Müzik Ölürse Şarkıcı Mezarlıkta Ölülere Şarkı Söyler… Mahiye Morgül


Toplam Okunma: 3561 | En Son Okunma: 21.11.2024 - 22:06
Kategori: Eleştiri/Kritik

Dün akşam (30 Mart 2010) dinlediğim konser(*), eski Halkevi, Türk Ocağı(Ankara) Sahnesi, bilinen adıyla Operet Sahnesindeydi. Burada konser izlerken sahnenin tepesinden altın sarısı bir bozkurt size bakar. Kırmızı üzerine sarı Selçuklu motifleriyle işlidir bütün tavan ve yan balkonlar. Orada, bariton Arda Aktar ile piyanist Elif Şahin’in ikili konseri vardı… Eserleri yorumlamada ikisi de mükemmeldi… Fakat repertuarın hepsi de kilise şarkısıydı, ölülere yazılmıştı ve mezarlıkları anlatıyordu. Bis parçası bile Türkçe olmayan bu repertuar seçiminden benden eksi puan aldılar…

Kendimi mezarlıkta şarkı söyleyen birini dinliyor gibi hissettim dün akşam. Hem de Katolik Kilisesinin mezarlığında. İçim acıdı.

Dinlediğim konser, eski Halkevi, Türk Ocağı Sahnesi, bilinen adıyla Operet Sahnesindeydi. Burada konser izlerken sahnenin tepesinden altın sarısı bir bozkurt size bakar. Kırmızı üzerine sarı Selçuklu motifleriyle işlidir bütün tavan ve yan balkonlar.

Orada, bariton Arda Aktar ile piyanist Elif Şahin’in ikili konseri(*)vardı. Elif Şahin’in babası 1968 Gazi Eğitim Müzik Bölümünden arkadaşımdır, annesiyle de yılların arkadaşıyız. Ailenin konuğuydum.

Elif kızımız uzun zamandan beri Stuttgart’taki bir müzik okulunda asistan olup Avrupa’da ikili piyano konserlerinin yanı sıra Lied eşlikleriyle de dikkati çeken bir sanatçımızdır.

Ankara’da onun ilk kariyer konseriydi bu. Shuman, Strauss ve Shubert eserleri çalıp söylediler. Eserleri yorumlamada ikisi de mükemmeldi. Fakat hepsi de kilise şarkısıydı, ölülere yazılmıştı ve mezarlıkları anlatıyordu. Bis parçası bile Türkçe olmayan bu repertuar seçiminden benden eksi puan aldılar.

Çünkü Cumhuriyet kuşağı müzik ustalarından, örneğin Hikmet Şimşek’ten bizim aldığımız bir ders daha vardır ki, o dersi Avrupa’da vermezler. Gençlere bu dersi aktarmak gönül borcumuzdur: Konser parçalarınızın içinde mutlaka Türk bestecilerinin eserleri olmalıdır.

Aynı salonda, sevgili Hikmet Şimşek hocamızın repertuarı protesto ederek salonu terk ettiğinin şahidiyim. Kültür Bakanlığı Çoksesli Korosunun konseriydi. Yeni gelen genç bir şef yönetecekti. Konser başlamadan az önce elindeki kitapçığı açtı, baktı, ayağa kalktı, etrafındakilere elindeki program kitapçığını gösterdi ve “Bu koro Türk bestecilerinin eserlerinden hiç söylemeyecek, ben gidiyorum” dedi, yürüdü, dışarı çıktı.

Büyük şef Hikmet Şimşek, gittiği ülkelerde yönettiği bütün senfoni orkestralarına en az bir Türk eseri çaldırtmıştır. Türk Beşleri adıyla bilinen bestecileri ve ikinci kuşak bestecilerimizi dünya bu sayede tanımıştır. Bugün Avrupa’da Türk piyanistleri ekmek yiyebiliyorsa, onun ektiği tohumlar sayesindedir.

