğunu söyledi.
Ersin Antep söz aldı. Murat Beşer’in mahallesindeki abileri gibi kendisinin de evde annesinin söylediği şarkılarla müziği sevdiğini söyledi. Mahalle ve evin çok önemli 2 okul olduğunu söyledi. Ardından Müzikoloji bölümünde müzik eleştirisi diye derslerin olduğunu, Mimar Sinan ve Hacettepe Üniversitesi Müzikoloji Bölümleri’nin müfredatında yer aldığını ifade etti. Andante Dergisi’nin kuruluşu ve müzik eleştirisine nasıl başladığına dair anılarını paylaştı. Son olarak ülkemizde müzikoloji eğitiminin Kemal Küçük’ün dediği kadar kötü olmadığından özetle bahsetti ve katılımcılara teşekkülerini iletti.
Ali Ergur, katılımcılardan son olarak söylemek istediklerini dile getirmelerini rica etti.
Kutlu Özmakinacı, ‘popüler müzik eleştirmenliği gerçekten meslek mi ve insan hayatını bu şekilde kazanbilir mi? İşte bizim sorumuz bu olmalı’ dedi ve etkinlikten dolayı düzenleyenlere teşekkür etti.
Murat Beşer, kendi dönemindeki o mahalledeki abilerinin öğretmenliğindeki okulun günümüzdeki durumuna karşı karamsar olduğunu belirtti. “Branşlar farklı olmalı, ama bir orta noktada buluşmalı” dedi. Ve son olarak ‘ben de müzik konusunda yönlendirecek şekilde abilik yaparım ama, günümüzde meraklı kardeş kalmadı’ dedi.
Kemal Küçük, son sözünde müzikle ilgili yazmak isteyenlere yardımcı olabileceğini söyledi. Ali Ergur oturum başkanı olarak son sözü aldı. Sonuçtan çok yöntemleri tartıştıklarını dile getirdi. “Müzik türleri konusunda bütünleşme oluyor ve popülerleştirme oluyor” dedi ve konuşmacılarla dinleyicilere teşekkür ederek oturumu kapattı.
BUGÜN, TOLUM VE MÜZİK-9 PANEL RAPORU-2
Hazırlayan: Yusuf KOCAKAPLAN
Müzikoloji Platformu’nun düzenlediği tartışmalar zincirinin dokuzuncusu, Caddebostan Kültür Merkezi A Salonu’nda 03 Nisan 2010 günü, “Müzik Eleştirici ve Müzik Eleştirisi” başlığıyla gerçekleşti. Panele, Andante ve Milliyet Sanat Dergisi yazarı Kemal Küçük, Andante ve Cumhuriyet Gazetesi yazarı Murat Beşer, Hürriyet Keyif Eki yazarı ve Yüksek Sadakat Grubun Basçısı Kutlu Özmakinacı, Sabah Gazetesi Kültür-Sanat yazarı ve Viya Band Grubu üyesi Özgür Çakır konuşmacı olarak katıldılar. Eleştiri ve Eleştirici kavramlarının günümüzde ulaştığı yerin ve günümüz toplumuna yansımalarının konu edildiği etkinliği, Toplumbilimci ve Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Ergur yönetti.
Ergur, açılış konuşmasını yaparak, tartışmalar zincirinin bugün geldiği nokta ve sürekliliğini vurguladı ve bu konudaki memnuniyetini dile getirdi. Konuşmacı ve dinleyicilere panelin genel yapısı ve işleyişi hakkında ön bilgi vermek maksadıyla; öncelikle katılımcıların müzik eleştirisi ve eleştirmenliği hakkında görüşlerini alacağını, sonrasında ise salondaki dinleyicilerin de sorularıyla ve katılımlarıyla sohbet havası içerisinde yaklaşık olarak iki saatlik bir sürede paneli sonlandıracağını söyledi.
Ergur, Türkiye’de yapılan eleştirinin yetersizliğinden yakındığını söyledi ve sözü konuşmacılardan, Kutlu Özmakinacı’ya verdi.
Özmakinacı, müzik eleştirisinin Türkiye’de eksik olduğu konusuna vurgu yaptı. Ülkenin siyasi, sosyal, kültürel özelliklerinin, kısaca her özelliğinin, ülkenin müziği hakkında gereken bilgiyi verebileceğini söyledi. Ülkemizin bir Unkapanı geçmişinin olduğunu vurgulayarak, olmaması gereken bir standardın oluştuğunu söyledi. Müzik eleştirmenliğinin bir okulu olmadığını vurguladı. Herkesin müzik üzerine, az-çok yorum ve eleştiri yapabildiğini ama bunun bazı kriterlerinin olması gerektiğini söyledi. “Gazetede ise, konuya meraklı olan biri seçilir ve müzik yazarı olarak göreve başlar” dedi. Dinleyiciyi biraz eğiterek ve eğitilen bu dinleyicinin yazınsal yönünü de geliştirerek, müzik eleştiricisi yetiştirme sürecinin oluştuğunu söyledi.
