Bu Musikiye bir “Cumhurbaşkanlığı Fasıl Heyeti” yakışmaz mı hiç?. Prof.Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
Toplam Okunma: 4638 | En Son Okunma: 21.11.2024 - 05:04
Akşam İstanbul’un üzerine çökmüştü. Serhânendenin işareti üzerine Vasilaki’ nin muhteşem kürdîlihicazkâr peşrevi ile başlayan fasıl Mısırlı İbrahim Efendi’ nin ağır aksak şarkısıyla sürüyordu: “Sineler aşkınla inler, dideler mahmur olur / Sen içerken bezmimizde bâdeler hep nûr olur…” Sait Halim Paşa Yalısı’ nın denize nazır salonunda sazendeler de hanendeler de başka bir coşkuyla çalıp söylüyorlardı sanki. Dinleyenler huşû içindeydiler…
Akşam İstanbul’ un üzerine çökmüştü. Serhânendenin işareti üzerine Vasilaki’ nin muhteşem kürdîlihicazkâr peşrevi ile başlayan fasıl Mısırlı İbrahim Efendi’ nin ağır aksak şarkısıyla sürüyordu:
Sineler aşkınla inler, dideler mahmur olur
Sen içerken bezmimizde bâdeler hep nûr olur
Sait Halim Paşa Yalısı’ nın denize nazır salonunda sazendeler de hanendeler de başka bir coşkuyla çalıp söylüyorlardı sanki. Tanburun mızrabı gönüllere vuruyor, keman ağlıyor, viyolonsel âh ile inliyordu. Kalpler bendirin vuruşlarıyla atıyordu. Dinleyenler huşû içindeydiler.
Fehmi Koru-Erhan Köknar ikilisinin geleneksel musiki toplantılarından birindeydik. Fasılda ud çalıyordum. Karşımda eserleri, gözlerini sazende ve hanendelerden bir an bile ayırmadan, yüzünde mutlu bir tebessümle dinleyen, dudakları kıpırdamayan ama belli ki şarkılara ‘gönülden katılan’ kişi Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ den başkası değildi.
Fasıl şimdi de Lemi Atlı’ nın, tiz nevalarda gezinen meyanıyla salondaki herkesin yüreğini titreten şarkısı ile devam ediyordu:
Bir kendi gibi zâlimi sevmiş yanıyormuş
Duydum ki beni şimdi vefasız anıyormuş
Kalbim gibi feryâd ediyor sızlanıyormuş
Duydum ki beni şimdi vefasız anıyormuş
Bir şarkı bu kadar mı yürek yakıcı olabilir; yoksa hepimizin mi ‘bir kendi gibi zalimi seven vefasız sevgilisi’ mi var diye düşünürken, gözlerimin önünde Riyaset-i Cumhur Fasıl Heyeti canlanıyor:
II. Mahmut tarafından kurulan Mızıka-i Hümayun’ nun 1924 senesinde Atatürk’ ün arzusu üzerine Dolmabahçe’ den Ankara’ ya taşınan ve artık Riyaset-i Cumhur Fasıl Heyeti adını alan toplulukta kimler yok ki.
İşte hanendeler Hafız Yaşar Okur, Nuri Halil Poyraz, Münir Nurettin Selçuk, Nuri Cemil, Abdülhâlik Mehmed, Ferit Tan. Sazendeler tanburi Refik Fersan, neyzen Sami Dede, kanuni Vedad, udi şevki, santuri Zühtü Bardakoğlu…
Kıymetini bilmediğimiz bir hazine
Binlerce yıllık Türk kültürünün en önemli parçası olan Türk Musikisini dinlerken de icra ederken de, bizim kadar kültürünü hakîr gören, bu eşi benzeri olmayan hazinenin kıymetinin farkında olmayan bir başka millet var mıdır yeryüzünde acaba diye düşünmeden edemiyorum.
Rahmetli gazeteci Ergun Göze’ nin müziğin bir milletin hayatındaki yerini ifade eden sözlerini hatırlıyorum:
‘’Musiki bir milletin gönül dilidir. Anadili gibi aziz bir başka ve daha içten bir dil. Aynı zamanda da her dil gibi bir tarih mirasıdır ve bir manevi hazinedir. Asırlardan süzülüp gelmiş sevdaları, zaferleri, hicranları, neşeleri ve elemleri ve heyecanları en güzel tarzda terennüm eder. ‘’
Faik Ali Ozansoy ne güzel ifade etmiş ve Sadi Hoşses de ne zarif kürdîlihicazkâr melodiler giydirmiş bu mısralara:
Yıldızlı semalardaki haşmet ne güzel şey
Mehtâba dalıp yâr ile sohbet ne güzel şey
Dünyamızın üstünde bütün ruhlar uyurken
Dünyada senin âşıkın olmak ne saadet
Bir bitmeyecek aşkı muhabbet ne güzel şey
Yıldızların altında ibadet ne güzel şey
Şarkının gazelini, dinleyebilmiş olsaydı Münir Nurettin’i kıskandıracağından şüphe duymadığım sesiyle Adnan Çoban okurken Riyaset-i Cumhur Fasıl Heyeti’nin 15 sene şefliğini yapan Binbaşı Hâfız Yaşar Okur kulağıma şunları fısıldıyordu:
“Atatürk, her millî varlığa olduğu gibi, millî mûsıkîmize de büyük bir önem vermişlerdi. Özellikle, Klâsik Türk Mûsıkîsi’ ni çok severdi. Atatürk, Türk Mûsıkîsi’ne bağlı idi, hatta onun aşığı idi. Bugünkü Türk Mûsıkîsi’ ni canlandıran, Cumhuriyet’in ilanından sonra Atatürk’ün Türk Mûsıkîsi’ne candan gösterdiği ilgidir ki bu sayede, hâlen Türk Mûsıkîsi her yerde rağbet görmektedir. ”
Musikimiz, Osmanlı İmparatorluğu’ nun son dönemlerinden itibaren büyük ihanetlere maruz kalmıştı. 1927’de Darülelhan’ ın Türk Musikisi Bölümü’ nün ortadan kaldırılmasıyla adeta sahipsiz bırakılmıştı. Radyolarda yasaklanmıştı, halk evlerine sokulmuyordu. Cemil Meriç’ in deyişi ile de ‘Batı’ nın yeniçeri ordusu’ haline gelmiş Türk aydınları tarafından aşağılanıyor, horlanıyordu.
“Bir toplumun müziği bozulmuşsa, o toplumda pek çok şeyin de bozulmuş olduğuna hükmetmek gerekir.” diyen bilgeye de,
Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden
Ve ondan anlamıyan bir şey anlamaz bizden
diyen Yahya Kemal’ e katılmamak mümkün değil.
Gelelim neticeye:
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası var. Diyecek sözümüz yok, olmalı ve olsun elbette ama bu muhteşem musikiye bir Cumhurbaşkanlığı Fasıl Heyeti de yakışmaz mı hiç?..
_______________________
Gerekirse bkz(M.D.): http://www.musikidergisi.net/?p=717
“Riyaset-i Cumhur İnce Saz Heyeti’nden Cumhurbaşkanlığı Geleneksel Türk Müziği Orkestrası’na… Dr. Ayhan Sarı” (Yayın Tarihi: 10 kasım 2008)