Eğer Avrupa, sadece mezarlık şarkılarını repertuarına alanlara konser şansı veriyorsa, bu durum onlar adına da, müzik adına da, gençlerimiz adına da üzücüdür. Klasik müzik sanatının sonu geliyor demektir. Kerem Operasında yaptıkları gibi, mezarlık sahnelerini öne çıkartan operalardan solo konserlere kadar, “ruhsuz” şarkılar bütün konser salonlarında hakimdir. Buyurun diyorlar, kariyer yapacaksanız bununla…

Ankara Müzik Festivalinin tanıtım broşüründe başında kipasıyla Yahudi müzisyenlere bakınız, olacak iş mi? (Yahudi genç müzisyenler de kipa takmaya mecbur ediliyor gibi.)

Yaşadığımız 3.Büyük Küresel savaşta Avrupa’da “müzik” yenik düştü. Artık Beethoven’leri yok. “İnsanlığa doğruluğa göğsünü aç korkmadan/ Neşe’e ile bağlı dostluk insanlığı yürütür” diyen Neş’eye Şarkı gibi koral senfonileri de yok artık.

Ankara Türk Ocağı Sahnesinde, Arda ile Elif’in dün akşamki konserinde, Katolik Kilisesinin “2 Kasım Ölüleri Anma Günü” şarkılarını dinledik. Şarkı sözlerini keşke elimize vermeselerdi, hiç olmazsa bilmeden dinlerdik.

Hele hele, bir konserin finalinde, bir babanın kucağında çocuğunun ölümünü anlatan, Azrail’in(Peri Kralı) çocuğun canını alırken onunla konuşmalarından şarkı olur mu? Bu kadar uygunsuz final olabilir mi? Bu duyguyla mı insanlar konserden çıkartılır?
Böyle şarkılarla konser olmaz. Sahne, mezarlık değildir, kilise hiç değildir.

Genç müzisyenlerimiz çaresizdir. Avrupa onlara tek seçenek bırakıyor. Onların önünü feraha çıkartmak için acil durum alarmı veriliyor; Müzik Sanatı ölüyor!
.
Müzik sanatı ölürse, gençlerimiz mezarlıkta ölülere şarkı söyler…

* * * * * * * *

Yazımı moralli bir sözle bitireyim. Sibirya’da Yakut Türkleri birbiriyle karşılaştıkları zaman “Mali davari, çoluk çocugi selametliko ro?” diye hal hatır sorar. Kürtçesi de aynıdır.

Ben de Alman başbakanı Angela Merkel’e sorayım:

“Avrupa ölüyor, mal-davar, çoluk-çocuk selamette misiniz, hero?”…
_____________________________________
(*) Lied repertuarı;
Arda Aktar - Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin solist sanatçısı bariton ,
Piyano eşliği - Elif Şahin.

PROGRAM
Robert Schumann
Dichterliebe op. 48
(Heinrich Heine)
1. Im wunderschönen Monat Mai
2. Aus meinen Tränen sprießen
3. Die Rose, die Lilie, die Taube, die Sonne
4. Wenn ich in deine Augen seh’
5. Ich will meine Seele tauchen
6. Im Rhein, im heiligen Strome
7. Ich grolle nicht
8. Und wüßten’s die Blumen, die kleinen
9. Das ist ein Flöten und Geigen
10. Hör ich das Liedchen klingen
11. Ein Jüngling liebt ein Mädchen
12. Am leuchtenden Sommermorgen
13. Ich hab’ im Traum geweinet
14. Allnächtlich im Traume
15. Aus alten Märchen
16. Die alten, bösen Lieder

Robert Schumann
In der Fremde op. 39, Nr. 1
(Joseph von Eichendorff)

Dein Angesicht, so lieb und schön op. 127, Nr. 2
(Heinrich Heine)

Mit Myrten und Rosen op. 24, Nr. 9
(Heinrich Heine)

Richard Strauss
Du meines Herzens Krönelein op. 21, Nr. 2
(Felix Dahn)

Allerseelen op. 10. Nr. 8
(Hermann von Gilm)

Franz Schubert
Erlkönig op. 1, D 328
(Johann Wolfgang Goethe)

Tarih: 30 Mart 2010 Salı
Zaman: 20:00 - 21:00
Yer: Operet Sahnesi(Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi)(**)
_________________________________________
(**) Yukarıdaki program metni Musiki Dergisi tarafından eklenmiştir.




Hoşgeldiniz