Murat Beşer, konuya kendi yaşamından örnek vererek girdi. Sektörün müzik eleştirmenlerinden beklentisinin pazarlayıcı olarak görev yapmaları olduğunu söyledi. Ama Batı’da ciddi bir müzik eleştiri meselesinin olduğunu vurguladı. Bizde ise, birilerinin hakkında yazı yazmanın ne kadar zor olduğundan ve bazı arkadaşlarının bu sebepten dolayı işlerine son verildiğinden bahsetti. Özmakinacı’nın “gazetede çalışan ve konuya meraklı birisi müzik yazarlığına başlar” sözüne kendisinin de katıldığını ifade etti. Müzik yazarlarından medyanın bir kalemi olarak değil de, gerçek anlamda müzik eleştiricisi olanların bir elin parmaklarını geçmeyeceğini söyledi. 30 yıl önce başlayan bilim ve politikaya olan yoğun ilginin bütün dünyada birçok şeyi değiştirdiğini söyledi. “Plak şirketlerine nazaran; ben piyasaya çıkan bir albümü beğenmez isem, çok sevinirlerdi ve popüler olacağını düşünürlerdi veya ben bir albümü beğenirsem o albümün tutmayacağını düşünürlerdi” dedi. Yazarlık kaynağının politika, felsefe ve dil bilim oluşturduğunu dile getirdi. Akıntılara karşı hareket eden yazarlardan olduğunu söyledi.
Özgür Çakır, konuşmacılar arasındaki en çaylak müzik yazarı kendinin olduğundan bahsederek sadece 1.5 yıldır bu işin içerisinde olduğunu söyledi. Beşer’in sözleri üzerine konuştu ve pazarlayıcı olarak rol almanın tehlikeli olduğunu söyledi. Çağımızda müzik eleştirmenliğinin kolay bir iş olduğundan bahsetti. Politika ve sosyolojinin müzik eleştirmesindeki kaynağı olduğunu söyledi. Sadece eleştirinin değil müzik haberlerinin de önemli olduğunu vurguladı. İcracıların müziğin önüne geçtiğinden yakındı ve klasik müzikte de bu olayın görüldüğünden bahsetti.
Kemal Küçük, oturumdaki tek klasik müzik eleştirmeni olduğunu söyledi. Eleştirmen kavramının 18. yüzyılın ortalarında ortaya çıktığını söyledi. Popüler müziğin de yine aynı tarihlerde klasik müziğin içinden çıktığını belirtti. Fransa ve Almanya’ da 18. yüzyılda müzik eleştirmenliğinin doğduğunu söyledi. Türkiye’ de ise klasik müziğin bir endüstrisi olmadığından yakındı. Talep olmayınca isteğin de azaldığını söyledi. Eleştirmenlerin gazeteciliğin bazı kurallarından etkilenerek etik kuralları zaman zaman çiğnediğinden bahsetti. Eleştirmenlerin bir aile gibi olduğundan bahsetti. İşin medyatik ve endüstriyel boyutundan bahsetti.
Ali Ergur, aldığı notlar hakkında girdiler yaptı ve sözü Özmakinacı’ ya bıraktı.
Özmakinacı, röportajı müzik yazarlığının içine sokmamak gerektiğini söyledi. Kendi yaşamından bahsederek, şarkı yazarı olduğunu ve müzik camiasının merkezinde yer aldığını belirtti. “İdeallerim bazında benim eleştirmenlik yapmamam gerekiyor” dedi. “Benim müziğin içinde olmam, müzik eleştirmenliğime bazı müzik yazarlarından öte bir şeyler katabiliyor, çünkü çoğu şeyi yaşıyorum ve bu benim farklı bir bakış açısıyla bakmama sebep oluyor” dedi. Müzik eleştirmenliğinin bir okulu olmasını gerektiğini ve öğrencilerin kendi bakış açılarıyla istediklerini belirterek bir sınır çizilebileceğini söyledi. Yazdığı yazıların birçoğunun rock müzik hakkında olduğunu söyledi ve bazı yazılarının eleştiriden öte albüm önermesi şeklinde yazdığını söyledi. Dinleyici kitlesinin çok bilgili olmadığından yakınarak, yazılarında işin A’sından B’sinden başladığını ifade etti. İyi bir dinleyici olmanın önemini vurguladı. Yaptığı işi tanıtım noktasına kadar getirebildiğini belirterek, “keşke her şeyden bağımsız olup herkes hakkında her şeyi yazabilsem” dedi.
Ali Ergur, “standart müzik eleştiricisi olmamalı” dedi. Özmakinacı, topluma daha iyi ve fazla müzik dinlemeleri konusunda yardımcı olmaya çalıştığından bahsetti.
Küçük, eleştirinin tanımını yaptı. Eleştirmenin, müzikoloji çatısı altında yan derslerle desteklenip, sistematik bir biçimde gelişerek yetişmesi gerektiğini söyledi. Ülkemizde müzikologların da müzik eleştirisi yapmaları gerektiğini söyledi. Diğer disiplinlerle de işbirliği içerisinde olması gerektiğini belirtti. Eleştirmenin –amatör icracılık dahil olmak üzere- müzikle doğrudan ilişkisinin olması gerektiğinden bahsetti. Müzik yazarlığı ile müzik eleştirmenliğinin birbirine karıştırıldığını söyledi. Bir örnek vererek, müzik eleştirmeninde saygınlığın ve bilginin önemini vurguladı. Bir performans üzerine eleştiri yapılıyorsa nelere dikkat edilmesi gerektiğinden bahsetti. Bunların objektif ve subjektif olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi. Somut olarak dikkat edilecek hususları saydı. Bunların; “entonasyon, balans, grup soundu ve homejenite” olduğunu söyledi. Dönem açısından yorumunun doğru olup olmadığını kontrolün ise, işin soyut tarafını oluşturduğunu söyledi. Uğur Mumcu’nun bir sözünden alıntı yaparak “Gazeteci yalnız insandır” dedi. “Çünkü en yakın arkadaşınızı dahi yeri geldiğinde yerebileceğinizi” söyledi. Gazetecikte geçmişi olan insanların, bu alanda daha başarılı olabileceğini belirtti. İnsanın ne kadar net düşünürse, o kadar da net yazabileceğini söyledi. Müzik yazarının bakış açısını belli etmek zorunda olduğunu söyledi. Mesafeli bir saygı çerçevesinin tesis edilmesini gerektiğini açıklarken, bunun daha çok yakın sevgi ortamı şeklinde olduğunu ifade etti.
Özmakinacı, Kemal Küçük’ün bahsetmiş olduğu dinleyici faktörüne değinerek hangi dinleyici kitlelerine hitaben yazı yazıldığının da etken olduğunun önemini vurguladı. Popüler müzik eleştirisinde, klasik müzik eleştirisinde olduğu kadar eleştirmenin müzik bilgisinin olmasının gerekmediğini söyledi. Kendisinin, yazılarını her tarzdan insanlar okuduğunu bildiği için, yazılarında her türden örnekler vermeye çalıştığını söyledi.
Küçük, okuyucu kitlenin önemini vurguladı. Eleştirmenin yanlış bekçisi olmadığından, dinleyiciye başka bir dünya açtığından bahsetti.
Beşer, Özmakınacı’nın avantajlarından ve dezavantajlarından bahsetti. “Müzisyen olarak neyin nasıl olduğunu bilirim, fakat bunları biliyor olmamın sınırı var” diyerek kendi yaşamından örnekler verdi ve -kendi alanında- bu işin okulunun sokaklar olduğunu vurguladı.
Özgür Çakır, “gerçekten müzik dinlemiyoruz” dedi. Özmakınacı, “bir albümü alın ve dinleyin, hiç değilse bir fikriniz olur” demeye çalışan yazılar yazarken kendisini bulduğunu belirtti.
Alir Ergur ise, küresel bütünleşme yaşadığımızdan bahsetti. Parçalı ve akışkan bir hayat yaşadığımızı söyledi. Müziğin hayatımızda zamanın süreksizliğini, sürekli hale getirerek bir fon olarak yer aldığını söyledi.
Kemal Küçük, caz müziğinin bu gün, bu noktaya gelmesindeki en önemli faktörün, dans ve eğlence müziği olarak doğması olduğunu söyledi. “Eskiden insanlar müziğe katılırken, şimdi ise karşısına geçip dinliyor” dedi. Müziğin dinlenilebilen bir olgudan çıkıp, sosyolojik bir boyut kazandığından bahsetti. Dinlemeyi kaybetmememiz gerektiğini vurguladı.
Kutlu Özmakinacı, müzik yazarının sevmediğini yazmaması gerektiğini, dinleyip öğütlemesinin önemli olduğunu söyledi.
Murat Beşer, “müziğe ait olmayan birçok meselenin akışından bahsediyoruz” dedi.
Kemal Küçük, orta sınıfı kaybetmiş olmanın olumsuzluğunu vurgulayarak, müziğin en alt ile en üst sınıf için olmasının müziğin normlarını bozduğunu söyledi.
Özmakinacı, müziğin sadece ideoloji olarak kalmasına pek inanmadığını söyledi. Bu değişen dünya içerisinde müzik eleştiricisinin de rolünün değişeceğini söyledi.
Küçük, Amerika’da 1930-1950′lere kadar klasik müzik dinleyen kesimin oranı %60 iken, şu an bu oranın %4 olduğunu söyledi. Eleştirmenlerin daha çok tanıtım yapmaya zorlandığını söyledi. İlhan Mimaroğlu’nun bir eleştirisini örnek olarak okudu.
Ergur, salona dönerek dinleyicilerin konu hakkındaki düşüncelerini ifade ederek, katılımcılara ve dinleyicilere teşekkür ederek oturumu sonlandırdı.
Düzenleme Kurulu:
Ersin Antep, Bora Bilgin, Duygu Uzlar, Yusuf Kocakaplan, Yunus Emre İçigen, Hakan Güvençli, Soner Çelik, Yücel Canyaran (CKM Genel Sanat Yönetmeni), Hülya Demirci (CKM Basın Yayın Birimi)